Geleceğin tahmini
15 Ocak 2012 Pazar
Gelecek için beklentilerimizi dar bir alana sığdıramayız. Dünya yeniden kurulurken ve bu oluşum içinde önemli bir yerimiz olacağını düşünürken basit hesaplarla sonuç alamayız.
Genelde siyasi değerlendirmeler dünya görüşleri üzerine yapılır. Mesela son günlerde bölgemizdeki gelişmelerin demokrasi uğruna yapıldığı ve otoriter rejimlerden kurtulmak için mücadele edildiği söylenir. Bu görüşe hiç katılmıyorum ve dünya görüşleri üzerine yapılan tartışmaların sadece amaca ulaşmak için kullanılan bir araç olduğunu düşünüyorum. Bir ülkedeki rejim diğerlerini hiç ilgilendirmez ve bu konudaki sözler sadece kamuoyunu yönlendirmek için söylenir.
- İç işlere müdahale demokrasi yönünden değil çıkar yönlendirilmesidir.
- Türkiye bunu körüklüyor.
Geleceğe yönelik tahminlerde bulunmak için önce etkili güçlerin öngördükleri modeli tahmin etmek, kendi aralarındaki mücadelede kimin galip geleceğini kestirmek ve ülkeyi bu şartlara göre yönlendirmek gerekir.
- Gelecek süper güçlerin mücadelesi ve bir tarafın galibiyeti ile biter.
- Mısır’ı Yunanlıların yıkacağını, Romalıları Arapların yıkacağını kim tahmin edebilirdi? Tarihe üstten bakmalı. Gelecek Adil Düzen’in olacaktır.
Önce düşündüklerimizdeki bazı çelişkilere göz atalım. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa ABD ve SSCB arasında paylaşıldı ve iki tarafın birbirinin amansız düşmanı olduğu söylendi. Oysa bu bir uzlaşma idi herkes kendi payını bu düşmanlığı kullanarak korudu.
ABD’nin laik ve demokrat ülke istediği, bazen bunu gerçekleştirmek için müdahale ettiği söylenir ama Suudi Arabistan bundan azadedir. ABD hem İsrail’in hem de Suudi Arabistan’ın en yakın dostudur ama bu iki ülke birbirinin sözde düşmanıdır.
- ABD ve Sovyetler göstermelik düşmandı. İsrail Arabistan da.
- Tekel sermayenin iki çenesi ve iki parmağı. Erbakan onaylanıyor.
1980 öncesi Türkiye’deki solcular Demirel iktidarının ülkeyi ABD’nin kontrolüne soktuğunu söyler ve bağımsızlık için mücadele ederlerdi. Oysa bu iktidar SSCB’den en çok kredi alan ikinci ülkeydi ve sanayi alt yapısını bu destekle sağlamaya çalışıyordu. Cevap verilmesi gereken iki soru vardı. Acaba Demirel hükümeti bunu ABD’ye rağmen mi yapıyordu? Öyleyse neye güveniyordu. Solcular kendisine düşmandı, sağcılar SSCB ile yakınlık nedeniyle düşman olabilirdi. Ya da hiç kimsenin aklına gelmeyen bir durum söz konusuydu. Yani ABD ile SSCB arasında düşmanlık değil dile getirilmeyen bir uzlaşma vardı.
- Demek Sovyetler tesisleri kurdu rakip ABD izin vermişti.
- Tekel sermaye Rusya’yı güçlendirmek istiyordu.
Türkiye önümüzdeki dönemde iki seçenek arasında karar verecektir. Birincisi ABD ve Rusya’nın karşılıklı konumda olduğu dengede istinat noktası olup dünya dengesinde önemli bir role sahip olmak ya da Çin veya Avrupa merkezli bir dengede yer almak. Ancak dünya ölçeğindeki rekabet devam ediyor ve Avrupa ve Çin’e karşı ekonomik operasyonlar uygulanarak güçsüz hale getirilmek, dünyadaki petrol ve gaz rezervlerinin ABD ve Rusya’nın kontrolünde olması sağlanmak isteniyor. Bu mücadeleyi bizlere demokrasi mücadelesi ya da mezhep çatışması olarak aktarıyorlar.
