Etki mi, Belirleme mi?
1413 Okunma, 7 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

15/12/2013

-Ülkemiz bağımsız kabul edilir, kendi çıkarlarına kendisi karar verir, muhalefet de bunu ister. Bu ya bizi yalnızlaştırır ya da saygın yapar.

-İç işlerimizde tamamen bağımsız olacağız. Dış siyasetimizde ise haklının yanında olacağız. Hakkın yanında olacağız. Hakkın galip geleceğine inanacağız.

 

-Ülkemizin çıkarını bir tarafta görüp onların çıkarı ile çıkarımızı birleştirmeliyiz. Kazanma yolu; iktidar-muhalefet, Kürt-Türk politikasıdır.

-Ülkemiz İslam ülkesidir. Tarih boyunca hep zayıfın yanında olmuş, tüm insanlığa yönetimi öğretmiştir. İngiltere, bugün Amerika, Rusya Çarlığı ve bugünkü Rusya, yönetme sanatını Osmanlılardan öğrenmiştir.  İmparatorluğumuz yıkıldı ama Cumhuriyetimiz var, doğru siyasete devam etmeliyiz. Tarım dönemi sona erdi. Toprak fethetmemeliyiz, beyinleri fethetmeliyiz.

 

-Siyasi sınırların ötesinde sosyal sınırlar vardır. Yurt içinde yırt dışındaki ilişkilerde geçmişe değil geleceğe bakmak gerek.

-Siyasi sınırlar, ulusal güvenlik ve dünya barışı için çizilmiştir. Aynı soydan olup değişik ülkelerde yaşayanlar, ırk sınırları çizilebilir. Aynı dinden olup değişik siyasi sınırlar içinde yaşayanlar dini sınırlar çizebilir.  Uygar devlet toplulukları, buna imkan veren topluluklardır.

 

-İki türlü siyaset vardır. Güçlenip hükmetmek, ya da güçlenip diğer uluslara yardımcı olmak. Halkı tutarsınız veya yönetimi.

-Ülkelerarası ilişkilerde diğer devletlere yardımcı olmak haklı tarafını tutup haksız olana cephe almak suretiyle dünya barışına ve uygarlaşmaya hizmet edersiniz. Dışarıdan gelen muhacirleri kabul eder, hem oranın halkını istemedikleri yönetimden kurtarırsınız, hem de oranın yönetimini asi halkından kurtarabilirsiniz. Mülteci kabul edemezsiniz. Çünkü bu karşı tarafın iç işlerine karışmadır ve oranın iç savaşını sürdürmektir.

 

-Güçlü ekonomiye ulaşıp çıkar paralelliği içinde birlikte yaşamak. Oysa bugün para kazanma politikası içindeyiz.

-Batı bugün çıkar çatışması üzerine oturmuştur. İslam ise çıkar beraberliği üzerine oturmuştur. Adil Düzen de iç ve dış politika çıkar beraberliğine dayanmaktadır.

 

-Kendi çıkarımız kadar karşı tarafın da çıkarını düşünmeliyiz. Başka devletlerin halkları ile yöneticiler arasında uzlaşma sağlamalıyız.

-Başka devletlerin halkı ile yöneticilerini bir saymak zorundayız. Sadece bize hicret edenleri kabul etmeliyiz. Hicret demek bir daha geri dönmemek üzere ayrılmak ve oradaki taşınmazları onlara bırakmaktır. Oraya geri dönseniz bile artık eski mülkünüz sizin olmayacaktır.

 

21/12/2013

Yolsuzluklar

-Farklı olayların birden ortaya çıkması bir operasyon olduğunu gösterir.

