• Askerin konumu 12 Şubat 2011 Cumartesi
Askerin konumu
- Medyada askere karşı birbirine zıt iki tavır gözleniyor. Bir taraf onu darbecilikle suçluyor ve yargı haberlerinin arka planına törenlerde yürüyen askerleri koyarak iddialardan tüm askerlerin sorumlu olduğunu algısını yaratıyor. Diğerleri bunların tamamen uydurma olduğunu ima ederek askerin buna karşı sessiz kalmasını onun kağıttan kaplan oluşuna bağlıyor.
- Sermaye CIA ve MAFYA yeraltı orduları kurarak bir asırdır dünyayı idare ediyordu. Birbirine karşı kurulan iki yeraltı örgütü yer altında anlaştı ve sermayeye kafa tutmağa başladı. Sermaye ikisini tasfiyeye kalkıştı. Sermayenin elinde iki silah vardır: Basın ve dolar. Yeni bir organizasyon oluşturdu. İhbarlar ve basınla bu ayakta durmaktadır. Türk ordusu darbe yapmayacak ama basının canına okuyacak. Zaman gazetesinde başlayarak taraflarda noktalanabilir.
- Bu tavırların ikisini de kabul etmiyorum. Ordunun siyasete müdahalesine karşıyım ve bunu yaşantımla ispatladım. Ama orduya yönelik psikolojik savaş en az bir asker kadar beni ilgilendirir ve bununla mücadeleyi en büyük görevim sayarım.
- Ordusuz devlet olmaz. Orduyu düzeltmeye çalışmak başka bir şeydir. Orduyu yıpratmak devleti yıkmaya çalışmaktır. Orduyu yıpratanlarla mücadele vatan müdafaası kadar kutsaldır.
- Önce darbelerin tek sorumlusunun askerler olduğu iddiasına katılmıyorum. Medya kamuoyunu hazırlıyor, devletin diğer kurumları, özellikle siyasi iktidar gereken tedbirleri almıyor. Mesela 12 Eylül öncesinde medya tek çözümün askerin müdahalesi olduğu kanısına destek oldu hem de siyasetçiler eylemlerin bir provokasyon olduğunu, arka planda dostlarımızın olduğunu söylemediler. Devletin ülkeye yönelik projeleri izlemesi ve gerçeği yansıtmasını beklediği istihbarat kurumu olayın komünist bir devrime hazırlık olduğunu ve Sovyet devrimini hatırlattığını söylerse asker ne yapabilir?
- Türk ordusu Osmanlı devletini yıkmadı. Osmanlılar yıkıldıktan sonra devleti kurtardı. Hanedanı da öldürmedi, ülkenin dışına çıkardı. Bugün de gelmelerine izin veriyor. 60 ihtilâlını ordu yapmadı. Demokrat Parti’nin kendisi yaptı. Tek partili anayasayı bırakıp CHP yerine kendisi geçmek istedi. Ordu çok partili anayasayı getirdi. Evren Türkiye’yi tam bağımsız haline getirdi. Ordu yıkılmakta olan ülkeyi müdahaleyle kurtardı. Darbe yapmadı. Bugün de AK Parti’yi iktidar etti.
- Ordunun siyasi değerlendirme yetkisi ve görevi yoktur ama siyasi iktidar dünyadaki siyasi gelişmeleri takip ederek bu eylemlerin arkasında kimin olabileceğini tahmin edebilirdi. O dönemde terörü durdurmanın kolay olduğunu, eğer genelkurmay başkanı “boşuna uğraşmayın darbe yapmayacağım” derse amaç ortadan kalktığı için araca gerek kalmayacağını söyledim. Nitekim darbe olur olmaz anarşi kesildi. Bu gibi durumlarda dış mihraklar tek bir kurumda değil tüm kurumlarda örgütlüdür.
- Ordu müdahalelerde bulundu. Ama Türkiye her seferinde daha iyiye gitti:
a) Altmışta çok partili anayasa geldi.
b) Yetmişte çok partili siyaset kökleşti,
c) Seksende devlet demokrasiyi kabullendi. CHP-bürokrat anlaşması son buldu.
d) 28 Şubat’tan sonra demokrasinin emrine girdi.
Türkiye’de ordunun yapmadığı bir adım atılmamıştır.
- 28 Şubat süreci medya ile bazı askerlerin ortak projesidir. O zaman o kadar iç içeydiler ki kimin kimi yönlendirdiğini kestiremedim.
- 28 Şubat’ı sömürü sermayesi hazırladı. Ordu kendisini korudu. 28 Şubat’ı Demirel organize etti. Asker sonunda AK Parti’yi iktidar ederek 28 Şubat’ta Sermayeyi yendi. 1 Mart teskeresi ile de Sermayeyi etkisiz hale getirdi.
- Son darbe iddialarının bir özelliği var. Bununla ilgili deliller devletin bir kurumu, yani polis veya istihbarat tarafından mahkemeye sunulmuyor. Bilinmeyen bir odak son derece yaygın ve etkili bir biçimde bilgileri toplayıp önce basına sızdırıyor sonra bunlar delile dönüşüyor. Bu iddiaların geçersiz olduğu anlamına gelmez ama devletin dışında bir gücün ülkeyi yönlendirdiği sonucu çıkabilir. Mahkemelerin görev alanına girilmemesini anlıyorum ama devletin hiç bilmediği şeyleri bilen bu gücün kim olduğunu merak ediyorum.
