Siyasi Yapı
1049 Okunma, 8 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

 

02/06/2013

-Partiler siyasi yapıyı oluşturmazlar, siyasi yapıyı uygularlar.

-Ekseriyet sisteminde siyasi yapı yoktur. İktidar keyfi siyaset yapar. Bu sebepledir ki dünyanın hiçbir yerinde devlet anayasaya göre yönetilmez. Topluluk içinde etkin güç oluşur, o yönetir. Türkiye’de etkin güç sermaye ordu beraberliğidir. Bugün bu beraberlik kalkmıştır, ordu iktidar birliğine dönüşmektedir. Askerlerin yargılanması gösteriyor ki bu birlik yürümüyor.

 

-Bir parti içinde tek yapı yoktur. Değişik partilerde ayrı siyasi yapıyı oluşturmazlar. Her güçlü parti etkin grup tarafından desteklenir. Partiler kararlarını kendi isteklerine göre almazlar, tarafların farklı görüşlerini uzlaştırırlar, muhaliflere fırsat vermeyecek kararlar alırlar.

-Bundan dolayıdır ki ekseriyet demokrasisi kandırmacadan ibarettir. Kimin güçlü olduğunu savaşsız belirleme aracıdır.

 

-Partiler için yöneticilerin kim olduğu değil, kimler tarafından desteklendiği önemlidir.

-CHP’yi dinsizleştirme taahhüdü karşılığı sermaye tarafından desteklendi. Görevini başaramayan CHP yerine aynı güç tarafından yine sermaye tarafından Demokrat Parti desteklenmiştir. Başaramayınca askerlerle iş birliği yapıldı. Askerlerle dış sermaye arasında Türkiye’de çatışma devam ediyor. Ak Partinin beceriksizliği sebebiyle ordu yıpratılıyor. AK Parti uçuruma yuvarlanıyor.

 

-MHP liderini kim getirdi?

-Etkin liderler ortaya çıkınca halk onlarla bir olur. Sermaye onu yenemez. Liderin çevresinde oluşan kimselerden işine gelenleri destekler. Sonunda kendi yapısı ile sermayenin işine yarayan başa gelir. Bahçeli, Kılıçtaroğlu, Erdoğan hep böyle gelmişlerdir.

 

- Derin devlet, demokrasinin çözmediği sorunları çözmek amacıyla oluşmuş amatör bir güçtür. Onun sayesinde devlet varlığını sürdürür.

- Türklerde derin devlet daima ordudur. İç ve dış olayları inceler ve devletin çıkarına neyi görürse onu yapar.  Selçuklular, Osmanlılar hep askeri güce dayandılar. Cumhuriyeti askerler kurdular ve hep onlar etkili oldular. Buraya kadar geldik. Demek ki iyi yönettiler. Yine de askerler bu devletin yaşamasını sağlayacaklardır inancındayım.

 

Başlangıç

08/06/2013

- Taksim gezisi başlangıçtır. Etkin güçlerin çatışmaya başladığının alametidir. İktidar muhalefet yerini almalıdır.

- Ülke yüz ile ayrılır. Bir ilin nüfusu 1 milyondan fazla olamaz. İstanbul 20 ile ayrılır. Her ilin meclisi, kendi seçtiği başkanları ve kendi halkından oluşan zabıta kuvveti olur. O yerlerin imarına da onlar karar verir. Merkezi yönetim asla karıştırılmaz. İller kendileri sıkıyönetim ilan eder de merkezi kuvveti davet ederlerse devletin askeri gücü girer güvenliği iade eder. Yerli yönetim çık dediği zaman da çıkar.

Her türlü ihtilaflar hakemler yoluyla çözülür. Yönetim ben istediğimi yaparım diyemez. Halk da ben yönetime yaptırmam diyemez. Taraflar hakeme giderler hakem kararları kesindir. Hakem kararlarına uymayanları silahlı güç tenkil eder yani ortadan kaldırır.

Sokaktaki olaylara polis müdahale etmez. Bekler. Zarar dışında olanları tespit eder. Ondan sonra onu hakemlerin muhakemesine çağırır. Gitmedi mi iki kurşunla onun işini bitirir. Demokrasi ve özgürlük hakem kararlarına uyanlar içindir. Savaş ve ceza hakem kararlarına uymayanlar içindir. Yoksa canilerin halkı ezmeleri özgürlük değildir. Demokrasi hiç değildir.

 

- Taksim gezisi bahanedir. Bir tezgâhın sonucudur.

- Biz dünyayı emrimize alarak tezgâhları önleyemeyiz. Bizim yapacağımız iş tezgâhları ülkemizde etkisiz hale getirmektir. Bunun tek ilacı vardır. Adil Düzen’dir. Mahir Bey muhalefeti çözüm getirmiyor diye suçluyor. Kendisi de sadece genel tavsiyelerde bulunuyor. Biz ise çözüm sunuyoruz.

- Partiler çözüm üretmek yerine iktidarı devirme peşindeler. Etkin güçlere zemin hazırlıyorlar. Görevleri yıkmadır. Oysa etkin güçler Türkiye’nin lehine karar veremezler.

- Siyasi partilerin aslında programları vardır. Ama onları destekleyen sermaye böyle bir açıklama yaparlarsa desteğini hemen çeker. Kılıçtaroğlu orda oturamaz. Etkin güçlerdeki bloklaşmada Türkiye ne tarafta olursa onun galibiyeti mukadderdir. Bu da Türkiye’yi anahtar ülke yapmıştır. Bu sebeple her iki blok onu zayıflatma çabasındadır.

 

- Taksim olayları devam edecektir. Türkiye’de üçte iki merkez sağdadır. Bunu tasfiye etmek zordur. Genel başkanları değiştirerek Türkiye’yi yöneten taraf vardır. Hedef AK parti değil, hedef Erdoğan’dır.

- Erbakan’la yaptığımız siyasette,  Halk Partisi ile ortak olduk. Kendimizi kanıtlamak için buna ihtiyacımız vardı. Ondan sonra mevcut düzende adil olmak için değil, Adil Düzen’i kurmaya çalışmalı idik. Erbakan’la yolumuz burada ayrıldı. AK Parti mevcut düzende adil olmayı da bıraktı mevcut düzende sömürücülerle ortak odu. Barajı %5’e indiremedi. Başörtüsü saçmalığını çözemedi. Bu düzen böyle gitmez. Kâinatı Allah yarattı, düzenleyen de O’dur.

 

- CHP çizgisini değiştirmemektedir.

- CHP dinsizlikte ısrar ediyor. Oysa dini yenemeyeceğini anlayan solcular din düşmanlığından vazgeçtiler. Sermaye artık dini yok etme yerine dini istismar peşindedir. CHP’nin akıbeti DP’nin akıbeti olacaktır. Gerçek laik devletçi bir parti yerini alacaktır.

 

- Biz başkalarının aracı değil kendi kendimizin yaşatıcısı olmalıyız.

- Temenni yetmez, tavsiye yetmez, çözüm gerek, Adil Düzen gerek.