-AK Parti Milli Görüşün alternatifi olarak kerhen kabul edilmiştir. Ordu AK Partiyi desteklemiştir. Sömürü sermayesi onu indirmek için hesaplar yapmıştır. Ben AK partinin iki yıllık ömrü vardır demiş daha ilk kuruluşta yazmıştım. Ergenekon ve Balyoz olayları benim yazdıklarımı haklı çıkarmıştır. O yazılarımda tek eksik bıraktığım şey sermaye başarırsa demememdir. Sonra Ak Partinin kapatılması operasyonu geldi. Sonra taksim olayları geldi. Şimdi de yolsuzluk operasyonu geldi. Savaş ülkelerarası boyutta devam ediyor.

 

- Operasyon başbakana yapılmıştır. Uyumlu çalıştığı bakanların çocukları ile vuruluyor.

- Operasyonun dört sebebi vardır. Bir taşla dört kuş vuruluyor

  a)TOKİ’de yolsuzluk var denecek ve TOKİ özelleştirilecektir.

  b)Cemaat, bürokratlar isyan ediyor denecek ve inanmış kadro yönetimden uzaklaştırılacaktır.

  c)Ak Parti bir yolsuzluk şebekesidir diye seçimlere etki yapılacak ve oyu %30’lara doğru indirilecek.

  d)Obama, Putin, Erdoğan üçlüsünden biri devre dışı bırakılacak.

 

-Doğrusu, operasyon tek tek yapılmalıydı. Seçimden sonra yapılmalı idi, açık yapılarak suçlularla suçsuzlar, ortaya çıkmalı idi.

-Sorun bugünkü soruşturma sisteminden kaynaklanmaktadır. Gece yarısında alınan sanıklar gizli soruşturma ile hapse tıkanıyor. Sorumsuz savcı ve emniyet mensupları soruşturuyor sorumsuz hakimler karar veriyor. Adil Düzen’de ise soruşturmayı dedektif benzeri soruşturmacılar yapar. Önce dışarıdan sanıkların ayağına giderek şifahi soruşturma yapar. Sonra yazılı olarak cevaplar ister. Yazılı cevaplara göre olayları tespit eder. Polis kimseyi duruşmaya çağıramaz. Savcı da hakim de çağıramaz. Ancak bucak başkanı isterse duruşmalı soruşturma isteyebilir. Bucağı değiştiren kimse bu soruşturmadan kurtulur. Karakol soruşturmasına ise ancak hakemlerin kararı ile gidilir.

Soruşturmacılar da hakemler de sorumludurlar. Aleyhlerine sonra hakemler nezdinde dava açılır. Kasti yanlış kararları varsa cezalandırılır. Yoksa onların hatalı karalarını dayanışmaları tazmin eder.

 

-Polislerin görevden alınması,  yanlıştır. Devlet görevlilerinin devletten maaş alıp başka odaklara hizmet vermesi de yanlıştır. Bu yanlış, hem devlete hem de o odaklara zarar verir.

-Biz Milli Görüş Partisini kurduğumuzda Gülen cemaati buna karşı çıkmış, devletin bürokratlarını değiştirmekle düzeleceğini iddia etmişlerdir. Onlar bununla uğraşır, biz düzen değiştirmekle uğraştık.  Biz Kuran’a uyduk. Kuran iktidarı indirme yerine iktidarı uyarmayı emreder. Teşkilat hesap bize aittir der. Şimdi o bürokrat onu dinlemiyor, İslam düşmanının oyuncağı oluyor.

Erbakan’a da düzen değiştirelim demiştim. Bana planımız var, projemiz yok demiş, cari sistemde karşı güç oluşturmaya başlamıştı.  İktidar olduk. Ama sermayenin emrine girdik. D8’ler başarılı olsaydı yine sermayenin emrinde olurdu.

Biz Kuran’a dayanıyorduk. Hak gelmeden batıl gitmez. Batılı gönderme solcuların işidir. Hakkı getirme müminlerin işidir.

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

Yorum:

AK PARTİNİN HATALARI

1-Cemil Çiçek Adalet Bakanı idi. Şahin Adalet bakanı idi. Bunları aldı, Milli görüş eğitimini almamış kişiyi adalet bakanı yaptı.  Abdulkadir Aksu İç İşleri Bakanı idi. Beşir Atalay İç işleri bakanı idi. Onları aldı, Milli Görüşle hiç bir ilgisi olmayan bir eski valiyi İçişleri bakanı yaptı.

