Medya (millî olmayan medya) meselesi
Yoksa “Medya musibeti” ya da “Basın belası” mı demeliydik…
Zaman zaman bu köşede “Millî olmayan medya” da dedik…
Yani “dışa (sömürü sermayesine) bağlı/bağımlı medya”…
Her neyse…
Türkiye’nin böyle bir sorunu, musibeti veya belası var…
AK Parti iktidara geldiği zaman Türkiye’nin dört sorunu olduğunu yazmıştık.
a) İŞSİZLİK SORUNU vardır.
b) YARGI SORUNU vardır.
c) TERÖR SORUNU vardır.
d) MEDYA SORUNU vardır.
Aradan 10-11 yıl geçti, değişen bir şey yok, bu sorunlar var olmaya devam ediyor…
Neden var olmaya devam ediyor?
Çünkü iktidar sahipleri sabırla, sebatla, inatla ve en önemlisi büyük bir nankörlükle “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN” çare ve çözümlerine karşı “KÖR-SAĞIR-DİLSİZ” davranışlarını sürdürmeye devam ediyorlar!.. Bakalım daha ne kadar dayanabilecekler?!.
Biz bu sorunları her ele alışımızda önem sırasını da işsizlik, yargı, terör, medya şeklinde yapıyorduk… Oysa önem sırasını artık değiştirmemiz ve “medya meselesini” en başa almamız gerekiyor gibi görünüyor… Baksanıza, millî olmayan ve hep bir yerlere veya birilerine bağımlı medyanın neler yaptığı ayan beyan ortada, tahribat devam ediyor…
Biz çözüm olarak da “medya kooperatiflerini” her seferinde önerdik...
Sömürü sermayesi, yararlanacağı bir haberi millî olmayan medya musibeti sayesinde istediği gibi yayarak ortalığı allak bullak etmektedir. Son günlerde, haftalarda, aylarda yapılan yayınları şöyle bir zihninizden geçirirseniz ne demek istediğimiz derhal anlaşılacaktır…
MİT meselesi… İstihbarat meselesi… Suriye meselesi… İran meselesi… Füzeler meselesi… Seçim meselesi… AB ve ABD meselesi… Ve daha nice “güncel” meseleler…
Bu meselenin, bu musibetin, bu belanın çaresi ve çözümü nedir?
Bunun tek çaresi vardır. Herkesin inandığı bir basın, bir millî medya oluşturmaktır. Herkes görecek ve bilecek ki bu yazarlar ve bu gazete, bu dergi, bu televizyon gelişigüzel haber yayınlamaz. Tahkik eder, gerçekten gerçekleri olduğu gibi vermişse, gizlemeden “Vermiştir…” der. Herkes buna inanır. Vermemişse, “Medya yalancıdır…” der.
Millî medya meseleyi burada bırakmaz, artık bu gazetelerin neden bunları yazdığını tahkik eder, gerçekleri ortaya koyar ve halka duyurur. Halk kendi medyasından emindir. Yalan söylemeyeceğine inanır. Çünkü şimdiye kadar doğruları söyledi. Irakta atom bombası yok dedi; öyle çıktı... Suriye ile ilgili gelişmeleri açıkça yazdı; öyle çıktı/çıkıyor… İşte böyle olmalı.
Demek ki bu durumda çözüm iki koldan yapılır. Birincisi; tarafsız ve millî medya oluşturulur, o ne söylerse halk ona inanır. İkinci yapılacak iş ise; müsteşar “Ben yaptım, yapmadım!” demeyecek, “Gerekli gördüğüm her yere bilgi de veririm, işbirliği de yaparım...” diyecek. “Biz İran’la her zaman görüşürüz, bilgi alışverişinde bulunuruz… Biz ABD ile görüşüyoruz... Biz aralarını bozacak haberler götürüp getirmeyiz ama aralarını düzeltecek haberleri her zaman iki tarafa da ulaştırırız...” Bu beyanlar açık ve net olacak…
Birileri insanlar arasına fitne-fesat sokarak, aralarını çatırdatarak kendi saltanatını sürdürmek istiyor. Onlar; İran, Türkiye ve ABD arasındaki uzlaşmayı anlamak cihetine girmek istemedikleri için bizim hakkımızda ulu orta söz söylemektedirler. Biz düşmanlık üzerine kurulacak bir dostluğa karşıyız. Bu politikalarında bizi yanlarında bulamazlar.
Fitneci bazı yazarlara ve yayın organlarına da bizim söyleyeceğimiz bir şey yoktur! Yurt içi temsilcilerine de şunu haber vermek isteriz ki; adil yargılama sistemi gelinceye kadar serbestsiniz, gizli-açık düşmanlarla bir olmaya devam edin! Ama bir gün gelir yakıtınız biter, o zaman da biz size bir şey yapamayız, kendi ettiklerinizin karşılığını alırsınız...
Atalarımız ne demiş? İt ürür kervan yürür…
Türkiye kervanı her şeye rağmen yürümeye devam edecektir...
Bu vesileyle “Millî Gazete”nin kadrini ve kıymetini bir kere daha bilip hatırlayalım…