Savunma stratejisi
1205 Okunma, 2 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

29/11/2013

-Türkiye’de cereyan eden uluslararası savaşın başlarındayız.

-Üçüncü Bin Yılın başlangıcı II. Kuran uygarlığının başlangıcıdır. Bu uygarlık Adil Düzen ile gelecektir. Sovyetler yıkılmış, ABD’de sermaye ikiye ayrılmış, Obama ve Putin yeni dünyanın oluşması hazırlığı içinde. Türkiye’de Adil Düzen çalışmaları ilerlemektedir. Milli Görüş anayasa ekseriyeti ile iktidar olmuş.

 

-AK Parti’den istifaların beklendiğini ve çıkarın peşinde olanların ülkenin çıkarını düşünmediğini yazmıştım.

-Şeytanın temel kuralı şudur; sen iyisin ama o kötüdür. Sen de inanırsan onlarla bir olursun. Erdoğan, Gül, Arınç ve Atalay buna inandılar. Çiçek, Gönül, Aksu ve Şahin de bunların yanında yer aldılar. Bunlar Milli Görüş’ten ayrıldılar. İkinci ayrılma da Numan Kurtulmuş tarafından yapıldı. Erbakan Akevler’i dinlemedi diye başarılı olacaklarını zannettiler. Bugün AK Parti bu kandırılmışlığın savaşını veriyor.

 

-Savaşa tonla para ayrılmaktadır. Parayı iyi kullanmak gerekir.

-ABD’nin altın karşılığı çıkardığı doları şimdi karşılıksız hale getirmiştir. Bununla yapılacak tek mücadele Rusya, Çin, Türkiye ve İran birleşerek ortak bir para çıkarmaları gerekir. Bu da altın para olmalıdır. Savaş o gün son bulur.

 

-Oyunlarını bozmalıyız.

-Bunun için iktidarda olanların bizimle görüşmeleri gerekir. Mahir Kaynak’ın da çözümler üretmesi gerekir.

 

04/01/2014

Önümüzdeki günler

-Önümüzdeki günlerde olaylar olacak.

-Sermaye denemeler yapmıştır. Orduyu denedi. Ordu AK Parti’nin kapanmasını önledi. Başına Balyoz ve Ergenekon belasını açtı.  Ordu sabrediyor. Yenildiğini sananlar yanılıyorlar.

 

-Cemaati AK Parti’ye karşı güçlendirdiler.

-Cemaati AK Parti’ye karşı değil, Milli Görüş’e karşı güçlendirdiler. AK Parti’yi Milli Görüş’e karşı güçlendirdiler. İkisi de beklediklerinden fazla büyüdü. Şimdi bunları çatıştıracaklar. Yöneticileri çatışsalar bile halk çatışmaz. Çünkü iki taraf da Allah’a inanmış kimselerdir.

 

-Kuzey Irak’a yakınlaşmamızı petrol avantajımızdan dolayı hazmedemiyorlar.

-İslam alemi dünyaya bin yıl hakim olmuş. Sermaye,  yeniden İslamiyet’in canlanmasıyla yıkılacağını biliyor. Bunun için İslam alemini birbirleriyle savaştırıyor. Suriye ile boğuşmamız bu oyuna gelmedir.

 

-Dini de siyasette kullanmaya başladılar.

-Sermaye dini unutturacak, çıkara dayalı bir düzen kuracaktı. Herkes çıkarı için çatışacak kendisi yönetecekti. Başaramayınca şimdi dinleri çatıştırmak istiyor.

 

-İstihbarat örgütleri, kişileri takip etmiş, planları değerlendirememiştir.

-İstihbarat örgütleri devletleri birbirine düşürmek, halkı ile devletlerin arasını açmak için kullanmaya başlamışlardır. Bugün istihbarat örgütleri, sermayenin emrinden çıkmıştır.

 

-Gülen’i Amerika’ya gönderirken, Türkiye aleyhine kullanacaklarını yazdım.

-ABD’de Obama iktidardadır. Gülen’in çevresi sermayenin yanında bu da Gülen’in cemaatini perişan edecektir. Gaye budur.

