http://www.zaman.com/yazar.do?yazarno=1038
Mütedeyyin insanların, kendilerini muhafazakâr demokrat olarak tanımlayan insanların tevazudan uzak halleri beni çok yaralıyor. Kibire kayan duruşlar, tavırlar, servetlerle, makamlarla, konumlarla, ilimlerle atılan havalar, çalımlar yıkıyor, deviriyor beni. Hele hasetler, kıskançlıklar, gıybetler, dedikodular.. biz böyle mi olmalıydık? İçeride başka, dışarıda başka konuşmalar, az önce övdüğümüzü, arkasından yermeler, yere çalmalar yüreğimi daraltıyor. Okuduklarımıza, dinlediklerimize, seccadelerde akıttığımız gözyaşlarına ne oldu?
Yorum:
Muhafazakarlığı Eleştirmek
Ülkemizde bazı cemaatlerin ve çoğunlukta olan siyasi anlayışların kendilerini anlatma ve tanımlamak için kullandıkları bir algı biçimi olan muhafazakarlık temelde tarihini, kültürünü, inancını bilen ve bunu yaşam tarzı haline getiren nesilllerin yetiştirilmesini arzulayan yaklaşımdır.
Cumhuriyetin kuruluşunda yapılan inkılaplara, bir takım ideolojik saplantılara getirilen eleştirilerin öncülüğünü yapan muhafazakar kesim ne yazık ki yıllarca geçmişin menkıbeleri ve kahramanlıklarının anlatılması ötesinde ortaya kendi değer ve inançları doğrultusunda bir model koyamamışlardır. Eleştirdikleri ideolojik tutuculuk esas itibariyle kendilerinin de aynı hastalığa düşmelerine engel olamamış geçmişi kutsama ve geçmiş üzerinden kendini tanımlamanın önüne geçilememiştir.
Bugün gelinen noktada geçmişin ve kendi kaynaklarının referansı ve yol göstericiliği ile mevcut ve gelecek için yeni ekonomik, sosyal ve hukuki modeller oluşturamayan muhafazakarlar, batının, batıda oluşmuş hayat tarzının kendi yaşamlarını kuşatmasına engel olamamışlar ve batılılaşmanın öncüsü konumuna gelmişlerdir. Kendi tarihini , inancını bilen nesiller sadece geçmişle övünmek zorunda kalmış fakat tüm hayatlarını batılı gibi kurmaya başlamışlardır. Üretim-tüketim ilişkisi batının koyduğu çerçevededir, kadın-erkek ilişkileri batılı tarzdadır artık. Sadece semboller ve sloganlar üzerinden batıyı yenme ve batıya üstünlük kurma çabası bir anlam taşımamaktadır.
Kendi kaynaklarımızdan,tarihimizden ve insanlığın birikiminden faydalanarak şimdiki dünyanın ihtiyaçlarını karşılayacak bir düzen oluşturmadan batılılaşmanın ve sekülerleşmenin önüne geçilmesi imkansızdır. İnsana şekil veren ve onun hayat tarzını belirleyen, içinde yaşadığı düzendir. Batının kendi referansları ile kurduğu bir düzeni tek çıkar yol olarak görüp AB gibi oluşumlara ait değerlerin olmazsa olmaz olarak görüldüğü bir bakış açısıyla bireylerden İslami refleksleri beklemek çok doğru olmasa gerek.
Kendini islamcı ve muhafazakar olarak tanımlayan tüm yazar-çizer takımı maalesef sorumluluk altındadır. Kişisel ahlak ve ibadetler ile geçmişe yapılan vurgunun islami bir düzene yapılmaması ve yapılan çalışmaların da üstünün örtülme çabası söylemek istemesem de bilerek veya bilmeyerek bir ihanet görüntüsü vermektedir.
Bundan sonra hayıflanıp , ahlanıp vahlanmak yerine Adil Düzeni anlamaya çalışmak ve onun için çalışmak belki yapılan hatalara kefaret olur.