21.03.2014
Günlük siyasi polemiklerin rüzgârında kavramların gerçek anlamlarını unuttuğumuz oluyor...
Geçen gün İzmir'de Binali Yıldırım'la kente vaat ettiği hizmetler üzerinde konuşurken, çarpıcı bir yorum yaptı... Özetle şöyle dedi:
- Galiba bütün mesele zamanı doğru değerlendirmeye bağlı. Çünkü biz siyasetçiler olarak bir projeyi gerçekleştirmeye çalışırken, önümüzdeki zamanın sınırı önümüzdeki seçimlerdir. Seçilmiş olduğumuz dönemde bu projeyi gerçekleştiremezsek, sonraki seçimde bu proje bizim olmaktan çıkabilir. Oysa bir bürokrat için icraatta zaman sınırı emeklilik yaşıdır. Kısacası yönetim seçilmişlerin değil de atanmışların eline geçtiği zaman, ülkenin gelişmesi ve kalkınması yavaşlar...
"Zaman" kavramının farklı konumlardaki kişilerde farklı anlam taşıdığının pek güzel bir anlatımıydı bu. Aynı durumu "Yurt dışında yaşamak" olgusuna da uygulayabiliriz.
2007'de Hrant Dink alçakça bir suikasta kurban gittiğinde "Hrant Dink, öldürülmeden önce bir başka ülkeye göç etseydi daha doğru olmaz mıydı" diye yazmıştım.
Neden dönmüyor?
Tamamı için http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/barlas/2014/03/21/akli-burada-vucudu-orada-olmak-sorunsali
Yorum:
Hicret Demokrasisi
Muhabbetten anlaşılan o ki hala ilk kabile aşamasındayız. Tek ırkın, tek dilin, tek kültürün, tek inancın hakim olduğu, medeniyetin oluşmadığı çağlarda hakim olan düzen bu aralar medyamızda polemik meselesi. Gelseydi, gitmeseydi, gitti de ne oldu, dönebilir mi ki, niye dönmüyor, niye gitti ki?
Acaba niye?
Mevzuyu Fethullah Gülen dışına çıkaracak olursak, bir insan doğup büyüdüğü, severek yaşadığı bir yeri bırakıp da hiç bilmediği bir yere yaşamaya gider mi? Yeni bir ortam, yeni insanlar, yeni iş, yeni düzen, yeni davranışlar ve gerilim.
Ülkeler arasını geçiyorum, şehirlerarası hakeza, şehir içi mekan değişikliği hatta sadece iş değişikliği bile insanda strese sebep oluyorken, kimse sebepsiz yere ülkesini terk etmek istemez diye düşünüyorum. Eğitim için ancak tahammül edilebilen sıla duygusu, kişi için tercihten çok zorunluluk gibi gözüküyor.
Şimdiye kadar anlattıklarım bugünkü yaşam algısının yansımasıydı. Farklı etnik kökenlerin ve kültürlerin bir arada özgürce yaşayacağı kadar uygarlaşamadığımıza göre tam da hicret demokrasisinden bahsetmek vaktidir.
Yaşadığın yerin kurallarına uymak zorundasın. Memnun değilsen yapabileceğin şeylerden biri yürürlükte olan kuralların değişmesi için çalışmak, diğeri ise orayı terk etmektir. Protesto ve grev demokratik hak değildir. O yüzden ülkeyi terk edip gidenler belki de hicret haklarını kullanıyorlardır.
Yeryüzü tüm insanlığın olduğuna göre kişi terk halinde mutlaka kendine uygun bir yer bulacaktır öyle olmazsa zulme maruz kaldığından yakınan insanlara melekler “Allah’ın arzı geniş değil miydi, niye hicret etmediniz?” der miydi?
Hicret, demokratik bir haktır ve kişi mağduriyeti söz konusu değildir. Yeri değişen kişiye eşit düzeyde mesken ve iş olanağı sağlanacağından bulunduğu yeri terk etmek sürgün veya gurbet olmaktan çıkacaktır. Tüm bu esaslar Adil Düzen’e göre İnsanlık Anayasasında geçmektedir. Düzen değişince tüm bunlar hayata geçecek ve dünyada cenneti görmeye nail olacağız, inşallah.