- Vatandaşın şikâyet hakkı var, ihbar hakkı var. Ancak bunun sorumluluğu da var. Ceza kanunlarında ihbar veya şikâyet eden sonra iftira olduğu anlaşıldığı takdirde % 80 seviyede cezası vardır. Bundan dolayı Millî istihbaratın haberleri mahkemelerce değerlendirilmez. Bunun içindir ki yurt dışındaki haberler ülke içinde mahkemelerce değerlendirilemez. Son elli yıldır sermaye hukuku alt üst eden kurallar koyuyor devletler de uyuyor. 30 000 kişiyi öldürmek serbest ama öldüreni öldürmek yok. Hapishanede eziyet yok. Aklını kaybetmiş dünya sosyal tufana gitmektedir.
- Ben olsaydım hem siyasete müdahale iddialarını araştırır hem benden daha çok ülkeyi tanıyan ve bilenin kim olduğunu arardım.
- Siz olsaydınız bunları yapmazdınız, çünkü yaptığınız zaman Erbakan gibi inerdiniz. Ben olsaydım Adil Düzen’e karşı olmaz, Millî Görüş gömleğini çıkarmazdım. Ama Erbakan gibi acele etmezdim. Mevcut düzende değişiklik yerine mevcut düzeni yavaş yavaş değiştirirdim. Değiştirinceye kadar hiçbir yenilik yapmazdım.
- Çözüm şudur: Millî Güvenlik Kurulu ülkeye yönelik tehdit ve operasyonları değerlendirmelidir.
- Çözüm şudur: Cumhurbaşkanı asker olmalıdır. Başbakan ve genelkurmay başkanı üç kişilik yönetici gerekli kararları alıp yürütmelidir. Meclis bunları görevden alabilir ama işlerine dış siyasetlerine karışamaz. İçte ise hakemlerden oluşan yargı son sözü söyler.
- Bu kurumu siyasete müdahale olarak algılamak yerine doğru değerlendirme için devletin tüm kurumlarının birleştiği yer olarak algılanmalıdır. Bu aynı zamanda bu kurumların sorunlarının ortaya çıkmasına da yarar.
- Genelkurmay başkanı başbakan ve cumhurbaşkanının ittifakla alacakları kararla savaşa girilebilir, düşmanlara gerekli tavizler verilebilir. İnkılaplardaki tavizleri vermeseydik bugün seksen milyon güçlü devlet olabilir miydik?!
- Mesela MİT bugüne kadar ülkeye yönelik operasyonları doğru değerlendirememişse gerekli önlemler alınır. Askerlere ve siyasetçilere nerede yanıldıkları söylenir. MİT darbe teşebbüsünü tarihinde bir kere, 12 Mart’ta izledi. Ama izleyenlerin başına gelmedik kalmadı. Halk darbecileri izleyenlerden daha çok korudu, devlet bunu hiç olmamış saydı. Ülkeye yönelen tehditleri devlet kurumları mı izleyecek yoksa olanları bilmediğimiz bir güçten mi öğreneceğiz?
- Orduda alt kademenin darbe yapmaması için üst astını mutlak denetimine almalıdır ordular da bağımsız olmalı. Türkiye’de alt kademe hiç bir zaman muvaffak olamamıştır. İstiklal Savaşı’na orgeneraller anlaşarak hakim oldular. 60’ta bile sonunda genelkurmay başkanı olacak kara kuvvetleri komutanı el koymuştur. MİT’e gelince orduya daima sadık kalmıştır. Kalanı sivillerin suçudur. MİT sadece istihbarat örgütü olmalı, adı geçen herkese gelen haberler bildirilmelidir.
Erbakan’ın eğitmek gerek sözü budur. Bence eğitmek değil onlara güç vermek gerekir. Onlar biliyorlar ama askerlik demek güce göre karar vermek demektir. Doğru, haklı karar almak değil yapılabilecek karar almak gerekir.
• Bizi etkiler mi? 6 Şubat 2011 Pazar Yazının özeti
Mısır’daki gelişme virüstükse bizde muafiyetin, değilse şartların olup olmadığı incelenmelidir. Ekonomide tek güç varsa değişme dışarıdan gelebilir. İran Mısır çatışmasının ekonomik zorluktan oluştuğu sanılıyordu. İran ABD’yi İsrail’e itince sorun Şiî-Sünnî çatışmasına dönüştürüldü. İsrail-Arap çatışmasında Türkiye Arap tarafında kaldı, İran-ABD çatışmasında dengelemeğe çalışıyor. Çözümü iktidarın değişmesinde görenler, bunu fırsat bilebilirler. Türkiye çevredeki oluşlardan yaralanabilir. Bölge halkları örgütlenmelidir.
Özet Yorum:
İsrail-Arap çatışması Sermayenin oyunudur. İran-Mısır çatışması da öyledir.
Gaye İsrail’in canlanıp dünya hakimiyetini İsrail’in kalkınmasını önlemek. Ve İslamiyet’i parçalamak. Ülkemiz dış siyasette başarılı adımlar atmaktadır.
• Askerin konumu 12 Şubat 2011 Cumartesi
Kimi askerleri suçluyor, cezalanmalarını istiyor. Kimi askerlerin haklı olduğu sessiz durmalarını yanlış buluyor. Ordu siyasete karışmamalı ama Ordu yıpratılmamalı. Darbeler Askerin eseri değildir. Ordu darbeye zorlanmıştır. İktidar olayları araştırmalı bilenlere sormalı. Millî Güvenlik Kurulu etkin hale getirilirse darbeler önlenir. İstihbaratı MİT yapmalıdır..
