Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com
21.12.2011
“Gazeteci: Herkesin günah keçisi” başlıklı yazımın çıktığı günün sabahı 20’yi aşkın meslektaşımın gözaltına alındığını öğrendim ve bir kez daha “ne yapmalı?” sorusunu kendime sordum. Bu sorunun cevabını vermek için yakın dönemde, basın özgürlüğü konusunda yaşadığımız, başta gazetecilerin tutuklanması olmak üzere, insanın içini daraltan nice tatsız gelişmeye gösterilen tepkilere göz atalım:
Kimileri olumsuz hiçbir şey yaşanmıyormuşcasına basın ve ifade özgürlüğü ihlallerini, “kimse gazeteci olduğu için tutuklanmıyor” çarpıtmasının ardına sığınarak onayladı, hatta destekledi. Kimileri işin kolayına kaçıp, “söz tükendi” gibi parlak cümleler kurarak yaşananları “sessiz bir gözlemci” olarak izlemeyi tercih etti. Sayıları giderek azalan bir kesimse bu ihlalleri tavizsiz ve ayrım gözetmeksizin eleştirdi; tutuklu gazetecilerle dayanışma içine girdi, özetle basın ve ifade özgürlüğünü, dolayısıyla demokrasiyi savundu, savunmaya devam ediyor.
Kendimi sonuncu kesim içinde görüyorum. Böyle bir pozisyonu korumanın her geçen gün daha zor ve riskli olduğunun farkındayım ama kimden gelirse gelsin, basın ve ifade özgürlüğü ihlallerine ortak olmanın veya bunlara karşı sessiz kalmanın doğru olmadığına inanıyorum.
Sosyal medyanın rolü
Dünkü yazımda, daha önce tutuklanan Özgür Gündem yazarı Cengiz Kapmaz ile bir sohbetimden hareketle Kürtlerin neden medyada yeterince etkili olmadığı konusunda birkaç söz söylemiştim. Dünkü operasyon, devletin Kürt hareketinin kapsama alanındaki birkaç cılız medya yapılanmasına bile tahammülü olmadığını bizlere gösterdi. (Tam da operasyonun olduğu gün Murat Karayılan’ın Kürt kimliğini öne çıkartan bazı yazarları “dönek” ve “işbirlikçi” olarak suçlayıp tehdit etmesi bu tahammülsüzlüğün karşılıklı olduğunu bizlere gösteriyor.)
Fakat bu tahammülsüzlüğün çok fazla işe yarayabileceği söylenemez. Nitekim dün büyük medya organları operasyonu büyütmeden ve devletin çizdiği çizgiler içinde verirken “sosyal medya”da son derece hızlı, ayrıntılı ve özgür bir haber/yorum akışı yaşandığına tanık olduk. Bunun ciddi rahatsızlık yarattığını tahmin etmek güç olmasa gerek. Herhalde ilgililer bir süredir “sosyal medya”yı da denetim almanın yolları üzerine kafa yoruyorlardır.
Kürt sorunu nasıl çözülmez?
Dünkü operasyon, basın özgürlüğü konusunda içimizi daha da karartmakla kalmamış Kürt sorununun barışçıl yollarla kalıcı çözümü konusundaki ümitlerimizi de iyice tüketmiştir. Başından beri KCK operasyonlarının arkasındaki mantığı eleştiriyorum. Çünkü yapılan her operasyonun, bize gösterilen hedefin (yani PKK’nın belini kırmanın) tam zıddı sonuçlara yol açtığını gözlüyor ve bu tür baskı politikalarının yol açtığı travmaların barış içinde bir arada yaşama imkânını torpillediğini düşünüyorum. Bir günde 40’ı aşkın avukatı, 20’yi aşkın
Devamı için TIKLAYINIZ.
Yorum:
Emrolunduğun gibi Dosdoğru ol!
İfadeyi biraz genişletirsek ‘Doğru söze kimsenin tahammülü yok!’ dememiz gerekir. Herkesi memnun etmek çok zordur. Çarkın içinde kalmak istiyorsan herkesi boş ver, asıl adamları bul onları memnun edecek şeyler söyle. O zaman senden iyisi, senden bilgilisi, senden değerlisi olmaz. Ne zamanki, hakkı söyleyip birilerinin canını sıkarsın, koltuğunu sallarsın, rahatını kaçırıp alışkanlıklarını bozmaya kalkarsın, işte o zaman en kötü, en bilgisiz, en gerici, en anarşist sensin. Türkiye’de, hatta dünyada durum buyken olayı medyaya indirgemeyelim ki, medyanın ne kadar yanlı ve işini bilir bir edayla çalıştığını hesaba katarsak bu asil eleştiriyi aslında çok da hak etmiyor.
Özgür Medya! Kimmiş bu Özgür Medya çok merak ettim doğrusu. Tahammül edemediği hiçbir görüşü kaleme alamayacak kadar bağnaz olan bir zihniyet, telaffuz şansı tanımadığı görüşlerin hesabını bile vermeden hangi görüşün özgürlük mücadelesini yapıyor acaba?
Türkiye’de zaten suç sabitliği olmadan yaşanan tutukluluk süreçleri, maddi manevi taciz saçmalıkları var. Görüşü ne olursa olsun, bir insanın suçluluğu kesinleşmeden hapse atılması, kısıtlamalara maruz kalması kabul edilemez. Kaldı ki ülkemizde bu ayıp ayyuka çıkmış durumda. Kişi içerdeyken nerdeyse tüm tv kanallarında medya tarafından aleyhinde başlatılan karalama kampanyalarının uzantılarını görebilirsiniz. Bununla da kalmayıp kişinin ailesi, yakın çevresi, eşi, dostu, herkes bu çembere dahil edilmeye çalışılır. Bu sayede kişi üzerinde işin manevi eziyeti katlanırken, sözüm ona Özgür Medya işini sadece ve sadece işini yapıyordur. Bununla kalsa gene iyi. Kişi aklanıp serbest kalınca asıl komedi o zaman başlıyor. Bir gün önceki karalama manşetleri OUT, pişkinlik ve yalakalık manşetleri IN.
Düşünce özgürlüğü herkes için savunulması gereken bir haktır. Ancak nedense KCK ve benzeri operasyonlar sebebiyle tutuklanan gazeteci ve aydınlar! için bu mücadele veriliyor. O zaman da alkış yerine koca bir yuhayı hak ediyor.
Sanırım ülkedeki adalet sorunu, belki de adil yargılanma demeliyim, çözülmeden bu tür olaylar hep olacak, bizler de hep psikopat bir bakış açısıyla acabalar arasında boğulacağız. Kendi adıma duyduğum her habere skeptik bir bakış açısıyla yaklaşıyorum, diğer bir deyişle Özgür Medya’ya gü-ven-mi-yo-rum.