 

 Tamamı için http://haber.stargazete.com/yazar/baslangic/yazi-760794

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

YORUM:

 

Taksim Gezi Parkı

 

AK Parti iktidar olduğu zaman bir yazı yazdım. Ak Parti’nin ömrü iki senedir diye.  Altı ay tetkik ederler, altı ay plan hazırlarlar. Bir seneliğe de ihale ederler. Benim tahminim yanlış çıktı. Kurulduktan sonra Meclis resepsiyonunu da denediler. Kimlerin kendilerinin emrinde olacağını denediler. Ordu CHP ile beraber oldu. Sermaye sandı ki gerçekte böyle idi oysa Tük savunma taktiği uygulandı. Çekilme ve düşmanı içeri alıp arkadan kuşatma. Ordu da bunu yaptı. Halk Partisinden göründü ama sonra Ak Parti’yi destekledi.

İkinci denemeyi, Danıştay olayında yapmıştır. Tertiplediği saldırıda başarısızlığa uğradı. Çünkü olayda milyonları ayağa kaldıracağını beklerken on binlerde kaldı. Eğer yarım milyon insan katılsaydı halk meclise yürüyecek ve Ukrayna’da, Gürcistan’da ve Kırgızistan’da oynanan oyun Türkiye’de de oynanacaktı.

Üçüncü denemesi ise AK Parti’nin kapatılması ile sağlanacaktı. Anayasa Mahkemesi mal bulmuş mağribi gibi kapatma kararı aldı. Ama beklenmedik bir olay oldu. Askerler müdahale etti ve ülke badireden kurtuldu.

Şimdi dördüncü denemesini yaptı.  AK Parti beklenmedik taktik kullandı. Polisi çekti. Türk Milleti de büyük millet olduğu için sessiz sedasız olaylar kapanmaktadır. Polis çekilince kan gövdeyi götürebilirdi. İşte o zaman Ak Parti’nin sonu olurdu.

CHP’nin Taksim’e gitmesi kanlı olayları önledi. Yürüyüş eşkıyaların elinden çıkıp legal bir partinin inisiyatifine geçti. Demek ki AK Parti dört meydan muharebesinde de galip gelmediyse de mağlup da olmadı.

Bugün Türk ordusu artık dış sermayenin oyuncağı değildir. Dün de değildi ama dün taviz veriyordu. Sermaye dış sermaye ile entegre olmuş birlikte ülkeyi batırıyorlar. Üzeyir Garih’in politikası hâkim olmuştur.

Çatışma bloklar arasında değildir. Çatışma sermaye ile etkin güçler arasındadır. Etkin güçler bir gün Adil Düzen’i kabul ederek sermayeyi yeneceklerdir.

Yine baştan beri savunduğum bir tez vardır.  Devlet başkanı asker olmalıdır. Bir parti değil, parti başkanları uzlaşarak seçmelidir. Taksimdeki olaylara benzer olaylarda iktidar veya muhalefet değil, devlet başkanı karar vermeli. Devlet başkanının arkasında ordu olmalıdır. Herkes başkana saygılı olmalıdır.

 Doğru yol bir tanedir.  Onu kabul etmeyenler mutlaka delalettedir ve çözümleri yoktur.

1) Bağımsız yerinden yönetim gelmelidir.

2) Hakemlerden oluşan Adil yargı sistemi getirilmelidir.

3) Devlet başkanı askerlerden seçilmeli ve gerektiğinde herkese emredebilmelidir.

4) Sivil yönetimle askeri yönetim birbirinden ayrılmalı, Genelkurmay, başbakan seviyesinde doğrudan devlet başkanına bağlanmalıdır.

Sermaye, böyle istiyor diye kurbanlık koyun gibi ölüme gitme neden kimseyi rahatsız etmiyor, şaşıyorum.

          

 

 