- ABD ve Rusya ile Çin ve ABD arasında enerji çatışması var.
- Sermaye dünyayı kutuplandırma denemesinde. Daha kutuplandıramadı. Avrupa, Amerika ve Rusya ile Çin Hint ve Japonya daha makul gruplandırma. Yahut Mahir beyin sınıflaması yahut Müslümanlarla tüm dünya. Gelecekte gruplar değil İnsanlık hakim olacak, ulus devletler bağımsız olacaktır. Kıtalar insanlık tarafından yönetilecek. İslam yani barış dünyaya hakim olacak. Kuran düzeni kurulacak.
Bugün uygulanan politikanın temelinde mezhep farklılığı olduğu görülüyor. Bu yolla Araplarla İran arasına geçilmez bir sınır konulacak ve Arap dünyası ABD’nin yanında yer alırken İran Rusya’nın müttefiki olacak. Böylece Çin’in Ortadoğu’ya girmek için bir kapı olarak kullanması engellenecek.
- Göstermelik Rusya Şiilerin, ABD Sünnilerin hamisi görünerek Çin’in batıya sarkması önleniyor.
- Türkiye iki derde tutuluyor. Doğru olabilir. Ak Parti iyi yerde demektir.
Türkiye’de ABD karşıtı ve Avrupa ile birlikte olmak isteyen kanat, özellikle muhalefette CHP içindeki ayrışmanın temelinde dış politikadaki farklılık yatıyor. İktidar partisinde de farklılıklar olabilir.
- Türkiye’deki farklılık bu görüşten gelmektedir.
- Türkiye tarafsız kalmalıdır. Savaş tehlikesi yok demek.
Anılar
21 Ocak 2012 Cumartesi
1994 yılında Kürtlerin Avrupa’da yaptığı bir toplantıya katıldım. Sadece ülkemizdeki değil bölgedeki tüm ülkelerden gelenler ve Avrupa’daki örgütlerin temsilcileri de katıldı. Bir de İngiliz lordu vardı. Lord, Türkiye’nin Kürt politikasını şiddetle eleştirdi. Bunun üzerine merhum Abdülmelik Fırat söz aldı ve şu mealde sözler söyledi: “ Biz Türkiye Cumhuriyeti ile mücadele etmiyoruz. Sizin darmadağın ettiğiniz Kürtleri toparlamaya çalışıyoruz.”
- 94’te Avrupa’daki Kürt toplantısına ben, Abdülmelik Fırat ve lord katıldı. Fırat bizim Türkiye ile mücadelemiz yok sizin dağıttığınız Kürtleri toparlamaya çalışıyoruz dedi.
- Kürtler henüz devlet yönetecek durumda değildir. Irak Kürt devleti olabilir. Şiiler İran’a, Araplar Suriye’ye, Türkler Türkiye’ye göç ederler. Kürtler de Irak’a gidebilirler. Yüz veya 200 sene sonranın projesi olabilir.
Söz sırası bana geldiğinde özetle şunları söyledim: “Kürtlerin bir devleti vardır ve adı Türkiye Cumhuriyeti’dir. Dünyadaki bütün Kürtler bizim soydaşımızdır. Bunları himaye etmemiz, sorunlarının çözümünde yardımcı olmamız gerekir. Ama bu görevimizi ihmal ediyoruz. Kürt sorunu demokrasi ve uluslararası hukuk çerçevesinde çözülmelidir.” Bu sözlerime kimse itiraz etmedi hatta çoğu onayladığını söyledi. Bir kişi bir ilave yaptı. Şu anda bile federasyonu savunan bu kişi sorunun federasyon yapısı içinde çözülmesi gerektiğini söyledi.
- Ben Kürtlerin devleti Türkiye’dir. Soydaşlarımızı korumalıyız dedim. Biri bu federasyonla mümkündür dedi.
- Adil Düzen’de devletler yüze yakın illere ayrılır. Bir ilin nüfusu 300 binden az 1 milyondan fazla olamaz. İç güvenlikleri iller kendileri korurlar, savunma bakımından ayrı ayrı devletlere sahip olurlar.
