Artık öncelikli mesele güvenliktir!
1156 Okunma, 2 Yorum
Mehmet Barlas - Sabah
Tayibet Erzen

05.09.2012

Kürt realitesini siyaset alanındaki çözüm arayışlarından çıkartıp güvenlik sorunu haline dönüştürmeyi kim planladıysa, bravo ona!
Artık pek az kimse yeni anayasada hangi özgürlüklerin bulunması gerektiğini falan düşünüyor.
Dersim faciasını, Diyarbakır cezaevindeki işkenceleri, Kürtçenin yasak olduğu yılları, kapatılan Kürt partilerini, faili meçhul cinayetleri hatırlayan da pek yok.
Habur'un açılması, Oslo görüşmeleri falan da çok uzak geçmişte kalmış gibiler. Bu açılımları sabote edenler, zaten siyaseti devre dışı bırakmayı amaçlıyorlardı.
PKK'nın terör eylemleri ve BDP'lilerin tribünden bunları izlerken söyledikleri, olayı tümden güvenlik alanına taşıdı.
AK Parti hükümetini ister beğenin isterseniz beğenmeyin.
Hiçbir şey fark etmez.
Dünyanın hiçbir ülkesindeki hiçbir hükümet, teröristler böylesine birbiri ardınca silahlı eylemler koyarlarken "
Aman demokratik süreci aksatmayalım" diyerek eli kolu bağlı seyirci kalmaz.

Öncelik güvenliktir
Eğer söz konusu olan ülkenin bütünlüğü, ülke insanlarının can ve mal güvenliği ise, ülkenin kentlerine terör örgütleri baskınlar yapıyorsa, gündemin de siyasetin de öncelikli meselesi "
Güvenlik"tir.
Sorunun çözümü için asker, jandarma ve polis, devletin bütün olanakları ile görev başında olmak ve terörü bastırmak durumundadırlar.
Bütün demokratik açılımları yok sayan, atılan adımları daha ileri noktalara taşımak yerine bunları çelmeleyenlere bravo!
Bu tablonun toplum psikolojisine ve siyasete yansımalarını tahmin etmemek için, görme ve hissetme özürlüsü olmak gerekir.
Bundan sonraki süreçte toplum kesimlerinde öfkenin tırmandığını, sertlik yanlılarının ağırlık kazandıklarını, milliyetçiliğin yükselen değer konumuna geleceğini görmemek imkânsızdır.
Bütün mesele AK Parti'nin "
Güvenlik" yanında "Demokratik siyaset"i de devrede tutabilmesine kaldı şimdilik.
Ne yazık ki, bu sertleşme çizgisinde gerekirse tek başına kalmayı ve ilgili her tarafı akla davet etmeyi göze alacak düşünce ve siyaset odaklarının sayısı fazla değil bu coğrafyada.


Devamı için http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/barlas/2012/09/05/artik-oncelikli-mesele-guvenliktir

 

Yorum:

Allah, candan önce akıl sağlığı versin!

Önce demokrasiye inandık, onun sihirli gücüne, insanlar üzerindeki etkisine güvendik. Sonra anladık ki mesele demokrasi meselesi, eşitlik meselesi, halkların kardeşliği, adalet vs. değilmiş. Mesele daha vahimmiş, çok daha vahimmiş. Kelle koltukta yaşanmıyormuş. Nerde, nasıl öleceği için kaygılanmak her şeyi zorlaştırıyormuş. Can güvenliği olmayınca her şey anlamsızlaşıyormuş. Tıpkı devletin “Benim” deyip de giremediği topraklar gibi, “Vatandaşım” deyip de koruyamadığı insanlar gibi.

Sadece bu insanların yaşadığı yer değil, artık bu toprakların hiçbir karışı güvenli değil. Polisin ve askerin en önemli görevi korumayken bunu sağlayamıyorlar. Tehlike hiç umulmadık yerden geliyor. Karakollar bile güvensiz, kışlalar bile şüpheli. Geçen gün bir haber okudum: PKK’lılar Bitlis yakınlarında bir konvoyu durdurmuşlar araçlardan birinde sivil görünümlü askerler de varmış, bunu bilen halk askerleri korumak için onları oraya yakın bir tesiste saklamış. Şimdi ölür müsün, öldürür müsün? Bu küçük düşürücü haberin yayınlanmasına mı üzülürsün, askerle teröristin rol değişimine mi üzülürsün, sen karar ver.