2-Suçlar şahsidir. Oğlu yolsuzluk yapsa bile baba sorumlu değildir. Diğer bakanlara bir diyeceğimiz olamaz. Ama Adalet bakanı ile İç işleri bakanı sorumludur.  Bu kadar büyük operasyonun hazırlığı yapılırken bunların da haberi olmamıştır. O zaman beceriksiz, başarısız bakanlardır. Yahut haberi olmuş ihanet etmişlerdir Olayın akabinde derhal bu iki bakan görevden alınmalı idi. Polis müdürlerini, yeni başkanlar değiştirmeli idi.

3-Ordumuz millidir. Yedek subayları ile birlikte tüm halkımızdan oluşur. Muvazzaf subaylarımız da daha ortaokuldan başlayarak askeri eğitim alırlar. Türk halkını eğitirler.  Onlar Türk halkını düşmanlardan korumakla görevlidir. Askerler komutanları, komutanlar askerleri severler çünkü kader birliği içindedirler. Polis ise kötü vatandaşlarla uğraşan paralı askerdir. O vatandaş düşmanlığı içinde eğitilmiştir. Çünkü o yalnız onlarla karşı karşıyadır. Karakola gittiğiniz zaman polis size de suçlu muamelesi yapar. Öyle alışmıştır.  AK Parti orduyu karşısına aldı polise güvenmedi. Şimdi ummadığı dağlara kar yağdı.

4- Devlet başkanı güçlü olmalıdır, bilgili olmalıdır, tarafsız olmalıdır. Adil olmalıdır. Abdullah Gül adildir, ama güçlü değildir.  Bilgili değildir,  tarafsız değildir. Ben onun başbakan kalmasını, Erdoğan’ın Meclis başkanı olmasını, asker birinin cumhurbaşkanı yapılmasını önermiştim. Ben Gül’ü istemiyormuşum şeklinde anladılar, beni dışladılar. Oysa ben Akevler’i Gül’ün ailesi ile kurdum ve annesi de babası da benim en yakın dostumdur.  Kendisi de Akevler’de yetişmiştir. Bu günkü olayları çözecek devlet başkanıdır.

Obama, Putin, Erdoğan üçlüsü galip gelecektir. Erdoğan gitse bile galip gelinecektir.

Bunun için yapılacaklar basittir.

1-Kitleri özelleştirme yerine özerkleştirme gerekmektedir. Halk Bankası ve TOKİ Vakıf İşletmelere dönüştürülmeli, İşletme, siyasi partilerin aldıkları oylara göre atadıkları yirmi yönetici ile hükümete bağlı olmadan yönetilmelidir.  Siyasi parti meclis grupları denetiminde olmalıdır. Bunlar hakemlerden oluşan yargıya gidebilmelidir.

2-Bir genel af çıkarılarak, bundan önceki suçlar üzerinde yürütülmelidir. Bundan sonrası için adil yargı getirilmeli. Yerinden yönetim getirilmelidir.

3-AK parti, üç yıllık uydurulan prensiplerden vaz geçmelidir. Ne Gül, ne de Erdoğan Cumhurbaşkanı olmalıdır. Gül başbakan, Erdoğan meclis başkanı olmalıdır. Cumhurbaşkanlığına partilerin uzlaşabileceği bir orgeneral getirilmelidir. Uzlaşma formülünü ben verebilirim.

4-Siaysi Partilerin atadığı ilim adamlarından oluşan bir anayasa komisyonu oluşturulmalı, Akevlerin yardımı ile sağlanacak uzlaşma ile en kısa zamanda yeni anayasa çıkarılmalıdır.

Bunlar yapılmazsa sermaye bu tür oyunları oynayacak, oynayacak bir gün başaracaktır. Millete savunmak zorundayız.

