Hocaefendiyle görüşme,sorunlar,sorular?
1321 Okunma, 2 Yorum
Yusuf Kaplan - Yeni Şafak
Ali Bülent Dilek

Hocaefendi'yle görüşme, sorunlar ve sorular?

Yusuf kaplan

12ekim2012

PENNSYLVANIA-NEW YORK.

ABD seyahatimizin en önemli programı, Fethullah Gülen Hocaefendi ziyareti. Yorucu bir yolculuktan sonra Houston'dan Pennsylvania'ya ulaşıyoruz, akşama doğru.

Hava soğuk ve rüzgârlı? Bizi, Hocaefendi'ye götürecek araçla, şiddetli yağmur eşliğinde yol alıyoruz? Dışarıda göz gözü görmüyor? Yaklaşık üç saat sonra akşamın ilerleyen ve kararan saatlerinde, Hocaefendi'nin kaldığı 'çiftliğe' varıyoruz.

Odasına alındığımızda Hocaefendi, koltuğuna oturmuyor; 'aranızda en yaşlı kimse o otursun' diyor. Kendisi, yan tarafta bir koltuğa ilişiyor: Arkasındaki duvarda, 'Ya Hayy'el-Kayyûm' yazan bir tablo var.

HÜZÜN VE TEVAZU

'Hoşgeldiniz, yoruldunuz, şeref verdiniz,' diyor. Sonra, bir süre, derin bir sessizlik çöküyor odaya. Yüzünde hüzün var; derin bir hüzün. Gözleri, göz kapakları şişmiş ağlamaktan. Ellerini, tıpkı namazda olduğu gibi, birbirine kavuşturarak önüne bakıyor.

Hepimiz, onun konuşmasını, söze onun başlamasını bekliyoruz. Tevazusu, hem herkesi rahatlatıyor, hem de geriyor açıkçası.

İSTİŞARE VE KİBİR

Ve tane tane konuşmaya başlıyor. İlk kurduğu cümleler, 'Müslümanların meşveretle, istişareyle halledemeyeceği hiçbir mesele yok. Müslümanlar, meşvereti yitirdikleri zaman, dünyaları çöktü,' şeklinde oluyor.

Sonra, kibir'den, kibrin insanları nasıl derin uçurumların eşiğine sürüklediğinden bahsediyor.

KÜRT MESELESİ VE ÖTESİ

Daha sonra, sorulan çeşitli sorular üzerine şunları söylüyor:

'Devlet büyüklerimizin sırtında çok büyük bir yük var. Türkiye, pek çok konuda büyük mesafeler katetti. Allah, büyüklerimizin yükünü hafifletsin, onlara yardımını esirgemesin.'

Suriye'de bir süre yanında kaldığı ünlü Kürt âlim Ramazan el-Bûtî'ye referansla, Kürt meselesi ve dolayısıyla hükümetle ilişkiler konusunda şunları söylüyor:

'5 yıl önce, Kürt meselesi konusunda bölge halkıyla bütünleşmeyi, hemdert olmayı, insanlarımızın gönüllerini fethetmeyi sağlayacak bir öneride bulunduk hükümetimize. Bu öneriler dikkate alınmış olsaydı, mesele, Allah-u a'lem, bu noktalara gelmeyebilirdi.'

'GÖNÜLLERİ FETHETME ZAMANI'

'Zaman, kırıp-dökme, yakıp-yıkma zamanı değil. Bir Mevlânâ, bir Yunus, bir Yesevî gibi gönülleri fethetme zamanı. Husûmetleri, nefretleri kaşıma, celbetme zamanı değil. Ateşe körükle gitmemek lazım. Meselelere ve insanlara sevgiyle, şefkatle, hizmet aşkı ve şevkiyle yaklaşılmalı,' diyor.

Bu yaklaşımı benimsedikleri için fedakâr Anadolu çocuklarının dünyanın dört bir tarafında Türk okullarını açabildiklerini hatırlatıyor. Ve dünyayla ilişkileri de bu çerçevede kurmak gerektiğine dikkat çekiyor.

Hocaefendi, ABD'de Türkiye için yapılan lobi faaliyetlerine ve önemine de özellikle vurgu yapıyor.

HOCAEFENDİ, 28 ŞUBAT'TAN SONRA ABD'DE YARGILANMIŞ

Ayrıca ilk defa kendisiyle ilgili özel bir hâdiseyi naklediyor: Hocaefendi, 28 Şubat'tan sonra Amerika'da yargılanmış.