Özet yorum:
Ergenekon ve Balyoz operasyonları Sermayenin tezgâhından başkası değildir. AK Parti’nin hiç bir ilgisi yoktur. AK Parti’ye yapılmaktadır. Türklerin savaştaki taktiği geri çekilip arkadan kuşatmaktır. Ordu şimdi geri çekiliyor, arkadan çevirecek Sermayenin oyununu bertaraf edecektir. Millî Güvenlik Kurulu’nu zayıflatırsanız darbeleri getirirsiniz. MİT’e olan güvensizliğin kaynağı provokatör hareketlerdir. MİT haber alır, olayları yönlendirmez. İkincisi de vatandaşın fişlenmesidir. Alınan haberden ilgili vatandaş derhal haberdar edilip savunması alınmalıdır.
SORULAR: Hocam öncelikle selam ve saygılar sunarım. Seminerlerinizi elimden geldiğince okumaya çalışıyorum. Bir kitabınız geçti elime tesadüfen onu da kapasitem ölçüsünde okuma ve anlama çabasındayım. Genel olarak bu okumalarımdan aklıma takılan ve öğrenmek istediğim bir takım hususlar var. Açıklarsanız memnun olurum.
1- Ülkenin idari yapılanmasını semt-bucak-ilçe-il-bölge olarak ayırıyorsunuz. Yazılarınızda her bucak kendi kamu hukukunu kendi oluşturur diyorsunuz. Bu eski yunan site devletlerinin yapısına benziyor günümüzde uygulanma şansı nedir?
- Site yönetimi Mezopotamya’da doğmuştur. Nûh, Sâlih, Hûd peygamberlerin yönetimidir. Mısır’da ülke yönetimi oluştu. İbranîler de sıbtlar halinde site yönetimi ile yönetildiler. Yunanlılar ve Fenikeliler İbranîlerin yönetiminde sitelerini kurdular. İslamiyet’te site yönetimi şeklinde oluştu. Bugün uygulama şekli zorunludur. ABD site yönetimi ile yönetiliyor. Neden şansı yoktur.
- Benim işyerim ile evim arasında sizin nüfusa göre ayırımını yaptığınız bucak yapılanmasını düşünerek baktığımda yaklaşık 20 tane bucak çıkıyor. Yani ben evimden çıktıktan sonra 20 tane farklı hukuka tabi olacağım. Hangi bucakta neyin suç neyin suç olmadığını bilemem, hareket tarzımı neye göre belirleyeceğim?
- Bucaklar vardır. Bucakları birbirine birleştiren il yolları vardır. Bu yollar üzerinde ilçeler vardır. Bunlar il merkez bucağına bağlıdırlar. Bütün il halkı buralarda serbestçe gezer. İş yapar, yerleşebilirler. İl merkez bucağının yönetimi taşar bucaklarının yasalarını temsilcileri yaptığı için uymak zorundadır. Ortak işyerleri il ve ilçe bucakları içindedir. Kendi bucağında çalışmış olacaktır. Taşra bucakta olanın taşra bucağı, il merkez bucakları, ülke merkez bucakları, insanlık merkez bucakları kendi bucaklarıdır. Her tarafta dolaşma ve yerleşme yetkisine sahiptir.
- İkamet ettiğim yerde farklı hukuka tabi olacağım, çalıştığım yerde farklı hukuka; bu karmaşaya sebep olmaz mı?
- Kamu hukukta nerede isen ona tabi olacaksın. Fransa’ya gittiğin zaman nere hukukuna tabisin? Özel hukukta ise herkes kendi mezhebinin hukukuna tabi olacaktır. Özel hukuku ile kamu hukukunu ayırırsanız, bu konuda tereddütleriniz gider.
- Özel hukuk yani evlenmeler, boşanmalar, ticari ilişkiler vs bunlar belirlenmiş olacak mı bucak seviyesinde?
- Bunlar dayanışma ortaklıklarınca belirlenecek, halk istediği mezhebe tabi olacaktır.
- Ayrıca insanlar arasındaki iletişimin her türlü ilişkinin bu kadar üst seviyeye çıktığı, sermaye hareketlerinin bu kadar yoğun olduğu, mal ve hizmet transferlerinin doruğa ulaştığı bir devirde; bucak yapılanması içe dönük kendinden olmayanları dışlayıcı kapalı toplumlar oluşturarak kini düşmanlığı ve birlik beraberliği bozucu etkileri olmaz mı?
- sosyal ilişkiler taşra bucaklarında içe dönük olacaktır. Ekonomik ilişkiler ise dışa dönük olacaktır. Ayrıca merkez bucaklarda dışa dönük sosyal yapı oluşacak. Kişi istediği zaman kendi taşra bucağına gelecek dinlenecek, istediği zaman merkez bucaklara gelecek orada da dünya ile ilişki kuracaktır. İnsan hür olacaktır.
- Bir nevi gettolaşma görüntüsündeki bu modelinizin yukarıdaki bu çağın hızlı gelişmelerine ayak uydurabileceğini düşünüyor musunuz?
- Her bucak kendi gelişmesini kendisi yapacak, başarılı bucaklar diğer bucaklara örnek olacak, uygarlığa uyamayanlar hicretle boşalarak tasfiye olacaklardır. Sayıları 3000’den aşağı düşünce tasfiye edilecekler. Bugün teknolojide gelişme var. Hukuk binlerce yıllık geri hukuk. Bucaklar bu duraklamayı hızlandıracaktır. Sosyolojik deneme ancak bucaklar sisteminde gerçekleşir.
- Günümüzde illerde ilçelerde merkez yerler vardır ortak kullanım alanları herkesin gezmeye eğlenmeye yemeye içmeye alışverişe geldiği yerler buralar hangi hukuka tabi olacak? Hangi bucağın dediği olacak?
2- İller iç güvenliği sağlar diyorsunuz. Bu polis veya jandarma teşkilatına benzer bir teşkilatla mı sağlanacak?