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
11.06.2013
08:00

Adaletsiz Taksim 11 Haziran 2013 Salı 06:00 Taksim Gezi Parkı’nda başlayıp tüm yurda yayılan protestoları değerlendiren sosyolog Ali Bulaç, yaşananları toplumsal patlama olarak niteledi. Share on facebookShare on twitterShare on emailShare on printMore Sharing Services0 İlişkili Haberler AKP'nin 'Adalet'i neden düştü? Kurtarılmış bölge haline gelen Taksim’i, terörize olan gösterileri ve iktidarın tutumunu Sosyolog Ali Bulaç’a sorduk... ADALETSİZ TAKSİM Taksim Gezi Parkı’nda başlayıp tüm yurda yayılan protestoları değerlendiren sosyolog Ali Bulaç, yaşananları toplumsal patlama olarak niteledi. Tahrir Meydanı ile Taksim Meydanı arasında mahiyet açısından bir fark olmadığını söyleyen Bulaç, adaletsiz gelir dağılımının ve rant ekonomisinin bu sosyal patlamaya zemin hazırladığını ifade etti. Gazetemize önemli açıklamalarda bulunan Bulaç, takip edilen ekonomik politikalarla gençlere “özgürlük” pompaladığını, pompalanan bu özgürlüğün, iştaha ve şehvete dönük, insanın nefsinin arzularını, tahrik eden bir özgürlük olduğuna dikkat çekti. RÖPORTAJ: MUSTAFA KILIÇ Akp’nin Adalet Tarafı Hiç Yok “Refah Partisi’ni ve Milli Görüş partilerini yükselten şey ‘adalet’ idi, adil düzeni kurmaya çalışmalarıydı. Nitekim Erbakan Hoca da halka Cumhuriyet tarihindeki en yüksek zamları yaptı. Sermayenin büyük bir kısmını Anadolu’ya kaydırdı. Havuz sistemini kurdu. Adil bölüşümün alt yapılarıydı bunlar. Fakat bu faaliyetlerden hem yurt dışındaki güçler hem de sermaye sahipleri çok rahatsız oldular ve hukuk dışı bir şekilde Refah-Yol’u düşürdüler. Refah Partisi’nin bize öğrettiği şey hak ve adaletti. Türkiye’de adalet bir türlü sağlanamıyor. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ‘adalet’ tarafı neredeyse hiç yok. Adaletin olmaması toplumsal patlamalara sebep olabilir, nitekim oluyor da.” Chp İle Ak Parti’nin İktidara Gelmesi Arasında Bir Fark Yok “Türkiye’de pasta adil bir şekilde dağıtılmıyor. Bir avuç insan pastanın büyük kısmını alırken, geriye kalan nüfus ise hak ettiği payı alamıyor. İnsanlar bu sıkıntıları yaşarken diğer taraftan da şehirde gökdelenler yükseliyor, rant ekonomisiyle de ölü olan araziler birdenbire değer kazanıyor. Bununla birlikte gayri tabi bir piyasa oluşuyor. Mesela 2+1 evler 1 milyon liraya satılıyor, işte bu gayri tabi bir şeydir. AK Parti kendi çevresini zenginleştirirken tüm çevreyi zenginleştirdiğini düşünüyor. Adil bölüşüm sağlanmayıp kendi çevrelerini zenginleştirmeye çalışmaları açısından bakıldığı zaman CHP ile AK Parti’nin iktidara gelmesi arasında bir fark yok. Adil bölüşüm yerine kendi çevrelerini zenginleştirmeye çalışacaklardır. Zenginleşiyoruz söylemini halka yaşatmadığınız müddetçe böyle toplumsal patlamalar yaşanacaktır.” İki haftadır yaşanan Taksim Gezi Parkı eylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Taksim olaylarını birkaç boyuttan ele almak lazım. Bu eylemlerinin sosyolojik, siyasi, kent hayatı ve Türkiye’nin dış politikasını yakından ilgilendiren bir boyutu var. Bence en önemli boyutu sosyolojik boyutudur. Benim okumama göre Tahrir ile Taksim arasında mahiyet açısından bir fark yok. Hem Tahrir’deki hem Taksim’deki olayları toplumsal patlama olarak açıklamak mümkün. Bahsettiğiniz toplumsal patlamayı biraz açabilirmisiniz? Bu tür toplumsal patlamalar uzun yıllar stres biriktirmiş, gerilim biriktirmiş toplumlarda tabiri caizse bardağı taşıran son damla vuku bulunca meydana gelir. Bu patlamanın sebeplerinden biri nüfusun kentlerde olması gerekenden fazla olması. Nüfusu belli kentlerde, belli mekânlar da yoğunlaştırdığınız zaman bir izdiham meydana gelir. Bu izdiham sürtüşmelere, gerilimlere sebebiyet verir. Bunun çok sayıda örnekleri mevcuttur. Mekânın kaldırabileceğinden fazla insan yığıldığı zaman böyle sosyal patlamalar meydana gelebilir. Aslında bu toplumsal patlamaya baktığınızda kentlerin yoğun nüfuslu olmasının yanı sıra iktisadi boyutu da var. Eylemlere katılanlara baktığınızda gençlerin fazla olduğunu görmek mümkün bunun sebebi ne olabilir? Bu gençler neden sokağa döküldü? Eylemlere katılan gençlerin çoğu aslında yaşadığı hayattan şikâyetçi kişilerdir. Bu gençlerin çoğu gizli işsiz, işi olsa bile işinden memnun değil, arzu ettiği mesleği yapmıyor ya da çalıştığı yerden umduğu ücreti alamıyor. Öbür tarafta da takip edilen iktisat politikaları var. Bu politikalar topluma, gençlere sürekli ‘özgürlük’ pompalıyor. Özgür olun, özgür yaşayın diyor. İştaha Ve Şehvete Dönük Bir Özgürlük İsteniyor Eylemlerde sık sık vurgulanan, hatta slogan haline getirilen bu ‘özgürlük’ nasıl bir özgürlük alanı? Ülkemizde özellikle gençlere pompalanan özgürlük bedensel bir özgürlüktür. İştaha ve şehvete dönük, insanın nefsinin arzularını, bedensel arzularını tahrik eden, ayaklandıran bir özgürlüktür. Bu özgürlüğü yaşamakta çok pahalıdır. Yani, lüks arabalarla gezmek, pahalı tatillere gitmek, marka elbiseler giymek sıradan bir insanın, sıradan bir memurun bu şekilde bir hayat yaşaması mümkün değildir. Böyle olunca insanlar sürekli özgür olmak istiyor. Gelir dağılımında adil bölüşümün sağlanmasını da istiyor. Türkiye’deki ekonomi ise pastayı adil bir şekilde dağıtmıyor. Bir avuç insan pastanın büyük kısmını alırken, geriye kalan nüfus ise hak ettiği payı alamıyor. Bundan dolayı da toplumsal patlamalar meydana geliyor. İnsanlar bu sıkıntıları yaşarken diğer taraftan da şehirde gökdelenler yükseliyor, rant ekonomisiyle de ölü olan araziler birden bire değer kazanıyor. Bununla birlikte gayri tabi bir piyasa oluşuyor. Mesela 2+1 evler 1 milyon liraya satılıyor, işte bu gayri tabi bir şeydir. İstanbul’da Bir Referandum Yapılmalı Atatürk Kültür Merkezi’nin ve Gezi Parkı’nın yıkılmasını doğru buluyor musunuz? Bir İstanbul sakini olarak bu kararı nasıl değerlendirirsiniz? Ben hiç kimsenin tarafını tutmadan yorumlamak istiyorum. Ben Başbakanın bu kararını doğru bulmuyorum. Çünkü Taksim İstanbul’un çok önemli bir mekânıdır. İstanbul’u tıpkı Sultan Ahmet gibi, Süleymaniye gibi temsil eden bir mekândır. Şimdi buraya AVM yapmak, topçu kışlası adı altında oranın yapısını değiştirmek ve ağaçları kesmek doğru değil. Oraya topçu kışlasıyla beraber AVM diktiğini zaman oradaki esnafları mağdur etmiş olursunuz. Benim kanaatime göre bu bir hatadır, hükümetin bu konudan vazgeçmesi gerekmektedir. Eğer illa da böyle bir şey yapılmak isteniyorsa da İstanbul’da bir referandum yapılmalı çıkan sonuca göre bir çalışma yapılmalıdır. Peki, eyleme katılanlar bahsedildiği gibi ‘apolitik’ insanlardan mı oluşuyor? Çeşitli ideolojilere sahip insanlar var orada. Marjinal gruplar, sol örgütler gibi birçok örgüt eylemde yer alıyor. Fakat bazı gençlerde var ki üniversiteyi bitirmiş, işsiz hükümetin iktisat politikalarında ki gelir dağılımı adaletsizliğine isyan etmiş kişilerden oluşuyor. Bu gelir adaletsizliği tepkiyi AVM yapılmasına karşı çıkarak gösteriyor. Hâlbuki o tepkiyi gösterenlerin birçoğu AVM çocuğudur. Gider oradan alış verişini yapar, orda yer içer ama yine de AVM’ye karşıdır işte böyle de bir paradoksal durum var. Bu Ekonomik Sistem Kardeşler, Eşler Arasında Bile Rekabete Sebep Olacaktır Gezi protestoları Türkiye’nin birçok yerine yayılmış vaziyette bunun sebebi nedir? Ak Parti ile Başbakan olaya şöyle bakıyor; ‘Biz büyüyoruz, zenginleşiyoruz, biz kişi başına düşen milli geliri 10 Bin dolara çıkardık. Bunlar niye tepki gösteriyor?’ Fakat Ak Parti ile Başbakanın anlamadığı şey ise o 10 Bin doları halk kendi cebinde görmüyor, halk 200 dolarla yaşam sürdürmeye çalışıyor. İşte buda gösteriyor ki sorun büyüme değil adil bölüşümün olmamasıdır. Bu hızlı büyüme çılgınlığını adaletli bir şekilde bölüştüremezseniz bu ya da bu gibi olaylar daha da çoğalacaktır. Buna dikkat edilmelidir. Çünkü bu ekonomik sistem kardeşler, insanlar en yakınlarındakilerle bile çatışma halinde olmalarına sebep olacaktır. Ak Parti’nin Adalet Tarafı Hiç Yok Adaletten bahsetmişken Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan ömrünü adil düzen ve adaletin sağlanmasına adadı. Başbakan olduğu dönemde de çok önemli faaliyetlerde bulundu. O gün ile bu günü karşılaştırdığımızda nasıl bir tablo önümüze çıkar? Şimdi insanların hak ve adalet duygusu zedelenmiş. Ecevit’i iktidara getiren şey ‘hakça düzen’ demesiydi. Yani ‘hak’ kelimesini kullanmasıydı. İşte Refah Partisini ve Milli Görüş partilerini yükselten şey ‘adalet’ idi, adil düzeni kurmaya çalışmalarıydı. Nitekim Erbakan Hocada halka Cumhuriyet tarihindeki en yüksek zamları yaptı. Sermayenin büyük bir kısmını Anadolu’ya kaydırdı. Havuz sistemini kurdu. Adil bölüşümün alt yapılarıydı bunlar. Fakat bu faaliyetlerden hem yurt dışındaki güçler hem de sermaye sahipleri bundan çok rahatsız oldular ve hukuk dışı bir şekilde Refah-Yol Hükümetini düşürdüler. Refah Partisinin bize öğrettiği şey hak ve adaletti. Türkiye ekonomik olarak kalkınıyor fakat adalet sağlanamıyor. Yani Adalet ve Kalkınma Partisinin ‘adalet’ tarafı neredeyse hiç yok gibidir. Dediğim gibi adaletin olmaması toplumsal patlamalara sebep olabilir, nitekim oluyor da. CHP İle Ak Parti’nin İktidara Gelmesi Arasında Bir Fark Yok Hükümet tarafından sık sık dile getirilen ‘zenginleşiyoruz’ söylemi halkın yaşam koşulunu göz önüne aldığımızda gerçek hayatla ne kadar bağdaşıyor? Ak Parti kendi çevresini zenginleştirirken tüm çevreyi zenginleştirdiğini düşünüyor. Adil bölüşüm sağlanmayıp kendi çevrelerini zenginleştirmeye çalışmaları açısından bakıldığı zaman CHP ile Ak Parti’nin iktidara gelmesi arasında bir fark yok. Hangisi başa gelirse gelsin aynı şeyi yapıyor, yapacaklardır. Adil bölüşüm yerine kendi çevrelerini zenginleştirmeye çalışacaklardır. O zenginleşiyoruz söylemini halka yaşatmadığınız müddetçe böyle toplumsal patlamalar zaman zaman yaşanacaktır.