Bugün PKK Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden bir terör örgütüyse, çatışmalarda onlarca şehit veriyorsak, sokaklarda bombalar patlıyorsa bu anarşidir, peki cephanelikte bomba patlaması nedir?

Yoksa PKK orduya kadar indi de, canlı bomba eylemlerini oradan mı sürdürüyor?

Yoksa birileri kendi askerlerini mi harcıyor?

Yoksa birileri orduyu makaraya mı sarıyor?

Yoksa ne?

 

Tayibet Erzen


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
14.09.2012
03:17

Faruk Beşer faruk.beser@yenisafak.com.tr

14 Eylül 2012 Cuma

İdam mı gayri insani müebbet mi?

Gayri insani, insanca olmayan, insanlığa yakışmayan demek. İdam ise yok etmek, yani öldürmek... Önce bu konuda İslam'ın hükmünü söyleyelim: "Haksız yere bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibidir". "Bilerek ve tasarlayarak/taammüden bir mümini öldürenin cezası ebedi cehennemdir". Bunlar öbür âleme bakan cezalar. Dünyada ise bilerek ve tasarlayarak insan öldürmenin cezası, bilindiği gibi kısastır. Kısas, öldürmeye karşılık öldürmedir. Ancak kısas öldürmek için değil, yaşatmak için vardır. "Kısasta sizin için hayat vardır" anlamındaki ayet bunu anlatır. Bunun hesabı çok basittir. Birisi çıkıp Türkiye genelinde bir yılda meydana gelen kasten/taammüden adam öldürme olaylarının listesini çıkartır. Eğer varsa, kasten öldürmeye kısas uygulayan bir ülkedeki öldürmelerin miktarına da bakar. Nüfusu da hesaba katarak aradaki fark bulunur. Eğer bu ülkedeki kasten öldürmeler mesela % 90 daha az ise, demek ki kısas, zulmen öldürülecek olan her 100 insanın 90'ının hayatını kurtarmıştır. Bu durumda kısasta hayat vardır sözü anlamlı olur. Ben en az % 98'ini kurtaracağına inanıyorum. Efendim, farklı ülkelerin farklı şartları vardır diyorsanız, aynı cezayı Türkiye'de de uygulayarak deneme yapabilirsiniz. Kısaca daha çok insanı yaşatmak için öldüren öldürülür. Öldüren, ya da meşru düzeni yıkmak için terör estiren... Eğer Türkiye'de her yıl meydana gelen 1000 taammüden öldürmeyi, 10 katili etkisiz hale getirerek engelleyip 990 insanı kurtaracaksanız daha insani olan budur. Üstelik giden 10 tanesi katildir, aksi halde ölen bin kişi ise nahak yere öldürülmüş olacaktır. Ve öldürülmüş olan bir insanın kısas hakkı onun yakınlarınındır, bu haklarını alırlar ya da bağışlarlar. Devlet katili asla affedemez. İslam'ın bu konudaki suç ve ceza anlayışı kısaca budur. Ancak bu İslam'ın kendi insanını eğitip yetiştirdiği, ona insanın değerini öğrettiği bir toplumda uygulanabilir. Siz önce seri katiller yetiştirir, sonra bu cezayı uygulamaya kalkarsanız haksızlık etmiş olursunuz. Sakın kimse Türkiye'de şeriatın uygulanmasını teklif etmesin. Mesele şeriatı uygulamak değil, mesele insanları nahak yere öldürülmekten kurtarmak, daha çok insanın ve de insanca yaşamasını sağlamaksa akıllı insanlar bunun yollarını ararlar. Kriminoloji denen bir bilim dalı var, suçbilim demek. Suç nedir, insanlar neden suç işliyorlar, suça verilecek cezalar nasıl tespit edilmeli, neler olmalı, ceza nasıl olursa caydırıcı olur, cezanın gayesi nedir, suç işlemenin önüne nasıl geçilir, gibi konuların felsefesini yapar. İdeolojik saplantıya, laiklik histerisine ve ön yargıya kapılmadan düşünen herkes, hakkı büyük ölçüde bulur ve uygular. Derler ki laikliğe vurgu yapan iki ülke vardır: Fransa ve Türkiye. Fransa'nın laiklik anlayışı şöyledir: Biz yasamada ve yönetmede dini din olduğu için referans almayız. Ama dindeki bir uygulama aklın ve bilimin onayladığı bir şeyse onu almaktan çekinmeyiz. Türkiye'nin laiklik anlayışı ise şöyledir: Bir şey dinde varsa biz onu asla almayız. Öldürmekle beraber bir de korku toplumu oluşturan on katilin öldürülmesine gayri insani diyenler, nahak yere öldürülen bin insanın öldürülmesine insani demek durumunda kalmış olurlar. İşin bir başka yönü daha var: Katile ömür boyu hapis cezası vermek, öldürmekten daha hafif, ya da daha insani midir? Birkaç yıl önce arşivlediğim bir haberde şu satırlar yer alıyor: "İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra idam cezasını kaldıran İtalya'da uygulanan müebbet hapis cezası mahkûmları isyan ettirdi. Toplam 310 mahkûm, 17 yıldır hapis yatan 52 yaşındaki mafya üyesi Carmelo Musumeci önderliğinde, İtalya Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano'ya 27 Mart 2007'de bir mektup gönderdi. Mektupta mahkûmlar, ömür boyu hapis cezalarının idama dönüştürülmesini istediler ve: "Sayın Cumhurbaşkanı, her gün biraz ölmekten yorgun düştük. Bir kez ölmek isteyen bizler, müebbet hapis cezamızın idama çevrilmesini istiyoruz" ifadesini kullandılar. (http://www.ntvmsnbc.com/news/409643.asp) "Artık ibret alın ey akıl sahipleri".

