Kemal Bey de Gül gibi yapıyor
1186 Okunma, 0 Yorum
Ahmet Hakan - Hürriyet
Lütfi Hocaoğlu

04.01.2014

DEVLETİN çivisi çıkmış.

Tuz kokmuş.

Yargı bitmiş.

Ülkenin Meclis Başkanı “Mahkemelerin bağımsızlığı ölmüştür, ruhuna el Fatiha” diyecek noktaya varmış.

Savaş çığlıkları her tarafı kaplamış.

Polisin savcıyı takmadığı günlere gelinmiş.

Hukukun üzerinden TIR’ların geçtiği günlere erişilmiş.

*

Bakıyoruz memleketin anamuhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na...

Ne yapıyor?

Sanki “Ortalık biraz daha kokuşsun da her şey benim elime geçsin” der gibi... Sanki “Seyirci kalayım da yesinler birbirlerini” der gibi... Sanki “Dibe vuruş tamamlansın da gözler bana çevrilsin” der gibi...

Etkisiz, güçsüz, enerjisiz, pasif, suskun, geçiştirici, idare-i maslahatçı bir çizgi tutturmuş gidiyor.

*

Kemal Bey’in haberi olsun...

Bu kokuşmuşluk, kokuşmuşluğa neden olanları silip süpüreceği gibi...

Kokuşmuşluktan nemalanmak isteyenleri de silip süpürecektir.

Yazının tamamı için Not supported field expression!

Yorum:

Geçmiş geleceğin aynasıdır-3

28.02.2010 tarihli yazımdan:

Yargı reformundan bahsediyorlar. Söyledikleri reformlar sadece güçlüyü daha güçlü hale getirir. Denetimi çoğunluğa sahip olan siyasilere verir. Siyasi gücü olan yargıya hakim olur yani hakimlere hakim olur. Hakimlerde davalılara hakim olur. Sonuçta güçlü olan istediğini hapislerde süründürür, hapse atacak bir suç üretemezse yıllarca yargılama tamamlanana kadar hapislerde bekletir, sonra suçsuzmuşsun der, hapiste yattığını da yanına kar bırakır. Şu anda güçlü olan zanneder ki ilelebet ben güçlü kalacağım. Kendine göre yasalar düzenler. Bir de bakar ki gücünü kaybetmiş, kendi lehine olan yasalar aleyhine olmuş. Bu sefer karşı çıktığını destekler, kendi çıkardığı yasaya karşı çıkar.

İnsanlar şunu düşünmeliler: “Ben hak düzeni getirmeliyim. Batıl düzen içinde, zulüm düzeni içinde bir gün ben güçlü olurum, bir gün onlar olur.” Sonuçta hep bir taraf zalim, diğer taraf mazlum olur.

“Ben iyiyim, ben gelirsem iyi olur veya şu adam çok iyi, bizi o kurtarır” cümleleri sadece birer safsatadan ibarettir. İnsanları sadece ve sadece hakkın güçlü kılındığı sistemlerin getirilmesi kurtarır. Bu sistemleri getirenlerde hayrın vesilesi olurlar, hayrın kendisi değil. Aksi halde mehdi bekleme garabetine düşülmüş olur.

Yargı reformu yapacaklarmış. Yapılacak tek yargı reformu vardır: Hakimlik sistemini kaldırıp hakemlik sistemini getirmek. Bunun dışında hiçbir şekilde adaleti sağlayamazsınız. Tepeden atanan hakimler kendilerini atayan güce dayanırlar. Gördünüz kısa bir zaman önce. HSYK anında olaya nasıl müdahil oldu. Anında nasıl savcıların yetkilerini aldı. HSYK bağımsızmış. Bütün insanların siyasi görüşleri olur ve bütün insanlar taraftırlar. Bu nedenle merkezden atanan hakimlerle adalet sağlanamaz. Her zaman tarafların seçtiği hakemlere dayanan bir mekanizma ile adalet sağlanır. Bunun dışında herkes inanmadığı şu cümleyi ikiyüzlülükle söyler: “Yargı bağımsızdır, her şeyin üstündedir.” Bunu derken de aklından “benim adamların yargıyı ele geçirmeli” diye düşünüyordur.

Eski ordu mensuplarını “bağımsız yargı” yargılıyor. Koskoca generalleri sanki kapıdan kaçacak çocuklar gibi topluyor ve savcı önüne getiriyorlar. Bir çeşit göz dağı veriyorlar. Daha önce yapılanların bir benzeri. Sadece taraflar değişti. Bir insan suçsuzluğu kanıtlanana kadar suçsuzdur. Ancak günün düzenlerinde suçsuzluğu ispatlanana kadar suçludur.

Asıl zulüm ise gerçekleşmemiş bir suç için insanları yargılamaktır. Bir insan henüz bir fiili gerçekleştirmeden o fiile niyetlendi diye suçlanabilir mi? Bugünkü düzenlerde bu gayet normaldir. Nasıl “düşünce suçu” denen saçmalık varsa, “niyet suçu” da var işte. Darbeye niyetlendiniz diyerek suçlanıyorlar. Böyle adalet olmaz.

22.08.2010 tarihli yazımdan:

Güçlü olanın haklı olduğu düzende yaşıyorsanız ve yönetime talipseniz iki seçeneğiniz vardır. Ya güce isyan edersiniz ve daha büyük bir güç toplayarak mevcut yönetimi yıkarak gücü ele geçirirsiniz ya da güce itaat edersiniz ve zamanla sistem içinde gücü ele geçirirsiniz.

