KUR'ANI ANLAMA METODU
Süleyman Karagülle
2156 Okunma
FARKLI BİR SONUÇ-ALLAH İLE DİYALOG

 

BÖLÜM

 

FARKLI BİR SONUÇ :

 

ALLAH İLE DİYALOG

 

İnsanın eşya ile olan ilişkisi umumi kaidelere tabidir ve eşya insanla özel ilişkilere girişemez. Hayvanlar için aynı şey söylenemez. Köpekler sahiplerini tanımakta ve onlarla diğer insanlardan farklı özel ilişkiler kurmaktadırlar. Bununla beraber yabancılarla kurduğu ilişkiler genel ilişkilerdir. Yani belirli kanunlara tabi ilişkilerdir.

İnsanlar arasındaki ilişkiler de böyledir. Çocukların anne babaları ile, kardeşlerin birbirleri ile, tanıdık komşu ve akrabaların birbirleri ile kurdukları ilişkiler özel ilişkilerdir. Başkaları ile benzer ilişkiler kurulamaz. Hatta bir ilişki ikinci bir defa tekrarlanamaz. Herhangi bir olay o ikisi arasında geçmiştir ve bir daha hiç tekerrür etmeyecektir.

Televizyonu açıp seyrettiğimiz veya radyoyu dinlediğimiz zaman merkezle genel bir ilişki içindeyiz. Ama telefon ettiğimiz zaman karşılıklı olarak özel ilişkiye girmiş oluruz. Demek ki, bizim diğer insanlarla iki türlü ilişkilerimiz olmaktadır. Bunlardan biri genel ilişkidir, diğeri özel ilişkidir.

Şimdiye kadar 'Besmele' üzerinde yapmış olduğumuz izahlar ve yorumlar hep Allah ile insan arasındaki genel ilişkiler mahiyetinde olmuştur. Allah bir merkez kabul edilmiş, 'Bismillahirrahmanirrahim' cümlesi de o merkezin bütün insanlara yayınladığı cümle olarak ele alınmış ve buna göre o cümlenin manaları ve o cümleden yararlanma şekilleri anlatılmıştır. Bu şekildeki tefsire 'zâhirî tefsir' veya 'şer'î tefsir' denmektedir. Çünkü bu tefsir herkesin Kur'ân'dan ne şekilde benzer olarak yararlandığını anlatmaktadır.

Şimdi asıl konumuza gelelim. Acaba insanın Allah ile özel bir diyaloga girmesi yani benzetmek gibi olmazsa, O'nunla telefon irtibatı kurması mümkün müdür?

Bu sorunun cevabını bulmaya çalışalım.

Umumiyetle, akılcı filozoflar bunu kabul etmemektedirler.

Oysa peygamberler, kurmuş oldukları böyle özel ilişkilerle Allah'ın sözlerini dinlemişler ve getirip bize aktarmışlardır. Allah ile peygamberler arasında cereyan eden olayın adına 'vahy' denmektedir.

Biz daha başlangıçta bu varsayımla ortaya çıktık.

Peygamberlerin dışındaki diğer insanların da Allah ile özel bir ilişkiye girişmeleri ve O'nunla telefon irtibatına benzer bir ilişki kurmaları hususunda peygamberler için icma varsa da, diğer insanlar için ihtilâf edilmektedir.

Bununla beraber, insanlar düşünürken akıllarına birden bire bir şeyin gelmesi, rüya görmeleri, sezi gibi birtakım ruhi olaylar vardır ki, bunları sebep - sonuç ilişkisiyle açıklamak mümkün değildir. Müslüman alimlerinin çoğu, insanın Allah ile peygamberler gibi diyalog içinde olabileceğine inanmışlardır.

Ancak, peygamberler hatasız bir görüşme içinde oldukları hâlde, diğer insanlar için bu görüşmenin sıhhati kesin değildir. Bir de, peygamberler bu görüşmede aldıklarını diğer insanlara aktarmak suretiyle ortak görüşme şekline dönüştürdükleri hâlde, diğer insanların görüşmeleri sadece kendilerini ilgilendirir. Bunun dolayı buna 'ilham' deniyor.

 

 

ZÂHİR VE BÂTIN

 

İşte bu anlattıklarımıza dayanarak diyebiliriz ki; 'Besmele'nin genel anlamı ile zâhirî manasının yanında bir de bâtınî manası vardır. Bu bâtınî mana, Allah ile o insan arasında 'Besmele' aracılığı ile doğan özel manadır. Bu özel olduğundan dolayı bâtınî mananın ilmi yoktur. Yani zâhirî manayı biz dil ile birbirimize anlatabildiğimiz hâlde, bâtınî mana özel olduğu için birbirimize anlatmak mümkün değildir. Dolayısıyla, bâtınî tefsir olamaz.

Kullandığımız kelimeler yazı ortak dilimizi oluştururlar. Ama şifreli anlaşmak isteyenler aynı kelime ve işaretleri başkalarını ilgilendirmeyen ve başkalarının anlayamayacağı bir manada kullanırlar. Artık o şifrenin ilmini yapmamız mümkün değildir. Belki çözeriz ama kurallar koyamayız.

