'Medeniyet', nasıl dinin yerine yerleşti?
Yusuf kaplan
03.02.2013
Arap dünyasının fikir hayatını yakından takip ediyorum. Özellikle de son 6-7 yıldan bu yana.
Ürpertici bir yönelim gözlemledim: Tırnak içinde 'medeniyet' kavramı, Arap dünyasında neredeyse dinin yerini almış; din gitmiş, yerine, tırnak içinde 'medeniyet' gelmiş, yerleşmiş durumda.
ÇIKMAZ SOKAK
Soru şu: Din var mıydı ki, zaten; kalmış mıydı; yaşıyor muydu; hayattan uzaklaştırılmamış mıydı çoktan?
Oysa hayat aslâ boşluk kabul etmez. Din gitmişse, birileri gelir, hakîkî dinin yerine yeni sahte dinler icat eder.
'Medeniyet'in neredeyse din katına yükseltilmesi, sadece Arap dünyasıyla sınırlı kalmadı elbette. Türkiye'de de, İslâm dünyasının bütününde de, medeniyet, dinin yerini aldı.
……………………………………
Dikkat buyurulsun lütfen: Bu satırları, özelde Müslümanların, genelde insanlığın varoluş bunalımını ancak medeniyet fikriyle aşabileceğini söyleyen bir yazar olarak yazıyorum.
Bu durumu görünce ürktüm ve kendi açımdan iki önemli karar aldım: Birincisi, yazılarımda 'medeniyet' kavramını olabildiği ölçüde az kullanmaya başladım.
İkincisi de, Sezai Karakoç'un medeniyet fikri ve külliyatı hâriç, aslında mevcut medeniyet algılarının külliyen yanlış, yanıltıcı ve yanılsatıcı olduğunu bütün boyutlarıyla gördüğüm için sarsak, savruk ve sahte medeniyet fikirlerinin hepsini çöp sepetine atabilecek, dinin yeniden hayat bulmasını, hayat olmasını ve herkese hayat sunmasını sağlayacak, bir hayat kaynağı değil, hayatiyet kaynağı olarak Sünnet-i Seniyye'nin silbaştan bütün insanlık tecrübelerini anlamamı/zı sağlayacak şekilde okunmasında, idrak edilmesinde temellerini bulan, köksalan esaslı bir medeniyet tasavvurunun çerçevesini çizmeye, yollarını, güzergâhlarını belirlemeye, çatışını çatmaya yoğunlaştırdım kendimi.
Bunun için önce zaman kaybından başka bir şey olmadığını, üniversiteden bir 'halt' olmayacağını farkettiğim için, üniversiteyi terkettim. Ardından etrafımdaki arkadaşların, beni putlaştırmaya başladıklarını görünce dağıttım hepsini ve inzivaya çekildim; kendi 'mağarama'…
Arapça'yı hallettim. İbn Arabî'den ve Râzî'den iki kitap çevirdim. Ardından Kur'ân'dan bir hayli hıfz yaptım; hadis külliyatını devirdim; İslâm tefekkür tarihini, kurucu metinlerinden yolan çıkarak silbaştan ve bir bütün olarak yeniden çalıştım. Ve bu arada Latince, Grekçe, Almanca ve Fransızca öğrendim, okuduklarımı anlayabilecek kadar.
Ortaya cilt sayısı kabarık, adına 'Fütühât-ı Medeniyye: Sünnet-i Seniyye' dediğim bir proje çıktı. Bu çalışma tamamlandı; şimdi demleniyor. Zamanı gelince, nasipse, yayımlarım.
***
Bunları, şimdiye kadar yazmadım; zaman zaman hissettirdim ama yazmadım. Şimdi yazıyor olmamın nedeni, İslâm dünyasının bütününde tırnak içinde 'medeniyet'in din katına yükseltilmesine yönelteceğim eleştirilerin tabansız, yersiz olmadığını az biraz hissettirebilmek içindir.