 

-Olayları değil, kişileri tahlil ediyoruz.

-Mahir Bey ne olacağından bahsedemedi. Çözüm de üretemedi.

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

Yorum:

Ne olacak?

Sermaye ne yapacağını planlamış adım adım ona doğru gitmektedir. Sermayenin A, B, C, D planları vardır.

        1-Türkiye ile savaştırmak, bu yolla üçüncü Cihan savaşını çıkarmak.

        2-Müslümanları ayaklandırıp büyük devletleri yola getirmek.

        3-Devlet başkanlarını yargı adamlarından oluşturup, devletleri bir vali ile idare etmek.     Derviş bunlardan biridir.

        4- Tayyip’i indirip böylece Obama’nın İslamiyet’le ilgisini kesip dünyayı fesada vermek.

Devletler ise savunmadalar. Karşı taarruz planları yoktur. Askerlikte basit kural vardır. Savunma ile savaş kazanılamaz.

Sermaye Baykal’ı gönderdi. Kolay indireyim de yerine Derviş’i getireyim diye, Kılıçdaroğlu’nu getirdi. Hiçbir kabiliyeti olmayan bu zatı sırf Dersimli, Şii, Kürt olduğu için seçti. Ne var ki milletimiz, oyunları bildiği için ona tabi olur ve yanına alır. Şimdi Kılıçdaroğlu kendi kendisini tüketmedir.

  Son günlerde sermayenin aleyhine olaylar olmaktadır.

1- Tayyip işe el koydu, cesaretle oğlunu kurban etmedi. Bu Tayyip’i güçlü kıldı ve oyu %5 artırmıştır. Ben şahsen ancak rahat nefes aldım. Artık cesur başbakanımız vardır. Bakanları feda etmiştir.  Hatasını anlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti meclis devletidir. İstiklal savaşını meclis kazanmıştır. 1924 Anayasası “Hakimiyet, kayıtsız şartsız milletindir.” diyor. Millet hakimiyetini Türkiye Büyük Millet Meclisi ile kullanır. Orada tecelli ve temerküz eder diyor. Hükümetin ve milletin muhakeme edilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin güven oyunu kaldırması gerekir. Örnek olarak hükümet şimdi karar aldı.  Savcılar ve hakimler yüksek kurulu askerleri hapishaneye tıkadı. Ne yapılır. Muhalefet meclise gider. Ekseriyet ibra etmiş kimsenin yapacağı bir şey yoktur. Ordu el koyabilir. O da koymazsa onu durduracak bir güç veya sistem yoktur. AK Parti’nin cesur olması gerekir. Türkiye Büyük Millet Meclisi orduyu arkasına alırsa onu ancak seçim bertaraf edebilir. Sermaye için Türkiye’de şans yoktur. Ordu artık bizim taraftadır. 28 Şubat‘taki denemelerden sonra ordu karar aldı. Halk kimi seçerse ben onun yanında olacağım dedi. Bu kararında ısrar etmektedir.  Halk oy verdikçe ordu AK Parti’nin yanında olacaktır. Halk da Ak Parti’ye oy verecektir. Ordu da onu destekleyecektir. Sermaye avuçlarını yalasın.

2-Korktuğım bir şey vardı. Bülent Arınç’ın Tayyip’e cephe alma tehlikesi vardı. Bülent Arınç’ın çok etkili bir konuşması ile böyle bir tehlikenin olmadığını gördüm ve çok sevindim. Bana olan soğuk davranışlarını de görmezden geliyordum.  Birlikte savaş verdiğimiz genç arkadaşların yerinde durduklarını görünce arkadaşlık etmede yanılmamış olduğumu gördükçe seviniyorum. Daha önce saydığım on kişi kenetlendiği taktirde diğer ileri gelenlerin hepsi gitse hiçbir şey olmaz, bunlardan başkasına oy vermez. Ordumuz karar vermiştir. Kolay kolay desteğini çekmez.  Ordu artık gücünü göstermeye karar vermiştir. İkinci İstiklal savaşını yapmaya kararlıdır.

