Görünen Gerçek
1192 Okunma, 2 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

 

26/01/2013

 

-Haber alma örgütü yalnız haber almaz, olayları tertipler ve halkın o konudaki tepkisini ölçer. Bir dindar öldürülür. Solcuların öldürdüğünü ileri sürer ve böylece tepkiler ölçülür. Küçük devletler de kullanılır. Suriye’deki olaylar böyledir. Orta doğuya hâkim olma savaşıdır.

-Türkiye’de solcular öldürülmüş şeriatçılar suçlanmıştır. Sermaye Suriye halkını kışkırtmış, Türkiye’yi de Esad’ın gideceğine inandırmış, sonra Esad’a kal diyerek orta doğuyu birbirine düşürmek ve üçüncü Cihan Savaşını çıkarmak istemiştir. Başaramamıştır.

 

-12 Mart 1971’de Türkiye ABD’den koparılıp AB yanlısı yapılmak isteniyordu.

-1950’den sonra her on senede bir askeri müdahale olsun ve Türkiye kalkınmasın isteniyordu. 1997’de Türkiye Cumhuriyeti yıkılsın istenmiştir. ABD ile AB arasında her hangi bir ayrılık yoktur. Sermaye AB’ye İngiltere’nin hâkim olmasını istemektedir. Türkiye’yi bunun için AB’ye sokmağa çalışmaktadır. Yani 12 Mart sermayenin bir tertibidir.

 

-Suriye Türkiye’ye saldıramaz. Yok olur. O halde gelen füzeler Suriye’ye karşı değildir.

-Gelen füzeler İran’a karşıdır. Rusya’ya karşıdır. Çin’e karşıdır. ABD ve AB bir olup Afrika’ya saldıracaklar. Çin, Rusya ve İran bir olup Türkiye’ye saldıracaklar. Üçüncü cihan savaşı çıkacak. Sonunda mağlup galip getirilerek dünya haritası çizilecektir.

 

-Türkiye patriyotları ilerideki büyük çatışma için yerleştirmektedir.

-Sermaye bunu planlamıştır. Sermayenin fabrikalarına iş bulma dışında bir gayesi yoktur. Sermaye ise üçüncü cihan savaşına hazırlık yapmaktadır.

 

Tamamı için Not supported field expression!

 

 

CHP’nin durumu

02.02.2013

 

-CHP sıkıntıda değildir. Baykal operasyon ile AB’li, CHP ABD’li oldu.

-Baykal’ın operasyonu sermaye operasyonudur. Teskerenin intikamıdır. Sermaye Halk partisini büyütmek istemiyor. Şimdilik en yumuşak parti AK Parti’dir. Onun için Kılıçdaroğlu’nu getirdi. AK partiyi yıpratmak için iktidarda bırakmak istiyor.

 

-Baykal Erdoğan’ı başbakan yapmıştı. Baykal ABD yanlısı idi. Onu tasfiye eden güç ne idi.

-Baykal tarafsız politika gütmüştü. Erdoğan’ı askerler başbakan yaptı. Baykal askerlerin tarafında olmuştur. Baykal’ı tasfiye eden güç Halk partisini tasfiyeyi hedeflemiştir. Baykal’ın yerine Kemal Derviş gelecekti.

 

-İrtica ile dindarlık farklıdır. Milliyetçilikle ırkçılık da ayrıdır.

-Sermaye dindarlığı irtica yapmış milliyetçiliği de ırkçılık yapmıştır. CHP birincisini, MHP ikincisini benimsemiş ve çatışma sürmüştür. Şimdi CHP de MHP de gerçekleri biliyor. İşte sermayenin bu partilerdeki operasyonları bu bilinci yok etmeyi amaçlıyor.

 

- CHP kuruluş ilkelerini değiştirebilecek mi? Irk milliyetçiliğinden vazgeçe bilecek mi?

-Mustafa Kemal, milleti dört temele dayandırmıştır. Anadolu’ya göç etmek veya Anadolulu olmak, dil olarak Türkçeyi bilmek, Müslüman anne babadan gelmek veya kendisi İslamiyet’i kabul etmek ve ben Türküm demektir. Ne mutlu Türk olana demiyor. Ne mutlu Türküm diyene diyor. CHP’nin milliyeti Müslüman olmanın yerine laikliği koymuştur. Yapacağımız başka bir şey yoktur.

 

-Kılıçdaroğlu, Çankaya’dan memnun dönmüştür. Dengeler daha oluşmadı. Çin-Avrupa bir taraf, ABD-Rusya bir taraf olacaktır.