- Tamamen jandarma teşkilatı olacaktır. Halk askere gidecek eğitimi devletin ordusunda yapacak, sonra askerliğin diyelim 3 ayını ilde jandarma olacaktır. Polis soruşturmacıdır. O silahlı müdahale yapamaz.
- Bu teşkilatlar bucaklarda mı yerleşecekler? Bucakların kendi kamu hukukları olduğunu düşünürsek ortaya çıkacak bir sorunda, bir usulsüzlükte suçluyu yakalamak için bu teşkilatlar mı görevli olacak?
- Bunlar ilçelerde duracaklar. Bucak kendi hukukunu yaşayacak, herkes kendi arzusuyla idam sehpasına çıkacak. Çıkmazsa o zaman jandarmaya havale edilecek. Jandarma onu yakalamayacak. Gördüğü yerde öldürecektir. Başkası da öldürebilir.
- Genel olarak da iç güvenlikten tam olarak kastınız nedir?
- İki türlü savaş vardır. Cephe savaşı. Burada karşı tarafa saldırılır. Orada suçlu suçsuz herkes olur. İç güvenlikte jandarma ancak suçu olana saldırabilir. Mahkeme kararı ile mahkum olanı takip eder. Hangi şartlarda savunma hangi şartlarda güvenlik durumu olduğu hakem kararları ile tespit edilir.
3- İlçeler merkez bucaklarında genel hizmet yapılır diyorsunuz. Merkez bucak ne demektir?
- Her ilin bir il merkez bucağı vardır. İl meclisi burada oturur. Bir de ilçelerin merkez bucakları var. Bunlar kendi kendileri yönetmezler merkezden atanan kaymakamlar yönetirler. Buralarda taşra bucağa benzer kanunlar değil il merkez bucağının kanunları uygulanır.
- İlçelerin, illerin merkez bucakları mı var?
- Her ilçede bir merkez bucağı var. Burası il merkez bucağı adına yönetilir. Bir de ilde tek merkez bucağı vardır. Bu bucakta taşradan gelen il meclis üyeleri otururlar. Onlar o bucakların kamu ile ilgili yasalar yaparlar. Orada yaşayan halkın yönetime katılma yetkileri yoktur. İlçe merkez bucaklarının yönetimi bugün olduğu gibi merkezden yani ilden atanan kaymakamlarla yönetilir. İlçelerin meclisleri yoktur.
- Bunlar ne demektir?
- Merkez bucaklardır. Bunlar ilin tüm halkı tarafından gönderilmiş temsilcilerden oluşur. İl ve ilçe merkez bucaklarında bunların yasaları geçerlidir. Bunlar yönetir.
- Nasıl ayırım yapılacak ve diğer bucaklardan farkı nedir?
- Nüfus 300 000 ile 1000 olan topluluklar onların bucakları birleşerek bir ili kurarlar. Temsilciler il ve ilçe merkez bucaklarını oluştururlar.
- Genel hizmet nedir?
- Üretim işletmeleri vardır. Bunlar mal üretirler. Tarım sanayi inşaat ve ticari işletmeler üretim işletmeleridir. Bir de doğrudan üretim yapmazlar üretim yapanlara destek verirler. Bunların verdiği desteğe genel hizmet denir. Üretim işletmeleri ile genel hizmet şart ortaklıklarıdır.
- Her bucak genel hizmetini kendi yapmaz mı?
- Genel hizmet ilçelerde yapılır. Semtlerde temsilcileri vardır. Bölgelerde ihtisas danışmanları vardır. Bucak genel hizmet alır genel hizmet vermez.
4- Orta öğrenimini herkesin kendi yerel diliyle yapması ile ilgili görüşünüz çok olumlu fakat üniversitelerde sadece Türkçe kullanılması ne kadar doğrudur?
- Bir yerin on binde birine yüksek tahsil verilir. 30 binde birine yüksek tahsil yaptıracağız. Bir ilde yüksek tahsilli en çok binde bir eder. Bu bir üniversitenin kurulmasına yeterli değildir. Ülkede de 10 000 yüksek tahsilli vardır. Burada on kadar üniversite olur.
- Bunu şundan soruyorum Kürt arkadaşlarımızın taleplerine baktığımızda bir eşitlik arzusu görülmektedir.
- İslamiyet’te dine veya ırka dayalı yönetim anlayışı yoktur. Mecliste siyasî partiler temsil olunur. Ekseriyet sistemi yoktur. Devlet dili tektir. Yoksa 100 kadar dille anlaşmak mümkün değildir. Ordu oluşmaz.
- Ortaöğrenimi kendi dillerinde okusalar bile yeni talep neden yüksek tahsili Türkçe yapıyoruz da Kürtçe yapmıyoruz olacaktır?
- Herkesin talebi değil şeriatın hükmü esastır: yoksa yetmiş milyon talep olur, devlet olmaz, Allah böyle buyurmuş biz de böyle yapacağız.
- Neden Türklerin dili de Kürtlerin dili değil?
- Türkiye devleti kurulduğu zaman, Türk ordusu istiklal savaşını yaparken Kürtçe Lazca, Arnavutça değil Türkçe konuşuyordu. O gün o talep yoktu da bugün neden var?! Dünya Avrupa Birliği’ne giderken, biz parçalanmaya gidiyoruz. Bunlar Kürtlerin istekleri değil Türkleri bölmek isteyenlerin isteği. Bir şeyin devamı asıldır. Değişmeyi isteyen gerekçe getirir.
5- Her ilin kendi parası olacak demişsiniz. Ben şimdi Ankara’dayım buradan İstanbul’a geçtiğimde kendi param geçmeyecek değişimi neye göre yapacağım ve bu bir zorluk çıkarmayacak mı? Düşünün şimdi nereye gidersem gideyim cebimdeki para her yerde geçiyor bana daha kolaylıkmış gibi geliyor. Bunu açıklar mısınız?