3- Sermayenin aleyhinde olan ve bizi sevindiren bir şey de ordunun beklemeden saldırıya geçmesidir. Ordu ne yaptı? Suç duyurusunu yaptı. Bir ajanın hazırladığı dosyalarla orduyu hapse doldurup yargıya ordu olarak ihbarda bulundu. Bakalım şimdi yargı ne yapacak. Ne zaman yapıyor bunu? Yargıyı tartışma konusu yaptıkları zaman yapıyor. Başka bir şey yapıyor.  Ordu diyor ki “Ben AK Parti’nin yanındayım, sizin karşınızdayım.” Bu ordunun son derece sistemli bir şekilde olaylara müdahale ettiği anlaşılıyor. Orduma ben hep güvendim.  Arınç’tan şüphelendim ama ordudan şüphelenmedim. Son derece sevinçliyim. Gerçekten tebrik ediyorum. Hukuk içinde hukuksuzluğu yenecektir.

4- Recep Tayyip Erdoğan da, Fethullah Gülen de yakından tanıdığım kimselerdir. Bunların birbirleri ile çatışacağını aklımdan geçirmem. Bunları çatıştırma oyununu iki taraf da er geç görecek ve anlaşarak AK Parti’yi de, Cemaat’i de ajanlardan temizleyeceklerdir. Zaman ve Samanyolu er geç işgalden kurtarılacaktır. Erdoğan ve Gülen anlaşarak kurtaracaklardır.

Bunlar temennilerdir ama görünen de ümit vericidir.

        

 

