Yeni bir dünyanın kurulması, yeni Türkiye'nin kurulmasına bağlı
YUSUF KAPLAN
25 NİSAN 2014
Mısır'da halkın seçtiği yönetimi devirerek ülkeyi yeniden askerî diktatörlüğün eşiğine sürükleyenlere direnen mazlum insanlara karşı ürpertici gerekçelerle verilen 529 idam kararı, 'insan hakları, demokrasi ve özgürlükler' söylemini dillerinden düşürmeyen Batılıların kıllarını bile kıpırdatmaya yetmedi.
'BİLDİĞİMİZ DÜNYA'NIN SONU...
Neden? Şundan: Nasıl ki, modern sömürgeleştirme sürecinde, 'uygarlaştırma misyonu', Batılıların dünya üzerinde hegemonya kurmalarının 'ayartıcı silah'ı idiyse, yeni ve ayartıcı postmodern sömürgeleştirme sürecinde de, 'insan hakları, demokrasi, özgürlükler' söylemi, Batılıların dünya üzerindeki hegemonyalarını sürdürebilmelerinin yeni keşif kolu, ayartıcı payandasıdır.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, şimdi de, Amerikan yönetimi, Mısır'daki diktatörlüğe eskiden yaptığı askerî yardımı yeniden başlatma kararı alacağını açıkladı. Nedir bu, peki? 'Bildiğimiz dünya'nın sonu, elbette ki!
SEKÜLARİZM NEDEN; KAPİTALİZM SONUÇTUR
'Bildiğimiz dünya'nın iki kurucu sütunu var: Sekülerizm ve kapitalizm.
Sekülerizm, modern paganizmin zihnî kökeni/ kökeni; kapitalizm ise pratik sonucudur.
Kapitalizm eleştirisi yapanlar, sekülerliği ıskalarlarsa, kapitalizmin önünü açmış ve ömrünü uzatmasına katkıda bulunmuş olurlar sadece.
'Nasıl yani?' diye soruyorsunuz, değil mi?
Sonuçlardan yola çıkarak eleştiri yapanlar, nedenleri / kökenleri göremezler ve mevcut sonuca nasıl ulaşıldığını izah edemezler.
Aslolan nedenlerin / kökenlerin kavranabilmesidir.
SEKÜLARİZM HAKİKATE; KAPİTALİZM İNSANA SALDIRIDIR
Temel ilke şu: Sekülerizm, hakikate saldırıdır. Kapitalizm ise, insana saldırı.
Hakikatin özü, Tanrı fikri'dir ve hakikat, Tanrı fikri'nin varlığını sürdürebilmesinde gizlidir. Hakikate saldırı, Tanrı fikrinin yitirilmesiyle ve bitirilmesiyle sonuçlanır bu yüzden.
Hakikatin, dolayısıyla Tanrı fikrinin yitirilmesi, hakikatin yerine sahteliklerin, Tanrı fikri'nin yerine de sahte tanrıların yerleştirilmesine yol açar kaçınılmaz olarak. O yüzden, hakikatin olmadığı yerde, insan da yoktur, yok olur. Hakikatin bittiği yerde, insan da biter, adalet fikri de biter, 'insanlık kardeşliği' fikri de biter... ve hayat çölleşir.
Bu iki saldırı biçimini aşabilecek kurucu ve herkesi kucaklayıcı, herkesin kendi olarak önünü açıcı cihanşümul bir medeniyet fikrini dünyaya sunabilecek 'aktörler', insanlığın geleceğini şekillendirecek...
YENİ DÜNYA VE TÜRKİYE'NİN ROLÜ
'Bildiğimiz dünya'nın sonuna geldik. Yeni bir dünyanın kurulması mukadder artık.
Yeni bir dünyanın kurulması, yeni Türkiye'nin kurulmasına bağlı. Eğer derin nefes alarak, bakış açımızı ve tarih perspektifimizi genişletebilirsek, şu yakıcı gerçeği görmekte zorlanmayız: Bin yıldır, içinde yaşadığımız dünya tarihi, iki yüzyıl öncesine kadar, iki aktör tarafından yapıldı ve yazıldı: Müslümanlar ('Türkler') ve Avrupalılar ('Cermenler').
