‘Devlet içinde devlet’ soruları
1349 Okunma, 2 Yorum
Ahmet Hakan - Hürriyet
Lütfi Hocaoğlu

20.12.2013

BİR ülkenin başbakanı “Devlet içinde devlet var” diyorsa...

Çok ama çok mühim bir şey söylüyor demektir.

*

Bu mühim açıklama üzerine...

O ülkenin başbakanına sorulur:

12 yıldır iktidardasınız, bu devlet içinde devleti yeni mi keşfettiniz?

Genelkurmay başkanlarını bile tutuklayan hapse atan bir iktidar, devlet içinde devlet yapılanmasına nasıl kayıtsız kalabildi?

"Devlet içinde devlet olanlar" sorunu, yeni bir sorun mu?

Eğer yeni bir sorun değilse... Neden bu zamana kadar dile getirmediniz?

Eğer yeni bir sorunsa... Böyle bir oluşum nasıl oldu da devletin içine sızabildi?

Sizin bile kendinizi korunaklı görmediğiniz böyle bir yapılanma karşısında vatandaş kendisini nasıl koruyacak?

Ergenekon ve Balyoz sürecinde birçok kişi “Devlet içinde devlet var” derken... Siz neden bu tür açıklamaları hiç ama hiç ciddiye almadınız?

“Devlet içinde devlet var” açıklamanız, 12 yıldır iktidarda olan bir başbakan açısından büyük bir yönetim zafiyetine işaret etmiyor mu?

Yazının tamamı için Not supported field expression!

Yorum:

Geçmiş geleceğin aynasıdır

12.02.2012 tarihli dergideki yazım:

Birisine siyasi oyun oynayacağınız zaman çok değişik taktikler kullanırsınız. Bunlardan en etkili olanı oyun oynayanın hep perde arkasından işi idare etmesi ve ortalıkta hiç görünmemesidir.

Günümüzde de böyle bir oyun oynanıyor. Birileri düğmeye basıyor ve birileri tutuklanıyor. Koskoca genelkurmay başkanı tutuklanıyor, generaller hapislerde, mahkeme koridorlarında, savcıların karşısında süründürülüyor. Bu işler yapılırken olay Ak Partiye mal ediliyor. Ak Parti bilinçaltı memnuniyeti ile “yargı bağımsızdır, herkes yargı karşısında eşit bir şekilde hesap vermelidir” diyor. Böylece Ak Partililer askerlerin yargılanmasından hoşlanmanın getirdiği gevşeklikle arkadan gelecek oyunu fark edemiyorlar.

Daha da ilginci olayın Cemaat-Ak Parti çatışması şeklinde yansıtılması. Burada oynanan oyun o kadar kuvvetli ki birileri cemaatin çok güçlendiğini ve her yeri ele geçirdiğini söylentisini yayıyor ve Ak Partiyi rahatsız ediyor. Sonra cemaate gidiyorlar ve Ak Parti sizi elimine ediyor diyorlar. Ak Partide allerji oluşturuluyor, cemaatte allerji oluşturuluyor. Sonra cemaate mensup bazı üst düzey bürokratlar pasif görevlere çekilip yerlerine eski solcular getiriliyor. Cemaat bunu görünce basın yayın organları dahil Ak Parti aleyhine geçmeye başlıyor ve böylece çatışma başlatılıyor.

19.02.2012 tarihli (1 hafta sonra) dergideki yazım:

Geçen hafta yazmıştım Ak Partinin kendisinde oluşturulan allerji ile cemaate mensup bazı üst düzey bürokratları pasifize ettiğini. Bu pasifize etme olayının arkasından Fethullah Gülen Herkul.org sitesine bir görüntülü röportaj veriyor ve bu röportaj yayınlanıyor. http://www.youtube.com/watch?v=kF5STP6Igik adresinden izleyebileceğiniz bu konuşmada isim vermeden Ak Parti hükümeti için öyle şeyler söyleniyor ki sonunda eğer bu dünyada Allah tokatlamazsa öbür dünyada sonunun cehennem olduğunu söyledikten sonra büyük bir kızgınlıkla “Vallahi öyle olur, billahi öyle olur, tallahi öyle olur, öyle olmazsa Allah beni kahretsin” diyerek sözünü bitiriyor. İşte bu dönem allerji oluşturulup çatışmanın başladığından sonraki dönem. Ancak daha sonra başbakan ameliyat oluyor ve Fethullah Gülen son derece saygı ve sevgi sözcükleri içeren bir geçmiş olsun mesajı yayınlıyor. Tekrar her şey eski haline dönmüş gibi görünüyor.

