Post-siyaset süreci,Türkiyenin kuşatılması ve öte
1020 Okunma, 0 Yorum
Yusuf Kaplan - Yeni Şafak
Ali Bülent Dilek

Post-siyaset süreci, Türkiye'nin kuşatılması ve ötesi…

07 haziran 2013

Taksim'de başlayan ve büyük kentlere hızla yayılan gösteriler, sadece Türkiye'nin bastırılmış ve kangrene dönüşen iç sorunlarının patlamasından ibaret değil.

Meselenin bu boyutu var ve önemli bu. İnsanların, rahatsızlıklarını şiddete başvurmaksızın dile getirmelerinden daha doğal ne olabilir ki!

TÜRKİYE'NİN KARIŞTIRILMASININ 5 TEMEL NEDENİ

Ama meselenin bir de aslâ gözardı edilemeyecek ölçüde dış boyutu var: Gösterilerin yeşil alanı ve kent mimarisini koruma 'gösterisi'nin ötesine geçtiğini ele veren dış nedenleri şöyle sıralamak mümkün:

1-Türkiye'nin adım adım -Tamer Korkmaz'ın deyişiyle- 'Washington'dan bağımsızlaşma süreci'ne girmesi.

2-Çözülmesi hayal bile edilemeyecek 'Kürt sorunu'nun üstelik de hızla hâl yoluna konulabiliyor olması.

3-Toplumun alt katmanlarına henüz yansımasa da, Türkiye'nin ekonomik olarak istikrarlı bir şekilde büyümesi, yakın tarihinde ilk kez IMF'ye muhtaç olmaktan kurtulması, hatta IMF'yi 'kovması' ve IMF'ye borç verecek noktaya gelmesi…

Üstelik de dünyanın büyük bir ekonomik krizin eşiğinden geçtiği bir zaman diliminde Türkiye'nin böyle bir şeyi başarabiliyor olması.

4-Türkiye'deki vesayet rejiminin -bütünüyle yok edilemese bile- temellerinin büyük sarsıntı geçirmesi.

5-En önemlisi de, bütün bunların sonucu olarak, Türkiye'nin, bölgenin şekillenmesinde, modern tarihte ilk defa ön açacak bir rol oynayabileceğini dünya âleme göstermesi…

TÜRKİYE'NİN KENDİNE GELMESİ VE 'DARBE'Yİ YEMESİ…

İşte bütün bunlar, küresel sistemle anlaşmasına rağmen Türkiye'nin küresel sistemi arkadan dolanarak tuş etmeye başladığının somut göstergeleri ve dolayısıyla Türkiye'nin yürüyüşünün durdurulması için karıştırılmasının küçümsenmeyecek nedenleridir.

Türkiye'nin bölgenin kaderini belirleyebilecek bir konuma gelmesi, Batılıların sadece bölgedeki değil, dünya üzerindeki hâkimiyetlerinin büyük sarsıntı geçirmesi demektir.

Ve er ya da geç, Türkiye, bölgenin kaderinin bölge ülkeleriyle birlikte şekillendirilmesi konusundaki tarihî rolünü oynayacaktır. Tarihin yüklediği bir yükümlülüktür bu.

Eğer Türkiye, bu tarihî yükümlülüğünü idrak edemez ve rolünü bihakkın oynayamazsa, bu yükün altında kalmaktan kurtulamaz.

Bu nedenle, Osmanlı'nın durdurulmasından sonraki süreçte, Batılılar, Türkiye'nin medeniyet iddialarından vazgeçtiğine kesinkes hükmetmişlerdi. Ancak Türkiye'nin kısa bir süre içinde toparlanması, yeniden kendine gelmeye başlaması, Batılıları ürkütmeye yetti.

Türkiye'nin rotasını bulmasını sağlayan Menderes'in ipe gönderilmesinin nedeni budur.

Türkiye'nin toparlanmasına ve kendisine gelmesine önemli katkılarda bulunan Özal'a suikast teşebbüsünden bulunulmasının ve sonunda şaibeli bir şekilde öldürülmesinin nedeni budur.

Sadece Türkiye'nin değil, İslâm dünyasının en büyük toparlanma, ayağa kalkma projesi D-8 Projesi'ni geliştiren Erbakan'ın en verimli çağında siyaseten bitirilmesinin ve ev hapsine mahkûm edilmesinin nedeni budur.

Son olarak Türkiye'nin yürümeye, önalmaya, İslâm dünyasına önaçmaya soyunmasının meyvelerinin alınması üzerine Erdoğan'a art arda darbe girişimlerinde bulunulmasının nedeni de, bu darbe girişimlerinin fâş edilmesi ve yargılanmaya başlanması üzerine, Türkiye içindeki beyinsiz ulusalcı ve Kemalist tiplerin iplerini kopararak seçimle gelen hükümeti, seçimle göndermek yerine organize veya kolaylıkla gaza gelen sarsak silahsız kuvvetlerle hükümeti alaşağı etmeye çalışmalarının nedeni de budur.