Tayibet Erzen
14.09.2012
08:41

Müebbet olsun, olmasın insani bir çok ihtiyacın ciddi anlamda kısıtlandığı, insanın bazılarından ise mahrum edildiği hapis cezalarının ortaya koyduğu tablo açıktır. Islahevi ve hapishanelerden çıkan kaç insan hayatına normal olarak devam edebiliyor? İçerde kaldığı süre ile ilişkili olarak birçoğu zaten potansiyel suçlu olarak topluma karışıyor. Kayıp yıllarının açığını ise toplumdan alacakları ile kapatmaya çalışıyor. Varın muhasebesini siz yapın, kim borçlu, kim alacaklı?

Cezalar caydırıcı olmayınca suç işlemek niye ürkütücü olsun ki? Hele Adalet Bakanlığının cezaevlerine sosyal tesis havası verme gibi bir projesi varken, ohh ne rahat gel keyfim, gel.

Bu yerlere yatırım yapılacağına kriminal departmanlarına destek verilse, suçlar kısa sürede açığa çıkar, bu kurumlar için personel fonu ayrılacağına polis gücü finanse edilse güvenlik düzeyi yükselir vs. ya sonra?

Sözün özü biz boşuna konuşuyoruz. Hakemlik sistemiyle adil yargılama ve cezalandırma gelmedikçe diğer çözümler ancak masa başı evrak işi kadar etkili olur.





Sayı: 169 | Tarih: 9.09.2012
Mahir Kaynak
Bıkkınlık ve Bitkinlik
Suriye
1685 Okunma
20 Yorum
Süleyman Karagülle
Ahmet Hakan
Tahrip gücü yüksek notlar
No operation, no complication
1269 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Barlas
Artık öncelikli mesele güvenliktir!
Allah, candan önce akıl sağlığı versin!
1156 Okunma
2 Yorum
Tayibet Erzen
Mehmet Şevket Eygi
Hizmet Keramet İstidrac
Halkı Bilinçlendirmek
1148 Okunma
Emine Hocaoğlu
Yusuf Kaplan
"İslamcılıgın"dili,İslam'ın dili mi?
Hak dini Kur'an dili
1119 Okunma
2 Yorum
Ali Bülent Dilek
Hüseyin Gülerce
Bu Patlama da Neyin Nesi?
Güven Ortamını Kaybetmek
1074 Okunma
Zafer Kafkas