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
05.01.2014
10:43

http://haber.stargazete.com/yazar/al-ikisini-vur-ucuncuye/yazi-825093

Reşat Nuri Erol
09.01.2014
09:24

“REİS”İN İBRETLİK ÖYKÜSÜ 06/01/2014 Ekrem ŞAMA “REİS”İN İBRETLİK ÖYKÜSÜ

1984-1994 yılları... Ne yıllardı ama. O bizim biricik "Reis"imizdi. İstanbul'un Reis'i. Hemen hemen her gün beraberdik. Öğle yemeklerimiz acılı lahmacun, akşam yemeklerimiz, zeytin-peynire taktığımız isim olan siyah-beyazdan ibaretti. Yarı aç yarı toktuk ama onun emrinde mutluyduk. Çünkü cihad ediyorduk. Evinize hiç gitmeyin, dese memnuniyetle yerine getirirdik. 150 km uzaktaki Çatalca'nın köyleri veya Şile'nin ücra belde ve köyleri Reis'in emri ile bize su yolu kadar yakın geliyordu. Onun da bizim de evlerimiz, arabalarımız, paralarımız yoktu. Ama mutluyduk, çünkü cihad ediyorduk. O Reisimiz ve biz etrafında pervane idik. Bizi birbirimize bağlayan bağ kardeşlik ve sevgi idi. Çıkar ilişkisi olmadığından maddi beklenti bulunmadığından... Liderimiz Hocamız Necmettin Ebakan'a kesin itaati, cihadın şartlarından biri olarak kabul ettiğimizden. Teşkilatlarımızı eğitmek için seferber olurduk. Cihad teşkilatına ve liderine itaati, disiplini, bütün gücü ile çalışmayı öğütler, ayrı hareket etmenin ve bölücülüğün haram olduğunu ve büyük müeyyideleri bulunduğunu nasslarla öğretirdik. Onlarca seçim geçirdik. Uykusuz, yorgun, borçlu, ama mutlu... Belki parlak sonuçlar alamadık ama, her sonuçtan sonra hep kazandığımızı ifade ile birbirimizi tebrik eder, gazamızın mübarek olması için dualaşırdık. Ailece buluşmalarımız olurdu. Reisin kızıl saçlı, ışık gözlü evlatlarını biz bağrımıza basarken, o da bizimkilere çikolata verir sevindirirdi. Onun etrafında pervane olurduk. O da, biz de istişaresiz hiçbir adım atmazdık. En önemli kararlarını etrafında sayıları birkaçı geçmeyen kişilerle mutlaka istişare eder ve öyle verirdi. Belediye başkanı seçilmesi ile önemli değişikliklere ığruyordu. Etrafındaki istişare halkası değişiyordu. Yeni istişare halkasının görüşleri değişik olduğundan, Reis’in de değişiyordu. Onlara göre bu mücadele öyle parasız pulsuz başarılamazdı. Çok para gerekirdi. Hem Erbakan'la da olamazdı. O da kim oluyordu ki, böyle azimli bir kişi ve etrafındaki "bilinçli" kişilere mutlak hükmetsin! Ondan mutlaka kurtulmalı ve yeni bir yol çizmeliydi. Bunun için "fetva" verecekler de bulundu. Böylece helal haram eşikleri de aşındırılmış oldu. İşte bu telkinlerle ona büyük hatalar yaptırdılar. Daha sonra Reis'in etrafındaki istişare halkasına yabancılar da dahil oldu. Reis’e bu davanın arkasına küresel ve emperyal güçleri almadan başarmanın imkansız olduğu telkin edildi. Hataların en büyükleri yaptırıldı Reis'imize! Kendini en zirvedeki makamlarda bulunca, bu sefer de ayağını yerden kesecek şeilde pohpohlayıcı bir çevre etrafını kuşatıverdi. Bu çevreler kendi pis emellerine ve çıkarlarına eskiden "tertemiz" olan Reis'i alet ettiler. Emperyal güçler onun başarabilmesi ve Yeni Osmanlı’yı kurabilmesi için, İslam dünyasına yeni bir şekil verilmesi gerektiğini ve bunun için için kendilerine yardım etmesi gerektiğine inandırdılar. Reis, Milli Görüş Lideri’nin ve camiasının sarsıcı ikazları ve nasihatlerini artık kıskançlık bahanesi ile kulak ardı ediyordu. Milyonlarca müslümanın mahvolması, ülkelerin parçalanması, servetlerinin yağmalanması, temiz insanlarına tecavüz edilmesi sırasında zalimlerin