TAKSİM GÖSTERİLERİ BATILILAR TARAFINDAN NEDEN DESTEKLENİYOR?

Burada şu noktaya özellikle dikkat çekmek istiyorum: Ben hükümet şakşakçılığı yapacak bir yazar değilim. Ama içine sürüklendiğimiz sorun, hükümeti aşan Türkiye'nin geleceğiyle ilgili bir sorundur.

Taksim'de gösteriler başlar başlamaz Amerikan Büyükelçiliği'nin, Avrupa Birliği'nin ve son olarak Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın Türkiye'deki eylemleri açıkça desteklediklerini açıklamaları, Batı medyasının bu gösterileri, laiklik-İslâm çatışmasının ve mücadelesinin uzantısı olarak yorumlamaları, Türkiye'nin toparlanması, ayağa kalkması ve taze bir yürüyüşe öncülük etmesi konusundaki şu ya da bu ölçekteki girişimlerinin Batılıları ne denli rahatsız ettiğinin göstergeleridir.

Batılılar, Türkiye'nin kendi hâline bırakılmaması gerektiği konusunda her zaman tetikte oldular. Ve derhal gerekli 'darbe'yi vurmaktan aslâ geri durmadılar.

Türkiye'nin rotasını bulma, kendine gelme, toparlanarak ayağa kalkma ve büyük yürüyüşler gerçekleştirme girişimleri Batılılar tarafından her zaman içerideki beyinsizleri kullanarak, kışkırtarak başarıya ulaşmıştır.

Ancak son on yıldan bu yana bu tür örtük ve açık operasyonlar, hem fâş edildiği ve yargılandığı, hem de gerekli önlemler alındığı için püskürtülebilmiştir.

TÜRKİYE'NİN PARADOKSU: KUŞATMAYI YARMASI VE PRANGALARA DOLANMASI

Ne ki, Taksim'de başlayan ve dalga dalga büyük kentlere yayılan, 10 gündür aralıksız devam eden gösteriler, Türkiye'yi şimdilik içinden çıkılması zor bir kaosun eşiğine sürüklemeyi başaramasa da, Türkiye'deki fay hatlarının gün yüzüne çıkmasına yol açtı.

Türkiye'de uygulanan sistem-içi muhalefet girişimlerinin getireceği kaçınılmaz nokta burasıydı maalesef. Türkiye'nin kapitalistleşerek ekonomik büyümesini gerçekleştirmesi, liberalleşerek siyasî özgürlüklerin önünü açması, Türkiye'nin öncekinden daha ürpertici sekülerleşme biçimleri yaşamasına yol açtı.

Türkiye'nin kapitalizm ve liberalizm üzerinden zincirlerini kırmaya çalışması, kaçınılmaz olarak hızla, hazla ve gazla sekülerleşme prangalarını Türkiye'nin boynuna doladı.

Türkiye ekonomik olarak kalkındıkça ve büyüdükçe, henüz iplerin bu ülkenin elinde olmadığı, ayağımızı bastığımız zeminin İslâm'dan büsbütün arındırıldığı ve hızla sekülerleştirildiği bir ortamda, Türkiye, bu tür seküler ve pagan kentli kitlesel hareketlere her geçen gün daha fazla gebe olacaktır…

……………………..

Ekonomik, kültürel ve coğrafî sınırların ortadan kalktığı postmodern dünyada hâkim küresel güçler, büyük dönüşümleri, siyasî devrimler üzerinden değil, kültürel devrimler üzerinden gerçekleştiriyorlar artık.

Post-siyaset sürecine girdi bütün dünya.

Siyaset bitti. Siyasetin yerini, kültür-politik aldı.

Kültür-politik, dünyanın siyasî, ekonomik ve elbette kültürel haritalarını ve sınırlarını neo-pagan, neo-seküler söylemlerle ve yöntemlerle belirleyebilecek yegâne 'egemenlik kurma' aracına dönüştü.

10 yıllık AK Parti yönetimi, sadece siyaset üzerinden ülkeyi ve bölgeyi şekillendirebileceğini düşünüyor.

Ama fena hâlde yanılıyor. Zira artık haklar rejimi demokrasi çağı tarihe karıştı; hazlar rejimi dromokrasi çağına ulaştı bütün dünya.

Taksim'deki gösteriler ve dillendirilen söylemler, yeni bir sosyo-kültürel yapı'yla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.

Kozmopolitanizm kavramıyla ilişkilendirilebilecek bu yeni sosyo-kültürel yapılanmalar, sosyal'in de bittiğinin apaşikâr göstergesidir.

Ulusal sınırlarla çevrili sosyal kültürün bitişi, küresel kültürel kodların ve söylemlerin küre ölçeğinde yaygınlaşması olgusuyla karşı karşıyayız.

Artık ulusal kültürler yok; yalnızca postmodern popüler kültürler var.

Ulusal kültürleri de postmodern popüler kültürel diller ve kodlarla dönüştüren ve yeniden-formatlayan küresel pagan bir kültür bu.