-Gelecekte bloklaşma olmayacaktır. Ulus devletler hakem kararları ile barış içinde yaşayacaklar. Savaş hakem kararına uymayanlarla uyanlar arasında olacaktır.

 

Tamamı için Not supported field expression!

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

 

Yorum:

 

Sermaye Kaybediyor

Sermaye beş yüz yıldır, Müslümanlarla Hıristiyanları savaştırarak kendisi yükselmiştir. 1900’lerde dinler arası denge sağlanamayacağını anladı, din yerine rejim koymak istedi. Yirminci asrın sonunda bu da dengeyi sağlayamadı. Coğrafi bir denge düşündü. Ural dağları, Karadeniz ve Gürcistan ile dünya bölünecek doğuda Budistler ve Hindular olacak, batıda ise Hıristiyanlar yer alacaktı. Müslümanlar ise ikiye ayrılarak birbirleri ile savaştırılacaktı. Bu da Gorbaçov’un askerleri Afganistan’dan çekmesiyle son buldu. Ondan sonra yeni denge aramaktadır. Şimdi belki Mahir Bey’in dediği gibi başarırsa ABD ile Rusya’yı bir, Çin ile AB’yi bir yere koymaya çalışıyor.

 

Sermaye gücünü kaybediyor. Gorbaçov Sovyetlerdeki etkisini yok etti diyebiliriz. Türkiye AB’ye girecek, İngilizlerle bir olup Almanlarla Fransızların oluşturduğu etkin gücü dengeleyecekti. Türkiye’yi Avrupa Birliğine sokamadı, girse bile Türkiye İngiltere değil Almaların yanında yer almaktadır. Şimdi yeni bir şey deniyor. Türkiye ile İran’ı kapıştırarak üçüncü dünya savaşını çıkarmayı ve o yolla yeni dengeyi kurmak istiyor. Başaramayacaktır.

 

Sermaye ömrünü doldurmuştur. Kendi alanına çekilmek zorundadır. Siyaseti ve ilimi sömürmekten vazgeçmelidir. Ekonomide sömürmekten vazgeçmelidir. Dinleri sömürmekten vazgeçmelidir.

 