- Her bucağın kendi parası vardır. Kendi bucağında o para geçerlidir. Ama bucağı dışına çıkıp da il ve ilçe merkez bucaklarında hareket ettiği zaman il parası geçerlidir. Devlet merkezi ve bölge merkez illerinde devlet parası geçerli kara yollarında devlet parası geçerli. Ülkenin dışına çıkıp yeryüzünde dolaşırken insanlık parası geçerlidir. Herkesin cebinde bu paralar vardır. Ayrıca bozuk para olarak da gümüş vardır. Kart sisteminde bunlar kendiliğinden hallolur. Dört kart alırsın yahut dördünü bir karta okutabilirsin.
6- Her bucak hakemlik sistemini benimsemek zorunda mıdır?
- Her insan hakemlik sistemini benimseyecek. Hakemliği veya yargıyı kabul etmeyenlerin yaşama hakları yoktur.
- A bucağında yaşayan adam B bucağında yaşayan adamı öldürdü. Bu olay B bucağında yaşandı. B bucağında bunun cezası idam, A bucağında hapis ve B bucağı hakemlik sistemini benimsemiş A bucağı benimsememiş, bu olayın çözümü nasıl gerçekleşecektir?
- Özel hukukta davalının hukuku kamu hukukunda ise fiilin işlendiği bucağın hukuku uygulanır.
7- Her ilde mi askerlik isteğe tabi olacak?
- Kişi ya bedel verir ya da askerlik yapar. Askerliğini kendi bölgesi dışında bölge merkezlerinde yapar. Eğitimi burada alır. Ayrıca ilde de jandarma olarak bir kısmını yapmak zorundadır. İsterse bedel verir. İsterse vermez.
- İller iç işlerinde özgür olacağı için kendi yönetim biçimlerini yani seçme seçilme yöntemlerini kendilerini belirleyeceği için askerlik şartına göre siyasi haklardan faydalanma veya faydalanamama bir dayatma değil midir?
- Herkes bucağa ile ve ülkeye askerlik yapmakla mükelleftir. Bunlardan istediğine bedel vererek bedelli olur. Bedellilerin yönetime katılma hakları yoktur. Siyasî seçme ve seçilme hakları yoktur. Genel hizmet yapabilirler, kamu görevini yapamazlar.
8- Kitabınızda faiz, tekeli oluşturur demişsiniz. Bankalarda küçük sermayeler toplanmakta, benim 5 liram öbürünün 10 lirası diğerinin 5 lirası derken sermaye teraküm etmiş olacak. Bu parçalı ve küçük sermayenin faiz getirisi de düşük olacağından nasıl tekel oluşacak?
- Eskiden altın vardı. Bankada bunlar toplanıyordu. Sonra faiz sebebiyle altınlar tekellerde toplandı. Şimdi ise zaten parayı tekel basıyor. Ve fazla sömürüyor. Halkın elinde para yok ki paralar bankada toplansın. Halkın elinde borç var. Para ise tekelin elinde. Tekel işletmelere veriyor ve faizle onları sömürmeye devam etmek istiyor. Tabi edemiyor çünkü sonunda elde ettiği kendi damgaladığı kâğıt. Ama insanlar işsiz kalıyor, aç kalıyor.
- Bahsettiğiniz başka bir şey ise faizin tekele götürme fonksiyonunu örneklerle anlatabilir misiniz?
- Merkez bankası para basıyor. Bankalara faizli kredi olarak veriyor. Onlar da halka faizli kredi olarak veriyorlar. Halkın ana para ile birlikte faizi de ödeyebilmesi için piyasada fazla para olması gerekir. Bunun için merkez bankası fazla para basıyor. Bu faizler zenginlerin oluyor. Demek merkez bankası faizin ödenmesi için fazla para basmak zorundadır. Bunu da paralı olanlara vermektedir. Sonunda aralarında serbest rekabet olduğu için bir elde toplanmaktadır. Halkın eline geçmediği için işsizlik olmaktadır.
9- Ticaret malda artıştır diyorsunuz. Faiz ise nakitte artış. Banka kredisini düşünecek olursak, 1000 lira kredi verildi geriye 1500 alındı, bu faiz işleminde piyasadaki para artmıyor ki mevcut olan para bir yerden başka yere akıyor yani yer değiştirme var artış yok.
- Yıl başında 10 milyar parayı faizle ona buna verdik. Yıl sonunda bu paraya yüzde on faiz vereceğiz. Nerde bulup bu faizi vereceğiz. Ancak yeni para basarak bunu sağlarız. Parayı artırmazsanız faizli sistem çalışmaz. Nitekim bugünkü bankalar hep bunu yapıyorlar: Tahvil alıyor, reeskont yapıyor, bütçe açığını kapatıyor. Yatırım kredisi veriyor.
- Diğer taraftan ticarete 1000 liraya aldığımız malı 1500 liraya sattığımızı düşünürsek aradaki fark yine nakitte artış değil midir sizin bakışınıza göre nasıl malda artış oluyor?
- Biz yüz kilo malı bin kiraya alıyoruz. Sonra 80 kilo malı 1000 liraya satıyoruz. Elimizde para kalmıyor. 20 kilo mal kalıyor. Yanı dolaşıyor kâr olarak mal artıyor. Daha fazla artarak yatırıma dönüşüyor. Para hep aynı kalıyor.
10- Ticarette sermaye vergisiyle riziko sağlanır demişsiniz. Günümüzde şirketler kurulurken sermayelerini doğru bildirmediklerini biliyoruz, vergiyi sermayeden alacağınıza göre vergiyi tam ve doğru almak nasıl mümkün olacak?