Daha önemlisi de, 'medeniyet' adına yapılan bütün çalışmaların, aslında sivilizasyon / uygarlık algısına dayandığını, 'medeniyet'ten anlaşılan şeyin esas itibariyle Batı uygarlığının 'hayat-dünyası', zihin haritaları ve kodları olduğunu; dolayısıyla onca âyet, hadis ve İslâm düşüncesi külliyatı alıntısı yapılmasına rağmen İslâm'a yeniden hayatiyet kazandıracak sahici ve özgün bir medeniyet tasavvuruyla, zihin ve anlam dünyaları ve kodları bakımından neredeyse, hiçbir irtibatının, ilgisinin olmadığını hatırlatmak içindir.
'MEDENİYET'LE İNTİHAR!
Arap dünyasındaki yazarların, fikir erbabının medeniyetle ilgili yazdıkları kitapların hemen hemen hepsine ulaştım.
Vardığım sonuç çok net: Arap dünyasındaki entelijansiyanın 'medeniyet' meselesini mesele edinmesinin en temel nedeni, psişe bozuklukları yani.
Özetle şunu demek istiyorlar: 'Biz de medeniyiz; barbar, terörist filan değiliz. Hatta asıl medeniyetin kaynağı İslâm'dır. İslâm olmasaydı, Rönesans olmazdı. Biz olmasaydık 'siz' olmazdınız (!) Varlığınızı, düşüncenizi, biliminizi, aklınızı bize borçlusunuz!'
Ne demek bütün bunlar? Elbette ki, intihar etmek ve dolayısıyla Müslümanların / İslâm'ın bu dünyaya söyleyecek bir şeyi olmadığını söylemektir.
Zira eğer Batı uygarlığının temellerini Müslümanlar atmışsa, bu, hem batı uygarlığıyla bir sorunumuz yok, demektir; hem de bizim Müslümanlar olarak varlığımızın bir anlamının ve yerinin olmadığını tersinden ilan etmektir.
FELÂKET VE ÇIKIŞ YOLU
Müslümanların başına bundan büyük felâket gelmedi. Gelmedi; çünkü böylesine ürpertici bir çağ körleşmesi ve semantik intihar daha önce Müslümanların tarihinde görülmedi, görülemezdi de.
O hâlde bu çıkmazdan çıkışın yolu ne? Bunun yolu, Sünnet-i Seniyye'nin biliş/SÖZ/ilim; oluş / FİİL/ irfan ve varoluş / HAL / hikmet süreçlerinin yalnızca epistemolojik / bilgilenme olarak değil, ontolojik / ayne'l-yakîn ve hakka'l-yakîn olarak hem dine hayatiyet kazandıracak mekke, medine ve medeniyet süreçlerini hayata ve harekete geçirecek, hem de bütün insanlık tecrübelerini anlamlandırmamıza imkân tanıyabilecek vahiy eksenli sahici bir medeniyet tasavvuru geliştirmekten geçiyor.
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/medeniyet-nasil-dinin-yerine-yerlesti/36142
yorum;
Yalnızlık tehlikesi ve şaşırmış yazar/lar!
Maalesef Türk okuyucusu yalnızlığın eseri/esiri olmuş
Yazarlar yüzünden şaşkın bir vaziyettedir.
Yazarımız Yusuf Kaplan’da bunca emek ve okuma/öğrenme başarısına
rağmen geldiği en verimli çağında şaşkınlığa ulaşmış durumda.
Üstelik yazdığını söylediği”medeniyet”kitabının medeniyet bahsinde
şaşırmış.
Hz.Peygamber öyle olsaydı “ruhban bir peygamber”olurdu.
Kendisi insanların gelip ondan almalarını beklerdi.
Ama O hayatı pahasına ve hayatı boyunca insanlara
İslamiyeti tebliğ etmek için didindi durdu.(sav)
Sonunda dünya da dahi bütün yollar”Akevler Adil Düzen”çalışmalarına
çıkıyor.
Kendimizi ve yazarımızı da canlarla başlarla O yolda çalışmaya
davet ediyoruz…