Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com
03.04.2011
Genel olarak medya kuruluşlarının, özel olarak gazetelerin siyasi partilerle ilişkilerinin nasıl olduğu ve nasıl olması gerektiği tartışması, genel seçimlerin yaklaştığı şu günlerde daha fazla anlam kazanıyor. Bu nedenle, Koç Üniversitesi’nden Prof. Ali Çarkoğlu ile Sabancı Üniversitesi’nden doktora öğrencisi Gözde Yavuz’un kaleme aldığı ve Turkish Studies (Türk Araştırmaları) adlı bilimsel dergide yer alan “Basın-Parti Paralelliği: Bireysel düzeyde bir değerlendirme” başlıklı makale bizlere epey ilginç bulgular sunuyor.
Makale “basın-siyasi parti paralelliği” (BPP) kavramı üzerine kurulmuş. Bu, basın-yayın organlarının siyasi partiler ile yakınlaşmasından doğan partizanlık derecesini tanımlamak için geliştirilmiş bir kavram. Yazarlar, son dönemde sektörde önemi artan ticarileşme ve profesyonelleşme süreçleri sonunda siyasi partiler ile basın arasındaki ilişkilerin ciddi bir yapısal dönüşüme uğradığını vurguluyorlar. Günümüzde objektif ve profesyonel basın geleneğinin norm haline geldiğini, bununla birlikte partizanlığın, patronaj ilişkileri, gazetecilerin bireysel olarak kurdukları siyasal bağlar, gazetenin içeriğinde ağır basan tek yönlü siyasal görüşler veya okur kitlesinin homojen siyasal eğilimleri üzerinden kendini göstermeyi sürdürdüğünü söylüyorlar.
Çarkoğlu ve Yavuz, bu makaleye temel oluşturan veritabanını 2002 ve 2007 genel seçimlerinden önce yürütülmüş olan saha çalışmalarında yüz yüze görüşmelerle tüm ülke genelini temsil yeteneğine sahip örneklemler üzerinden elde etmişler. Bu iki saha çalışmasında da seçmenlerin parti tercihleri ile en sık okudukları gazeteler tespit edilmiş.
Şaşırtıcı olmayan bulgular
Bu iki soru temelinde dökümü verilen sonuçlar pek şaşırtıcı değil. Örneğin, gerek 2002 gerek 2007 seçimlerinde Cumhuriyet okurlarının yaklaşık yüzde 60’ı CHP’ye Zaman gazetesi okurlarının yine yaklaşık yüzde 80’i AKP’ye oy verdiklerini söylüyor. Hürriyet ve Sabah gazetelerinde ise her iki seçimde de AKP’ye oy verdiğini söyleyenler yüzde 43-49 aralığında en geniş grubu oluşturuyor. İki seçimde de Zaman gazetesi dışındaki benzer gazetelerden oluşan muhafazakâr gazeteler grubunda özellikle Saadet Partisi’nin payı diğer gazetelere göre daha yüksek, ancak tam da bu nedenle, AKP seçmeninin payı örneğin Zaman gazetesinde gözlenenin altında.
Devamı için TIKLAYINIZ.
Yorum:
ÇAĞDAŞ MEDYA OLAMADIK
İnandığı gibi yaşayan insanlar arasında pek tabii olarak yakınlaşma başlar. Bu her türlü fikir için değişmez bir gerçektir. Bu çekim gücü nihayetinde bir topluluk olmayı, organize olmayı biraz daha ileri giderek gruplaşmayı ve partileşmeyi doğurur. Çoğu kez bu ilk aşamalar bilinçsiz gerçekleşir. İnsan hiç farkında olmadan fikirlerini rahatça söyleyebildiği, doğru anlaşıldığı ve destek gördüğü insanlarla bir arada olmak ister. Aksi durumlarda devamlı bir çekinme veya kendini ifade edip de anlaşılamamanın veya yalnız kalmanın verdiği gerginlik vardır.
Sosyal ortam seçmedeki bu hassasiyetimizi gazete seçiminde de yapmamız gayet normaldir. Bu noktada sanırım haberde tarafsızlıkla, kitle haberciliğini ayırt etmemiz gerekiyor. Herkesin kendi görüşüne uygun olan gazeteyi okuması, karşı fikirlerin yanlı, kendi fikirlerinin ise pozitif ayrımcılıkla yayımlanması anlamına gelmemeli. Ülkemizde birçok gazetede bunun aksini görüyoruz. Bazen şahıs ve kurumlara hakarete kadar varabilen bir saygısızlık ve tahammülsüzlük ile ülkü bekçiliğine soyunan basının arka planda kimlere hizmet ettiği hepimizin malumudur. Medya patronu denilen şahısların varlığı bu hoşgörü ve saygı sınırını kaldırıp yerine saldırı ve kışkırtma doğurur ki, bu kimselerin de başka gayesi yoktur.
Gruplaşmayı bir kenara bırakırsak aslında yapmamız gereken açıkça ortadadır.
Her söze kulak verip sonra en iyisine kendiliğinden uyanlar, onlar Allah’ın yol gösterdiği kimselerdir ve onlar akıl sahipleridir. (Zümer-18)