- Vergisini beyan eden kimsenin yararları vardır:
a) Beyan ettiği matrah kadar gelecek sene faizsiz kredi alma hakkı vardır. Az beyan ederse az kredi alır. Vergi devletin aldığı faizdir. Ne var ki önce faizsiz olarak kredi alır. Bir yıl kullanır sonra % 2.5’unu varsa öder. Zarar etmişse ödemez.
b) Tüccarın malları ödediğini beyan ettiği matrah kadar sigortalıdır. Yangın veya hırssızlık sebebiyle zail olursa ona göre bedeli ödenir.
c) Tüccarın bir dükkânı işgal edebilmesi için oraya yeter sermaye koyması gerekir. Koyamıyorsa aynı vergiyi az veriyorsa oradan çıkmak zorundadır. Daha kenar yerde daha küçük dükkâna geçmek durumundadır.
d) Tüccara taşıma, elektrik, haberleşme gibi araçlardan parası kadar değil ödediği vergi kadar yararlanır. Genel hizmetteki payı sermayesi kadardır.
Bu sebepledir ki doğru beyan etmek zorundadır. Kaldı ki bir kimsenin sermayesini tespit etmek, kârını tespit etmekten çok daha kolaydır. Yani bu sistemde kaçırma şartı onda bir daha azdır.
- Azalan verimler kanunuyla tekelleşmenin nasıl önleneceğinin hesabını örnek vererek yapabilir misiniz?
- Sermaye arttıkça yüzde kâr azalır. Uygun bir yere geldiğinde brüt kâr % 2.5 olur. Net kâr sıfır olur artık artmaz.
Bu azamî sermaye miktarı işin mahiyetine bağlı olduğu gibi tüccarın kabiliyetine bağlıdır. Serbest rekabet tamdır. Ama tekelleşme mümkün değildir.
11- Veresiye satışları faiz olarak değerlendiriyorsunuz. Satıcının malı verip parayı sonra taksit taksit alması ile elde edeceği fayda ile parasını peşin alması arasındaki fayda doğal olarak farklıdır. Parayı taksit taksit almasından dolayı oluşacak zararını fiyatı artırarak gidermeye çalışmanın meşru olması gerekmez mi?
- Faizli sistemde mal olarak vitrinde duran sermaye faiz yemektedir. Veresiye de faizi yemektedir. Oysa peşin alınan para bankaya gitmeden faiz getirmektedir. Paradan kârda durum budur. Maldan kâr sisteminde tüccar bankada parayı değil mağazada mal bulundurmayı tercih edecektir. Dolaysıyla malın mağazada bulunması ona zarar getirmeyecektir. Çünkü faiz sıfırdır. Veresiye satış demek tüccarın karşılıksız para üretmesi demektir. Yani mal yok ki para olsun. Bu da enflasyona sebep olmaktadır. Veresiye satılan her mal halkın cebindeki paraları çalma demektir.
12- Veresiye satışın üretmeden tüketmek olduğunu söylüyorsunuz. Bu nasıl oluyor ve ne demek?
- Üretici malı üretir tüccara satar karşılığında belge alır. Bu belge paradır. Sonra mağazaya gider o belgeyle ürettiği malı satın alır. Eğer veresiye satmışsanız mağazada o mal yoktur. Üretici mağazaya geldiği zaman alın teriyle kazandığı malı bulamaz. Diğer malları pahalı alır. Veresiye alan üretenden tüketmiş asıl üretici ise malı almamış olur.
- Zaten üretilmiş tezgâhlarda olan bir malı almış oluyorum. Veresiye piyasanın canlanmasına vesile olmuyor mu?
- Evet üretilmiş malı alıyorsun. Ama başkasının malını alıyorsun. O size kullandırabilir. Bunu da faizsiz kredileşme sistemi sağlıyor. Veresiye almıyorsun, bankadan faizsiz kredi alıyorsun onunla piyasanın canlanmasını sağlıyorsunuz. Alın terini aç bıraktıktan sonra piyasa canlansa ne işe yarar.
- Veresiyeye faiz deme sebebinizi kısaca açıklar mısınız?
- Faizi biri kazandığı halde diğerleri zarar ediyorsa bu faizdir. Ben veresiye almakla kazanıyorum, karşılıksız imkânlara sahip oluyorum. Oysa o malı üretenin elindeki para piyasaya karşılıksız çıkmış oluyor. O kadar enflasyon oluyor. Yani siz kazanıyorsunuz ama parası olan herkes zarar ediyor. Faizin tarifi budur. Bunu ben tanımlamıyorum. Peygamber zararın olmadığı yerde kâr da yoktur diyor.
13- Faizsiz kredide cebri icra ve gecikme cezası olmadığına göre, geri dönmeyen kredilerin zararı nasıl karşılanacak?
- Borcunu ödemeyenin borçlanma ehliyeti alınıyor. Cezalandırılıyor. Piyasadaki para eksilmesi yoktur. Çünkü aynı para yine dolaşıyor. Mal eksilmesi de yoktur. Kimsenin elinden malını almıyoruz. Sadece borçlu borçlu kalıyor alacaklı da alacaklı kalıyor. Faiz olmadığına göre alacaklı da zararda değildir. Alacaklı zor durumda olabilir. Onu da sosyal yardımlaşma ve faizsiz kredileşme ile giderebiliriz. Yani bankada mevcut olan mevduattan ambarda bekleyen mallardan alacaklıya faizsiz kredi verebiliriz. Biraz da borç verenler düşünerek versinler. Kuran darda olana mühlet verilecektir diyor.