yanında yer aldı, yardım etti, destek verdi, dua etti... Etrafındaki emperyal güçler, içerdeki "cunta" heveslilerinin ayıklanması için bütün güçleri ile yardım ettiler. Ama Reis, bu ayıklamanın aslında bir “kumpas” olduğunu anlayamadı. Milli Görüş yetkilileri, bunun kumpas olduğunu açıkladıklarında, neredeyse ihanet suçlamalarına muhatap edildiler. Reis, bütün bu olanların kendi beceri ve başarısı ile olduğunu zannederek "benlik imparatorluğu"nu kuruyordu. Artık: "Parti mi, ben varsam var, dava mı, ancak benimle başarılır!" hükmüne inandırılmıştı. O, havalarda gezerken, emperyal güçlerin etrafını kuşattığını, kendisini çıkamayacağı bir tuzağa çektiklerini hiç anlayamadı. Yurdumuzu ne olduğu bile belli olmayan, kontrolü dışarda tesis ve silahlarla doldurmalarına göz yummak zorunda kaldı. Milli Görüş'ün ikazlarına da kulak tıkadı. Bu arada Reis'in sağlığı bozulmaya ve operasyonlar geçirmeye başladı. Pek kestirmek mümkün değil, hasta yatağında tefekkür mü etti, yoksa bu sırada istişare halkasına aklı başında birileri mi dahil oldu? "Ben nereye gidiyorum, etrafımdakiler kim, amel defterim nelerle doluyor" diye düşünmeye başlamış olmalı ki, ilk defa Milli Görüş söylemlerini kullanmaya, az da olsa bazı hayırlı işlere eşebbüs etmeye, mesela eğitim sisteminde bazı düzeltmelere, insan haklarını kısıtlayıcı bazı tabuları yıkmaya başladı. Bu sırada Mısır'da ve Suriye'de feci şeyler oluyordu. İyilik meleği zannettiği emperyal güçler gerçek niyetlerini açıkça ortaya koymaya başlamışlardı. "Eski Reis"in uyanmaya başladığını farkeden başbelası güçler artık, sıranın Türkiye'ye geldiğini gösteren atraksiyonlara geçtiler. Bunun için eski partnerlerinden, yani Reis ve onun iktidarından kurtulmalıydılar. Bu da onlar açısından çocuk oyuncağı sayılırdı. Çünkü çok doküman biriktirmişler, hazırlık yapmışlardı. Düğmeye bastıklarında başdöndürücü bir süreç başladı. 12 yıllık partnerlerini bırakıp yenilerini bulmalıydılar. Zaten sırada buna teşne olanlar da vardı. Eski Reis bugüne kadar orduda yapılan operasyonların da bir çırpıda "Kumpas" olduğunu da açıklayıverdi. Büyük bir oyuna gelmişti. Milyonlarca Müslümanın kanı, ırzı, malı, ülkesi, kendisi kullanılarak talan edilmişti. Ülke silah deposu haline getirilmişti. Orduya kumpas kurulmuş, emperyal güçlere karşı olabilecek direnç kırılmıştı. Devlet içinde devlet kurulmuştu. Devlet arazileri ve tesisler sattırlıp faizciye verdirilmişti. Ülke borç batağına sokulmuştu. Bütün bunlar kendisinin ayakları yerden kesilerek "büyük usta" yağcılıkları altında yapılmıştı. En önemlisi de Eski Reis, bir çamur bataklığının kenarına getirilmişti. Bulaştırılacak bu çamur deryasında şöhreti, kişiliği, ailesinin de itibarları sıfırlanacaktı. Ellerinde bunun için yıllardır biriktirdikleri dokümanları sırayla piyasaya sürmeye başladılar. Kendisini, en baştan beri büyük yanlışların içine çekerek, pis emellerinin gerçekleşmesi için, ayaklarını yerden kesenlerin hemen tamamı etrafından çekilmişler, sanki büyük çöküşü izlemek için tribüne çıkmışlardı. Emellerini gerçekleştirenler kıs kıs gülerek ve ellerini oğuşturarak "hatime"yi görmek için sabırsızlanıyorlar. Son nasıl mı olur? 12 yıldır Reis'i istedikleri istikamete döndürüp, Türkiye’ye ve İslam dünyasına büyük kötülükler yapan güçler elbette finali de düşünmüş olmalılardır. Şimdi buradan kendisine seslenme istiyorum: Reis, Milli Görüş'ün metodları dışında size telkin edilen bütün yolların bir alatmaca olduğunu anladınız! Etrafınızda bulunan yeni danışmanlarınızın telkiniyle, yeni girmeyi düşündüğünüz metodlar da kurtuluş yoluna götürmez! Sizi itmeye çalıştıkları çamur bataklığına düşmemek için direnmeniz pek sonuç vermeyeceğe benziyor. Eski bir dostunuz, arkadaşınız ve "abi"niz olarak derim ki: Daha yukarı makamlara çıkmayı bir tarafa bırakınız! Bulunduğunuz mevkide şahsınıza ve ailenize ait enkazları da kurtarma telaşı işe kıymetli zamanlarınızı harcamayınız! 