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
08.02.2013
07:51

Tutuklu silah arkadaşlarıma kefilim Emekli Oramiral Yiğit, “Komutam altında görev yapmış silah arkadaşlarım Balyoz, Kafes, Poyrazköy, Casusluk gibi birtakım davalarda tutuklu olarak yargılanıyor. Silah arkadaşlarım darbecilikle, terör örgütü üyesi olmakla suçlanıyor. Ben bu arkadaşlarımın masumiyetlerine olan inancımı görevdeyken olduğu gibi bugün de koruyorum” dedi Bir önceki Deniz Kuvvetleri Komutanı, emekli Oramiral Eşref Uğur Yiğit, bölgemizde yaşanan olayların Türkiye’nin bekası açısından büyük önem taşıdığını söyledi. Yiğit, özellikle Suriye’de yaşanan olayların ve İsrail’in bu ülkeye yaptığı hava saldırısının Ortadoğu’da her an sıcak bir savaşa dönüşebilecek gerginliğin önemli işaretleri sayılması gerektiğini vurguladı. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı, bu koşullarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de savaş olasılığına karşı, en hızlı refleksi verebilecek durumda hazır olması gerektiğine dikkati çekti. Yiğit, buna karşın Deniz Kuvvetleri amiral ve subaylarını kapsayan yargılamalar nedeniyle, kuvvetin, görevini tam olarak yapabilmesi açısından sıkıntılar olduğunu kaydetti. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı, günümüzde deniz gücünün tümüyle elektronik sistemlerle çalışan, yüksek teknoloji kullanmayı bilen subaylar tarafından yönetildiğini, denizde yaşanacak bir savaşın ise 15 dakikayı geçmeyeceğini vurgulayarak personel eksikliğinin böyle bir olasılık karşısında telafi edilemeyecek olumsuz sonuçlara neden olabileceğine de dikkati çekti. Önceki gün İstanbul’la bir sosyal ortamda sohbet ettiğim eski Deniz Kuvvetleri Komutanı, emekli Oramiral Yiğit, Deniz Kuvvetleri’nde tutuklu olarak yargılanan silah arkadaşları için şu değerlendirmeleri yaptı: ‘Bir güne bile üzülürüm’ “Ben olaylara, hem bireysel hem de kurumsal açıdan bakıyorum. Komutam altında görev yapmış silah arkadaşlarım, Balyoz, Kafes, Poyrazköy, Casusluk gibi birtakım davalarda tutuklu olarak yargılanıyorlar. Silah arkadaşlarım darbecilikle, terör örgütü üyesi olmakla suçlanıyorlar. Ben 52 sene üniforma giymiş, 45 sene fiili görev yapmış bir komutan olarak, bu arkadaşlarımın masumiyetlerine olan inancımı görevdeyken olduğu gibi bugün de koruyorum. Görevdeyken, bu inancımı yetkili merciler nezdinde ve yasal zeminlerde açık ve samimi olarak, defalarca vurguladım. Darbe girişimi olduğunu iddia edilen dönemde, Deniz Kuvvetleri Denetleme Başkanı olarak görev yaptığım sırada da kuvvetin yüzer ve kara birliklerini en ücra köşelerine kadar denetledim. Bu denetlemelerim sırasında, en küçük şekilde, en üst rütbelisinden en düşük rütbelisine kadar, hiçbir arkadaşımın demokrasi dışı bir faaliyet içinde bulunduğu izlenimini almadım. Darbecilik gibi bir faaliyet işareti de görmedim. Duygularımı şöyle ifade etmek istiyorum: Bir insan, masumum diyen evladının masumiyetine nasıl inanırsa, ben de arkadaşlarımın masumiyetine öyle inanıyorum. Yıllarca, canları pahasına, ülkesine ve milletine sadakatle hizmet etmiş bu arkadaşlarımı suçlayanların da bir an düşünüp empati yapmalarını istiyorum. Benim indimde, değil 16 sene, 18 sene ceza almaları, silah arkadaşlarımın cezaevinde bir gün bile yatmalarını fazla bulurum, büyük bir üzüntüyle karşılarım. Bunu belirtmeyi insani açıdan bir görev sayarım.” ‘Yakından tanırım’ “52 yıllık meslek hayatımda, bugün tutuklu bulunan silah arkadaşlarımın bazılarıyla yakın çalıştım. Emir ve komuta zinciri içinde çok yakından tanıdım. Gerek komutanlık, gerek karargâh görevlerinde onları daha da yakından tanıma olanağı bulduğum için her zaman güven duydum. Bu açıdan kendilerine kefilim.” ‘Türk yargısına güvendiler’ “Silah arkadaşlarım, dünyanın değişik denizlerinde ve ülkelerinde görev icra ederken, savcılıkların daveti üzerine geldiler. Deniz Kuvvetleri personeli, her onurlu subayımız gibi Türk yargısına güvendiler, gelip teslim oldular. Bu hareketleri dahi, ne kadar dürüst ve kendilerine güvenen insanlar olduğunu ve böyle bir suçlama beklemediklerini göstermektedir. Bu silah arkadaşlarımın, tutuklu oldukları şu koşullarda dahi, devletimize, milletimize ve TSK’ya sadakatlerinde en küçük bir sapma yoktur.” ‘Tarih kaydedecek’ Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Yiğit, Deniz Kuvvetleri’nin amiral ve subay sayısının zaten sınırlı olduğunu, o nedenle özellikle amirallerin birbirlerini yakından tanıdıklarını, değişik görevlerde ast veya üst olarak birlikte sorumluluk üstlendiklerini vurgulayarak şöyle devam etti: “Emri altında