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
22.12.2013
03:16

http://haber.stargazete.com/yazar/halk-bankasinin-suclari-ve-burokratik-oligarsi/yazi-819278

http://haber.stargazete.com/yazar/hizmete-bu-muamele-reva-degil/yazi-819276

http://haber.stargazete.com/yazar/insafin-o-yerde-nami-yok-mu/yazi-819260

Reşat Nuri Erol
22.12.2013
03:25

http://haber.stargazete.com/politika/imam-hatipe-bagisi-ogrendi-baskini-yapti/haber-819271

Reşat Nuri Erol
22.12.2013
04:46

İntihar bu; hepimizin intiharı!

Aklınızı başınıza devşirin lütfen! Bu yazıyı o ürpertici bedduadan sonra gözyaşlarına boğularak yazıyorum. Sadece kendilerini değil, hepimizi intiharın eşiğine sürükleme potansiyeli taşıyan böylesine büyük bir felâketle ve helâketle karşılaşmadık, iki yüzyıllık çöküş tarihimiz boyunca. Yaşadığımız felâketin, adeta 'geliyorum!' diye 'bağırdığı' son üç aydan bu yana, taraflara, basiret, feraset ve akl-ı selim çağrısı yaptım; Cemaatin hukukunu, dershanelerin haklarını sonuna kadar savundum. Herkes şahit buna. Ama yüreği yangın yerine dönen bir Müslüman olarak, asıl büyük felâketi göremeyecek, üstelik de büyütmekten çekinmeyecek -sadece kendilerini değil-, hepimizi intihara sürükleyecek kadar basiretleri bağlanan kişilere, yaptıkları işin vehametini göstermek için bu yazıyı yazmak zorundayım.

***

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/intihar-bu-hepimizin-intihari-aklinizi-basiniza-devs/44750

Reşat Nuri Erol
22.12.2013
04:48

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/derin-devlet-de-yapi-da-mesru-degildir/44755

Reşat Nuri Erol
24.12.2013
08:19

İbretamiz bir gelişme:

“ADİL (EKONOMİK) DÜZEN”e “karşı olanlar” veya

en hafifinden “diyalogda olmayanlar” çatışıyor,

Allah “Adil Düzen”in önünü açıyor, inşaallah…

Reşat Nuri Erol
28.12.2013
07:14

Karadağ Erdoğan için dua etti Karadağ'daki camilerde Başbakan Erdoğan için dua edildi. Karadağ İslam Birliği Başkanı Rifat Feyziç, 'Türkiye Erdoğan'a sahip çıkmalı. Erdoğan sadece Türklerin başbakanı değil, Erdoğan bir şekilde bütün İslam dünyasının lideridir'dedi. PODGORİTSA - A.A | 27 ARALIK 2013

Türkiye'de son zamanlarda yaşanan olaylar dolayısıyla yaklaşık yüzde 20'si Müslüman olan 620 bin nüfuslu Karadağ'da, bugün bütün camilerde cuma namazında okunan hutbenin ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için dua edildi. Başbakan Erdoğan için dua edilen camilerden biri de Podgoritsa yakınlarındaki Osmalı şehitliğinin bulunduğu Tuzi'deki Nizam Camisi'ydi. Cami imamı Samedin Haciyiç, hutbenin ardından Türkçe ve Boşnakça ettiği duada, Türkiye'nin 'bütün Müslümaların annesi' olduğunu vurguladı. MÜSLÜMANLAR OLARAK SİZE BORÇLUYUZ Cuma namazını Tuzi'deki camide kılan ve yapılan duaya iştirak eden vatandaşlardan Necat Dreşeviç ise yaptığı açıklamada, dünyanın tamamının Recep Tayyip Erdoğan'a ve hükümetine karşı durduğunu söyleyerek, 'Çünkü bu hükümet, dünyanın en başarılı hükümetidir. Karadağlı Müslümanlar olarak biz de Erdoğan'a çok şey borçluyuz' diye konuştu. Podgoritsa'daki Mehmet Fatih Medresesi Müdürü Rahman Kaçar ise medresedeki öğrencilerin her gün Başbakan Erdoğan ve hükümeti için dua ettiklerini söyledi. Karadağ İslam Birliği Başkanı Rifat Feyziç de yaptığı açıklamada, 'Türk halkı diğer ülkelerdeki milletler gibi değil, çok farklıdır, vazifeleri de farklı, aynı zamanda Erdoğan da sadece Türklerin Başbakanı değil, Erdoğan bir şekilde bütün İslam dünyasının lideri, İslam dünyasının bütün gözleri ona bakar' dedi.

