22.10.2010
HİDAYET Şefkatli Tuksal türbanlıdır ama aynı zamanda feministtir de...
Hepsinden önemlisi “erkek” ve “yandaş” olanlardan çok daha yüreklidir.
Star Gazetesi'nde dün yazdığı yazıda korkmadan, çekinmeden, kelimelerin hakkını vererek, itirazını yumuşatma gereği falan hissetmeden Başbakan Tayyip Erdoğan'a bir “kadın/erkek eşitliği” dersi vermiştir.
Başbakan Erdoğan'ın “Kadınla erkek eşit olamaz, yaratılışları farklı” görüşüne karşı çıkan Tuksal, Başbakan'ın popülizm yaptığını söylüyor...
Nasıl bir popülizm mi?
Tuksal'ın yazısına göz atalım:
“Bu ülkede erkek adam olarak anılmanın yolu, biraz da böyle kadınlara üstten üstten cevaplar, had bildirmeler, edebe ve hizaya davet etmelerden geçer. Bunu ben biliyorum da, o (Başbakan) bilmiyor mu?”
Ben bu kadarını alıntıladım, daha fazlası için yazının tamamını bulup okuyun derim.
Yazının tamamı için tıklayınız.
Yorum:
Kadın erkeğe eşit değildir
Yazıda bahsedilen Hidayet Şefkatli hanımın yazısını okudum.
Maalesef günümüzde başörtüsü, simgelediği kavramdan ne kadar uzak ve nasıl da sadece bir bez parçası haline getirilmiş.
O yazıdan alıntılarla devam edelim:
...
Bu cümleleri “AB’ye üyelik perspektifini Türkiye’nin önüne hedef olarak koyan, “Kopenhag kriterleri olmazsa Ankara kriterleri deyip yolumuza devam ederiz” diyerek bu konudaki kararlılığını dillendiren, pek çok kez “insan hakları ve demokratikleşmenin” olmazsa olmaz önemine işaret eden bir siyasetçinin kadın hakları savunucularıyla her fırsatta polemiğe girip, “Kadınla erkek eşit olamaz, yaratılışları farklı” diye görüş beyan etmesinin “siyaseten bir hata” olduğunu söylemek için yazdım.
Hatadır, çünkü kadınlarla erkeklerin insan olarak eşit haklara sahip olduğu fikri, bir takım farklılıklarına rağmen birey ve vatandaş olarak kadın ve erkeklerin eşit olduğu kabulüne dayanır. Bu kabul, farklılıkları yok saymaz ama o farklılıklar sebebiyle eşitsizliğin meşru görülmesine karşı çıkar. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin, ya da (CEDAW) Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi’nin temel yaklaşımı da bu kabule dayanır. Başbakanın söz konusu beyanı, bu kabul ile çeliştiği izlenimi vermektedir.
Bir mümin, öncelikle Kopenhag kriterlerini referans olarak almaz. Eğer başkası bunları referans almışsa bunun yanlış olduğunu, referansın Kuran ve sünnet olması gerektiğini savunur.
Bir mümin, İnsan hakları evrensel bildirgesini ya da CEDAW'ı yazan, akıllarını Allah'tan üstün gören kimselerin yazdığı Kuran ve sünnet dışı beyanları tanımaz, referans almaz.
Malum, kadın fıtratı/erkek fıtratı ayrımı, kadınlarla erkeklerin birbirlerini tamamladığı tezleri, pek çok Müslüman ülkede hala kadınlarla erkekleri birey ve vatandaş olarak farklı konumlandıran hukuk normlarının temel dayanağı durumundadır. Bu yüzden bazı ülkelerde kadın ehliyet alamaz, araba kullanamaz, kendisini temsil edemez, mirastan adil bir şekilde pay alamaz, şahitliği kabul edilmez, evlenirken fikri sorulmaz, çalışamaz, üzerine kuma getirilmesine itiraz edemez. Bu saydıklarım “kadından üstün olan ve kadını yönetmekle görevlendirilen” erkeklerin hakkıdır. Kur’ân’ın ilk muhatap neslinin son derece ataerkil bir toplumsal yapıya sahip olması sebebiyle, o yapı içinde geçerli ve anlamlı olan bir takım ayetleri, erkeğin kadına mutlak üstünlüğünün delili olarak görmek bana göre son derece yanlıştır ancak ne yazık ki geleneksel toplumlarda hakim olan anlama tarzı da budur.
