08.06.2013
Başbakan Erdoğan'ın Kuzey Afrika gezisi ertesinde Yeşilköy'de on binlerce kişi tarafından coşkuyla karşılanması çok iyi ve doğru oldu.
Çünkü özellikle dış medyada Türkiye halkın desteklemediği bir hükümet tarafından yönetilen kargaşa içindeki güvensiz bir ülke görünümünde sunuluyor.
Dün yabancı haber ajanslarının Türkiye'den dünyaya aktardıkları haberlerin dış medyada nasıl değerlendirildiğine baktım.
Bir gün öncesinden farklı bir Türkiye vardı haberlerde...
Başbakanın halk kitleleri tarafından önceden programlanmadan coşkuyla karşılandığı vurgulanıyordu.
Başbakan'ın konuşmasına gelince...
Özeti "Dik duracağız ama diklenmeyeceğiz" ifadesi içinde yapılabilir bu konuşmanın.
Kendilerini "Platform" olarak isimlendiren ve sade Taksim Projesi'ni değil, 3'üncü Köprüyü de, Büyük Kanal'ı da "İstemezük"ler listelerine koyarak Başbakan Yardımcısı Arınç'a veren grubun isteklerine "Hay hay, emredersiniz" demesini herhalde kimse beklemiyordu.
Öfke işaretleri
Başbakan bu konuşmasında öfkelendiği çevrelerin işaretlerini de "Faiz lobisi" veya "Bizim dönemimizde beş kat daha zengin olduklarını söyleyenler" benzeri imalarla verdi.
Sokaklarda tencere ve tava çalarak yürüyen kalabalıklara da "Ellerinizde bilgisayarlarla yürümelisiniz" diyerek bir alternatif sundu kendince.
Bana göre hükümet etmenin de, direnmenin de kilit kavramı "Meşruiyet"tir özgürlükçü ve çoğulcu demokraside. Başbakan Erdoğan AK Parti iktidarının siyasi ve hukuki meşruiyetini Tunus'taki kahvaltıda Türk gazetecilerine şöyle anlatmış:
Tamamı için http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/barlas/2013/06/08/basbakanin-cosku-ile-karsilanmasi-dis-medyayi-etkiledi
Yorum:
Nasıl Bakmalı?
Bir gün arayla yapılan haberler arasındaki fark medyanın insanlar ve dünya üzerindeki etkisinin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Erdoğan’ın Gezi Parkı protestoları sırasında yaptığı Kuzey Afrika ziyaretinde, dış basında “Acaba Türk Baharı da olur mu?” fısıltıları duyulmaya başlandı. ABD’den tutun da birçok AB ülkesinden, hatta Suriye’den bile polisin ölçüsüz müdahalelerine tepkiler yağdı, Türk Hükümetine demokrasi çağrısında bulunuldu. Olayı “Dinime küfreden Müslüman olsa.” geyiğine bağlamaya hiç gerek duymadan şunu söylemek istiyorum:
Erdoğan Tunus dönüşü Yeşilköy’de on binlerle ve büyük bir sevgi ve coşkuyla karşılanınca ne değişiyor? Başbakan’ın daha önce yaptığı açıklamalar ve diktatörlük olarak değerlendirilen davranışları birden kabul mü görmeye başladı? Yoksa “Sanıldığı kadar kolay değilmiş, bir daha mı düşünsek.” demek zorunda kalanlar mı türedi?
Görüldüğü gibi insani hislerle ve politik çıkarlarla tablo birden değişiverdi. Olay aynı, sonuçlar aynı, hatalar aynı. Değişen tek şey servis, bu da yemeği yenebilir hale getirmeye yetti zaten.
Yaklaşık iki haftadır yaşanan bu anlamsız gerginliğin çıkış noktasına baktığımızda olması gereken diyalogun aslında ne kadar basit olduğunu görebiliriz. Çözüm Kuran’da, hem de hiç de sanıldığı gibi zor veya karmaşık değil. Yeter ki O’nu çözüm bulmak için, şifa bulmak için okuyalım ve anlamaya çalışalım.
Bunu Sayın Hüseyin Kayahan İlmi Makaleler bölümünde yer alan “Başbakan’a açık mektup” yazısıyla çok güzel ifade etmiş.
Bu güzel yazıyı hala okumadıysanız aşağıdaki link sizi oraya götürecektir.
http://www.akevler.org/#Makaleler/1/1/10065/1294/50