Yolda çevirip soruyorlar, “nedir bu hal” diyorlar. İmtihan oluyoruz, diyorum. Daha önce yaşamadığımız kadar ağır bir imtihandan geçtiğimizi düşünüyorum, diyorum. Arkasından, “ne yapmalıyız?” sorusu geliyor. Mümince duruşlarımızı bozmasak, diyorum. Sabır, sekine, hüsnüzannı muhafaza, üslup güzelliğini koruma, mukabele-i bilmisil hiddetine kapılmama, önemli diyorum. Geçen baş başa görüşmede bir doktor arkadaş, “sizin hüsnüzannınız da çok fazla değil mi, bu kadar hakarete, aşağılamaya karşı öfkelenmemiz yanlış mı?” diye tepki gösterdi. “Ama biz hüsnüzanna memur değil miyiz?” dedim. İlave ettim; “öfke ile kalkan zararla oturur. Hukukun üstünlüğünü, adil yargının işleyişini talep etmenin dışında yol aramamak lazım…”
http://www.zaman.com.tr/huseyin-gulerce/vefasizlik-billahi-degmez-_2205738.html
Yorum:
Mümince Duruş
12 yıldır işbirliği içerisinde ülkeyi yöneten ve islami duyarlılığı yüksek olarak bilinen iki camianın birbirine düşmesinin sebebi zaten mümince duruş sergilememeleridir.
İkiside Kuran'a göre hareket etmeyip camialarının çıkarları doğrultusunda kötüye, zararlıya, yanlışa, zulme yeri geldi meylettiler ve başvurdular, yeri geldi sessiz kaldılar.
İkiside kendilerini uyarma çabasında olan kardeşlerine karşı kör, sağır olmayı tercih ettiler.
Uzunca bir zamandır mümin duruşundan uzaklaşanların mağduriyet psikoloji ile mümince duruştan bahsetmesi bana Kuran'ın bir ayetini hatırlatıyor.
"İnsana bir zarar dokunduğu zaman Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra kendi tarafından ona bir nimet verdiği zaman daha önce O’na yalvardığını unutur ve Allah’ın yolundan saptırmak için O’na eşler koşar. De ki: “Küfrünle az bir süre yaşayıp geçin! Şüphesiz sen cehennemliklerdensin.” (Zümer / 8)
Allah'ı, nimetler bahşedildiği zaman da hatırlamaktır, mümince duruş.