Böyle sistemler içinde yaşıyorsanız ve yönetmek istiyorsanız başka seçeneğiniz yoktur. Yönetilen iseniz ya güce itaat edecek ve bu sistem içinde yaşayacaksınız ya da hicret edeceksiniz.

Tayyip Erdoğan’ın yaptığı ne idi? İkinci seçeneği uyguladı. Güce itaat etti ve sistem içinde zamanla gücü eline geçirdi. Zamanında ağzından köpükler saçarak ona saldıranlar artık nasıl yalakalık yapacaklarını şaşırmış durumdalar.

Böyle düzenlerde yönetme gücü elinde olmayanlar bazı kurumlara şiddetle karşı çıkarlar. Bu kurumun yanlışlığını savunurlar. Ama gün gelir ve o kurumu ele geçirir. Bu sefer o kurumu savunan şiddetle saldırır, önceden saldıran ise hararetle savunur. Günümüzdeki YÖK bunun tipik örneğidir. Anayasa değişikliğinin konusu olan HSYK bunun gelecekteki örneği olacaktır. Bugün şiddetle HSYK’yı savunanlar yarın kontrollerinden çıkan bu kuruma öyle bir şiddetle saldıracaklar ki şaşıracaksınız.

Peki ne yapılmalı? Yapılması gereken gücü ele geçirmeye çabalamak değil, adaletli sistemi getirmektir. Adaletli sistemlerde insanlık tarihi boyunca sadece peygamberler tarafından getirilmiş sistemlerdir. Bu nedenle adaletli sistem Kuran kaynaklı olmalıdır ve günümüzde de bunun tek modellenmiş hali Adil Düzendir.

Bunun dışında bir gayret içinde olan kimsenin başına gelecek olan ise bellidir. Kişi iyi niyetle işe başlar. “Ben gücü ele geçiririm. Nasıl olsa güç elime geçince ben Allah’ın hak düzenini getiririm” der. Ancak sonuç hiçbir zaman böyle olmaz. Gücü eline geçiren artık bütün enerjisini o gücü kaybetmemek için harcar. Çünkü güçlünün haklı olduğu sistemlerde zayıfladığınız anda sizi alaşağı ederler. Bu nedenle sürekli tetikte olmak zorundasınızdır. Rakiplerinizi kollamalı, onların açıklarını bulmalı ve sürekli olarak saldırı ve savunma halinde olmalısınızdır. Yani müthiş bir gerilim ortamında yaşarsınız. Sürekli tedirginsinizdir ve gücünüzü korumak ve düşmanlarınıza karşı dimdik ayakta durmak zorundasınızdır. Diğer taraftan içinize karışan yabancı unsurlar sizden gibi görünüp casusluk yaparlar. Onları üst düzey yönetici konumlarına getirirsiniz ve en ufak bir zayıflıkta size karşı çıkarlar ve saf değiştirirler. Artık asıl hedef unutulmuş ve hedef sadece var olan gücü korumak olmuştur. Sonunda beklenen olur ve ilelebet gücü elinde tutamayacağı kesin olan iktidar yerini kaybeder ve aynı döngü bir başkası için işlemeye başlar. Zaman geçmiş ve başlangıçtaki “güçlü iyi niyetli” artık “güçsüz iyi niyetli” olmuştur. Hak düzenin gelmesi içinde hiçbir şey yapmamıştır. Bunun içinde gerekçesi hazırdır: “Ben gücü tamamen elime geçiremedim. Bilmem yüzde kaç oyla ancak bu kadar yapılabilir vs vs.”

Bugün Ak Partinin başına gelen de budur. Artık elindeki gücü kaybetmemek ve üzerinde hakimiyet kuramadığı noktaları da tamamen ele geçirmek için bütün enerjisini harcamaktadır. “Hak düzen nasıl gelir, Allah hak düzeni nasıl tarif ediyor, nasıl uygulamasını istiyor” şeklindeki soruları cevaplamaya vakit ayıramayacak duruma gelmiştir.

Ne diyeyim, Allah hidayet etsin.

 

Bu haftaki yazım:

Ortalık karıştıkça karışacak. Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar o kadar çok şey olacak ki kimse olanlara inanamayacak. Sonra bir bakacaksınız ki hiç aklınızda olmayan bir Cumhurbaşkanı tepenize dikilmiş.

 

 

Lütfi Hocaoğlu






Sayı: 238 | Tarih: 5.01.2014
Yusuf Kaplan
Ergenekonun da "yeni darbe"girişimininde arkasınd
Hormonlu kurumlar ve münafıklar!
1228 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mahir Kaynak
Savunma stratejisi
Ne olacak?
1205 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Ahmet Hakan
Kemal Bey de Gül gibi yapıyor
Geçmiş geleceğin aynasıdır-3
1186 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Barlas
Mesele iktidardan değil Türkiye'den yana olmaktır
Türkiye’den yana olmak
1149 Okunma
Tayibet Erzen
Mehmet Şevket Eygi
Darbe Teşebbüsü Başarılı Olmadı
Sistem Değişmeli
1131 Okunma
Emine Hocaoğlu
Hüseyin Gülerce
Sonunda ne olur?
Hayırlısı Olsun
1082 Okunma
Zafer Kafkas


© 2024 - Akevler