12 Eylül davasının yargılaması başladı. Önce 12 Eylül 2010'daki referandumdaki yüzde 58 "evet"in ne kadar önemli olduğu bir daha görülmüş oldu.
Çünkü 12 Eylül darbecileri bugün o evet sayesinde yargılanabiliyor. Türkiye'nin son iki asırlık tarihinde bu "evet" kadar önemli bir olay yoktur. 12 Eylül 2010'daki evet, demokratikleşmenin önünü açan ve halkın; "kendim hakkında kararı bundan böyle asıl ben vereceğim" diyerek iradesini ortaya koyduğu en hayatî karardır... Kadere bakın ki, darbe 12 Eylül'ünü, referandum 12 Eylül'ü bitiriyor...
Hemen hatırlatmalıyız ki; CHP'si, MHP'si, BDP'si, medyadaki Ergenekon dostları, referandum öncesi, sırf evet çıkmasın diye halkın iradesini sarsma, sandığa giden insanların aklını çelme adına topluca bir propaganda yaptılar. Neymiş; 12 Eylül'ün yargılanacağı kocaman bir yalanmış. ... Zamanaşımı varmış... 12 Eylül'le ilgili madde göstermelikmiş... AK Parti ve "evet"i savunanlar bir göz boyama yapıyorlarmış...
Öyle olmadığı şimdi görüldüğü gibi, davaya müdahil olmak için bu "hayırcılar" sıraya girdiler. Ellerinde olmayan bir mahcubiyetleri var ama "hayır" dedikleri için pişmanlıklarına dair bir emare yok. Hatta televizyon ekranlarında resmen Ergenekon avukatlığı yapanlar döne döne 12 Eylül, Kenan Evren aleyhtarlığı ile coşarken, ısrarla bu Ergenekon, Balyoz davalarını darbecilikten uzak tutmaya çalışıyorlar.
Artık çok kötü bir duruma düştüler ve çırpındıkça daha beter olacaklar. Bu 12 Eylül davası, göreceksiniz ek iddianameler ile "Kenan Evren-Tahsin Şahinkaya yargılaması" olmayacaktır. Türkiye'yi 12 Eylül darbesine götüren bütün kanlı provokasyonların hesabı da sorulacaktır. Darbe şartları oluşsun diye bir yıl beklenmesinin ve üniversitelerde her gün öldürülen 20-25 üniversite öğrencisinin hesabı sorulacaktır. Bu cinayetleri, sağ-sol çatışması diye kamufle eden medyanın sorumsuzluğu da sorgulanacaktır.
1 Mayıs 1977'de Taksim'de öldürülen 34 kişinin, 6 Nisan 1978'de evine gönderilen bombanın patlaması sonucu öldürülen Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu'nun, 16 Mart 1978'de İstanbul Üniversitesi'nin Beyazıt Meydanı'na açılan kapısından dışarıya çıkarlarken üzerlerine ateş edilerek, el bombası atılarak katledilen 7 öğrencinin de hesabı sorulacaktır. Orada görevini yapmayarak bürokraside yükseltilen ve Hrant Dink cinayetine göz yuman emniyetçiler içinde adı geçenlerin sorgulanmasına da sıra gelecektir.
3-4 Eylül 1978 tarihlerindeki Sivas olaylarının, vurularak, linç edilerek öldürülen 11 kişinin ve 12 Eylül 1980 askerî darbesinin en önemli nedenlerinden biri olan 19-26 Aralık 1978 tarihleri arasında Kahramanmaraş'ta meydana gelen olayların da hesabı sorulacaktır. 3 gün süren, jandarma ve polis müdahale etmediği için ölen 105 kişinin de hesabı sorulacaktır. Gazeteci, aydın, savcı cinayetlerinin hepsinin, hepsinin hesabı sorulacaktır. Çünkü bütün bu olaylar, iddianamede de ifade edildiği gibi; "toplumu kaosa ve iç çatışmaya sürüklemek, nihai hedef olarak ise askerî darbeye zemin hazırlamak amacıyla devlet içinde yönetimi ele geçirmek isteyenlerin yönlendirmesi ve kurgulamasıyla çıkarılmış provokasyonlar"dır...
