24 Mart 2013
-Kürtlerin davetlisi olarak Almanya’ya gittim. Bir kız, köyde olsaydı 12 çocuğu koyun gibi büyütecekti. Bir delikanlı da köyde ağayı herkes tanır ama beni tanıdığını sanmıyorum, der.
Çocuk büyütmeyi hor gören, yöneticisine ayrıcalık tanımadığı için düşman olan zihniyet, çalışmış yozlaştırılmış, zihniyettir. Kürt zihniyeti değildir.
-Doğudakiler, televizyonda ben konuşunca kahvedekiler susarmış, Öcalan biz devlet düşmanı değiliz, bize düşman olana düşmanız dedi, televizyonda.
-Sorun Kürt sorunu değildir, sorun sermayenin yakalayıp kendi ipiyle oynattığı bürokratlarla, onun piyon rolü oynayan eşkıyaları arasındadır. Türkiye siyaseti PKK sorununu bir günde bitirdi.
-Doğudaki bir adamı bir generalden randevu almayı istedi. Onlar devletten kopuk değil devletin yanlışlarına karşılar.
- İstiklal savaşına katılmış, birlikte zafer kazanmış ve hiç bir ayrıcalığa uğramamış bir ülkede kim devletin düşmanı olur. Devlete değil devlet siyasetine muhalif olduk. Ateist bir Türkiye yerine deist bir Türkiye istedik. İslamiyet’in gerçek laik, gerçek liberal, gerçek demokratik ve gerçek sosyal bir devlet istedik ve istiyoruz. Kürt veya Gürcü olduğumuz, Türk Müslüman olduğumuz için istiyoruz. Biz Türküz ama bu benim Gürcülüğüme, filanın Kürtlüğüne mani değildir. Türklük üst kuruluştur. Kürt, Laz, Arnavut, Çerkez, Kırgız, Kazak, Türkmen, Uygur alt kuruluştur. PKK’lı olmayan bir Türkiyeli Laz’a Almanya’da sen kimsin diye sorsan Türkiyeli diye cevap verir. Kırgızistan’da Türkler vardır. Türkçe konuşuyorlardı ve kendilerini Türk kabul ediyorlar. Değil töre gereği gerekli yerlerle evleniyordu.
- İnsan annesini babasını kendisi mi seçiyor, kardeşini oğlunu kendisi mi seçiyor. Eşini de töre gereği böyle seçilmesinde ne mahzur vardır. Evet kılara taşınamaz miras olarak verilmez, ama oda görümcesine vermez. Sorun halkın isteyerek kabullendiği törenin dış müdahale olmadan sürüp gitmesidir. Kız ve erkeğe aşiretini terk etme aşiretten hicret etme imkanı tanınmalıdır. Bunun için 15 yaşına gelen erkek ve kıza devlet iş vermelidir. Artık anne babasın, aşiretine yük olmamalıdır. Kendisi de rahatlıkla aşireti terk edip gidebilir. Bu da insanlara çalışan kredisini sağlamak mümkündür. Kişi çalışacak, işveren borçlanacak. Ürün satılınca işveren krediyi kapatacak. Yüz lojmanlı işyerimizi bu sorunu da kökünden çözmüş olacaktır. Aşiretinden ayrılan herkse ev ve işyeri beklemektedir. Kız dağa değil yeni işe gidecek ve orda kirasız oturacak, ev sahibi olacaktır.
- Sosyal yapıyı değerlendirerek çözmediğiniz müddetçe sorun çözülemez. Askerler silahla çözerler, sosyal sorunları siyasiler çözerler.
- Kapitalistlere göre ekonomik ve sosyal sorunları sermaye çözer. Sosyalistlere göre ekonomik ve soysal sorunları siyaset çözer. Oysa bunlar çözümleri bilinen sorunları çözer. Ama çözülmeyi bekleyen sorunları ilim adamları çözer. Din adamları bu çözümleri halka ulaştırır. Ondan sonra iş adamları bu siyasiler çözümleri öğrendikleri için sorunları çözerler. Biz 1967’ten beri bunu yapıyoruz. İlim yapmaya çalışıyoruz. Biz tam çözmedik, din adamları bize hasım kesilerek bizim çözümleri aktarmaya çalışırlar. İş damaları ve siyasiler, bize saldırarak bizim önerilerimizi uygulamaya çalışır. Sonuç bu kadar oldu. Biz çözüm üretmeye devam ediyoruz. Sonrası bizi ilgilendirmez kâinatı var edeni ilgilendirir.
Tamamı için http://haber.stargazete.com/yazar/sosyal-yapi/yazi-738749
30/3/2013
Sorun Nerede?
- Birileri memleketi satar biz iç savaş çıkarırız diyor. Biz bunu çok tehlikeli bir söylem olarak görüyoruz.
- Türk ordusu bölünmediği takdirde Türkiye’de kimse iç savaş çıkaramaz. Ordu bir gruba dayanarak siyasete el koyabilir. Kürtlerin ayrı başkan şöleni yapması, isyanı bastıran generalleri hapse koyup PKK’lıları serbest bırakması olayı akılla izah edilemez. Askerler sabırlıdır. Türk milleti de sabırlıdır. Ama bu gidişle elbette ya halk AK Partiyi indirerek son verecek ya da askerler müdahale ederek son verecektir.
