04.02.2012
DEDİM ki:
- Eğitimi torna tezgâhı gibi görüyorlar.
- Tornadan çıkmış gibi tek tip bireyler yetiştirmek istiyorlar.
- Bu memlekette senelerce “Atatürkçü torna” işletildi, şimdi de “dindarlık tornası” işletilmek isteniyor.
- Herkes kafasına uygun bir nesil yaratmak için uğraşıyor.
- Eller nesillerin üzerinden ne zaman çekilecek?
Evet, aynen bunları dedim.
* * *
Dediklerimden memnun olmayan bazı Atatürkçüler bana şöyle cevap verdiler:
“Bu memlekette herkes senin dediğin gibi ‘Atatürkçü torna’dan geçirilmiş olsaydı, senin gibiler ortaya çıkmazdı.”
* * *
Dediklerimden memnun olmayan iktidar yandaşları ise bana şöyle çıkıştılar:
“Merak etme: Dindarlık tornası herkese işlemez... İşleseydi imam hatipten senin gibi biri çıkmazdı.”
Eğer Atatürkçülükten kasıt...
Askere sırt dayayıp farklı görüşlere aman vermemek ise...
Eğer imam hatiplilikten kasıt...
AK Parti iktidarının yanlışlarını eleştirmemekse...
Doğrudur...
Her iki tornaya da maruz kalmış bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak...
Tornanın hükmü bana sökmemiştir. Sadece bana mı?
Benim gibi birçok kişiye de işlememiştir torna tezgâhı.
* * *
Çünkü torna tezgâhları her zaman istenilen tip ve kalıpta ürünler çıkarmaz.
Bazen falso verirler.
İmalat hataları söz konusu olur.
Ben bir imalat hatasıyım.
Benim gibiler de imalat hatasıdır.
Ama bizim imalat hatası olmamız, torna tezgâhlarının işlevselliğine gölge düşürmez.
Yazının tamamı için http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19842273.asp
Yorum:
Tornadan çıkma nesiller
İlkokul öğrencisiydim. Kitabımızda Vahdettin’in nasıl bir vatan haini olduğu anlatılıyordu. Öylesine etkilenmiştik ki arkadaşlarımızla beraber, kızdığımız arkadaşlara Vahdettin diyorduk. Bir gün evde dedemle sohbet ederken ben bilmiş bir edayla Vahdettin’in vatan hainliğinden bahsedince dedem bana “Oğlum, o doğru değil. Vahdettin vatan haini değil, vatan dostudur. Mustafa Kemal’i bile Samsun’a o göndermiştir. Öyle olsaydı San Remo’da lüks içinde yaşardı. Oysa o ülkeden ayrılırken bir kuruş bile almamış, orada fakirlik içinde yaşamış ve borç içinde ölmüş bir vatan dostu idi.” dedi. Şok olmuştum. Okulda anlatılan bilgilerin kesinliğinden şüphem yokken dedem benim bütün bildiğimi değiştirmişti. Dedem bana okulda sınavlarda onların istediği gibi yazarak sınıflarımı geçmemi ama asıl gerçeği bilmemi öğütlemişti. Ondan sonra okulda anlatılan her bilgiden şüphe duymaya başladım.
Tevhid-i tedrisat yani eğitimin tek müfredatla yapılması tek tip insan yetiştirme çabalamasıdır. Tek görüşü insanların kafasına dikte etme ve tersi görüşlere rağbet etmemesini sağlama çabalamasıdır.
Ancak zaman geçmiş, imam hatipler kurulmuş, özel okullar açılmış ve buralarda resmi fikirler sınavlardan geçer not almak için kullanılmış ve karşı fikirler benimsenir olmuştur. Ancak burada da her fikir dinlenir olmamış, onlara da tek fikir dikte ettirilmiştir. Yani aslında her iki durumda da torna tezgahı işlemiş ve tek tip insan yetiştirilmeye çabalanmıştır.
Oysa Kuran çok net bir şekilde her söze kulak verirler, en güzeline hemen uyarlar (39/18) demiştir. Yine Kuran’da Nuh’un Allah’a seslenişi çok önemlidir:
Kesinlikle sen eğer onları bırakırsan kullarını saptırırlar ve yalnızca ahlaksız kafirler doğururlar. (71/27)
Burada bir mecaz-ı mürsel sanatı vardır. İnsan doğduğunda ahlaksız ve kâfir olarak doğmaz. Burada “zikr-i hâl irade-i istikbâl” sanatı vardır. Yani gelecekte ahlaksız ve kafir haline getirecekleri çocukları doğururlar demektedir. Bu da bize eğitimin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan Kuran Nuh’un kendi oğlunun da ona inanmayarak saptığını ve suda boğulduğunu anlatmaktadır. Nuh onu yetiştirmekte ama yine de kendi istediği gibi bir insan olmamaktadır. Bu da eğitimin yetmediğini, kişinin kendisinde bazı özelliklerin bulunması gerektiğini göstermektedir.
Bize düşen çocuklarımıza her tür fikri anlatmak ve bize göre en doğrusunu anlatmaktır. Eğer içinde iyilik varsa zaten en doğruyu bulacaktır. Eğer içinde iyilik yoksa siz istediğiniz kadar çırpının ona faydanız olmayacaktır.