O bahsi geçen ayetleri yok saymamızı mı istiyor sayın Hidayet Şefkatli hanım? Mümin bilir ki Kuran ve sünnet en doğrusudur. Yanlış olan uygulamalar Kuran ve sünneti yanlış yapmaz. Ama öyle bir hale geliyor ki durum, uygulamalar ayet zannediliyor ve Kuran tarihin tozlu raflarına hapsediliyor. İlginç olanı bunu başörtülü kimselerin yapmaya çalışması. Sayın Hidayet Şefkatli hanım da o kadar üzücü bir şekilde "Kuran'ın ilk muhataplarına ait bir kitap olduğunu" savunur duruma gelmiş ki insan şaşırıyor. Kuran'ın sahibi Allah günümüz şartlarını düşünememiş de bu ayetleri indirmiş, bu nedenle günümüzde geçerli değildir mi demek istiyor? (Haşa diyorum ben kısaca)
Sonuç o kadar içler acısı ki Kuran okuma kitabı olsun, batılıların ateist bir kültür içinde geliştirdikleri beyannameler bizim uygulama Kuran'ımız olsun haline geliyor. Sonuçta ortaya namaz kılan, başını örten, Kuran okuyan ama Kuran yerine ateistler tarafından oluşturulmuş Allah'ın yok sayıldığı beyannameleri rehber edinen mümineler (!) ortaya çıkıyor.
Başörtüsü takarak mümin görünümünde olan feminist kadınlar şu ayeti nasıl yorumluyorlar acaba? Kuran'dan çıkaralım mı diyorlar? Yoksa Kuran'ın ataerkil olan ilk muhataplarına indi, bizi ilgilendirmez mi diyorlar?
الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ بِمَا فَضَّلَ اللَّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنْفَقُوا مِنْ أَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللَّهُ
Erkekler Allah'ın bazılarına bazılarından üstün kılması ve mallarından harcamaları nedeniyle kadınların kayyumudur (yöneticileridir). Öyleyse salih kadınlar, gönülden itaat edenlerdir, onları gören olmadığı zamanlarda da Allah'ın koruduğunu koruyanlardır. (Nisa 34)
Evet, kadın erkek eşit değildir. Hiç bir zaman da eşit olmayacaktır. Zaten İslam düzeni eşitliği değil adaleti sağlar. Ne diyor ayetlerde? Karanlıklarla aydınlık eşit midir, kötülükle iyilik eşit değildir, bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Bazınızı bazınıza üstün kıldık.
İnsanlar her yönden değil ama belirli yönlerden birbirlerine üstündürler ve eşit değildirler. Kadın erkeğe eşit değildir. Erkek güçlüdür ve harcama zorunluluğu ondadır. Kadın güçsüzdür ama çocuk doğurur ve bakar. Bu yönden erkeğe üstündür.
Allah'ın dini fıtrata uygundur. Bunu beğenmeyen batının ateist aklı, başörtüsü takarak mümin görünümünde olanlar için eğer bir rehber haline gelmişse o uymadıkları, beğenmedikleri Allah'ın kitabındaki şu ayeti hatırlatayım:
ذَلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ
Bu kitap, onda hiç bir şüphe yoktur ve muttakiler için rehberdir. (Bakara 2)
Rehberi Kuran ve sünnet olmayan kimseler kendine mümin demesin. Müminlik alameti olan nişaneleri takmaları da şart değildir. Kimseyi yanıltmasınlar ve bu görünümlerinden rant sağlamayı ummasınlar.
Bir de şunu unutmayalım ki bir mümine feminist olamaz, bir feministte mümine olamaz.
Allah aklı ve fikri bol bol versin.