Reşat Nuri Erol
11.06.2013
08:06

İhsan Dağı i.dagi@zaman.com.tr Erdoğan on yıl önce böyle konuşsaydı...

AK Parti, kurulduğu günden itibaren ‘milli görüş’ hareketinden çok farklı bir ‘merkez’ partisi olduğunu iddia etti. Parti programından seçim beyannamelerine demokrasi, özgürlük, çoğulculuk dedi, hizmet siyasetini öne çıkardı. Sonuçta da ‘milli görüş’ tabanının yanı sıra ‘merkez sağ’ seçmenin de desteğini aldı. Bunda elbette ‘merkez sağ’ siyasal aktörlerin 28 Şubat ve 27 Nisan süreçlerinde takındıkları ‘militarist’ tutum da etkili oldu. Böylece ‘demokrasi’ ve ‘kalkınma’ diline yaslanarak siyaset yapan Menderes ve Özal’ın yanına Erdoğan’ın resmi de ilave edildi. Dikkat edin o resimde Erbakan yoktur, ama Erdoğan vardır. Neden? Çünkü Erdoğan’ın yeni partisinin lider kadrosu ‘milli görüş’ten de gelse tabanının büyük kısmı Menderes-Özal çizgisindeki insanlardan oluştu. Bu AK Parti’ye hem kitlesel bir destek hem de ‘sistemsel’ bir meşruiyet sağladı. Bugün gelinen noktada tabandaki ‘merkez sağ’ unsurlara duyarsızlık AK Parti için riskler taşıyor. İdeolojik ve çatışmacı bir siyaset anlayışı ile merkez sağ siyasal gelenek arasındaki uyuşmazlık sanırım gözden kaçırılıyor. Bugün hem Başbakan’ın konuşmaları, hem bu konuşmalarda atılan sloganlar Menderes-Özal geleneğinden çok Erbakan çizgisine yakın. Üslup da içerik de ‘merkez’ değil ‘ideolojik’ bir partiyi andırıyor. Erdoğan on yıl önce meydanlarda böyle konuşsaydı yüzde 34’ü, 47’yi, 50’yi görebilir miydi? Bu durum “AK Parti’de bir ‘eksen kayması’ mı yaşanıyor?” sorusunu gündeme getiriyor. Böyle bir algı oluşursa bu partinin tavandaki ve tabandaki koalisyonlarını nasıl etkiler? Demokrasi, özgürlükler, çoğulculuk, dünyaya açılma ve hizmet siyaseti ortak paydasında toplananlar nasıl bir karşılık verir? Siyaseten zor bir dönemden geçtiğini düşünen bir AK Parti’nin geçmişte olduğu gibi ‘merkez kimliği’ni öne çıkarmasını beklerdim. Tam tersi oluyor; daha çok ‘milli görüş’ çizgisinin siyasal söylemi ve tarzı canlanıyor. Bunun bir ‘savunma refleks’i olduğuna kuşku yok, ama yanlış. Tabii ki hükümet bir anlamda rahat. Merkez sağ seçmeninin gidebileceği bir başka siyasal parti yok alternatifler arasında. Bunlar CHP’ye yönelmeyeceğine göre AK Parti ‘daha dini ve milliyetçi’ bir dille dayanışma ve kenetlenme havası yaratmaya çalışıyor. ‘Derin Anadolu’nun dini ve milliyetçi kimliğini öne çıkarıyor söylemlerinde. Böyle yapınca da 2002’den beri kitlelere verdiği ‘demokratikleşme ve sivilleşme’ mesajları artık işlevsiz görülüyor ve terk ediliyor. Ancak AK Partililerin yerinde ben olsam ‘demokrasi, özgürlük, çoğulculuk’ söyleminin ve talebinin siyasal bir karşılığının olmadığını düşünmezdim. Unutmasınlar, AK Parti’nin farklı toplumsal ve siyasal çevrelerle ‘koalisyonlar kurma’sını sağlayan ve ardından da onu iktidara taşıyan demokrasi, özgürlük ve çoğulculuk dili ve ortak paydasıydı. Bu terk edilip ceberrut, devletçi ve otoriter bir dil konuşulmaya başlandığında bunun siyaseten sonuçları olacaktır. Değişimi, demokrasiyi, özgürlüğü, çoğulculuğu AK Parti savunmazsa savunacaklar elbette çıkacaktır. Siyasette boşluk olmaz ve bu talepler de ‘boş şeyler’ değildir. Tecrübeyle sabit...

...