görev yaptığım, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ başta olmak üzere tutuklu silah arkadaşlarımın terörist olarak suçlanmaları ve böyle bir iddia ile yargılanmaları kabul edilebilir bir durum değildir. Tarih bunu böyle kaydedecektir. Üzüntüm, ifade edemeyeceğim kadar büyüktür. Silah arkadaşlarımın, ailelerinin ve çocuklarının üzüntüsü de ayrıca üzüntümüzü artırmaktadır.” ‘Komutan zor yetişir’ Yiğit, harp gemilerini yönetecek komutanların zor yetiştiğini, çok uzun ve titiz bir eğitimden geçtiklerini anımsatarak şu değerlendirmeyi yaptı: “Bir deniz subayının gemi komutanı olması en az 15 yıl gerektirir. Bir firkateyne, bir denizaltıya ancak belli süreç içinde, yeterli deneyime sahip subaylar arasından komutan seçilir. O geminin her aşamasında görev yapmış olması gereklidir. Bu bir yolcu gemisi değildir. Yüksek teknoloji bilgisi gerektiren bir görevdir. 4-5 gemiye komuta etmek en az 20 sene, amiral olmak için 25 sene çok başarılı bir meslek sürecine ihtiyaç vardır. Böyle bir eğitim ve deneyimden geçen Deniz Kuvvetleri personelinin ikamesinde sorunla karşılaşılması büyük önem arz eder. Aksi takdirde, disiplin ve moral kaybından harbe hazırlık seviyesine kadar geniş bir yelpazede olumsuz etkiler doğabilir.” ‘Kendilerine sorsunlar’ “Bugün, Türkiye’nin ve bölgenin içinden geçtiği durum, önümüzdeki dönemde bir sıcak savaş ihtimalini barındırıyor. Böyle bir olasılığın gerçekleşmesi halinde Deniz Kuvvetleri’nin görevini nasıl yerine getirebileceği düşünülmelidir. Eğer bu görevini gerektiği gibi yerine getiremezse, o zaman karşılaşacağımız durum, tarihte örneklerine rastladığımız gibi galip düşman devletlerin hukukuna bağlanmak mı olacaktır? Ülkemizin barışa, huzura ve güçlü savunmaya ihtiyacı olduğu böyle bir dönemde, tüm anayasal kurumların bu soruyu kendilerine sormalarında devletimizin bekası ve geleceğimiz açısından fayda mülahaza ettiğimi belirtmek isterim.” Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı, emekli Oramiral Eşref Uğur Yiğit 47 amiralin 12’si tutuklu Emekli Oramiral Eşref Uğur Yiğit, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevinden Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ve diğer iki kuvvet komutanıyla birlikte istifa etmişti. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda 49 amiral kadrosu bulunuyor. Bu kadrolardan ikisi istifayla boşaldı. Halen görevdeki 47 amiralin 12’si tutuklu durumda. Tutuklu amirallerden 2’si koramiral, 4’ü tümamiral, 6’sı da tuğamiral rütbesinde. Tutuklu amirallerin 5’i 2013 Şura’sında, 6’sı 2014 Şura’sında terfi değerlendirmesine girecekler. Tutuklulardan 1 amiral de açıkta bulunuyor. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda tutuklu toplam subay sayısı 112. Bunların 66’sı albay rütbesinde. ‘TSK’ya PKK muamelesi yapılamaz’ Yiğit, şöyle devam etti: “Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan ve bazı hükümet üyeleri, Genelkurmay Başkanı ve terörle mücadele etmiş komutanların terörist olarak suçlanmalarına karşı olduklarını belirttiler. Yürütmeyle yargı arasında ortaya çıkan bu yaklaşım farkı gerçeğinden hareketle bir önerimi paylaşmak istiyorum. Gerek NATO, gerekse bazı ülkeler ulusal ve uluslararası terör örgütü listelerini belirleyerek ilgili kurumlara gönderiyorlar. Örneğin, NATO’nun MC-161 dokümanı, bu konuda bir referanstır. Türkiye’nin de kendisine doğrudan veya dolaylı tehdit oluşturacak terör örgütlerinin listesini hükümet veya Meclis onayı alınarak belirlemesinin yararlı olacağı kanaatindeyim. Bu amaçla, CMK’nın 250. maddesinin altına ilave bir hüküm konularak, bu konuda Meclis veya hükümet yetkilendirilebilir. Bu durumda, TSK’ya PKK muamelesi yapılamaz. Ordumuza ve komutanlarımıza ‘terörist’ suçlaması yöneltilemez.” ‘Bir kısım odaklar rahatsız’ “Son 15-20 sene içinde, Türk Deniz Kuvvetleri, her alanda büyük gelişme göstermiş ve dünyanın sayılı ülke Deniz Kuvvetleri arasında yer almıştır. Bu kapsamda milli gemi, milli savaş sistemi yazılımı ile beraber, teknolojide geçirdiği aşamalar, uluslararası düzeyde dikkatlerden kaçmamış; bazı ülkelerin pazar paylarını daraltıcı hale gelmiştir. Karadeniz’de ve Akdeniz’de başlattığı inisiyatifler ile öncelikle Doğu Akdeniz’de enerji kaynaklarının paylaşım mücadelesinde Türk Deniz Kuvvetleri‘nin ulusal hak ve menfaatlerimizi korumak kararlılığı bir kısım odaklarda kaygı doğmasına neden olmuştur. Nitekim, 2009 Avrupa İlerleme Raporu’nda, Türk Deniz Kuvvetleri’nin hedef alınması bu açıdan manidardır. Yaşadığımız süreçte, olayların bu açıdan da değerlendirilmesinde fayda vardır.”