Bir süre sonra yine Avrupa’da yapılan başka bir toplantıya da katıldım. Orada dağdan inmiş bir genç kızla konuştum. Ona neden bu tehlikeyi göze aldığını sordum. Özetle şunu söyledi: “Eğer köyde kalsaydım sekiz ya da onu bulacak çocuklarımı doğuruyor olacaktım. Ahırdaki dişi bir koyuna benzeyecektim. Dağa çıkarak insan olduğumu anladım.”
- Başka benzer toplantıda dağdan gelen kıza neden dağdasın diye sordum. On çocuk doğurmamak için dedi.
- Değişik sorunları olanların finansesidir PKK. Bu sorun ancak bucak ve il sistemi yani hicret demokrasisi ile çözülür.
İstanbul’da Doğu Beyazıt’tan gelen bir Kürt’le konuşuyorduk. Şunları söyledi: “Beyim siz televizyonda konuşurken kahvedekiler size saygısızlık olmasın diye ayakta izlerler.” Bunları kendimi övmek için söylemiyorum. Tam tersine Kürt halkının devletin görevlisi olduğuna inandıkları benim gibi bir insana gösterdikleri saygı hem devlete bakış açılarını hem de ruh dünyalarındaki güzelliği ifade ediyordu.
- Doğu Beyazıt’ta devlet yanlısı beni ayakta dinliyorlarmış.
- Kürt sorunu Kürtlerin veya PKK’lıların sorunu değildir. Türk devletinin Sermayenin emrinde olmasıdır. Mahir bey neden şimdi bakan değil?
Halkımızın kültüründe farklı soy ve inanıştan gelenlere karşı olumsuz bir tavır sergilemek yoktur. Yüzyıllarca birbirinde farklı insanlar bir arada yaşamıştı. Yahudileri tüm Batı dünyası dışlarken Osmanlı eşit vatandaş muamelesi yaptı. Kürtler de bu kültürün insanıydı ve ülkelerindeki hiç kimseye düşman değillerdi. Ancak her iki taraftaki bazı güçler buna rağmen iki tarafı karşı karşıya getirmeyi başardı. Türkiye’yi yönetenler bölgedeki sorunları çözmek yerine bölge halkını farklı görmeyi tercih ettiler. Bölgedeki egemen güçler ekonomik ve sosyal yapının değişmesini istemiyordu. Değişim onların gücünü kaybetmesine neden olacaktı. Zaten çatışmanın en şiddetli olduğu doksanlı yıllarda siyasetçiler, onların yönlendirdiği bazı emniyet mensupları ağalarla işbirliği içindeydi. Halka yönelik şiddet onların tüm güzel duygularını yok etti. Bu türlü bir mücadele yerine sadece bölgedeki ekonomik yapı değiştirilmeli ve bunun sosyal yapıyı değiştirmesi sağlanmalıydı. Kürt kültürüne karşı çıkmak yerine onun dünya ve ülke kültürü ile rekabetinin sonucunu beklemek gerekirdi.
- Kürtler yabancıları dışlamaz. Türk halkının karakteridir bu.
- Kürt halkı dindardır. Aşiret hayatı yaşamaktadır. Aşirette beylerle din adamları birlikte toplulukları yönetir. Medreseleri kapatır, aşiret başkanlarını tehcir ederseniz PKK doğar.
Bir süre sonra Kürt sorunu ile ilgilenmekten vazgeçtim. Çünkü bu işi çatışmaya doğru itmek isteyen güçler son derece insafsızdı. Bir gün bölgenin kanaat önderlerinden biri bana neden olayla ilgilenmediğimi sordu. Şu cevabı verdim: “Kürtçüler MİT’çi diyor, MİT’çiler de Kürtçü. Birbirine zıt bu iki sıfatı taşıyamam.” Kürt egemenleri ise bölgedeki yapının değişmesini savunduğum için bana karşı çıkıyorlardı.
- Bana Kürtler MİT’çi, MİT’çiler Kürtçü diyor dedim ve vazgeçtim.
- Ben Türkiye’nin veya Gürcülerin sorunları ile değil insanların sorunları ile uğraşıyorum. Devlet güçlü olacak ülkeyi savunacak, il güçlü olacak güvenliği sağlayacak. Bucaklar bağımsız olacak halk istediği gibi yaşayacak.