- Hukuki ve maddi teminatı olmayan kredileri ödememe dürtüsü ile birçok kredi geri dönmezse tasarruf sahiplerinin sermayelerinin güvencesini nasıl sağlayacağız?
- Özel bankacılık yoktur. Herkes mevduatını devlet bankasına faizsiz olarak yatırır, karşılığında faiz almaz kredi alma hakkını kazanır. Borcu ödemeyenin borcu mevduat sahiplerinin parasıyla kapatılır. Kimsenin parasında eksiklik meydana gelmez. Belki herkesin mevduat hacmi küçülür. Kaldı ki Kuran borçluların borcunu kapatmak için fon ayırmıştır.
14- “Selemin tasarrufu teşvik ettiğini yani para sahibi parayı şimdi kullandırmakta fakat “ortak mallardan” harcama yapmaktan şimdilik feragat etmektedir, buna karşılık ileride elde edeceği (paraya=mala) mukabil şimdi (malı almaktadır = parayı vermektedir), selem böylece üretime yardım etmekte ve özendirmektedir.” diyorsunuz kitapta;
- Ben yazdıklarımı bir daha okumam, arkadaşlarım düzeltirler. Bazen ben yanlış yapmış olabilirim, bazen de onlar yanlış düzeltirler. Okuyucuların dikkat edip düşünmeleri için bu hataların olmasını faydalı bulurum. Yukarıda yanlışlıklar var. Eşitten sonraki gibi düzeltilmelidir.
a) ortak mallar ne demektir?
- (Ortak mal = Ortak, Mal) virgül eksik kalmış.
b) tasarruf nasıl teşvik ediliyor?
- Şimdi alıp beş kilo armut yiyeceğime şimdi üç kilo yiyorum selemle gelecekte 2 kilo yerine 3 kilo yiyorum. Dolayısıyla üretim artıyor. Veresiyede ise bugün beş kilo yerine altı kilo yiyorum, gelecekte ise daha az yiyorum üretim düşüyor.
c) ileride elde edeceği paraya mukabil şimdi malı almaktadır, ne demektir?
- Yanlışlık olmuş. İleride elde edeceği mala karşılık şimdi parayı vermektedir. Veresiye de kârdır. Bunarlı okuyucunun düşünerek düzeltilmesi gerekir.
- Bu veresiyenin tanımı değil midir?
- Evet bu veresiyenin yanıdır.
- Yanlış bir ifade mi var ben mi yanlış anlıyorum?
- Siz doğru anlıyorsunuz biz yanlış yapmışız. Tebrik ederim. Yukarıdaki cümlelerimi burasını okumadan yazdım.
15- “Faizde ise kişi ileride elde edeceği paraya mukabil şimdi malı (=veresiye) alıp tüketmekte (ve bir kısım malı tüketmekten feragat etmektedir=dir). Böylece üretim azalmakta, üretmeden tüketme çelişkisine düşülmektedir.” Demişsiniz. Oysaki faizli kredi sayesinde insanlar bir şeyler alarak, talep ederek üretime katkı sağlamış olmazlar mı?
- İfadede yanlışlıklar var. Veresiyede faizli olsa da üretmeden tüketme var. İsraf var. Oysa üretileni bugün tüketmeme var. Tasarruf var. Tezevvüd var. Mikroda canlılık görülüyor ama markada durgunluk doğuyor. Çünkü halk ürettiğini pahalı alıyor. Eline geçen para yetmiyor. Mal satılmıyor, mal satılmayınca üretilmiyor. İşsizlik olur. Böylece emek israfı ortaya çıkıyor.
16- Sürekli bahsettiğiniz sömürü sermayesi faizle sömürmeyi dünyada nasıl uyguluyor?
- Amerikan merkez bankası onların. ABD’ye bile faizle borcu o veriyor. Onun faizli tahvilini alarak devletten faizi alıyor. Tüm dünya bankalarını İMF aracılığıyla kedine bağlamış siz TL basıyorsunuz faizi alıyorsunuz, merkez bankası o TL’yi bulundurduğu dolar karşılığı ABD merkez bankasına faiz veriyor. Doları emisyon yapıyor, doğrudan dünyayı soyuyor, sömürüyor. Soyuyor.
- Örneğin ülkemizde faizler düştü. Faizin zararları bertaraf edilmeye başlandı diyebilir miyiz?
- Faizli sistem veresiye istemedir. Faizli sistem karşılıksız para demektir. Faizler sıfır olsa bile sistem faizlidir. Sistem faizsiz çalışmaz. Uygun faiz uygulanmadığı takdirde ekonomi çöker. Faizleri düşürmek yerine faizsiz sistemi getirmek gerek.
- Yani artık küresel sermaye bu düzenini ülkemizde uygulayamayacak mı?
- Küresel sermaye yoktur. Sömürü sermayesi vardır. Sen Kore’den kredi alırken Kore parasını almıyorsun, doları alıyorsun. Euro bile dolara kota edilmelidir. Faizli sistemin ömrü sona ermiştir. Tepe taklak gidecektir. Dünyanın hiç bir yerinde artık kalmayacaktır. Kuran’dan ve tarihten yaptığımız istidlal Adil Düzen ilk defa Türkiye’de başlayacaktır. Dünyaya ondan sonra yayılacaktır. Hata etmiş olabiliriz.
- Faizler düşmesine rağmen istihdamda başarı sağlanamamasını ve üretim maliyetlerinin bu kadar yüksek olmasını neye bağlıyorsunuz?
- Faizli sistemde faiz enflasyonla paralel giderse işsizlik önlenir. Enflasyon faizden az olursa işsizlik olur. Enflasyon faizden fazla olursa işletmeler durur. Yine çalışma olmaz. Faiz ile enflasyonu eşit getirmek çok zor olduğu için bugünkü krizler vardır. Ben faizli modeller üzerinde fazla çalışmadığım için bu hususta mekanizmaları izah etmek için gerekli zamanı buralara harcamak istemiyorum.