Reşat Nuri Erol
08.02.2013
08:47

LEVENT GÜLTEKİN'İN

"Bu anketin rakamları başka şeyler söylüyor"

BAŞLIKLI YAZISINDAN BİR BÖLÜM:

"Bugün seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?" sorusuna verilen cevaplar kararsızlar dağıtılmadan şöyle: AK Parti % 42.8, CHP % 22.2, MHP % 11.1, BDP % 5.6 Bu oranlara kararsızlar dağıtıldığında rakamlar şu seviyelere ulaşıyor: AK Parti % 49.9, CHP % 25.9, MHP % 13 BDP % 6.6 Partilerin muhtemel oy oranlarında bir farklılık yok. Bütün anketlerde neredeyse aynı. Fakat toplumun genel gidişata dönük sorulara verdiği cevaplar pek parlak değil. Geçtiğimiz günlerde bakanlar kurulundaki revizyonu değerlendirdiğim yazıda bir tuhaflığa dikkat çekmiş ve bir soru sormuştum: Eğitim, içişleri ve sağlık gibi devletin esas sorumlu olduğu üç ana görevini yürüten bakanlar başarısız diye değişti. Peki bu bakanlıklar başarısız ise hükumet nasıl başarılı sayılıyor ve bu kadar yüksek oyu kimden alıyor?

Ankette bu sorumu haklı çıkaran veriler var. "Hükümetin icraatlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna verilen cevaplar şaşırtıcı. "Fikir beyan etmeyen" hanesindeki oranları buraya taşımadım. Ekonomi politikaları: Başarılı % 36,3 başarısız: % 57.2 AK Partililerin yüzde 36’sı da başarısız bulanlardan. Dış politikası: Başarılı % 32.9, başarısız % 56.2. AK Partililerin 34.4’ü de başarısız buluyor. Terörle mücadele: Başarılı % 16.1, başarısız % 76.4 Başarısız bulan AK Partililerin oranı % 66.1 Sağlık politikaları: Başarılı % 48.4, başarısız 43.3 AK Partililerin % 24.7’si de başarısız görüyor. Eğitim politikaları: Başarılı % 41.7, başarısız 50.3. Başarısız diyen AK Partililerin oranı 26.8 Yolsuzlukla mücadele politikaları: Başarılı % 27, başarısız % 59.8 AK Partililerin de % 39.1’i hükümetin yolsuzlukla ciddi mücadele etmediğini düşünüyor. Demokratik açılım politikaları: Başarılı % 24.9 başarısız 55.1 AK Partililerin % 33’ü de hükümetin açılım politikalarını başarısız buluyor. Oranlar böyle. Peki nasıl oluyor da hükümetin icraatlarını başarısız bulan halk sıra oy vermeye geldiğinde AK Parti’yi tercih ediyor. Bu soruyu anket değerlendirmesinden anlayan birkaç uzmana sordum, şöyle yorumladılar: Toplumun icraatlara dönük eleştirisi henüz oy vermeme olarak kendini gösterecek bir tepki aşamasına gelmemiş. Siyasetteki alternatifsizlik bu tepkiyi ortaya koymayı da geciktiriyor. Diğer bir nedense kişisel olarak Tayyip Erdoğan sevgisi iktidar icraatlarının önüne geçiyor.





Sayı: 190 | Tarih: 3.02.2013
Mehmet Barlas
Yaşamak ve ölmek üzerine çeşitlemeler...
Yaşamla ölüm arasında
1237 Okunma
1 Yorum
Tayibet Erzen
Yusuf Kaplan
"Medeniyet",nasıl dinin yerine yerleşti?
Yalnızlık tehlikesi ve şaşırmış yazar/lar!
1193 Okunma
1 Yorum
Ali Bülent Dilek
Mahir Kaynak
Görünen Gerçek
Sermaye Kaybediyor
1192 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Ahmet Hakan
AK Parti neden başarısız sayılır?
Zulüm düzenine hizmet başarı mıdır?
1133 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Şevket Eygi
Kur'an Konusunda Zararlı Münakaşalar Haramdır
Mealden Hüküm Çıkmaz
1064 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Hüseyin Gülerce
Sarsıntı CHP ile sınır değil
Engelsiz Çöküşe
1018 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas


© 2024 - Akevler