-Devletimiz PKK sorununu çözmelidir. Bu PKK’nın güçlü olmasından değil, bizim yanlış siyaset takip etmesinden ileri gelmektedir.
- Amerika’dan gelen talimatla devlet yönetilmektedir. Erbakan söylemişti. Bakanlar kurulu toplanır, görüşme yaparken Nato’dan bir astsubay gelir mektup getirir onun talimatına göre karar alırdık. Bu talimata uymayan başbakan olursa da 11 ay dayanır. İkinci sebep ise basındır. Dış bağımlı basının şerrinden bürokratlar bir şey yapmamıştır. Sorun, ABD ile dostluğa devam edilecektir, mümkün olduğunca onun istediği yapılacaktır. Ama talimatı yönetim şiddetle reddedecektir. Basın bağımsız hale getirilecek. Yazar bağımsızlığı sağlanıp sermayenin emrinden çıkarılacaktır.
-Türkiye büyük başarılara doğru gitmektedir. Muhalefet engelliyor. Çözüm uzlaşarak yapılmalıdır.
-Bunun için ekseriyet sistemi yerine nispi sistem getirilmelidir. Baraj yüze beş indirilmelidir. Her parti aldığı oy kadarla temsil edilmeli. Baraj altında kalan partiler oylarını barajı geçen partilere kullandırabilmelidir. Meclisin bu durumu hükümete de aksetmiş olmalı, hükümet bütün siyasi partilerin katılımıyla oluşmalıdır. Başbakan hakem durumunda olmalıdır. Siyasi partiler arasında çıkan ayrılıklar devlet başkanının hakemliğinde çözülmeli zaman kaybetmeden uygulanmalıdır. Tarafların hakemlere gitme yetkileri olmalıdır. Uzlaşma böyle sağlanır. Her şey anayasa meselesidir.
- Sorunlar çözülemiyorsa arkasındaki gücü bulmak silahla veya silahsız etkisizleştirme gerekir.
- Sorunların çözülmesinin arkasındaki güç, karşılıksız para ile dünyayı sömüren ve dünyayı tek devlete götürmek isteyen ABD’deki tekel sermayenin gücüdür. Onun ülkemizdeki etkisini yok etmek son derece kolaydır. Yerinden yönetim. Nispi temsil sistemi, hakemlik, karşılıklı para bütün bunları çözer. Bugün sermayenin savaş çıkarma gücü yokdur. Ayaklandırmaya karşı da ordumuz güçlü kılınmıştır.
- Telefonlarını kullandığımız gibi siyasetlerini de kullanabiliriz.
- Telefonda çıkar paralelliği vardır. Biz onu bekliyoruz o da para kazanıyor. Oysa siyasette çıkar paralelliği yerine çıkar çatışması vardır. Hakemlerden oluşan yargı üstünlüğünü kabul eden güçlerle dayanışma içine girerlerse bu sorun onlara sıradan gözükür.
Tamamı için http://haber.stargazete.com/yazar/sorun-nerede/yazi-740635
NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.
Yorum:
Çağımızın sayısız Anayasası
Tarihte uygarlıklar gelmiştir. Uygarlıklar bir ulus olarak değil, değişik ulusların katkıları ile oluşur. Her uygarlığın yazılı olmayan ve bir otorite tarafından güvenceye alınamayan anayasası olmuştur. Topluluk bunu maşeri akarlarla ortaya koyar. Devlet aşaması öncesi veriler hep böyle maşeri anayasalarla yönetilirdi.
Bugünün de maşeri anayasası vardır. O anayasa yazılı anayasa değildir. Hiçbiri onu teminat altına almamıştır. Birleşmiş milletler, Avrupa birliği gibi kuruluşlar mevcuttur. Bunlar karalar almaktadır. Ama pratikte ise bu karalar yerine maşeri akarlar çağımızı yönetmektedir. İşte bunu iyi keşfetmek gerekir.
Tarihi akış içinde birinci İslam uygarlığının son bulduğu, ikinci İslam uygarlığının doğmaya başladığı günlerde yaşıyoruz. Batı kuvvet uygarlığında tepe noktadadır, artık gücünü kaybetmeğe başlamıştır. Batının gücü tekel sermayenin gücü idi. Bu sayede Avrupa’da ilmi siyasi gelişmeler oldu. Sosyalizmde oluşan İslam uygarlığının cenazesinin kaldırılması gerekiyordu. Bu da sosyalizmin işi olmuştur.
Einstein, Benim gözümden dünya adlı kitabının son satırlarını şöyle bitirmektedir: Yahudilik ve Hıristiyanlığı sonraki her türlü ilaveden, özellikle rahiplerinkinden arındırırsak, insanlığın tüm toplumsal hastalarına çare olmaya muktedir bir öğreti elde ederiz" Bugün insanlık dinlerine sadık kalmayı ama dinlerinden dönmeyi istihdaf etmiştir. Türkiye’de ve Sovyetlerde dine dönüş olmuştur. Ama dönüş son zamanların dini değildir. Ana kaynakların dinidir.
İnsanlık sorunlarına çare aramaktadır. Bu çare de mukaddes kitapların müspet ilmin verilerine yorumlanması suretiyle elde edilebilir. Tek başına ilim çare bulamıyor. Tek başına dinler de çare değildir. İlimle din arasındaki dayanışma geleceğin ışığı olacaktır. Adil Düzen çalışmaları budur.