Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com
04.02.2012
Başbakan Erdoğan’ın “dindar nesiller yetiştirmek istiyoruz” sözü haklı olarak ciddi bir tartışmayı beraberinde getirdi. Şu dört sorunun sorulması ve cevaplarının aranması halinde bu tartışmanın daha verimli ilerleyeceği kanısındayım:
1) Erdoğan’ın bu çıkışı AKP’nin kuruluş değerleriyle örtüşüyor mu?
2) Erdoğan bu çıkışı neden şimdi yaptı?
3) Erdoğan “dindar nesil”, Fethullah Gülen “altın nesil” derken aynı şeyi mi kastediyorlar?
4) Günümüz Türkiyesi’nde devlet eliyle dindar nesiller yetiştirmek mümkün mü?
Halka dinini öğreten siyasetçi
Birinci sorudan başlayacak olursak, aklıma AKP’nin doğum sancıları çektiği günlerde Milli Görüş içindeki “yenilikçi” kanadın önde gelen bir isminin sözleri geliyor. Anadolu’da halka İslam’dan söz ettiklerinde, “Bize dinimizi öğretmeye kalkmayın. Bize işsizliği, yoksulluğu nasıl çözeceğinizi anlatın” şeklinde tepkiler aldıklarını aktaran söz konusu siyasetçi, inşa etmekte oldukları yeni siyasi partinin bu uyarıların ışığında hareket edeceğini, yani klasik anlamda İslamcılık yapmayacağını söylemişti. Nitekim öyle oldu. AKP kurucu ve yöneticileri siyasette dini genellikle geri plana ittiler, buna rağmen kimse onların dindarlıklarından şüphe etmedi. Zina yasası, anayasada türban düzenlemesi gibi, “devlet eliyle İslamileştirme” örneği sayılabilecek adımlar attıklarındaysa hep hüsrana uğradılar. Dolayısıyla Erdoğan’ın “dindar nesil” çıkışının AKP’nin başlangıç ilkelerinden belirgin bir sapma olduğu söylenebilir.
Güven mi, güvensizlik mi?
O zaman karşımıza “Neden şimdi?” sorusu çıkıyor. AKP’nin laikliğe bağlılık konusunda samimi olduğuna asla inanmayan, bu partinin takiye yaptığını düşünenler için bu sorunun hiçbir anlamı yoktur. Onlara göre Erdoğan, 9 yılı aşkın iktidar deneyiminin ardından nihayet kendine güvenir olmuş ve ağzındaki baklayı çıkarmıştır. Katılmıyorum, çünkü “dindar nesil” çıkışının kendine güven değil, tam tersine güvensizlik göstergesi olduğunu düşünüyorum. Aynı konuşmada Erdoğan’ın, Amerikalı yazar Paul Auster’in eleştirilerine aşırı tepki vermiş olması da aynı güvensizliğin ürünüdür.
Şunu söylemeye çalışıyorum: AKP’nin iktidara gelmesi ve bunca süre iktidarda kalmasında ona oy verenlerin desteği kadar, içerde ve dışarıda, normalde ona şüpheyle bakan kesimlerin bir bölümünün bu partiye açmış olduğu kredinin de hatırı sayılır bir rolü vardı. Son dönemde, özellikle temel hak ve özgürlükler, demokrasi gibi konularda söz konusu kesimlerin AKP ile aralarına yeniden mesafe koymaya başlaması bu partinin yeniden kendi asli tabanıyla baş başa kalması riskini de beraberinde getiriyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın “dindar nesil” çıkışını, bir tür dışarıdan gelen eleştirilere karşı içine kapanma refleksi olarak görebiliriz ki bunun kalıcı olmasının ne AKP’ye, ne de Türkiye’ye bir hayrı dokunmayacaktır.
Aşağıdan yukarı-yukarıdan aşağı
Devamı için TIKLAYINIZ.
Yorum:
Kur’an nesli ütopyayı gerçek kılar
İnsanın hayatına bir düzen ve disiplin veren şey prensipleridir. Kişi ya bunu ilahi bir kaynaktan alır, dindar olur; ya da aklını orijin kabul edip kurallarını kendi koyar, o zaman da entel olur.
Yaşamak için insanın bir şeylere inanması, güç bulmak için birilerine sığınması gerekir. Bu ihtiyaç gerek mutsuzluk anlarında, gerek korku anlarında çoğunlukla Tanrı kavramıyla karşılanmıştır. Yaşam enerjisini ilahi bir Tanrı’dan alan kimse inançlıdır ancak dindar değildir. Dindar kimse hayatını ilahi öğretilere göre şekillendiren, ilahi kaynakları rehber edinen kimsedir. Bu bağlamda düşününce Erdoğan nasıl bir nesil yetiştirmek istiyor acaba? Vicdan sahibi iyi bir insan olmak için herhangi bir dine mensup olma gereği yok ki. Şahsen güzel ahlakı inancından kaynaklanmayan insanlar tanıdığım için bunu büyük bir rahatlıkla söyleyebilirim.
Eğer Erdoğan’ın kastı hayata geçmiş, dinamik bir dinse o zaman da işe kendinden başlayıp herkese ameliyle örnek olmalı, böylece ‘Siyasetçi benim nasıl inanacağıma karışmasın’ haklı tepkisini de almamış olur. Burada inanç değil, asıl önemli olan düzen(din)dir. Neyi, nasıl yapacağımıza karar verirken ilahi kaynakları kullanıp, onların rehberliğinde yaşıyorsak, dindarızdır.
Rad 28. Ayette geçen:
“Dikkat edin, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”
İfadesi kişisel mutluluk için Allah’ı anmanın şart olduğunu gösteriyor. Ancak bu inanç bazında olduğu ve bireysel bir mutluluk getirdiği için müminlerin bundan fazlasına gereksinimi vardır. Mümin dünyanın daha iyi bir yer olması için çalışan kimsedir. Bu yüzden Kur’an’ı hayata geçirmek zorundadır. Ancak değişime öncelikle kendi hayatından başlamalı, hiçbir kalbi veya fiili baskı yapmamalı. Sistem işleyince insanlar nasıl olsa fevc fevc geleceklerdir Allah’ın düzenine.