Savcı'nın karşısına çıkarken biraz tedirginmiş. Ama savcının kendisine bizzat bir bardak su vermesinden, oldukça nâzik davranmasından ve kapıya kadar uğurlamasından sonra tedirginliği gitmiş, rahatlamış.

Bunlar, Hocaefendi'yle görüşmemizde bizzat kendisinin söyledikleri. Hocaefendi'yle özel olarak görüş/türül/ebilseydim, o ortamda sorulamayacak bazı hayatî sorularım ve cemaatin gidişâtına ilişkin bazı gözlemlerim olacaktı.

CEVAP BEKLEYEN SORULAR?

.........................................................

1-Özelde ABD'nin, genelde küresel sistemin, İslâm dünyasında yaklaşık çeyrek asırdır uyguladığı İslâm'ın protestanlaştırılması, İslâmî söylemlerin ve hareketlerin küresel sisteme -itiraz etmeyecek şekilde- entegre edilerek 'ehlileştirilmesi' konusunda ne düşünüyordu Hocaefendi?

2-'Ilımlı İslâm' olarak da adlandırılan İslâm'ın protestanlaştırılması projesinin, İslâm'ı -tıpkı Hıristiyanlık gibi- hayattan uzaklaştırarak bireysel bir inanç meselesine indirgeyeceği tehlikesini öngörüyor muydu?

3-Gayr-i müslimlerle kurulan diyalog, iletişim ve ilişkiler, Müslüman cemaatler de kurulabiliyor muydu? Cemaat, İslâmî cemaatlerle istişarelerde bulunuyor muydu? Cemaatin hükümetle ilişkilerinin seyri konusunda neler düşünüyordu?

4-Cemaatin bir medeniyet fikri var mıydı? İttihad-ı İslâm konusunda bir girişimleri sözkonusu muydu?

5-Cemaatin, İslâmî ilim, irfan ve hikmet geleneğini özümsemiş ve dünyanın düşünce birikimini de iyi tanıyan bir öncü kuşak yetiştirme çabası var mı/ydı?

5-Cemaat, neden çaplı yazarlar, düşünürler, edebiyatçılar, sanatçılar yetiştiremiyordu?

6-Cemaatin küre ölçekli eğitim faaliyetleri her türlü takdirin üstündeydi. Ama cemaatin, dünyaya sunulabilecek imajinatif bir İslâmî eğitim modeli geliştirme çabası var mıydı?

7-Bu kadar büyüyen bir oluşumun, küresel güçler tarafından kontrol edilmesine karşı ne tür önlemler alınıyor/du acaba?

8-Risalelerin sadeleştirilmesi konusunda ne düşünüyordu? Bu konuda Bediüzzaman'ın yaşayan talebelerinin yazdıkları mektubun kendisine iletilmesinin engellenmesini nasıl izah ediyordu?

9-Cemaatin, fazlasıyla siyasileştiği yönündeki eleştirileri nasıl değerlendiriyor/du?

10-Zaman gazetesinde, İslâmcılık karşıtı, genellemeci, şirazesiz, bazı İslâmî kesinleri rencide eden ağır yazıların yayımlanması konusunda ne düşünüyordu?

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?s=1&y=YusufKaplan

yorum;

sansürcü beyinler ve bid’at ehli

ehli sünneti iyi bilin ki ehli bidati bilesiniz.

Ehli sünnetin tarifi için ortak bir tarif teklifi;

SÜLEYMAN KARAGÜLLE İLE

 

EHL-İ  SÜNNET ÜZERİNE

 

S: Ehl-i Sünnet vel Cemaat tabiri ne anlama gelir?

C: Kitabı kesin delil, sünneti delil, icmaı kesin hüküm, içtihadı da hüküm kabul edip, ona göre kesin delil ve hükümleri ilmen ve amelen, kesin olmayan delil ve hükümleri de sadece amelen benimseyen topluluğa ehl-i sünnet vel cemaat mezhebi denir.

S: Kaynaklarda nasıl tanımlanmaktadır?

C: Kelamcılar icmaa muhalefeti, sahabilerin kavli-fiili icmalarına ilmen muhalefeti delalet kabul etmektedirler. Ehl-i Sünnet vel cemaat mezhebini de sahabilerin icmaı ile sabit hükümlere iman etmek şeklinde anlamaktadırlar.

Fıkıhçılar ise içtihadı  delil kabul etmeyip yerine talimiyye  gibi başka usuller benimseyen kimseleri dalalette kabul etmektedirler. Yani içtihad için şu görüşler vardır:

a- İçtihad delil değildir.

b- İçtihad ile varılan sonuçlara iman etmek gerekir. Bunlar dalalet fırkalarının görüşleridir.