DEVAMI...

http://www.zaman.com.tr/ihsan-dagi/erdogan-on-yil-once-boyle-konussaydi_2099241.html

Reşat Nuri Erol
12.06.2013
08:11

GİZEMLİ TOPLANTIDA NE KONUŞULACAK? Adnan Öksüz 12 Haziran 2013 Çarşamba 01:00 Dünyanın önde gelen politikacıları, CEO’ları, akademisyenler ve bürokratları üçüncü kez yapılacak olan World Political Forum için 26-28 Haziran tarihleri arasında İstanbul’da bir araya gelecek. World Political Forum’un bu yılki ana başlığı çok ilginç: “Yeni ve Adil Bir Dünya Düzeni” 24 farklı oturumda çevre ve enerji yatırımlarından su sorununa, sağlıkta sürdürülebilir politika arayışlarından, küresel ekonominin geleceğine kadar pek çok sorunu masaya yatırılacak. Forum’un bu yılki konukları daha da ilginç: İngiltere eski Dışişleri Bakanı David Miliband, Kolombiya eski Devlet Başkanı Andres Pastrana, NATO eski başkomutanı emekli Orgeneral Wesley Clark, CIA Eski Direktöre James Wolsey, İsrailli gazeteciler Gideon Levy ve Zvi Barel, Suriye muhalefetinin önde gelen isimlerinden George Sabra, London School of Economics’ten Fawaz Gerges, Paris Science Po’dan Jean Pierre Filiu, bilişim devi Cisco Başkan Yardımcısı John Stewart… Forum’da Türkiye’den iş dünyasının önemli isimleriyle birlikte, ABD Senatosu üyeleri, çeşitli ülkelerden bakanlar ve bürokrasinin üst düzey isimleri de yer alacak. 26-28 Haziran tarihleri arasında, İstanbul WOW Hotel Convention Center’da gerçekleştirilecek World Political Forum’a 60 ülkeden 200 konuşmacı ve 1000’den fazla yüksek profilli izleyici katılacak. World Political Forum Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Eyüp Özgüç “Dünyanın herkesi kucaklayan yeni bir düzene ihtiyacı var. Bu düzenin çok taraflılık, katılımcılık ve adil bir ekonomik sistemi de kapsayan kültürel bir birliktelik içermesi gerekiyor. Dünyada yeni bir anlayışa, uluslararası ekonomik ve diplomatik örgütlerin yeniden yapılanmasına ihtiyaç var. World Political Forum bu yeni yapılanmanın önemli bir parçası” diyor. Özgüç’ün, “Neden Yeni ve Adil Bir Dünya Düzeni” sorusuna verdiği cevap da bir o kadar ilginç: “Toplumları birleştiren sosyal, politik ve ekonomik adalet düşmanımız değil dostumuzdur. Bu yıl üçüncüsünü gerçekleştireceğimiz World Political Forum’un ana temasını da bu yaklaşımla “Yeni ve Adil Bir Dünya Düzeni’ olarak belirledik” CIA eski Direktörü… NATO eski başkomutanı… İsrailli gazeteciler… Ve konu: Milli Görüş jargonu olan “Yeni ve Adil Bir Dünya Düzeni…” Çok merak ediyorum, ne konuşacaklar? Takipteyim…

http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/GIZEMLI_TOPLANTIDA_NE_KONUSULACAK/15330#.UbgQYPnwkRs

Reşat Nuri Erol
12.06.2013
17:38

Gezi olaylarında bütün bildiklerinizi unutun! Gezi Parkı olaylarıyla ilgili bu detaylar oynanan oyunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi İNTERNETHABER.COM- Taksim Gezi Parkı olaylarına ilişkin ismi açıklanmayan bu üst düzey yetkili tarafından yapılan açıklamalar gündeme bomba gibi düştü. Takvim yazarı Ergün Diler bugünkü yazısında hükümet kanadında çok önemli bir isimle yaptıkları görüşmeyi yazdı. "Muazzem ilişkiler ağının tam ortasında" olarak tanımlanan o isim Gezi Parkı olaylarında gizli kalan tüm detayları tek tek açıkladı. Operasyonların uluslararası düzeyde planlandığını söyleyen isim, Erdoğan'ın devrilmesinin dahi söz konusu olduğunu söyledi. İşte o soru cevaplar... * Mesele kesilecek olan ağaçlar mıydı? Hayır asla! Bu organizasyonu yapanların amacı halkı sokağa döküp iktidar ve Merkez Bankası'nın gücünü sınamaktı! * Hazırlık ne zaman yapıldı? Bu oyunu kuranlar çözüm süreciyle birlikte start verdi! Ancak muhalefetin sokakta bir ağırlığı olmaması nedeniyle başlarda istenen sonuç elde edilemedi! Silivri'de ikinci perde sahnelendi! Oradaki kargaşa perde arkasındakilere ışık verdi. Halkın büyük çoğunluğu orada yatanların suçlu olduğuna inandığı için olay LOKAL kaldı. * Tutsaydı? Yayılır mıydı? Amaç oydu! Ama asıl hedef Başbakan Erdoğan Amerika'dayken yapılacaktı! Ki önceden hep öyle olmuştu! Erdoğan ne zaman Washington'a inse üzücü haberler gelmişti! Reyhanlı saldırısı da bu amaçla yapıldı! Amaç Obama ile görüşmeye giden Erdoğan'ı yolundan çevirmekti! Patlamayla olayların yayılacağı hesap edilmişti! Orada 3 farklı oyun kuruldu! Sünni ve Şii çatışması en masum olanıydı! Halk bunlara yüz vermedi! Eğer tutsaydı Erdoğan Amerika'dayken koltuğunu kaybedebilirdi! O kadar planlı ve ciddiydi! Ama Anadolu'nun sağduyusu kazandı! * Gezi Parkı? Onlar tutmayınca çevrecilik adı altında fitil ateşlendi! Amaç Erdoğan'ı yıpratmak, hatta götürmekti! İşin arkasında Avrupalı güçler ve Amerika'daki bazı kanatlar vardı! * Kimler vardı? Örnek verebilir misiniz? Erdoğan bilmiyor ama Türkiye'de yatırım yapan yabancılar ile FORBES listesinde yer alan en az 30 işadamı bu işe destek verdi! * Tespit edildi mi? Elbette! Bakın MİT kör noktalarda dağıtılan 200'er liralık banknotları tespit etti ve hangi bankadan çıktığını buldu! Seri numaraları patronları ele verdi! Bunu hiç düşünmemişlerdi! 3 büyük banka işlerin tam ortasında! * Merkez Bankası dediniz? Merkez Bankası yaratılan KAOSA, yani kriz havasına tıpkı FED gibi cevap verdi! Başkan Başçı "Gerekirse çok sert tepkiler vereceğiz!" dedi. Hedef bir hafta içinde borsanın yüzde 50 değer kaybetmesi, doların ise 2.15'e çıkarılmasıydı! Operasyon başarısız oldu! Tutmadı! * Merkez Bankası Başkanı'nı neden önemli buluyorsunuz? Başçı, 2011'deki bir konuşmasında "dünyanın en güçlü merkez bankası bizimki" dedi! Dev patronlar Türkiye'ye müthiş bir para akışının olduğunu biliyor ama bunun kaynağını çözemiyor! Meblağı bilemiyor! Gelen paranın miktarının belli olmaması paradan para kazanan çevrelerin iştahını kabarttı! Başçı da bu yüzden hedef oldu! Ama Ankara arkasında durdu! Yedirmedi! * Başçı için de operasyon yapıldı mı? Serdengeçti başkanlığı bıraktıktan sonra onun ismi dile getirildi! Ama Cumhurbaşkanı Sezer istemedi! Üstünü çizdi! O Başçı, dünyada yılın BAŞKANI seçildi! * Yani? Bu Merkez Bankası'nın A+ olduğunun göstergesidir! Eğer 2003 yılında Erdem Başçı, bankanın başına geçmiş olsaydı bugün FED bile bizim altımızda olurdu! O dönem eşi için KAPALI lafları dolaştı! Oysa onun yerine gelen Durmuş Bey'in de eşi kapalıydı! Demek arada ciddi bir fark vardı! Bu atama krizi ülkeye 7-8 yıl kaybettirdi! * Operasyon sürüyor mu? Yüzde 60 başarılı oldu. Ancak Erdoğan'ın başarılı hamleleri ile bu oran yüzde 30'lara düştü! Havaalanına giden kalabalık Beyaz Saray'da Joe Biden başkanlığındaki toplantıyı bitirdi! Ben Rhodes, (Beyaz Saray Stratejik İlişkilerden Sorumlu Yardımcı) toplantı odasına girdi ve CBS kanalının açılmasını söyledi. Biden ve toplantıya katılanlar Erdoğan'ın karşılanması ve konuşmasını birkaç dakika dinlemek zorunda kaldı. Ardından yapılan mitingler, eylemlerin amacına ulaşmasını engelledi. * Başka ne düşünüyorlardı? Türkiye'de eylemler dalga dalga yayılırken Suriye'den çok ağır bir saldırı için 100 kişilik ÖZEL BİR TİM sınırı geçmek üzere hareket etti! Askeri üniformalı bu TİM, Türkiye'de asker ve polise saldırıp çok kişiyi katledecekti! Türk askerinin ve MİT'in dikkati bunu atlamadı! 100 kişilik operasyon timi ortadan kaldırıldı! * Bir tek Türk askerinin burnu bile kanamadı! Saldırı gerçekleşseydi içerisi inanılmaz bir şekilde karışacaktı! Herkes GEZİ'ye bakarken GÜNEY kopacaktı! Yürüyenlerin bundan haberi yok! Ama devlet iş başında! Hatta geçen gün komutanlar Ankara'daki bir programda lokmalarla "Mehmetçik daima hazır!" sloganı bulunan tepsiyle karşılandı! Mesaj açıktı, tabii anlayana! * Sizce ABD ya da Obama Erdoğan'ın yanında mı? Türkiye'de ne yapılıyorsa aynısı Obama için de yapılıyor! Erdoğan oraya gitmeden önce Associated Press'in dinlenme olayı patlak verdi. Obama için çok zor oldu. Ardından silah patronlarının ağır eleştirileri ile karşılaştı. Şirketleri kapatma ve milyonlarca kişinin işsiz kalması ile tehdit edildi. Sonra da milyonlarca ABD'linin dinlendiği sızdırıldı. Obama da Erdoğan'dan farksız. Obama, Erdoğan gibi sokaklarda kendini anlatmak yerine kendisini başkanlığa götüren Twitter ve Facebook'u kullanmaya başladı. NOT 1: CNN International televizyonu acaba bu 100 kişilik TİM'i bildiği için mi günlerdir canlı yayın aracını Reyhanlı'da tutuyordu. NOT 2: Dostum içeriyi karıştırıp Suriye ile savaşa sürüklemek isteyen 100 kişilik timin üzerindeki üniformaların hangi ülkeye ait olduğunu, ısrarlarıma rağmen söylemedi! "Gizlenmek için Türk askeri üniforması ile mi sınırı geçmek istediler" soruma da cevap vermedi.