20 yıl önceki haliniz neyse ona dönüş yapınız! Sizi gerçekten sevenler o günkü samimi, yolunu değiştirmemiş ve hep olanları endişe ile izlemiş olan ve dünyevi ve uhrevi bataklıklara çekilmenizden son derece üzülenlerdir. Sonradan ettafınızı sarmış olanların ne kadar sahte dost olduklarını siz de gördünüz. Sizin karakterinize çok uyduğunu iyi bildiğimiz bir çıkış yaparak, etrafınızda döndürülen dolapları deşifre ederek, hemen, derhal Reisliğie terfi ediniz! Ailenizi, kızıl saçlı ve ışık gözlü evlatlarınızı kurtarınız! Bari bunu yapınız! Eski bir abiniz, kardeşiniz, dostunuz, arkadaşınız olarak yegane tavsiyemiz budur! Bağ olursa ayaklara hem şan, hem mal, Uçmak isteyen insanı yapar hammal!.. Ekrem Şama ekremsama@hotmail.com 1984-1994 yılları... Ne yıllardı ama. O bizim biricik "Reis"imizdi. İstanbul'un Reis'i. Hemen hemen her gün beraberdik. Öğle yemeklerimiz acılı lahmacun, akşam yemeklerimiz, zeytin-peynire taktığımız isim olan siyah-beyazdan ibaretti. Yarı aç yarı toktuk ama onun emrinde mutluyduk. Çünkü cihad ediyorduk. Evinize hiç gitmeyin, dese memnuniyetle yerine getirirdik. 150 km. uzaktaki Çatalca'nın köyleri veya Şile'nin ücra belde ve köyleri Reis'in emri ile bize su yolu kadar yakın geliyordu. Onun da bizim de evlerimiz, arabalarımız, paralarımız yoktu. Ama mutluyduk, çünkü cihad ediyorduk. O Reis’imiz ve biz etrafında pervane idik. Bizi birbirimize bağlayan bağ kardeşlik ve sevgi idi. Çıkar ilişkisi olmadığından maddi beklenti bulunmadığından... Liderimiz Hocamız Necmettin Ebakan'a kesin itaati, cihadın şartlarından biri olarak kabul ettiğimizden. Teşkilatlarımızı eğitmek için seferber olurduk. Cihad teşkilatına ve liderine itaati, disiplini, bütün gücü ile çalışmayı öğütler, ayrı hareket etmenin ve bölücülüğün haram olduğunu ve büyük müeyyideleri bulunduğunu nasslarla öğretirdik. Onlarca seçim geçirdik. Uykusuz, yorgun, borçlu, ama mutlu... Belki parlak sonuçlar alamadık ama, her sonuçtan sonra hep kazandığımızı ifade ile birbirimizi tebrik eder, gazamızın mübarek olması için dualaşırdık. Ailece buluşmalarımız olurdu. Reisin kızıl saçlı, ışık gözlü evlatlarını biz bağrımıza basarken, o da bizimkilere çikolata verir sevindirirdi. Onun etrafında pervane olurduk. O da, biz de istişaresiz hiçbir adım atmazdık. En önemli kararlarını etrafında sayıları birkaçı geçmeyen kişilerle mutlaka istişare eder ve öyle verirdi. Belediye başkanı seçilmesi ile önemli değişikliklere ığruyordu. Etrafındaki istişare halkası değişiyordu. Yeni istişare halkasının görüşleri değişik olduğundan, Reis’in de değişiyordu. Onlara göre bu mücadele öyle parasız pulsuz başarılamazdı. Çok para gerekirdi. Hem Erbakan'la da olamazdı. O da kim oluyordu ki, böyle azimli bir kişi ve etrafındaki "bilinçli" kişilere mutlak hükmetsin! Ondan mutlaka kurtulmalı ve yeni bir yol çizmeliydi. Bunun için "fetva" verecekler de bulundu. Böylece helal haram eşikleri de