Yaşadığımız hayat pratiklerinden çıkardığım sonuç şu: Müslümanlar bilgilerini teorik (nazari) seviyede tutuyorlar, imana dönüştürmüyorlar. Bilgi ile iman arasında yakın ilişki var. Zira iman, kendisinden emin olduğumuz bilgidir. Bu bilgi hem bize muhtaç olduğumuz hakikat ve doğruluk konusunda yol gösterir, hem bizi varlık âleminde güvenli (emin) kılar.Biz Müslümanlar belli bir bilgiye ve bilginin emniyetine sahibiz, ancak bu bilgiyi imana dönüştürmüyoruz. İmana dönüşmemiş bilgi amellerimize yansımıyor, kesin olarak aramızda barış ve emniyeti sağlayarak ilahi hükümler hayat pratiklerimizde tezahür etmiyor. Bu, bir yönüyle sigara paketinin üzerinde “Sağlığa zararlıdır, ölüme yol açar” yazısını okuduğu halde, sigara içmeye devam eden tiryakinin çelişkisine benzer. Esasında bilerek yanlış, hatalı ve haksız bir davranışı yapmak cahiliyedir. Maalesef biz Müslümanlar rahmetli Seyyid Kutup ve Muhammed Kutup’un dedikleri gibi “cahiliye çağı” içindeyiz. Pekiyi, bilgiyi imana dönüştürmek ve imanı amellerde tezahür ettirmek için ne yapmak lazım? Önemini inkâr etmemekle beraber, asıl konunun teorik bilgiyle yetinmek olmayıp bilginin pratiğe temel teşkil etmemesinde yattığını düşünüyorum. Bir yılı aşkın zamandır yaşadığımız Hizmet-Hükümet kavgası üzerinde düşünüyorum ve diyorum ki “Bir kumpasa veya haksızlığa maruz kaldığını iddia eden” biri –bu biri her iki taraf olabilir-, eğer İslamî hükümlere göre kendini savunacak olursa ne yapmalı?
Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber (sas), böylesi durumlarda genel prensipler vaz’ederler, prensiplerin vaz’ı da emir sigalarıyla gelir. Mesela bunların başında şunlar gelir: a) Adaletle hükmedin, ma’rufu emredin, münkerden sakındırın; b) Anneniz-babanız, en yakınlarınız aleyhinde olsa bile adaleti ayakta tutanlar olun; c) Suçlar şahsidir, kolektif ceza vermeye kalkışmayın; d) Birinin suçu sabit olsa da ceza verirken intikamcı davranmayın.
http://www.zaman.com.tr/ali-bulac/felah-ve-necat-bulamayiz_2278107.html
Yorum:
Pratik
Müslümanların en büyük sorunu Kitaba ve sünnete uygun bir düzen oluşturamamış olmalarıdır. Emir ve yasaklar sadece bireysel hayat ile alakalıymış gibi algılanmış ve bir düzene temel teşkil edecek prensipler olarak görülmemiştir. Misal olarak, karı koca arasında oluşacak ihtilafın seçilecek hakemler tarafından çözülmesi sadece aile içinde uygulanacak bir emirmiş gibi düşünülmekte, İslam'ın adli sisteminin en önemli parçalarından biri olabileceği anlaşılmamıştır.
Müslümanların organize olarak Kuran'ı anlama çabası içine girmeleri ve uygulama alanlarını oluşturmaları ile iman edilen prensipler pratiğe aktarılabilir ve bu sayede insanlara getireceği faydalar ortaya konulabilir.