NEDEN BEYAZIT'TA DEĞİL DE, TAKSİM'DE BOY GÖSTERİYORLAR ACABA?

İşte siyasal'ın da, sosyal'in de bittiği yerdir burası. Dolayısıyla haklar rejimi demokrasinin çoktan tarih olması, hazlar rejimi dromokrasi'nin zaferini ilan etmesi süreci bu.

Taksim gösterilerinde İslâmî çevrelere mensup bazı yazar-çizer takımının, popüler kültür ikonunun da yerlerini almaları, bu açıdan oldukça ironiktir.

Açıkçası, Taksim'de arzı endam eden bu kişilerin Türkiye'de belki de ilk kez kitlesel bir görünürlüğe kavuşan bu postmodern popüler ve pagan kültürel oluşumların tam ortasında boy göstermeleri, İslâmî çevrelerdeki savrulmanın, yamanma psikolojinin ne kadar zıvanadan çıkabileceğinin düşündürücü göstergeleridir.

Bu kişilere soracağım bir soru var: Bu kişileri, neden Beyazıt gösterilerinde görmedik de, Taksim gösterilerinde görüyoruz acaba?

Sözünü ettiğim savrulma / yamanma psikolojisinin gerisinde nasıl tedirgin edici bir aşağılık kompleksinin yattığını gösteriyor bu.

KARARTMA OPERASYONU VE AKPARTİ'NİN PARADOKSU

Aslında burada dikkat çekilmesi gereken ilginç bir durum var: Taksim'de başlayan gösterilere bazı İslâmî çevrelerin ve kişilerin katılması, Taksim gösterilerinin gerçek yüzünü örtmeye yaradı; bir şekilde bir karartma 'operasyon'una dönüştü.

Oysa Taksim'den Türkiye'nin başka kentlerine yayılan gösteriler, bu gösterilerin, az çok dışarıdan desteklenen ya da kışkırtılan, Türkiye'yi istikrarsızlığa, kaosun eşiğine sürükleyecek gösteriler olduğunu gösteriyor.

İpler bu ülkenin çocuklarının elinde olmamasına ve ayağımızı muhkem bir şekilde basabileceğimiz bir zeminden yoksun olmamıza rağmen Türkiye'nin Osmanlı'nın durdurulmasından itibaren yaşadığı kuşatma girişimini Menderes, Özal, Erbakan ve Erdoğan'la birlikte yarma atılımlarını bir kez daha etkisiz hâle getirmeyi amaçlayan bu gösterilerin gerçek yüzünün bazı İslâmî çevreler veya kişiler tarafından -bilinçli veya bilinçsiz olarak- örtülmesi oldukça düşündürücüdür.

Ama her şeye rağmen karşımızda sosyal'in ve siyasal'ın bittiği, küresel'in ve küresel pagan kültürün bütün dünyada hükmünü icra etmeye başladığı küresel bir oluşum var. Bu küresel popüler ve pagan kültürel oluşumun Türkiye'de paradoksal olarak bizzat AK Parti'nin liberal politikaları nedeniyle kontrolden çıkan ve İslâmî kesimlere de hızla sirayet eden sefih bir sekülerleşme süreci olarak karşımıza çıktığını da mutlaka hatırlatmak gerekiyor.

Sonraki yazıda, artık devrimlerin neden siyasal üzerinden haklar rejimi devrimler şeklinde değil de, kültür-politik üzerinden hazlar rejimi devrimler şeklinde yaşandığını ayrıntılı olarak tartışacağım.

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/post-siyaset-sureci-turkiyenin-kusatilmasi-ve-otesi/38041

yorum;

Ak partinin paradoksu mu ,balonunun  patlaması mı?

Çoluk çocuk geçen hafta sonu taksime gezmeye çıkmışlar.

Ellerindeki balonlar birden bire patlayıvermiş.

Hep birlikte bağırıp çığırmaya başlamışlar.

Yaşlı iki bilge biz demedik mi “bu işler çoluk çocuk ve balonlarla

 Yürümez diye”demişler…

Atalar demiş ki;“Uluyu dinlemeyen ulur”.

İnşallah sonumuz hayrolur…

 

 

Ali Bülent Dilek






Sayı: 208 | Tarih: 9.06.2013
Ahmet Hakan
Başka türlü bir şey
Provokasyon
1155 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Şevket Eygi
Daha ne İstiyorlar?
Allah'tan Bela
1083 Okunma
Emine Hocaoğlu
Yusuf Kaplan
Post-siyaset süreci,Türkiyenin kuşatılması ve öte
Ak partinin paradoksu mu,balonunun patlaması mı?
1020 Okunma
Ali Bülent Dilek
Hüseyin Gülerce
Mesele, park meselesi değil.
Yeni Bir Düzen İhtiyacı
1009 Okunma
Zafer Kafkas
Mahir Kaynak
Siyasi Yapı
Taksim Gezi Parkı
990 Okunma
8 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Barlas
Başbakan'ın coşku ile karşılanması dış medyayı et
Nasıl Bakmalı?
976 Okunma
Tayibet Erzen