aşındırılmış oldu. İşte bu telkinlerle ona büyük hatalar yaptırdılar. Daha sonra Reis'in etrafındaki istişare halkasına yabancılar da dahil oldu. Reis’e bu davanın arkasına küresel ve emperyal güçleri almadan başarmanın imkansız olduğu telkin edildi. Hataların en büyükleri yaptırıldı Reis'imize! Kendini en zirvedeki makamlarda bulunca, bu sefer de ayağını yerden kesecek şeilde pohpohlayıcı bir çevre etrafını kuşatıverdi. Bu çevreler kendi pis emellerine ve çıkarlarına eskiden "tertemiz" olan Reis'i alet ettiler. Emperyal güçler onun başarabilmesi ve Yeni Osmanlı’yı kurabilmesi için, İslam dünyasına yeni bir şekil verilmesi gerektiğini ve bunun için için kendilerine yardım etmesi gerektiğine inandırdılar. Reis, Milli Görüş Lideri’nin ve camiasının sarsıcı ikazları ve nasihatlerini artık kıskançlık bahanesi ile kulak ardı ediyordu. Milyonlarca müslümanın mahvolması, ülkelerin parçalanması, servetlerinin yağmalanması, temiz insanlarına tecavüz edilmesi sırasında zalimlerin yanında yer aldı, yardım etti, destek verdi, dua etti... Etrafındaki emperyal güçler, içerdeki "cunta" heveslilerinin ayıklanması için bütün güçleri ile yardım ettiler. Ama Reis, bu ayıklamanın aslında bir “kumpas” olduğunu anlayamadı. Milli Görüş yetkilileri, bunun kumpas olduğunu açıkladıklarında, neredeyse ihanet suçlamalarına muhatap edildiler. Reis, bütün bu olanların kendi beceri ve başarısı ile olduğunu zannederek "benlik imparatorluğu"nu kuruyordu. Artık: "Parti mi, ben varsam var, dava mı, ancak benimle başarılır!" hükmüne inandırılmıştı. O, havalarda gezerken, emperyal güçlerin etrafını kuşattığını, kendisini çıkamayacağı bir tuzağa çektiklerini hiç anlayamadı. Yurdumuzu ne olduğu bile belli olmayan, kontrolü dışarda tesis ve silahlarla doldurmalarına göz yummak zorunda kaldı. Milli Görüş'ün ikazlarına da kulak tıkadı. Bu arada Reis'in sağlığı bozulmaya ve operasyonlar geçirmeye başladı. Pek kestirmek mümkün değil, hasta yatağında tefekkür mü etti, yoksa bu sırada istişare halkasına aklı başında birileri mi dahil oldu? "Ben nereye gidiyorum, etrafımdakiler kim, amel defterim nelerle doluyor?" diye düşünmeye başlamış olmalı ki, ilk defa Milli Görüş söylemlerini kullanmaya, az da olsa bazı hayırlı işlere eşebbüs etmeye, mesela eğitim sisteminde bazı düzeltmelere, insan haklarını kısıtlayıcı bazı tabuları yıkmaya başladı. Bu sırada Mısır'da ve Suriye'de feci şeyler oluyordu. İyilik meleği zannettiği emperyal güçler, gerçek niyetlerini açıkça ortaya koymaya başlamışlardı. "Eski Reis"in uyanmaya başladığını farkeden başbelası güçler artık, sıranın Türkiye'ye geldiğini gösteren atraksiyonlara geçtiler. Bunun için eski partnerlerinden, yani Reis ve onun iktidarından kurtulmalıydılar. Bu da onlar açısından çocuk oyuncağı sayılırdı. Çünkü çok doküman biriktirmişler, hazırlık yapmışlardı. Düğmeye bastıklarında başdöndürücü bir süreç başladı. 12 yıllık partnerlerini bırakıp yenilerini bulmalıydılar. Zaten sırada buna teşne olanlar da vardı. Eski Reis bugüne kadar orduda yapılan operasyonların da bir çırpıda "Kumpas" olduğunu da açıklayıverdi. Büyük bir oyuna gelmişti. Milyonlarca Müslümanın kanı, ırzı, malı, ülkesi, kendisi kullanılarak talan edilmişti. Ülke silah deposu haline getirilmişti. Orduya kumpas kurulmuş, emperyal güçlere karşı olabilecek ordu direnci kırılmıştı. Devlet içinde devlet kurulmuştu. Devlet arazileri ve tesisler sattırlıp faizciye