C- Ehl-i sünnet vel cemaatin görüşü ise içtihad amelen delildir. Herkes kendi içtihadına göre amel etmekle mükelleftir. İlmen delil değildir, kesin doğruluğu iddia edilemez. Ve içtihadla varılan sonuçlar imana konu olamaz.

EHL İ  SÜNNET ÖZEL SAYISI

1980/1983

AYLIK DERGİ/YAŞAR KAPLAN

Süleyman Karagülle

izmir-Akevler Sitesi

http://www.akevler.org/default.aspx#Kitaplar/50

 

 

 

Ali Bülent Dilek


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
14.10.2012
07:51

YUSUF KAPLAN

HOCAEFENDİ VE ERBAKAN

Gelecek, gelecekse, iletişim kanallarımız açık olduğu zaman gelecek-1

Fethullah Gülen Hocaefendi ile görüşmemiz dolayısıyla cuma günü yazdığım yazı, gereksiz bir ilgi gördü, tartışmalara neden oldu. İlgi görmek için yazan bir yazar değilim; hasbelkader geliştirmeye çalıştığım fikirlerin, hakikatin izinin sürülmesine katkı sunabilmesi, acizâne beklentim, yegâne şükür kaynağımdır Rabbime. Bu meseleyi devam ettirmek istemiyordum; 'güncel' meselelerin insanı tüketen ve nesneleştiren bir yanı var çünkü. Bendeniz kalıcı olanın, hakikatin, insanlığın varoluş sorunlarının izini sürmeye çalışan, fikir çilesi çeken bir yazarım. Ama yapılan 'tartışmalardan' ötürü bazı hayatî meselelerin açıklığa kavuşturulması gerektiğini gözlemledim; o yüzden bu mesele üzerine, usturuplu ve 'zihin açıcı' bir dille gitmek vacip oldu. 'UZLAŞTIRMA' ÇABASI Hocaefendi'yle ilgili yaptığım samîmî, sahici, edeb-âdap ilkeleri çerçevesindeki olumlu tasviri, 'mide bulandırıcı' olarak nitelendiren mesajlar aldım. Çok tedirgin oldum açıkçası. Öte yandan, yazdığım yazıya cemaat çevrelerinden gelen bir kısım tepkiler de en küçük eleştiriye bile tahammülümüzün olmadığını göstermesi açısından son derece düşündürücü. Oysa yapmaya çalıştığım şey, cemaat'le hükümet arasındaki, cemaat'le diğer cemaatler arasındaki 'bozulan', aksayan, müdahale edilmediği takdirde bizi çıkmaz bir sokağın eşiğine fırlatma potansiyeli taşıyan iletişim bozukluklarının nereden kaynaklandığına özenle ve duyarlı bir dille dikkat çekme çabasıydı. HOCAEFENDİ VE ERBAKAN Öncelikle, Hocaefendi, herhangi biri değil. Feraset ve basireti gelişkin nâdir insanlardan, öncülerden biridir. Dünyanın, İslâm dünyasının ve Türkiye'nin içinden geçtiği en az iki asırlık kritik süreci, hakikati yitirme felâketini ve helâketini en iyi analiz edenlerden biri Hocaefendi'dir. Bir diğer kişi de rahmetli Erbakan'dır. Hocaefendi'nin analizlerinin gelişkinliği, çıktığı yolculuğun 'derinliği', söylediklerinin ve eylediklerinin zaman zaman tam tersi şekillerde algılanmasına yol açabiliyor. Ayrıca Hocaefendi'nin analizlerinin cemaatte yeterince yankısını ve yansısını bulmadığı gibi bir gözlemim var. (Bu isimlere üstad Sezai Karakoç ile İsmet Özel'i de dâhil etmek bir kadirşinaslık olarak değerlendirilmeli. Elbette ki, Sezai Karakoç'la İsmet Özel'in analizleri başka bağlamlarda, bambaşka çerçevelerde ele alınması gereken analizler. O hâlde soru şu: Cemaat, Sezai Karakoç'la İsmet Özel'i tanır mı? İyi de neden tanımaz?) Hocaefendi'nin de, Erbakan'ın da yaptığı analizler, bana göre, birbirine çok yakın analizlerdir ama yaşadığımız impasse'tan / kördüğüm'den nasıl çıkılacağına ilişkin önerdikleri 'çıkış yolu' ve geliştirdikleri 'metod' neredeyse taban tabana zıttır. CEMAAT'İN NORMALLEŞME SÜRECİNE KATKISI Bu arada, cemaatin yaptığı hizmet de öyle geçiştirilecek, ulu-orta çekiştirilecek bir 'iş' değil. Küre ölçekli boyutlar kazanan bir hizmet hareketinden bahsederken hassasiyeti, basireti, müslümanca ahlâkı kuşanmak boynumuzun borcu. Ortada Türkiye'nin sınırlarını fazlasıyla aşan bir vakıa var ve bu, bizi, hepimizi, İslâm dünyasının geleceğini ilgilendiren bir vakıa aslına bakılırsa. O yüzden, bu gerçekle yüzleşmek ve bu vakıanın imkânlarını ve sınırlarını sahici, samîmî ve tahkîkî bir dille konuşmak, özetle, arıza veren, aksayan iletişim kanallarımızı karşılıklı olarak açmak, birbirimize muhabbetle ve şefkatle yaklaşmak, Müslüman olmamızın bize yüklediği bir mükellefiyet ve mesuliyet. Bu hareket, şimdilik, bize İslâmî bir gelecek tasavvuru sunmuyor; ama en azından Türkiye'nin -her bakımdan- 'normalleşmesine', -niteliği, keyfiyeti elbette ki, tartışmaya açık da olsa- 'İslâmîleşmesine' küçümsenemeyecek katkılarda bulunuyor. DERSHANELERİ KALDIRMAK 'TEHLİKELİ' Meselâ Türkiye'de özellikle de dershaneler vasıtasıyla çocuklarımızın kişiliklerini, kimliklerini, ahlâklarını koruyabilmelerini bu hizmet hareketinin samîmî, fedakârâne çabalarına borçluyuz. Türkiye'deki sömürgeci eğitim sistemi ve medya düzeni, çocuklarımızı mankurtlaştırmaktan, küresel seküler ve popüler kültürün çocuklarımızın kişiliğini, duyarlıklarını, ahlâkî özelliklerini çözücü bir çıkmaz sokağın eşiğine fırlatmaktan başka bir işe yaramıyor. İşte cemaatin -başka faaliyetlerinin yanısıra- dershaneler yoluyla çocuklarımızı seküler küresel kültürün popüler ve pagan saldırılarına karşı -'yüzeysel' de olsa- korumamızı sağlayan çok önemli bir hizmet ifa ettiğini düşünüyorum. Ve kadir kıymet bilelim, cemaatin gördüğü bu hizmeti aslâ küçümsemeye kalkışmayalım, diyorum. Elbette ki, dershanelerin verdiği hizmet, ideal açıdan bakıldığında, yeterli değil. Ama ortada, çocuklarımızı 'pislik'ten, yozlaştırıcı vulger kültürün saldırılarından kurtaran çok önemli bir 'çaba' olduğunu da görelim. Bu nedenle, dershanelerin kapatılmasının -kısa ve orta vadede- tam anlamıyla sosyal ve kültürel bir cinayet olduğunu özellikle hatırlatmak isterim. Yarınki yazıda, asıl konuyu, iletişim/sizlik meselesini, nedenlerini ve çözüm yollarını mercek altına alacağım...