Ergenekon ve Balyoz davaları, 12 Eylül yargılaması boyunca daha iyi anlaşılacak, itibarsızlaştırılmaktan, vesayetçi himayeden kurtulacaklardır. Vesayetin kalemleri çok daha mahcup olacaklardır. Varsa eğer, yüzlerindeki kızarıklığı gizleyemez hale geleceklerdir... Darbecilik, cuntacılık sürekli gündemde kaldıkça Ergenekon dostlarının sesi kısılacaktır. 12 Eylül yargılaması Ergenekonculara en büyük darbeyi indirecektir. Düşünün, 12 Eylül acılarını daha şimdiden mahkeme salonuna, ekranlara taşıyan insanların o yürek burkan feryatlarını... Onlar darbenin acımasızlığını, insan onuruna indirilen balyozları her gün hatırlatacaklar. Bir darbe olduğunda ne acılar çekilmiş her gün insanların gözü önüne gelecek. Ergenekoncuların süngüsü asıl bundan sonra düşecek. Artık işleri çok daha zor...
Yorum:
Gerçeklerin Üzerinin Örtülmesi
30 yıl önce vuku bulmuş bir hadisenin günümüzde darbe ile mücadele, vesayeti yok etme şeklinde lanse edilerek yargı sürecine taşınması ve her kesim tarafından buna destek verilmesi siyasi bir şov, samimiyetten uzak bir davranış hissi uyandırıyor bende. 12 Eylül sonrası oluşturulan anayasa ve kurumlarla yönetilen bir ülkede bu kurulu düzenin nimetlerinden faydalanarak , bu düzenin verdiği imkanlarla bu düzeni kuranların yargılanması her zaman olduğu gibi AKP’nin ülkenin ana sorunlarının çözümündeki başarısızlığının üstünün örtülmesinden ibarettir. Medyasıyla , STK ‘ları ile öyle bir hale getirildi ki bu davanın karşısında olmak , yargılanmaya karşı çıkmak neredeyse imkansız hale getirildi. O yüzden halk nezdinde çok büyük bir olay haline getirilen bu sürece tüm siyasi partiler de oy kaygısıyla müdahil olmak zorunda kalmışlardır.
Oysa ki bu ülkenin adalet ile ilgili sorunları halen devam etmektedir. Ekseriyet demokrasisi saçmalığı demokratikleşme olarak sunulmaya halen devam etmektedir. Ekonomik olarak tüm olumlu verilere rağmen halen üretmeden büyümeye devam edilmektedir. Benzinden doğalgaza , elektirikten suya kadar her şeye sürekli zam gelmektedir. Halen özgür medyamız bulunmamaktadır. Toplumsal barış giderek imkansız bir hal alma yolundadır. Bu sorunlar temel sorunlarımız olmasına rağmen herkes tutturmuş bir Evren yargılanması , darbe yargılanması vs. Bunu da yapmak zorundalar , dediğimiz gibi özgür bir medya olmadığı için iktidar gücünden beslenen gazete ve yazarlarımız da temel sorunlardan ve çözümlerden bahsetmek yerine bu sorunların üzerini örtmek peşindeler. Bu yaptıkları ile vicdanen nasıl rahat edebiliyorlar merak ediyorum doğrusu.
Eğer darbelerin ve destekçilerinin yargılanmasında samimi iseler 28 şubat darbesinde cuntacıları göreve çağıran ve hükümetin istifasını açıkça isteyen şimdinin darbe karşıtı cemaat liderlerinin, iki yüzlü yazarlarının ve bağlı bulundukları odakların da yargı sürecine dahil edilmesi gerekir. Ancak bu şekilde samimiyet testinde başarılı olunacaktır. Yoksa yapılanlar bizim için gerçeklerin üzerinin örtülmesinden başka bir şey değildir.