Yorum:
Kainatı Allah yaratmıştır. İnsanları da o yaratmıştır. Tabii ve sosyal kanunlar vardır. İnsanlar o kanunları değiştiremezler. O kanunları kullanarak yaşarlar. Kuran insanların nasıl yaşayacaklarını öğretmiştir. Onun kanunlarına uymayanlar rahat etmezler.
Yeryüzü insanlığındır. Tüm insanların ortak malıdır. Kıta merkezlerinde oluşturulan insanlığın yönetim birimleri vardır. Buranın yönetimi merkezidir. Yani kıtalar gruplanırlar ama insanlığın emrinde olurlar diğer gruplarla savaşmazlar hatta yarışmazlar da.
Denizler insanlığın ortak malıdır. Herkes serbesttir. Karada da bazı alanlar insanlığa ait olur, tüm insanlar vizesiz buralara gelirler giderler. Bunlar hac yollarıdır. Kıta merkezleridir. Bunların dışında kalan karalar ülkelere temlik edilmiştir. Orası yalnız oradaki vatandaşlarındır. Dışarıdan gelenlerin izinli olmaları gerekir. Ülkelerin genel güvenliğini sağlamak, dışarıdan gelecek saldırılara toprakları korumak devletlere aittir. Her devletin ayrı dili vardır. Her devletin ona yakın ordusu vardır. Bölgelere yerleştirilmiştir. Bölge merkezleri ve kara yoları şeritleri devlete aittir. O ülke halkı oraya bireylerden izin almadan gelir, isterse yerleşir. Üniversiteler buralarda kurulur. Savunma ile ilgili topraklar devlete aittir. Bunun dışında kalan ülke toprakları illere temlik edilmiştir. İllerin kendi yönetimleri dilleri güvenlik kuvvetleri vardır. Paraları vardır. Lise öğrenimleri vardır. İllerin görevi iç güvenliği sağlamadır. İllerde kendi halklarından oluşan jandarma teşkilatı vardır. Her ilçede bir bölük bulunur. İl ormanları ve yolları ilçe merkezlerine aralarındaki il yol şeritleri illere aittir.
İllerin kalan toprakları bucaklara ayrılmıştır. Her bucağın ayrı dili, meclisi, yönetimi vardır. Kamu hukukunu ilgilendiren kanunları kendisi yapar. O bucakta işlenen suçların cezası oradaki mahkemeler ve ora kanunları ile verilir. Anayasalarını kendileri yaparlar.
Ekseriyet sistemi yoktur. Hicret vardır. Yönetici istediği bucak sakinini bucaktan sürebildiği gibi isteyen de bucaktan her türlü hakları alarak ayrılabilir. Satılamayan malları değer fiyatı ile devlet peşin para ile satın alır. Sonra aynı fiyatla bucağa satar.
İşte bağımsız il ve bucak sistemi iç ve dış siyasetin tamamını çözer. Kıtalar var ama bunlar blok değildir. Meclisleri yok, askeri güçleri yok, ortak dilleri yok. Kanunları yok. Buna karşılık buralarda araştırma merkezleri merkez marketler vardır. Araştırma merkezleri vardır. Yeryüzü güney Amerika, kuzey Amerika, Avrupa, Afrika, Çin, Hint ve Avustralya ve adalar birer kıta olacaklardır. Ortadoğu da kıta olabilir. Sorun çözülüyor.
Kürtlerin sorunu çözülüyor. Hangi devlette olursa olsun kendi illeri olacak ve tüm Kürtler serbestçe ekonomik sosyal ilişkiler ve birlikler oluşturabilirler.
PKK sorunu da çözülmüş oluyor. Onları kendi bucaklarına teslim eder, diyet ödetiriz yahut onlarla bucak kurar diyetleri kendileri öder. Doğru olan birdir. Bu Adil Düzen’dendir, kabul etmiyorum diyenler başka doğru bulamazlar. Doğru Adil Düzen’in değil tüm insanlığındır. Adil Düzen sadece doğruları benimsemiştir. Kendisi icat etmemiştir.