Reşat Nuri Erol
13.06.2013
01:35

İbrahim Öztürk i.ozturk@zaman.com.tr Son yazısı Hükümetin üç riski

2004 yılında MÜSİAD için hazırladığımız ‘Güneydoğu Asya Tecrübesi Işığında Türkiye IMF İlişkileri’ adlı rapor kamuoyunda çok yankılandı. Raporda, ‘borç ödemeye ve nakit döngüsünü kurmaya yönelik IMF programı ile krizden çıkılabilir ancak kalkınma olmaz. Bir an evvel IMF ile olan ve ömrünü bitiren istikrar anlaşmasının yerine kalkınma öncelikli bir program ikame edilmelidir’ görüşünü savunmuştum. Türkiye bu anlaşmadan bir türlü çıkamadı. Buna 2005-2010 döneminde Ergenekon terör örgütünün komploları pek izin vermedi. Muazzam referandum ve ardından gelen 2011 yılındaki genel seçim sonuçlarıyla halk AK Parti’ye ‘artık koşmana bak’ diye hem destek hem de emir verdi. Başbakan da artık ‘çıraklık ve kalfalık geride kaldı, bizi asıl ustalık döneminde görün’ dedi ve umutları yeşertti. Bugün, bu gücüne ve ustalık dönemine rağmen benim geldiğim yer koskocaman bir hayal kırıklığıdır. IMF gitmiş, modeli kalmış ve sermaye tahakkümü gelip Başbakan’ın kapısına dayanmıştır. İki senedir yazılarımı takip edenler, testi kırılmadan yeterince uyarı yaptığımı bileceklerdir. AK Parti’nin üç adet riskinden bahsede-geliyorum: Birincisi Türkiye’yi mimarisiz bir şekilde sermayenin kucağına oturtmuş olması. Burada slogan ‘başka çare yok. Para onlarda. Hele bir gelsinler, nasıl olsa yaparlar.’ Bu konuda onlarca yazı yazıp, kitap ürettik. Bu alandaki en önemli çalışmamız 2008 yılında tam 3 cilt olarak İstanbul Ticaret Odası Yayınları’ndan çıktı. Çalışmanın adı ‘Türkiye’nin Küreselleşmesi: Fırsatlar ve Tehditler.’ O çalışmada hangi koşullar altında Türkiye’nin küreselleşmenin nimetlerinden azami faydalanabileceğini ve hangi koşullar altında ağır bedel ödeyeceğini detaylı tartıştık. Geldiğimiz aşama artık risk ve maliyetlerin, fırsatların çok önüne geçtiğini gösteriyor. Başbakan ‘sermayenin rengi mi olurmuş’ noktasından bugün, ‘sermaye komplosu’ noktasına gelmiş durumda. Hükümetin ikinci büyük riskini ustalık döneminde Türkiye’nin birikimi ile çalışmak yerine kendi dar çevresine hapsolması olarak gösterdik. Liyakati gözden çıkaran Başbakan bunu sadakat ile ikame etti. Takımı değil de başarıya giden yolda kendisini her şeye muktedir, ‘magnum opus’ olarak gördü. Ancak düşündüğü ya da memleket için gerekli hamleleri hayata geçirecek, altını dolduracak bir ekibi yok. Göz kararı ve el yordamıyla, emir komuta zinciri içinde bugün yaptıklarını, yarın pervasızca bozuyorlar. Her ikisine de ‘devrim-vari başarı, siz ne anlarsınız, yerinize oturun’ diyorlar. Şu sıralarda Ankara’da tam bir bürokrat kıyımı var. Yüzde 50 reyle gelen bir hükümet, yüzde 5’lik marjinal bir kesimin vizyonu ile ülke yönetmeye kalkınca, ‘75 milyonun başbakanı’ söyleminin de altı boş kalıyor. Beşeri sermayeyi çok yüceltmeyen devletler ve şirketlerin yandaşlarla yola devam etmesi mümkün değil. Hükümetin üçüncü büyük riski, büyük projelerde ve şehir rantında somutlaşan bir yolsuzluk, tarafgirlik, kayırmacılık algılamasının toplumda derinleşmesi. Bunlar ‘şuyuu vukuundan beter’ işlerdir. Vatandaşın ispat etme zorunluluğu yok, öyle inandığında bitersin. Gezi Parkı’nda sembolleşen olay kısaca; şehirleri baskı altına alan gayrimenkul talanı ve lobiciliği ile bunu gizlemek üzere Başbakan’ın benimsediği sert, dışlayıcı ve onur kırıcı söylemdir. Başka bir şey değil. Olaylar kontrolden çıkıp da başka tehlikeli mecralara sürüklenince Başbakan tartışmanın eksenini ‘faiz lobisine’ kaydırdı. Doğrusu; çıkar gruplarıdır. Bankacılıkta, özelleştirmede, büyük ihalelerde, perakende yasasını engelleyen AVM dukalığında...