Reşat Nuri Erol
28.12.2013
07:37

ÖMER LEKESİZ

Başbakan neyi gördü? Vakit bir su gibi akıp gidiyor ve 'unutma' nimetinin sessiz hakimiyeti içinde bizler o vakitle birlikte hep yeniye yönelme, ileriye adım atma zorunluluğuyla neyi ne kadar unuttuğumuzun farkında bile olamıyoruz. Ancak sorumluluk sahipleri, Hakk ve halk adına emanet üstlenmiş olanlar bizler gibi kendi doğallığı içinde bir şeyleri unutma lüksüne sahip değiller. Onlar geçmişteki olayları sürekli hatırlayarak, zaten bir rüyanın rüyasından ibaret olarak yaşadığımız şu hayatı olanı, biteniyle sorumlulukları gereğince tabir etmek, sürekli doğru sezgiyi gözetmek ve Allah'ın yardımını sürekli talep ederek her şeyi kendi hakikati içinde görmeye çalışmak zorundalar. Bu manada Hakk'ı ve halkı gözetişinden emin olduğumuz Başbakan neyi görmüştür? Şunu: Taksim Darbe Komitası'nın Gezi Kalkışması, 28 Şubat psikolojisiyle çocuklarımızı temsil ettiğimiz yapıyla çok kolay bir şekilde bütünleşmiş ve bizim çocuklarımızı bize karşı kullanılabilme potansiyelini açığa çıkarmıştır. Düşünsenize İmam Hatip Okullarının sistem tarafından sakıncalı gösterilmesinden sonra, dünyanın telaşı içinde onların eğitimlerinden yana rahat olmakla kendimiz rahat davranabilmek için çocuklarımızı en azından 'dini diyaneti bilen insanlar' olarak gördüğümüz Hizmetçilere teslim ettik. Onların muhatap kılındıkları ağabey takibini, sorumluluklarına, fedakarlıklarına yorduk. Çocuklarımızı kendi örgüt yapılarına mahsus, daraltılmış, baskılanmış bir siyaset içinde tutma gayretleri karşısında 'e canım haklılar, bitirsinler okullarını, işlerini bulsunlar, siyasetle uğraşacaklarsa ondan sonra uğraşsınlar' düşüncesiyle makul gördük. Çocuklarımıza belli yayın evlerinin kitaplarını zorla okutmalarını 'zararlı kitaplardan koruyorlar' diye tevil ettik. Her biri birer kitsch olan dergilerine zorunlu abonelikleri 'içeriği bilimseldir, zararlı olmaz' düşüncesiyle sineye çektik. Gazetelerine zorunlu aboneliği, 'bizim de medyamız var artık, malum medyaya karşı güçlenmesi elzemdir' diyerek kabul ettik. Kendi rahatlığımızı koruma esaslı bu hususlar karşımıza nasıl çıktı? Bizi değil ağabeylerini dinleyen çocuklarımız darbe kalkışmasına eğilim gösterenler ve hatta bizzat ağabeyler eşliğinde masumların mallarına, canlarına kastedenler olarak karşımıza çıktılar. Onları ikna etmekte çok güçlük çektik çünkü o yapılarda çocuklarımız 'düşünmekten muaf tutulan' robotlara dönüştürülmüştü. Dünyayı tanımıyor, düşüncenin düşünülmesine, gerçeğin gerçekliğin anlaşılmasına dair bir zahmete girişemiyorlardı. Beyinleri som bir mermere dönüştürülmüş, 'Peygambere sormadan iş yapmaz' denilen sahtekarlar onların putu haline