Bu yaşanan olaylar ne cemaatin ne Ak Partinin kendilerinden kaynaklanıyor. Bu olaylar zalim düzenin kötü mekanizmaları içinde her zaman gerçekleşecek olaylar. Kim olursa olsun, ne kadar iyi olursa olsun bu bozuk düzende her zaman bu tür olaylar yaşanacaktır. Taraflar kendi menfaatlerini güdecekler, kavgalar olacak, tartışmalar olacak, tehlikeler yaşanacaktır. İktidarı ele geçiren taraf karşı tarafı ezmek için, muhalefettekiler iktidarı devirmek için kendilerine müttefikler bulacak, müttefikler menfaat birliği içinde hareket ederken karşı taraf onların arasını açma oyunları deneyecek, bazen başaracak, bazen kısmen başaracak, bazen başarısız olacak ve bu böyle devam edecektir. Tabi bu olaylarda organizasyonu gerçekleştiren asıl fitne başı sürekli olarak müdahil olacak ve siyasetin istediği yönde gitmesi için tüm gayretini gösterecek ve büyük oranda da başarılı olacaktır. Çünkü düzen zulüm düzenidir. Zulüm düzeni içinde zalim başarılı olma yolunda her zaman büyük bir avantaja sahiptir.

Zulüm düzeninin yerine Adil Düzen ikame ettirilmedikçe herkes tedirgin yaşayacak, herkes mutsuz olacak, herkes korku içinde olacak ve yarınından emin olmayacaktır. Değer mi bu kadar strese kısa dünya hayatı için?

 

Bu haftaki yazım:

Cemaat ile Ak Parti arasındaki alerji meydana getirildi ve bundan 3 sene kadar önce cemaate mensup üst düzey polis müdürleri görevden alındı. O zaman bunların görevden alınma sebebi Ak Parti için bir operasyon planladıkları haberiydi. Bundan korkan Başbakan bu üst düzey polis müdürlerini görevden aldı. Sonra yerlerine eskiden o mevkide olanlar atandı. Gün geldi cemaate mensup polis müdürlerinin yapacağı beklenen operasyonu onların yerine getirilenler yaptı.

İşte böyle oyuna getirirler adamı. Sağ gösterip tekrar sağ vurma böyle bir şey.

Zulüm düzeni içinde adaletin olmayacağı bir kez daha görüldü.

Eğer Ak Parti bu zulüm düzeni içinde başarılı olursa Kuran yanlış söylüyor demektir (haşa).

 

 

Lütfi Hocaoğlu


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
24.12.2013
08:20

İbretamiz bir gelişme:

“ADİL (EKONOMİK) DÜZEN”e “karşı olanlar” veya

en hafifinden “diyalogda olmayanlar” çatışıyor,

Allah “Adil Düzen”in önünü açıyor, inşaallah…

Reşat Nuri Erol
28.12.2013
07:38

LÜTFİ KARDEŞ;

BU YAZIYA NE DERSİN?