Reşat Nuri Erol
13.06.2013
01:57

ORHAN MİROĞLU

http://haber.stargazete.com/yazar/tempo/yazi-762114

Reşat Nuri Erol
13.06.2013
15:21

Merhaba Reşat Nuri Erol Dün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la görüşen 11 kişilik heyette yer alan 360+ Media Interactive Ajans Başkanı ve anne Zehra Öney, facebook ve twitter sayfasından yaşadıklarını ve düşüncelerini şöyle yazdı. Sayın Başbakan ve Heyetle Yaptığımız Görüşmenin Ardından Herhangi bir kurum ve kuruluş temsiliyetimiz olmadan Başbakanlık'ın yaptığı davette dün Gezi Parkı konusunda Sayın Başbakanımız, İçişleri Bakanımız Sayın Muammer Güler, Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Ömer Çelik, Çevre ve Şehircilik Bakanımız Sayın Erdoğan Bayraktar, Başbakanımızın kızı Sayın Sümeyye Erdoğan ile ilk defa burada tanıştığım 11 kişilik bir ekip olarak toplandık. Toplantıya katkıları yüksek bu arkadaşlarımı tanımaktan dolayı çok mutlu oldum. Toplantımız 5 saate yakın sürdü. Konumuz sadece Gezi Parkı idi. Sayın Başbakanımız birey olarak, her birimizin 28 Mayıs itibariyle başlayan Gezi Parkı olaylarının öncesi ve sonrası ile buna bağlı konulardaki tüm geri bildirimlerimizi dinledi. Sorduğumuz sorulara mümkün olduğu kadar açıklıkla ve sükunetle cevap verdi. Benim hissiyatım yaşanan olaylar ve meydana gelen bu şiddet sebebiyle gerçekten üzgün olduğu yönündeydi. Anlatılanları tek tek not aldı. Bilhassa şiddetin sona ermesi konusunda hassasiyetini hepimiz hissettik. Katılan her kişi kendi görüşünü samimiyetle aktardı. Aramızda Gezi Parkı içerisinde sürecin başından beri bulunan, gaz ve tazyikli su yiyen genç arkadaşlarımız da vardı. Onlar Gezi Parkı içindeki şiddeti o anda yaşayarak ve yaşatarak anlattılar. Anlatırken bir Başbakan’ın ve bir grup Bakan’ın karşısında olduklarını hiçe sayıp hesap soran, bu kadar acıyı neden yaşattınız bize ruhunu zaman zaman gözyaşları içinde, çok net eleştiriler ile bir hava yarattılar. Ben Sayın Başbakan’a Gezi parkı eylemlerinin başından beri hatta Taksim düzenlemeleri, kentsel değişim projesinin başlamasından itibaren bir T.C. vatandaşı anne ve kadın olarak yaşadığımız endişeleri, korkuları, kızgınlıkları, çelişkileri, Ak Parti Hükümetinin yaşattığı iletişim kabusunu kendisine aktardım. Sessiz veya tek taraflı medyayı, hükümet kanadından bir türlü tatminkar gelmeyen açıklamaları, partinin bürokratlarının sosyal medyada yaptıkları bireysel ve yapıcı olamayan iletişimi, kendisinin yaptığı her açıklamanın Gezi’deki yeni nesil, kararlı, organize, duygusal, onurlu ancak politik eylem planları olmayan pırıl pırıl genç arkadaşlarımıza ve tüm Türkiye’ye nasıl yansıdığını paylaştım. Yurt dışı basının bu durumdan istifade atak yaparak Türkiye’nin ekonomi ve itibar açısından yara almasını hiçe sayan yayıncılığının (bizde taraflı basın sustuğundan) bir iletişimci olarak değerlendirmemi ve görüşlerimi bana ayrılan sürede aktardım. Medya konusundaki basında yansıyan eksik bilgileri ise ilgili mercilere iletme imkanı buldum. Ben de Gezi Parkı’nda olan gençlerden birinin Annesiyim. Kızıma GİTME demedim. İnandığın konuda kararından dön demedim. Her sabah işe giderken savaşa gider gibi giyinerek evden çıkan kızımı sırt çantasına biber gazının etkisini hafifletmesi için limon, su ve havuz gözlüğü, ağrı kesici, yara merhemi koyarak uğurladım. Tüm günlerimi acaba kötü bir haber alır mıyım, gaz bombalarından ya da tazyikli sudan zarar görecek mi, sağ salim onu görebilecek miyim diye endişe ettim ama GİTME demedim. O yaralı arkadaşlarına ilaç, yiyecek, su taşırken ya da fikirlerini anlatmak için yaptıkları pasif direnişlere katılırken onu şaşkınlık ve biraz da hayranlık ile seyrettim. YAPMA demedim. Çünkü izliyorum ve biliyorum ki bu eylemi sadece Gezi Parkı, orada yaşatmak istedikleri yeşil ortam ve ağaçlar, inandıkları ilkeleri yani bu Vatana olan düşkünlüklerinden, daha aydınlık, daha demokratik, her konuda daha özgür, yaşam biçimine müdahale edilmeyen, kendi vatandaşına şiddeti olmayan bir Türkiye için yapıyorlar. Aynı zamanda benim ofisim de Akaretler / Beşiktaş’ta. Olayların ilk günlerinde ofisi açmayarak, beraber çalıştığım arkadaşlarımın zarar görmesini engellemeye çalıştım.. Hepimiz biber gazı ve tazyikli sudan nasibimizi aldık.Ben uzun yıllardır Y kuşağı diye adlandırılan bu nesil ile birlikte çalışıyor, yaptığım projelerde de pek çok müşterim için bu kuşak ile farklı çalışmalar yapıyorum. Sayın Başbakanımıza gençliğin artık dar ideolojik kalıpların dışına çıkarak ve tüm dünyayı kucaklayan bir yaşam ve dünya beklentisi ve ideali içerisinde olduğunu ve bu gençliğin Ak Partinin iktidar döneminde yetiştiğini, şu anda ise anlaşılamıyor olmalarının ve çeşitli fraksiyonlar ile birlikte anılıyor olmalarının yaşattığı kırgınlık konusundaki gözlemlerimi paylaştım. ‘’Sesleri duyulsun, itibar edilsin ve onları tatmin edecek gerekli açıklama yapılarak ikna edilmek istiyorlar’’ diyerek kendi gözlemimi ve değerlendirmemi paylaştım. Tabii dünden beri bu konularda bana ulaşan sayısız mail ve tweet'teki soruları da göz önüne alarak konuştum. Medya’nın dünyanın tüm gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de de özgürce yayın yapmasının beklendiğini, yapılmadığından dolayı tüm iletişimin sosyal medya da bu denli belki misli ile büyüdüğünü, provokasyon yapan gruplar dışında bizim hakikaten hepimizi şaşkınlığa ve hayranlığa sürükleyen inanılmaz genç ve yaratıcı bir nesle sahip olduğumuzun ortaya çıktığını da konuştuk. Sayın Başbakanımız hepimizin farklı görüşlerini ve kendi üsluplarımız ile zaman zaman ağır eleştirisel de olabilen konuşmalarımızı sabırla ve sükunetle dinleyerek not aldı. Kendisi hepimizi dinledikten sonra Türkiye'nin siyasi ve ekonomik açıdan normal işleyişini sürdürebilmesi için bu durumun nihayete ermesi konusunda bizi bilgilendirdi. Hemen hemen bütün örgütlerin Gezi Parkı içerisinde konuşlandığını ve bu provokasyona izin vermeyeceğini belitti. Eylemin ilk günlerinde konunun kendisine ulaşmadan müdahale olduğunu ancak sonrasında inceleme başladığında konunun Türkiye’nin gelişimine ve itibarına zarar vermek isteyen grupların işgaline uğrayarak deforme edildiğini ve Hükümet'in duruşu olarak kesinlikle bu grupların faaliyetlerine sessiz kalmayacaklarını belirtti. Durumun bizlere yansıyanın çok üzerinde siyasi bir hareket olduğundan uzun uzun bahsetti. Orada bulunan gençlere karşı hiçbir on yargısı ya da eleştirisi olmadığını, onları anlamaya ve kucaklamaya hazır olduğunu ancak bu gençlerimizden de mevcut durumu ve Hükümet’in artık bazı konularda alması gereken aksiyonlarını anlayabilmesini ve yardımcı olmalarını istediğini belitti. Merkez Karar Yürütme Kurulu nezdinde referandum konusunda acilen görüşüleceğini, referanduma sıcak baktıklarını ve eğer referandum kararı alırlar ise de bunu halkın inisiyatifiyle İstanbul'da yapmayı düşüneceklerini bize aktardı. Zaten dün akşam Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Sayın Hüseyin Çelik'in açıklaması da bu yöndeydi. Önümüzdeki dönemde alınabilecek aksiyonlardan zarar görülmemesi için ailelere gençlerimizi Gezi Parkı'ndan çıkarın açıklaması yaptı. İstanbul Valisi Sayın Hüseyin Avni Mutlu da dünkü açıklamasında ailelerimizi ve gençlerimizi bu konuda hassasiyetle aksiyona çağırdı.Kıssadan hisse öncelikle Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve nezdinde katılan tüm heyete bizleri davet ettikleri, gerçekten sabırla dinledikleri, benim çok net hissettiğim olumlu ve yapıcı bakış açıları ve kendi bakış açılarını yansıtan detaylı açıklamaları için şahsım adına Teşekkür ediyorum. Benim gözümde resim daha anlaşılır bir hale geldi. Diyalog yaklaşımını hissettim. Bu görüşme sonrasında ben bugün kızıma Gezi Parkına GİTME diyeceğim. Gitme ki orada sizinle olan ve Türkiye açısından zaten bugüne kadar ciddi çalışmış olan gruplar yalnız kalsın, seçilsin, sizin eylemleriniz amacına ulaşsın, bundan sonra da sesinizi duyurmak için imkanınız, krediniz kalsın. Bu Türkiye hepimizin ve yara aldığı şu günlerde yine manevra yaparak bu ülkeyi sen ve siz Türk gençleri ayakta tutabilirsiniz. Bu güç sizin damarınızdaki kanınızda mevcut. Gitme kızım, Taksim ve parkımız temizlensin, Türkiye'miz ilerlesin, durmasın ama sen çabana devam et. Hiçbir zaman inandığın yoldan dönme. Bu ülkenin genci olarak sen hep beklentilerini duyur, ülkenin gelişmesine katkı ver. Ancak bunu Gezi de zarar görerek ve savaşa devam ederek yapamazsın. Bugün evine dön. Dönerken de kendinle gurur duy. Bu temiz, herkesi şaşırtan organize, barışçıl, dostça, yaratıcı eylemi yaptığın ve inançla mücadele ettiğin için. Ben annen olarak seninle gurur duyuyorum kızım. Zehra Öney