getirilmişti. On yaşındaki çocuk deneklere okutulmak ve içerikleri onların anlayış seviyesine indirgenmek suretiyle ürettirilen metinler 'roman' klişesi altında yutturulmakla kalınmamış, çocuklarımız onların birer sanat eseri olduğuna inandırılmışlardır. Hizmet Örgütü'ne bağlı yayın evlerinin (ki, bunlar yakın vakitte ya kendilerini ifşa edecekler, ya da zorunlu olarak tarafımızca ifşa edileceklerdir) fabrikasyon usulüyle ürettikleri bu kitaplar çocuklarımızı kelimesiz, kavramsız, lafız ve mana uyumundan yoksun bir dilin dünyasına hapsetmiştir. Beslediğimiz medya kendini malum medyayla eşitlemiş, dergiler Amerika patentli tv kanallarında reklam edilir olmuştur. İşte Başbakan bunu görmüştür! Kendi ellerimizle mahvetmek üzere olduğumuz bir kuşağın acısını bizden hem önce hem de daha fazla duymuştur. Bizim yine bir tür körlükle Başbakan'ın gördüğünü göremeyişimiz, duyduğunu duyamayışımız Hizmet Örgütü tarafından çok iyi görülmüş, kavramıştır. Başbakan'ın çocuklarımızın mahvedilmesine ramak kala, sorumluluğu gereğince tedbiri (uygulamayı bile değil) düşünmeye başlaması, Pensilvanya'da Türkiye adına her türlü kirli oyuna bulaştırılabilecek şekilde tutsak edilmiş lider seviyesindeki kişilerin kulağına fısıldanmıştır. İşte bu fısıltı uluslararası çıkar şebekeleriyle danışıklı olarak, Başbakan'ı daha düşünürken düşüncesinde boğma eylemi olarak Gezi'de uygulama konulmuştur. Başbakan'ın derdi, din sömürüsüyle çocuklarımızı iğdiş eden, zihinlerinin işleyişini sadece kendileriyle ilgili konularda mümkün kılan ve onların kültürel - sanatsal ilgilerini bol kazançlı bir tezgaha dönüştüren bu Örgüt'ten kurtarmaktır. Şimdi: İster çocuklarınızın özgürlüğü adına, kendi geleceklerini kendilerinin inşa etmesi adına Başbakanımıza ve söz konusu derdine sahip çıkarsınız. İsterseniz hiçbir şeye karışmaz, rahatlığınızı daha fazla garantilemek için kendinizin neden olduğu bu problem karşısında da rahatınızı bozmazsınız. Tercih sizindir!





Sayı: 236 | Tarih: 22.12.2013
Mahir Kaynak
Etki mi, Belirleme mi?
AK PARTİ'NİN HATALARI
1413 Okunma
7 Yorum
Süleyman Karagülle
Ahmet Hakan
‘Devlet içinde devlet’ soruları
Geçmiş geleceğin aynasıdır
1274 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Barlas
Kriminolojik ittifakın dosyalı ve kasetli kuvvetl
Sona geliniyor
1254 Okunma
1 Yorum
Tayibet Erzen
Mehmet Şevket Eygi
Bazı Hatâlı Müslümanlar
Herkes Yaptıklarında Sorumlu
1217 Okunma
Emine Hocaoğlu
Yusuf Kaplan
Erdoğan'ı ve Türkiye'yi bitirme operasyonu
Türkiye=Erdoğan mı?
1209 Okunma
1 Yorum
Ali Bülent Dilek
Hüseyin Gülerce
Operasyon ve yakın tehlike
Yeni bir başlangıç gerek
997 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas