19.09.2013
Önümüzde üç seçim var... Önce 2014'ün Mart ayında yerel seçimler için sandığa gideceğiz. Sonra aynı yılın ağustosunda Cumhurbaşkanı'nı seçeceğiz. 2015'te de yaz aylarında genel seçimde iktidarı belirlemek için oy kullanacağız.
Aslında oy kullanmak açısından deneyim sahibi bir toplumuz. Tek Parti döneminde bile altı genel seçim yapılmış Türkiye'de... Çok partili demokrasiye geçtiğimiz 1946'dan bu yana da 17 defa genel seçimlerde oy kullanmışız.
Ama yine de her seçim kampanyası dönemi gergin bir ortama dayanır. Arkası arkasına üç seçimin yapılacağı önümüzdeki iki yılı da böyle bir gergin ortam içinde yaşayacağımız kesindir. Üstelik ilk defa, bundan sonra kimin cumhurbaşkanı olacağını biz seçmenler belirleyeceğiz.
Oyumuzu ne belirler?
Gerçi bir cumhurbaşkanının halk tarafından belirlenmesinin ilk örneği olmayacak 2014 seçimi... Hatırlanacağı gibi 1982 Anayasa Referandumu ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birleştirilmiş ve "Devlet Başkanı" Kenan Evren, yüzde 91 oy oranı ile "Cumhurbaşkanı" seçilmişti.
Yaşadığımız bunca seçim deneyimi ertesinde acaba oyumuzu belirlerken, kararımızı hangi dürtülerimizin, beklentilerimizin ve gözlemlerimizin belirlediğini bilinçli şekilde değerlendirebiliyor muyuz?
Acaba oyumuzu "Mahalle baskısı" veya "Çevreye uyum" gibi etkenler de etkiliyor mu?
Bundan önceki son genel seçimin yapıldığı 12 Haziran 2011'e, Türkiye bugün de yaşanan türdeki gösteriler ve gergin ortam içinde girmişti.
Tamamı için Not supported field expression!
Yorum:
Zoraki Tercih
Ne beklentiler, ne de mahalle baskısı! Bana göre oyumuzu çaresizlik ve alternatifsizlik belirliyor.
Oyun bireysel bir bağlayıcılığı varsa, o zaman makul olan herkesin kendi menfaatleri doğrultusunda oy kullanmasıdır. Örneğin; çok başarılı bir eğitim politikasıyla sektörün tâbilerini memnun eden bir hükümetin aynı başarıyı gösteremediği ve beklentilerini karşılayamadığı bir sağlık sektöründen oy toplaması beklenemez. Eğitimcinin sandıkta rengi belliyse de, kimse sağlıkçıdan aynı oyu beklememeli. Diğer bir deyişle “Olsun, önemli olan memlekete hizmettir.” kandırmacasıyla vicdanlara hitap etmek para etmeyecektir. Her kesimin memnuniyeti hedeflenmeli. Ancak seçim sistemi nispi değil de, ekseriyet olunca %51, %49’a hükmeder, buna yine de ‘demokrasi’ denir.
Bu açıdan bakınca birçok sektör hükümet politikalarından memnun değil ancak bu memnuniyetsizlik bizi yapılan güzel ve yararlı hizmetleri hakkıyla takdir etmekten alıkoymamalı. Niye ifrat ve tefritte diretiyorsak, çözebilmiş değilim.
Takdir etmekten alıkoymamalı, diyorum. Eğriyi, yerine doğruyu getirerek, düzeltme gayretinden vazgeçecek, mevcut düzene paralel fırtınasız bir hayatı kabullenecek, günün şartları tesellisiyle avunacak ve Stockholm sendromuna kapılacak kadar gaflette olmaktan Allah’a sığınalım.
Yaşanan süreçlerin birer adım niteliği taşıdığı ve bizi daha mı iyi, yoksa daha mı kötüye götüreceğinin yine bize bağlı olduğu gerçeğini kabullenirsek, bu oy işini ne çok hafife alırız ne de yaşam gayemiz yaparız. Kimin tarafından, ne şekilde yönetileceğimize karar veren kutucuklar şuursuz fal okları değildir, ellerimizle şekillendirdiğimiz vesikalardır.
Yarını, bugün vereceğimiz kararlar şekillendirecekse, herkese demokrasinin olduğu adil bir dünya için, Adil Düzen’in gelebilmesi için yapılacak tek şey çalışmaktır. Takdir ve sonuç Rabbimdendir.