*

ÖMER LEKESİZ

Başbakan neyi gördü? Vakit bir su gibi akıp gidiyor ve 'unutma' nimetinin sessiz hakimiyeti içinde bizler o vakitle birlikte hep yeniye yönelme, ileriye adım atma zorunluluğuyla neyi ne kadar unuttuğumuzun farkında bile olamıyoruz. Ancak sorumluluk sahipleri, Hakk ve halk adına emanet üstlenmiş olanlar bizler gibi kendi doğallığı içinde bir şeyleri unutma lüksüne sahip değiller. Onlar geçmişteki olayları sürekli hatırlayarak, zaten bir rüyanın rüyasından ibaret olarak yaşadığımız şu hayatı olanı, biteniyle sorumlulukları gereğince tabir etmek, sürekli doğru sezgiyi gözetmek ve Allah'ın yardımını sürekli talep ederek her şeyi kendi hakikati içinde görmeye çalışmak zorundalar. Bu manada Hakk'ı ve halkı gözetişinden emin olduğumuz Başbakan neyi görmüştür? Şunu: Taksim Darbe Komitası'nın Gezi Kalkışması, 28 Şubat psikolojisiyle çocuklarımızı temsil ettiğimiz yapıyla çok kolay bir şekilde bütünleşmiş ve bizim çocuklarımızı bize karşı kullanılabilme potansiyelini açığa çıkarmıştır. Düşünsenize İmam Hatip Okullarının sistem tarafından sakıncalı gösterilmesinden sonra, dünyanın telaşı içinde onların eğitimlerinden yana rahat olmakla kendimiz rahat davranabilmek için çocuklarımızı en azından 'dini diyaneti bilen insanlar' olarak gördüğümüz Hizmetçilere teslim ettik. Onların muhatap kılındıkları ağabey takibini, sorumluluklarına, fedakarlıklarına yorduk. Çocuklarımızı kendi örgüt yapılarına mahsus, daraltılmış, baskılanmış bir siyaset içinde tutma gayretleri karşısında 'e canım haklılar, bitirsinler okullarını, işlerini bulsunlar, siyasetle uğraşacaklarsa ondan sonra uğraşsınlar' düşüncesiyle makul gördük. Çocuklarımıza belli yayın evlerinin kitaplarını zorla okutmalarını 'zararlı kitaplardan koruyorlar' diye tevil ettik. Her biri birer kitsch olan dergilerine zorunlu abonelikleri 'içeriği bilimseldir, zararlı olmaz' düşüncesiyle sineye çektik. Gazetelerine zorunlu aboneliği, 'bizim de medyamız var artık, malum medyaya karşı güçlenmesi elzemdir' diyerek kabul ettik. Kendi rahatlığımızı koruma esaslı bu hususlar karşımıza nasıl çıktı? Bizi değil ağabeylerini dinleyen çocuklarımız darbe kalkışmasına eğilim gösterenler ve hatta bizzat ağabeyler eşliğinde masumların mallarına, canlarına kastedenler olarak karşımıza çıktılar. Onları ikna etmekte çok güçlük çektik çünkü o yapılarda çocuklarımız 'düşünmekten muaf tutulan' robotlara dönüştürülmüştü. Dünyayı tanımıyor, düşüncenin düşünülmesine, gerçeğin gerçekliğin anlaşılmasına dair bir zahmete girişemiyorlardı. Beyinleri som bir mermere dönüştürülmüş, 'Peygambere sormadan iş yapmaz' denilen sahtekarlar onların putu haline getirilmişti. On yaşındaki çocuk deneklere okutulmak ve içerikleri onların anlayış seviyesine indirgenmek suretiyle ürettirilen metinler 'roman' klişesi altında yutturulmakla kalınmamış, çocuklarımız onların birer sanat eseri olduğuna inandırılmışlardır. Hizmet Örgütü'ne bağlı yayın evlerinin (ki, bunlar yakın vakitte ya kendilerini ifşa edecekler, ya da zorunlu olarak tarafımızca ifşa edileceklerdir) fabrikasyon usulüyle ürettikleri bu kitaplar çocuklarımızı kelimesiz, kavramsız, lafız ve mana uyumundan yoksun bir dilin dünyasına hapsetmiştir. Beslediğimiz medya kendini malum medyayla eşitlemiş, dergiler Amerika patentli tv kanallarında reklam edilir olmuştur. İşte Başbakan bunu görmüştür! Kendi ellerimizle mahvetmek üzere olduğumuz bir kuşağın acısını bizden hem önce hem de daha fazla duymuştur. Bizim yine bir tür körlükle Başbakan'ın gördüğünü göremeyişimiz, duyduğunu duyamayışımız Hizmet Örgütü tarafından çok iyi görülmüş, kavramıştır. Başbakan'ın çocuklarımızın mahvedilmesine ramak kala, sorumluluğu gereğince tedbiri (uygulamayı bile değil) düşünmeye başlaması, Pensilvanya'da Türkiye adına her türlü kirli oyuna bulaştırılabilecek şekilde tutsak edilmiş lider seviyesindeki kişilerin kulağına fısıldanmıştır. İşte bu fısıltı uluslararası çıkar şebekeleriyle danışıklı olarak, Başbakan'ı daha düşünürken düşüncesinde boğma eylemi olarak Gezi'de uygulama konulmuştur. Başbakan'ın derdi, din sömürüsüyle çocuklarımızı iğdiş eden, zihinlerinin işleyişini sadece kendileriyle ilgili konularda mümkün kılan ve onların kültürel - sanatsal ilgilerini bol kazançlı bir tezgaha dönüştüren bu Örgüt'ten kurtarmaktır. Şimdi: İster çocuklarınızın özgürlüğü adına, kendi geleceklerini kendilerinin inşa etmesi adına Başbakanımıza ve söz konusu derdine sahip çıkarsınız. İsterseniz hiçbir şeye karışmaz, rahatlığınızı daha fazla garantilemek için kendinizin neden olduğu bu problem karşısında da rahatınızı bozmazsınız. Tercih sizindir!





Sayı: 236 | Tarih: 22.12.2013
Mahir Kaynak
Etki mi, Belirleme mi?
AK PARTİ'NİN HATALARI
1487 Okunma
7 Yorum
Süleyman Karagülle
Ahmet Hakan
‘Devlet içinde devlet’ soruları
Geçmiş geleceğin aynasıdır
1349 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Barlas
Kriminolojik ittifakın dosyalı ve kasetli kuvvetl
Sona geliniyor
1325 Okunma
1 Yorum
Tayibet Erzen
Mehmet Şevket Eygi
Bazı Hatâlı Müslümanlar
Herkes Yaptıklarında Sorumlu
1287 Okunma
Emine Hocaoğlu
Yusuf Kaplan
Erdoğan'ı ve Türkiye'yi bitirme operasyonu
Türkiye=Erdoğan mı?
1285 Okunma
1 Yorum
Ali Bülent Dilek
Hüseyin Gülerce
Operasyon ve yakın tehlike
Yeni bir başlangıç gerek
1071 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas


© 2024 - Akevler