"İSLAM AHLAKI VE KAPİTALİZMİN RUHU"
İtalyan Le Repubblica gazetesi, Ekonomi ekinde Türkiye'deki ekonomik gelişmeyi başlıktaki cümle ile ifade etmiş. Gazete; Kayseri, Adana, Gaziantep… gibi Anadolu şehirlerindeki ekonomik gelişmeyi sürükleyen iş adamlarından bahsederken kullanmış bu ifadeyi…
La Rebpplica'nın üzerinde durduğu husus, "yeni işadamı" proilinin Türk ekonomisinme kazandırdıkları. Ama burada bizim için de önemli bir nokta var: Bu yeni işadamı profili, aynı zamanda Türkiye'deki dönüşümü de simgeliyor.
Başlıktaki ifade, Max Weber'in ünlü eseri "Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu"ndan ilham alınarak oluşturulmuş; itiraf edelim ki, daha çarpıcısı zor bulunurdu!
Weber, Kalkınmak için hayata Protestanca bakmak gerektiğini söyleyerek Protestanlık'la Kapitalizm arasındaki "varoluşsal" ilişkiye dikkat çeker. Elbette burada Hristiyanlık içi bir dönüşüm, daha doğrusu "kırılma" söz konusudur. Daha önce de bu köşede ve başka vesilelerle başka yerlerde pek çok kere vurguladığım gibi 20. yüzyılın başında İslam alemine hitaben "İslam mani-i terakki bir din midir?" diye soranlar aslında şu sorunun cevabını arıyordu: İslam, Protestanlaşmayı kabul den bir din midir?
Zira açık ki Protestanlaşmadıkça, hayata, maddeye, insana, paraya Protestanca bakmadıkça kalkınma/gelişme denen şeyi gerçekleştirmeniz mümkün değil. Bu zaviyeden bakıldığında Protestanlaşma'nın sadece Hristiyanlık içi yeni bir mezhep oluşumu olarak telakki edilemeyeceği açıkça tezahür ediyor. Protestanlaşma, Hristiyanlığa ait kimi temel kavramları tedavülde tutmaya devam etmekle birlikte, onların içini farklı bir muhteva ile doldurmuştur. Yaptığı en önemli devrim ise –Kilise'nin otoritesini kırmak falan değil– Hristiyan bireyi sekülerleştirmek olmuştur. Bu yeni tipin sadece adı "Hristiyan"dır aktık. İbadetin/ayinin yerini "mesai"nin, Kilise'nin yerini de "fabrika" almıştır bu yeni dinde…
Türkiye'de özellikle son çeyrek yüzyılda görülen değişim de aslında benzer bir seyir izliyor. Gelişme/kalkınma adına gerçekten bir mesafe alınmışsa eğer –"göstergeler" alındığını söylüyor–, burada aslında Anadolu şehirlerinde yaşanan dönüşümün ve din telakkisindeki kırılmanın da payı büyüktür.
Meseleyi bu perspektiften değerlendiren ciddi çalışmalar yapılmadı henüz ülkemizde. Ama yaşanan durumu çıplak gözle görmek için bilimsel çalışmalara da ihtiyaç yok. Türkiye kalkınıyorsa eğer, neden bir taraftan da Müslüman için sadece Kur'an ve Sünnet'in bağlayıcı olduğu, diğer delillerin (İcma, Kıyas…) ve onlarla sabit ahkâmın terk edilebileceği konuşuluyor. Kur'an ve Sünnet'in bağlayıcılığının kabulünün, bu iki kaynakla sabit ahkâmın geçmişte kabul ve icra edilmiş şekliyle aynen alınması anlamına gelmediğine de özellikle dikkat edilmelidir. Burada sadece "bağlıyıcılık"ları söz konusu edilen Kur'an ve Sünnet'i yeni ve farklı bir gözle okumaya tabi tutarak bu iki kaynaktan yeni hükümler çıkarmaktan söz ediyoruz.
Bunlar yanında açıkça tartışılan hükümler, tevatür ve icma ile sabit olmuş hususların açıktan veya örtülü olarak reddi/yok sayılması… gibi noktalar da göz önünde blundurulmalıdır.
O halde kabul edelim ki, ülkemizde yaşanan da bir çeşit Protestanlaşmadır! Adı böyle konmasa da, "İslam'ın reforma ihtiyacı yoktur" gibi söylemlerin arkasında yapılsa da, Protestan hareketin Hristiyanlık için yaptığı bugün ülkemizde İslam adına yapılmaktadır.
Yorum:
İslam ,sadece manevi tatmin aracı olarak algılanırsa doğal olarak , bir müdahaleye gerek olmaksızın protestanlaşmak zorundadır. Çünkü , insanın ruhsal ve duygusal tatminini sağlayan bir aracın , insanın stresine sebep olan dünya hayatı ile ne ilgisi olabilir ki? İslam’ın ekonomi , hukuk ve idare ile ilgili yönlerinin dillendirilmesi , Kuran’ın bu şekilde anlaşılmaya çalışılması dünyevileşme olarak vasıflandırılmaya devam ettiği müddetçe Protestanlaşmaktan kurtaramayız İslam’ı. Oysaki esas bu okumalardan uzak kalmak , ekonomide , hukukta , siyasette Allah’a kulak vermemek sekülerleşme ve dünyevileşmedir.
Gecelerini namazla , gündüzlerini oruçla geçiren bir Abid’in , çalışma hayatını faiz üzerine bina etmesi , rüşvetle ve vergi kaçırarak iş yapması onun dünyevileşmediğini ve sekülerleşmediğini mi gösterir yoksa tam tersi mi? Allah’ın istediği düzeni kurmak için çalışmak tüm sosyal hayatını Allahla irtibatlı geçirmek için dünyevi hayatını düzenleme çabasına girmek , bu hususlarda tefekkür etmek , organizasyonlar kurmak mı dünyevileşmektir , Protestanlaşmaktır yoksa tüm bu soysal meseleleri başkalarının dizayn ettiği şekilde kabullenip sadece namaz , oruç ve tesbihe yönelmek mi dünyevileşmek ve Protestanlaşmaktır?
Sosyal hayatı ihmal edip İslam’ ı inanmaya ve ibadete indirgeyen bakış açısı bugün faizi ve zinayı meşrulaştırmıştır. Düne kadar faiz kelimesine tahammülü olmayanlar bugün dünya gerçeği olduğunun altına çizmektedirler. Allah ıslah etsin. Amerikalarda , Avrupalarda okumuş doktora yapmış kişilerden oluşan ekonomi ekibi işsizliğe çare de aciz, tarım ve hayvancılığı bitirmede mahirler maalesef. Adil Düzen’den haberdar olupta tercihini batıl faizli düzenden kullananların başarılı olamayacağı açıktır.
Bugün mevlüt kandili yine bir eve misafir olunur , halktan biri gibi davranılır , gözler boyanır , gönüller alınır ve zulme , sömürüye ses çıkarılmaması sağlanarak aynı tas aynı hamam devam eder hayat. Allah’ a da hesap vereceğiz unutmamak lazım…