Belirsizlik
1026 Okunma, 3 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

17/09/2013

-Suriye’de kimyasal silahı kim patlattı? AB veya Rusya, bilmiyorum. Türkiye’nin durumu ne? Ne tedbir alacak? Muhalefetin tutumu ne olacak?

-Bir devlete hakemler kararı ile savaş ilan edilir. Mağlup edilerek hiç olmazsa yönetimi kökünden değiştirilir. Devletin iç işlerine karışmak, orda iç savaş çıksın birbirini kırsın anlamına gelir. İhvanı Müslimin’i desteklemek, onları ateşe atmak demektir. Kuran göç etmezlerse sizin oraya karışmamanız gerekir diyor.

 

-Olay sınır olayı değildir. Türkiye’yi olaylara dahil etmek isteyebilirler.

-Olay açıktır. Türkiye Suriye’ye girsin. Bundan yararlanan İsrail de güneyden Suriye’ye girsin. İran ve diğer İslam ülkeleri Türkiye’ye saldırsın. Üçüncü cihan savaşı çıksın ve sermaye sonunda tekrar masaya oturup etkin devletlere diz çöktürsün.

 

-Savaşta ülke çıkarlarına göre taraf olmalıyız.

-Savaşa baştan karışmamalıyız. Tarafsız olmalıyız. Komşularımızla iyi geçinmeliyiz. Taraflar yorulduğunda mağlup olan tarafında yer aldığımızda galip gelecekse onun yanında yer almalıyız. Dengeyi iade etmeliyiz. Böyle bir durumumuz yoksa galip gelenin emrine o zaman gireriz.

 

-Çin ve AB Rusya ile ABD’nin arasını açmak ve Türkiye’yi de bu çatışmaya dahil etmek istiyorlar.

-Mahir Kaynak sermayeden fazla korkmuş olacak ki sermayenin yapmak istediğini Çin ve AB yapıyor diyor. Sermaye üçüncü cihan savaşını çıkarmak istiyor. Rusya ile ABD çatışırsa, AB ABD tarafında yer alacak, Çin Rusya tarafında yer alacak. Türkiye Batı İran Doğu bloğunda yer alacak ve sonunda sermaye, keyfine bakacaktır. Başaramayacak. İnşallah.

 

Sorun Çözülmeli

21/09/2013

-Kimyasal silahı Suriye kullanmazdı. Çıkarına değildir. Türkiye veremezdi, çünkü çıkarına değildir. Aynı günlerde Helikopteri düşürmemiz yangına körükle gitmek olmuştur. Bunlardaki hedef Suriye halkı ile Türkiye halkını karşı karşıya getirmektir.

-Mahir Bey olayları doğru görüyor. Bunu yapan etkin devletlerle çatışan sermayedir, diyemiyor.

 

-İran’ın Suriye tarafında olması İran’ın çıkarına değildir.

-İsrail’in Suriye’nin yarısını işgal etmesi, tüm dünya Müslümanlarını rahatsız eder, tarafsız duramazlar. Onlar adına sermaye bombalar atar, İsrail de ona bomba atar. Savaş başlamış olur.

 

-Bugünkü sınırlar, Birinci Cihan savaşında İngiltere’nin çizdiği sınırlardır. Bu değişecektir. Osmanlıyı parçalama politikasıdır.

-İngiltere değil sermaye, Yahudi sermayesi bunu yapmıştır. Türkiye’yi ateist tetikçi olarak kullanmak için sağ bırakmıştır. Türkiye ateist olmamıştır. Tetikçi, olmamaktadır. Türkiye’yi de yola getirmek istiyor.

 

-Önümüzdeki günlerde bir savaş olacaktır. Türkiye de bu savaşa katılacaktır. Savaş kısa sürebilir. Rusya ve ABD bir, Çin ve AB bir olacaktır.

-Sermaye, AB ve ABD ile Türkiye’yi bir, Çin ve Rusya ile İran’ı bir cephede görmek istiyor. Bu hususta Mahir Bey ile baştan beri ayrılığımız devam ediyor. AB, ABD’ye karşı yarışma yapar, ama cephe almaz. Rusya da Çin ile yarışma yapar ama birbirleriyle savaşmazlar. Böyle bir savaş taraflara hiç bir yarar sağlamaz. Sınır ihtilafları da yoktur.

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

Yorum:

 

Kimyasal Silah

Bugün, tüm ekonomi sermayenin elindedir. Kimyasal silahı o üretiyor, kime verdiğini o biliyor. Türkiye’nin ve Suriye’nin elinde silah varsa da sermayenin envanterinde yer almıştır. Öncelikle silah yasağı saçma bir şeydir. Savaş, ölüm kalım savaşıdır. Yenilen ortadan kalkar.  Sermaye büyük devletlere atom, biyolojik, kimyasal ve tahrip edici silahlar vererek, küçük devletleri onların emrine vermektedir. Büyük devletlere de kendisi hükmetmektedir. Böylece dünyayı tek güç idare etmektedir. Bunu karşılıksız dolar gücü ile yapmaktadır.