verdirilmişti. Ülke borç batağına sokulmuştu. Bütün bunlar kendisinin ayakları yerden kesilerek "büyük usta" yağcılıkları altında yapılmıştı. En önemlisi de Eski Reis, bir çamur bataklığının kenarına getirilmişti. Bulaştırılacak bu çamur deryasında şöhreti, kişiliği, ailesinin de itibarları sıfırlanacaktı. Ellerinde bunun için yıllardır biriktirdikleri dokümanları sırayla piyasaya sürmeye başladılar. Kendisini, en baştan beri büyük yanlışların içine çekerek, pis emellerinin gerçekleşmesi için, ayaklarını yerden kesenlerin hemen tamamı etrafından çekilmişler, sanki büyük çöküşü izlemek için tribüne çıkmışlardı. Emellerini gerçekleştirenler kıs kıs gülerek ve ellerini oğuşturarak "hatime"yi görmek için sabırsızlanıyorlar. Son nasıl mı olur? 12 yıldır Reis'i istedikleri istikamete döndürüp, Türkiye’ye ve İslam dünyasına büyük kötülükler yapan güçler elbette finali de düşünmüş olmalılardır. Şimdi buradan kendisine seslenmek istiyorum: Reis, Milli Görüş'ün metodları dışında size telkin edilen bütün yolların bir alatmaca olduğunu anladınız! Etrafınızda bulunan yeni danışmanlarınızın telkiniyle, yeni girmeyi düşündüğünüz metodlar da kurtuluş yoluna götüremez! Sizi itmeye çalıştıkları çamur bataklığına düşmemek için direnmeniz de pek sonuç vermeyeceğe benziyor! Eski bir dostunuz, arkadaşınız ve "abi"niz olarak derim ki: Daha yukarı makamlara çıkmayı bir tarafa bırakınız! Bulunduğunuz mevkide şahsınıza ve ailenize ait enkazları da kurtarma telaşı ile kıymetli zamanlarınızı harcamayınız! 20 yıl önceki haliniz neyse ona dönüş yapınız! Sizi gerçekten sevenler o günkü samimi, yolunu değiştirmemiş ve hep olanları endişe ile izlemiş olan ve dünyevi ve uhrevi bataklıklara çekilmenizden son derece üzülenlerdir. Sonradan ettafınızı sarmış olanların ne kadar sahte dost olduklarını siz de gördünüz. Sizin karakterinize çok uyduğunu iyi bildiğimiz bir çıkış yaparak, etrafınızda döndürülen dolapları deşifre ederek, hemen, derhal Reis’liğe terfi ediniz! Ailenizi, kızıl saçlı ve ışık gözlü evlatlarınızı, torunlarınızı kurtarınız! Bari bunu yapınız! Eski bir abiniz, kardeşiniz, dostunuz, arkadaşınız olarak yegane tavsiyemiz budur! Bağ olursa ayaklara hem şan, hem mal, Uçmak isteyen insanı yapar hammal!.. YORUMLAR HAYATİ 06-01-2014, 15:12:46 SA EKREM ABİ, BU YAZI İLE BENİ AĞLATTIN.MAHVETTİN.NEYDİ O ESKİ GÜNLER,KOŞARDIK REİSİN PEŞİNDE.GERÇEKTENDE SENİN DEDİĞİN GİBİ ÇATALCA ŞİLE SU YOLU KADARDI BİZE.O ESKİ GÜNLER VE İTAAT.LİDER ERBAKAN. AH TAYYİP AHHH Battal öztürk 07-01-2014, 12:13:56 Bir dost ancak bu kadar uyarıcı ve şefkatle bir yazı kaleme alabilir ancak kırk yıllık hocasını zerre kadar dinlemeyen kibirli biri sizi ne kadar anlayacak şüpheliyim Ekrem bey





Sayı: 238 | Tarih: 5.01.2014
Yusuf Kaplan
Ergenekonun da "yeni darbe"girişimininde arkasınd
Hormonlu kurumlar ve münafıklar!
1228 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mahir Kaynak
Savunma stratejisi
Ne olacak?
1205 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Ahmet Hakan
Kemal Bey de Gül gibi yapıyor
Geçmiş geleceğin aynasıdır-3
1185 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Barlas
Mesele iktidardan değil Türkiye'den yana olmaktır
Türkiye’den yana olmak
1149 Okunma
Tayibet Erzen
Mehmet Şevket Eygi
Darbe Teşebbüsü Başarılı Olmadı
Sistem Değişmeli
1130 Okunma
Emine Hocaoğlu
Hüseyin Gülerce
Sonunda ne olur?
Hayırlısı Olsun
1081 Okunma
Zafer Kafkas


© 2024 - Akevler