Biz tefsir yaparken, hep zâhirî manaları ile yolculuğumuza devam edeceğiz. Ancak şunu açıklıkla belirtelim ki, Kur'ân böyle sadece zâhirî manaları ifade eden, Allah ile direkt ikili ilişkiyi, diyaloğu, muhavereyi sağlayamayan ölü bir kitap değildir. Kur'ân canlı bir varlığın karşısında kişiye özel olarak hitap eden bir konuşma olarak her zaman ele alınabilir ve Kur'ân okunurken Allah'a sorular sorulabilir ve cevaplar alınabilir.

Zâhirî tefsir yapılırken bile bu hâl ile karşı karşıya bulunuyoruz. Onun için Kur'ân'ı anlamak sadece mü'minlere has bir olaydır. Kur'ân da; "Biz kâfirler ile Kur'ân arasında kapalı bir perde koyduk" denmektedir. Demek ki, Kur'ân'ı mü'min okursa, Allah o mü'min ile doğrudan doğruya diyalog içindedir. Kâfir için ise Kur'ân diğer kitaplar gibi ölü bir kitaptır.

Biz bu çalışmamızda 'Besmele'nin bâtınî manasını, yani her insan için ayrı olan manasını açıklayacak değiliz. Bunun başkaları için bir yararı yoktur. Ancak bunun nasıl sağlandığı hususunda çok kısa bilgi verecek ve herkesi kendisiyle tanrısı arasında irtibat kurma konusunda başbaşa bırakmış olacağız .

Elinizde bir radyo vardır. Çevrenizde yayılan değişik radyo merkezlerinin sesleri bulunmaktadır. Ancak bir radyo merkezi ile irtibat kurabilmeniz için istasyonu aramanız, düğmeyi oynatarak o radyo merkezinin frekansını bulmanız gerekmektedir. Burada fizikte bilinen rezonans, ahenk olayı, elektrik dalgalarının uyuşması, bu irtibatı sağlamaktadır.

Bundan önceki anlattıklarımızda, 'Besmele'nin, Fatiha'nın  veya diğer Kur'ân ayetlerinin insan vücudunda bir elektrik ve ses dalgaları ortamını oluşturduğunu söylemiştik. Bu ortamdan yararlanarak vücudun nasıl beslendiğini anlatmıştık.

Biz biliyoruz ki, bu elektromanyetik dalgalar sayesinde beden ile ruh arasında irtibat kurulabilmektedir. Hangi dalgada nasıl bir frekans uyuşması ile bunun gerçekleştiğini bilmiyoruz. Ama bunun gerçekleştiği kesindir.

İşte 'Bismillahirrahmanirrahim' cümlesini tek başına veya cemaat hâlinde tekrar etmek suretiyle beden ve beyin devamlı olarak bu ses ve elektrik armonisi ile beslenirse, bu aynı zamanda insanda Allah ile doğrudan irtibatı da sağlayabilir. Yani bu ne kadar çok yapılır ve insan kendisini zâhirî etkilerinden ne kadar çok tecrit ederse, insana o kadar çok ilham gelebilmekte ve Allah ile doğrudan muhabereye yani diyaloga geçebilmektedir.

Bunun için Besmele, Fatiha, Kur'ân ve diğer zikir ve ibadetlerin çokluğu yanında, riyazetin de yani ruhi melekelerin de o istikamete doğru yöneltilmesi ve yalnız mekanik olarak değil, ruhen de, manen de ahenk içine girmek ve ilerlemek gerekir.

Bu ilim ile değil, hâl ile olur.

Tasavvufçular bu yolda çok ilerlediklerini söylemektedirler. Hatta bu yolla zamanın veya mekânın dışına dahi çıkılabildiğini iddia edenler vardır.

Biz bu çalışmamızda, üzerinde durduğumuz konular çerçevesinde sizlere sadece zâhirî manalar vermiş olduk. Ancak Kur'ân'ın, Fatiha'nın, Besmele'nin, diğer esmanın ve ibadetlerin bâtınî tarafı vardır ve isteyenler orada kendi yollarını kendileri açabilirler. Bu yolda istedikleri kadar gidebilirler. Gönüllerince ilerleyebilirler. Bu hususta başkalarının deneyimlerinden yararlanabilirler.

Ancak bizim konumuz bu değildir. O tefsirle değil; amelle ilgilidir, hayatla ilgilidir, hâl ile ilgilidir. Tefsir zâhirîdir.

Bu zâhirî hâl, sizleri bâtının olmadığı gibi bir kuşkuya düşürmesin diye, burada bu konuya da işaret etmeyi uygun gördük. Siz asıl zevki, anlattıklarımızı sonraları bizzat yaşayarak bâtın manasında alacaksınız.

Elbette, almak isterseniz alırsınız.

Artık bundan sonrası sizin şahsınıza kalmış bir şeydir.

 

Şüphesiz her şeyin doğrusunu sadece Allah bilir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



© 2024 - Akevler