 

MSP’nin CHP ile yaptığı koalisyon ile başlayan süreç, İran’a oradan Sovyetlere oradan da dünyaya sıçramış ve sermayenin dini ve ideolojik savaşları sona ermiştir. Erbakan’ın dünyaya anlattıkları dünyayı uyandırmıştır. Sovyetler yıkılmış, ABD’de halk Demokratlar tarafına geçmiştir. Çin’de de koyu baskılı sosyalizm ortadan kalkmıştır.

 

Sermaye kurduğu düzeni kullanamıyor. Büyük güçler artık oyuncak olmaktan çıkmıştır. Yeni düzende kitle imha silahlarını üretmek serbest olacaktır. Tüm silahları Silah Vakfı satın alacaktır. Masraflarını o şarj ederek dünyadaki ordulara o satacaktır. Her orduya eşit miktarda talep ettiği silah verilecektir. Mesela atom bombası verilecekse her ordu ancak belli büyüklükte ve belli sayıda silah alabilecektir.

 

Vakıf insanlık tarafından işletilecektir. Vakfa satılmayan silah üreticilerinin tesisleri bombalanarak imha edilecektir. Silahını vakıftan almayan ordular bombalanarak imha edilecektir. Her ordu kendine verilen silahı istediği zaman kullanacaktır. Savaş, savaş kuralları içinde yapılır. Yargı kararlarına uymayanlara karşı savaş kuralları içinde savaşılır. Her türlü silah kullanma serbesttir.

 

Sermaye ne yapıyor? Suriye’de kimyasal silah kullanıyor ve bunu Suriye devletine ve Türkiye’ye fatura ediyor. Suriye, Türkiye kullandı diye Türkiye’ye düşman oluyor, Türkiye de Suriye kullandı diye Suriye’ye düşman oluyor. Asıl kullananı kimse yazmıyor, söyleyemiyor.

Biz baştan beri ne söylüyoruz. İnsanlığın dört temel hastalığı vardır.

a)İşsizlik

b)Bağımsız yargının olmayışı

c)Sermayeye bağlı basın

d)Terör

 

Bunların içinde en şerlisi basındır. Basın, yazarlara bol bol maaş verip susturmuş sonra istediği zaman da istediği saldırıyı yaparak herkesi emri altına almıştır.

İşe bağımsız bir basın oluşturmakla başlamamız gerekir. Bunun için basın kooperatiflerce işletilmeli. Dağıtımı kamu yapmalı. Vergiden muaf olmalı. Yazarlar nerede yazarlarsa yazsınlar devlet maaşlarını ödemeli. Yazarları siyasi partiler oyları nispetinde seçmelidir.

 

Devlet bir danışma kurulu oluşturmalı, Başbakanlığa bağlı bu kuruluş, olayları tahlil etmeli devlet başkanına sunmalı. Devlet başkanının kabul ettiği yorum devlet yorumu olmalıdır. Devlet o yorumlara göre yönetilmelidir. Şimdi böyle bir araştırma merkezi yoktur. Sermaye basına neyi yazdırıyorsa devlet siyaseti o olmaktadır.

 

Olaylar önce tamamen tarafsız haber edilmelidir.  Olayların tespiti yeminli soruşturmacılar tarafından yapılmalıdır. Mesela Irakta atom bombası var derler de Irak buna dayanılarak işgal edilir sonra da haber doğru çıkmazsa, o yeminli soruşturmacılar sorumlu olmalıdırlar.

Hâsılı İnsanlık için tek çözüm var. O da Adil Düzen’dir. Yoksa Sosyal tufan kapıdadır. Bizden sadece söylemesi. Hesap bize değil, O’na verilecektir.

 

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
22.09.2013
14:58

ÜSTAD'IN VE ARKADAŞLARIN DİKKATLERİNE !