Ali Bülent Dilek
14.10.2012
15:11

yorumumun başlığı hem bazı(islamiyim diyen-demeyen) gazetelerin yazarlarının yazılarının alıntılanmasına

yasak getirmesine hemde genelde "ehli sünnetim"diyen islami cemaatlere..

ders olur inşaallah...





Sayı: 174 | Tarih: 14.10.2012
Ahmet Hakan
Her şeyin bir sebebi var
On sekiz yaş
1996 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Yusuf Kaplan
Hocaefendiyle görüşme,sorunlar,sorular?
Sansürcü beyinler ve bid'at ehli
1321 Okunma
2 Yorum
Ali Bülent Dilek
Emre Kongar
Türkiye-AB İlişkişi: Bir Romeo Jülyet Öyküsü!
AB ve Ak Parti
1136 Okunma
8 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Şevket Eygi
Müslüman Gençlere
Kuran'ı Öğrenme ve Anlama Ders Olmalı
1121 Okunma
Emine Hocaoğlu
Mehmet Barlas
Anlamlarını bilmeden kelimeleri kullanmayalım
Etimolojinin Hazzı
1110 Okunma
Tayibet Erzen
Hüseyin Gülerce
Terör ve ağlamak üzerine
Sorumluluğu Kabullenmek
1047 Okunma
Zafer Kafkas


© 2024 - Akevler