HEYECANLARIN HEZEYANA, HAYALLERİN HAYALETE DÖNÜŞMESİ...
Son iki yüzyıldır, dünya tarihi, esas itibariyle, Anglo-Saksonlar ('İngilizler') tarafından 'yapılıyor'. Anglo-Saksonlar, dünya tarihini, seküler-kapitalizm üzerinden yapıyorlar. Seküler-kapitalizm'in kökleri, elbette, İtalyan-şehir devletlerine, merkantilist ekonomiye kadar gider.
'Bildiğimiz dünya' elbette ki, Anglo-Saksonların Sanayi Devrimlerinin eseri değil sadece. Düşünce ve siyaset devrimlerinin rolünü de göz ardı edemeyiz bu süreçte.
'Bildiğimiz dünya', 500 yıl önce, Rönesans ve Reformasyon süreçlerinden sonra modernlik hamlesiyle birlikte Batılılar tarafından kuruldu.
Ama modern Batı uygarlığı, gerek siyasî, gerek entelektüel, gerekse iktisadî devrimleri yaparken tek bir ilkeyi harekete geçirerek kuruldu: Çatışma ve dolayısıyla yıkım.
Tanrı ile insanın, Batı uygarlığı ile insanlığın, dinlerin, kültürlerin önce çatışması, sonra da Tanrı'nın da, insanlığın da, dinlerin de, kültürlerin de kontrol ve kolonize edilerek devre dışı bırakılması.
Batı uygarlığı, heyecanların hezeyana, hayallerin hayalete dönüşmesiyle sonuçlandı sonuçta.
Gelinen noktada, Batılıların kurdukları 'bildiğimiz dünya', bütün dünyayı zihnî olarak, siyasî olarak, ekonomik olarak ve kültürel olarak kendilerine bağımlı kıldıkları, boyundurukları altına aldıkları ve Batılıların 'mutlak' hükümranlıklarını ilan ettikleri bir dünya.
YENİ DÜNYA'YI KURMAYA HAZIR/LIKLI MIYIZ?
Bu dünya böyle gitmez. Yeni bir dünya kurulacak.
Yaşadıklarımız, insanlığı sadece kendi boyunduruğu altına alan, sadece kendi kültürünü, duyarlıklarını, düşünme biçimlerini dünyaya dayatan ve bütün farklı duyma, düşünme ve var olma biçimlerini yutan, yok eden 'bildiğimiz dünya'nın sonunun göstergelerinden başka bir şey değil.
Yeni bir dünyayı -dün olduğu gibi yarın da- bizden başka kuracak tarihî derinliğe, dirayete, özgüvene ve birikime sahip başka bir 'aktör' yok.
Soru şu o halde: Yeni bir dünyayı kuracak bu derinlikli birikimi ve medeniyet tecrübesini, yaratıcı bir ruhla ve kurucu iradeyle hayata ve harekete geçirebilecek yerde miyiz; gerekli zihnî, fikrî ve kültürel hazırlıkları yapabilmiş durumda mıyız?
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/yeni-bir-dunyanin-kurulmasi-yeni-turkiyenin-kurulmasina-bagli/51481
YORUM;
BİZ DERKEN!
Yazarımızın yeni bir dünyayı –bizden başka-kuracak bir aktör yok derken
Kastettiği “biz” Müslümanlar mı?
Hangi Müslümanlar?
Bende Müslümanım diyenler mi?
Müslümanlık hayat biçimimizdir diyenler mi?
Bunların “bildiğimiz dünya”da
yaşayanlarla sonuç itibarıyla farkı ne?
Maalesef bugün kavgaya,hatta savaşa girişen
iki iri gövde kendileriyle beraber “farkımız var”
diyenleri de kendilerine benzettiler.
Yeni bir dünyayı onlara benzemeyenler
kurabilir ancak.
Buda kuran diliyle;iman,hicret ve cihat üçlüsünü
iyice kavrayan ve hayat biçimine dönüştürmeyi başaran
bir topluluk olacaktır.
Sadece bunlar üzerinde düşünmeye değer bence…