*

Devlet katılım bankası

HAYRETTİN KARAMAN Önce 'Özel Finans Kurumu' adıyla vücut bulan ve uygulanan 'farklı banka' modeli daha sonra, özelliğine uygun olan 'Katılım Bankası' adını alarak yolculuğuna devam etti ve ediyor. Evet bu isim mahiyetine daha uygun idi; çünkü bu bankaların temel niteliği insanlara faizli kredi vermemesi, hesap sahiplerine de faiz değil, olursa ticaret kârı vermesiydi; yani bu bankaların işlemlerinin özü 'kâra ve zarara katılma' idi. Laik ülkelerde işlemlerinin büyük kısmı faizli muameleye dayalı bankalar yaygındır. Türkiye'deki bankaların sahip olduğu para ve işlem hacmi göz önüne alındığında halen faizci bankalara göre katılım bankalarının varlık oranı yüzde beştir. Halkının yüzde doksanından fazlası Müslüman olan bir ülkede faizciliğin bu kadar yaygın ve neredeyse tabii hale gelmesi düşündürücüdür. 'İnsanlar yaşadıkları gibi inanırlar' denir ya, elhak doğrudur; anlaşılan odur ki, bu ülkenin insanlarının çoğu önce faiz alıp vermeye başlamışlar, sonra da bir kulp bularak faizi meşrulaştırmışlardır. Peki katılım bankaları, faizciliğin bu kadar yaygın olduğu bir ortamda varlık amaçlarını gerçekleştirebiliyorlar mı? Şekil şartları bakımından bu soruya 'evet' cevabı verilebilir. Öz ve maksat bakımından ise ortada büyük bir engel mevcuttur: Faizci bankalarla rekabet engeli. Şöyle ki: Bugün mevcut dört katılım bankası da özel kesim sermayesine aittir. Çalışanlarının da önemli bir kısmı, 'faizsiz ekonomi' konusunda -ülkemizde verilmediği için- öğrenim görmemiş kimselerdir. Özel kesim, koyduğu sermayenin para kazanmasını ister, çalışanlar da azami kâr ve asgari risk için çırpınırlar. İşte bu yüzden katılım bankalarının işlemlerinin yüzde doksanından fazlası 'murabaha' adını verdiğimiz, 'malı peşin alıp isteyene vade farkı ile satma' şeklinde olmaktadır. Bu işlem caiz olmakla beraber bu bankaların kuruluş maksatları daha ziyade 'ortaklık yoluyla finansman' olduğu için amaç bir türlü gerçekleşmemiştir. İyi niyetli yöneticilerin ortaklığa alan açmak için gayret ettiklerini biliyorum, ama özel sermayenin bu bakımdan sınırlayıcı olduğu da bir gerçektir. Son aylarda devletin katılım bankası kuracağı haberleri dolaşmaya başladı. Bazı bankalar da devlet ile ortak olarak katılım bankası kurma niyetini ızhar ettiler. Bütün sermayesi devlete ait olmak üzere kurulacak katılım bankası amaca ulaşma bakımından büyük bir fırsat olacak, devletin kâr beklentisi ikinci planda bulunacağından amaca giden yoldaki önemli engel de ortadan kalkacaktır. Bazı üniversitelerimizde İslam bankacılığı ve islamî finansman konularında lisans üstü öğretim verilmeye başlandı. Hem özel hem devlet katılım bankaları yönetici ve pesonel seçerken bunları tercih ve ayrıca bu alanda eleman yetiştirmeyi teşvik etmelidir. Devlet kamu yararı sözkonusu olduğunda yüklü teşvikler veriyor. Bu ülkede yatırım, üretim ve ticareti ortaklık yoluyla finanse eden farklı bankaların başarılı olması, faizci işlemlere bir alternatifin hayat bulması kamu yararına önemli bir katkı olacaktır. Tamamen veya kısmen özel sermayenin katılmadığı devlet katılım bankalarına imkan verilirse bunun sosyo-ekonomik sonuçları sosyal adaletten yana olan herkesi sevindirecektir.

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/devlet-katilim-bankasi/39681

Reşat Nuri Erol
23.09.2013
07:09

ÜSTAD'IN VE ARKADAŞLARIN DİKKATLERİNE !

*

İki dindarın çatışan milliyetçilikleri

ALİ BULAÇ

İslam dünyasının sorun çözme potansiyelinin zayıflığına örnek gösterilecek konulardan biri yaşadığımız “etnik sorun”dur. Müslüman aydınlar ve kanaat önderleri İslamî bakış açısının ne olduğunu tam olarak tespit edemediklerinden gerek teşhisleri gerek çözüm önerileri yaranın iyileşmesine çare olamıyor, İslam inancının ve hükümlerinin ruhuna ve maksadına aykırı fikir kaynaklarından hareketle mevcudu –üzerine dini boya sürüp- tekrar ediyorlar.

Eşzamanlı olarak iki yazarın Kürt sorununa yaklaşımları bize durumun trajik boyutunu gösterebilir. İki zat da dindar, hayat tarzları mazbut. Kolayca herhangi bir vakit namazında aynı mescitte aynı safta namaz kılmak üzere yan yana gelebilirler. Bugünlerde ele aldıkları konu “anadilde eğitim” konusu....

...

DEVAMI İÇİN:

http://www.zaman.com.tr/ali-bulac/iki-dindarin-catisan-milliyetcilikleri_2140346.html

Reşat Nuri Erol
27.09.2013
06:48

bu yazılara dikkat !

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/paketten-korkanlar/39769

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/kafa-karisikligi-mi/39752





Sayı: 223 | Tarih: 22.09.2013
Mehmet Şevket Eygi
İmam-Hatiplerde Beş Vakit Namaz Mecburî Olmalıdır
Tüm Okullarda Olsun
1279 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ahmet Hakan
Gitti canım paracıklar
Ora, bura, şura
1168 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Yusuf Kaplan
Bu gerilim giderilemezse başaşağı gideriz
Uçurumun kenarındaydık
1104 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mehmet Barlas
Oyumuzu beklentiler mi yoksa mahalle baskısı mı b
Zoraki Tercih
1058 Okunma
Tayibet Erzen
Hüseyin Gülerce
Cemevi-cami:Yeni kapılar...
Yeni projeler...
1035 Okunma
Zafer Kafkas
Mahir Kaynak
Belirsizlik
Kimyasal Silah
1026 Okunma
3 Yorum
Süleyman Karagülle


© 2024 - Akevler