17- Merkez bankasının son dönemde kredi karşılık oranlarını artırması ve kredileri düşürme çabası cari açığa karşı önlem olarak değerlendirildi.
- Bir ülkede piyasada yeter para yoksa işsizlik olur. Fazla para varsa enflasyon olur. Bu dengeli kredi sistemiyle sağlanır. Eğer krediyi emeğe değil de spekülatörlere verirseniz hem enflasyon olur, hem de işsizlik olur. Bugünkü Türkiye’nin durumu budur. Bunun da sorumlusu faizdir. Faiz önce enflasyon yapar. Enflasyon fiyat ve ücret anarşisini doğuyor işsizlik başlar, işsizlik açlığı getirir halk borç alarak yaşamaya başlar. Borcunu ödeyemeyen halk yolsuzluğa başlar, yani çalarak geçinir. Aç olan memurlar da rüşvetle buna göz yumarlar. Bir gün gelir rüşvet de veremezler. Baskı başlar. Sonunda halk harekâtı başlar. Sosyal tufan olur. Dünya adım adım buna gitmektedir. Türkiye’yi yıkmak isteyen dış güçler bu sakat politikayı izlettiriyorlar. Bugün Türkiye’de 15 milyon işsiz var. Asıl zarar olan budur. Diğerleri belki adaletsizliktir ama zarar değildir. Bu işsizlik de bu sakat politikanın eseridir. Her yıl borcumuz artarak yaşıyoruz. Alacaklarını talep ettiklerinde intihardan başka yolunuz kalmaz.
- Sizin bu önlemler hakkındaki görüşünüz nedir ve cari açığın belirli bir rasyonel oranın üstüne çıkmadığı müddetçe zararı olmadığını savunan görüşler var,
- % 2.5 ile % 5 arasındaki enflasyon yararlıdır. % 5 ile % 10 arasındaki enflasyon zararsızdır. Devlet hiç vergi almaz % 20 enflasyonla devleti yönetebilir. Bunun için borcu olmaması faiz ödememesi gerekir. Yüzde yirmiden fazla enflasyon zararlıdır. Yüzde yüzden fazla enflasyonla devlet yaşayamaz. Devlet faizleri sıfırlamalı. Kendisi faiz alıp vermemelidir. Vergileri kaldırmalıdır. Yüzde yirmi enflasyonla devleti yönetebilir. Bu da ona yeter. Bunun anlamı şudur, vatandaşların beşte biri kamuda çalışacak. Ordu dahil bu miktar aşılmayacak.
- cari açık hakkındaki düşünceniz nedir ve bu kadar cari açık ülkemizi sıkıntıya sokmaz mı?
- iç borçlar tasfiye edilmelidir. İki yılda kolaylıkla sıfırlanır.
a) faizli borç faizsiz borca çevrilir.
b) Dış borçlar iç borca çevrilir.
c) Nakit borç maaş borcuna çevrilir.
d) Borçlar, iştiraklere çevrilir.
Bundan sonra uygun bütçe açığı ile faizli sistemde bile ülke idare edilebilir. Borç batağı içinde bir ülkenin bütçesi açık olsa veya olmasa ne fark eder?!
18- Son olarak katılım bankalarının faaliyetlerini de faizli olarak nitelendiriyorsunuz. Sermaye sahipleri yani tasarruf sahipleri alınan maddi teminatlar dolayısıyla zarara iştirak etmediğinden yani rizikosuz kazanca sahip olduklarından yapılan iş faiz olarak nitelendiriliyor. Diğer taraftan işlemlerini, faaliyetlerini veresiye şekilde yürütüyorlar bunun da faizin zararlarını ortaya çıkardığını bu yüzden, bu yönden de faiz olduğunu söylüyorsunuz. Bu şekilde veresiye mal alım satımı yapan katılım bankası veya herhangi bir işletmenin günümüzde faizsiz bir müesseseye dönüşümü nasıl sağlanabilir?
- Bu bankaların arkasında yine faizli sömürü sermayesi vardır. Sömürebilmek için önce dolar verip petrol alıyor, sonra faiz vereceğim deyip doları geri alıyor. Böylece enflasyon yaparak durmadan karşılıksız petrol satın alıyor. Sonra da onu bomba yapıyor Bağdat’ı bombalıyor. Ne var ki Müslümanların elinden faizle para alamıyor. Bunun için bu tampon bankalar kurulmuştur. Bunlar halktan paralarını kâr vereceğiz diye topluyorlar, sonra Amerikan bankalarına faizle veriyor. Bu fıkha göre de caizdir. Sonra kâr olarak dağıtıyor. Burada yanlış olan petrolün dolarla satılmasıdır. Oysa bu dinarla satılmalıdır. Yani altın para ile satılmalıdır.
Bugünkü finans kuruluşlarının faizsiz hale gelmeleri için. Doların altına çevrilmesi ve altın sertifikası çıkarılması gerekir. Altın kuyumculara verilecek. Altın sertifikasını kuyumcular kârsız alıp vereceklerdir. Banka işletmelerle altın sertifikasını faizsiz kredi olarak verecektir. Onların senetlerini kıracaktır Kredileşmeyi sağlayacaktır. Bu hususta İzmir Akevler kooperatifinde yeni çalışmalar vardır. Daha sonraki yazışmalarınızda üstünde durabiliriz. Benim faizsiz banka kitabımı okumanız gerekmektedir.
- Allah’a emanet olun.
- Anlayarak okuduğunuz için sayınız meşkur olsun.