Reşat Nuri Erol
13.06.2013
16:37

Gezi parkı olaylarının arka planı üzerine... * Mesele kesilecek olan ağaçlar mıydı? * Hazırlık ne zaman yapıldı? * Tutsaydı? Yayılır mıydı? * Kimler vardı? * Tespit edildi mi? * Merkez Bankası mı dediniz? * Operasyon sürüyor mu? * Başka ne düşünüyorlardı? * Sizce ABD ya da Obama Erdoğan'ın yanında mı? Türkiye'de ne yapılıyorsa aynısı Obama için de yapılıyor! Erdoğan oraya gitmeden önce Associated Press'in dinlenme olayı patlak verdi. Obama için çok zor oldu. Ardından silah patronlarının ağır eleştirileri ile karşılaştı. Şirketleri kapatma ve milyonlarca kişinin işsiz kalması ile tehdit edildi. Sonra da milyonlarca ABD'linin dinlendiği sızdırıldı. Obama da Erdoğan'dan farksız. Obama, Erdoğan gibi sokaklarda kendini anlatmak yerine kendisini başkanlığa götüren Twitter ve Facebook'u kullanmaya başladı. NOT 1: CNN International televizyonu acaba bu 100 kişilik TİM'i bildiği için mi günlerdir canlı yayın aracını Reyhanlı'da tutuyordu. NOT 2: Dostum içeriyi karıştırıp Suriye ile savaşa sürüklemek isteyen 100 kişilik timin üzerindeki üniformaların hangi ülkeye ait olduğunu, ısrarlarıma rağmen söylemedi! "Gizlenmek için Türk askeri üniforması ile mi sınırı geçmek istediler" soruma da cevap vermedi. Takvim Gazetesi yazarlarından Ergün Diler'in yazısının tamamı: http://www.takvim.com.tr/Yazarlar/ergundiler/2013/06/12/o-tim-imha-edildi-863451476491





Sayı: 208 | Tarih: 9.06.2013
Ahmet Hakan
Başka türlü bir şey
Provokasyon
1247 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Şevket Eygi
Daha ne İstiyorlar?
Allah'tan Bela
1138 Okunma
Emine Hocaoğlu
Yusuf Kaplan
Post-siyaset süreci,Türkiyenin kuşatılması ve öte
Ak partinin paradoksu mu,balonunun patlaması mı?
1075 Okunma
Ali Bülent Dilek
Hüseyin Gülerce
Mesele, park meselesi değil.
Yeni Bir Düzen İhtiyacı
1064 Okunma
Zafer Kafkas
Mahir Kaynak
Siyasi Yapı
Taksim Gezi Parkı
1049 Okunma
8 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Barlas
Başbakan'ın coşku ile karşılanması dış medyayı et
Nasıl Bakmalı?
1032 Okunma
Tayibet Erzen


© 2024 - Akevler