BDP, PKK’nın siyasi kanadı mı, değil mi?
Bir yanda kanlı terör eylemleri, bu eylemlerde şehit olan gencecik askerlerin cenaze törenleri arlıksız devam ediyor. Siirt Pervari’deki Belenoluk Karakolu’na yapılan PKK saldırısında şehit olan henüz 20 yaşındaki Recep Gök memleketi Şırnak’ta Kürtçe ağıtlarla toprağa verildi. Şehit Er İbrahim Türkmen’in cenaze töreninde kızkardeşi; Vali’ye “Bunlar hep askerleri öldürüyor, komutanlara söyleyin askerleri öldürtmesinler” dedi. İzmir’de Jandarma Er Önder Turgay’ın cenaze töreninde şehit yakınları isyan duygularıyla tepki gösterdi.
Bu gencecik, çoğu çocuk yaştaki şehitlerle birlikte ailelerinin de hayatı sönüyor ve öbür yanda hala “ülkesini, insanını kanlı eylemlerden korumak üzere görevini yapan asker” ile “karakollara, sivillere, sivil araçlara bombalı saldırı düzenleyen, cinayetler işleyen terörist”i bir tutan konuşmalar yapılıyor, yazılar yazılıyor.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş bu çerçevede bir konuşma daha yapmış örneğin.. Diyor ki;
- Biz PKK’nın silahlı kanadının sözcüsü değiliz. Ama PKK’nın silahsızlanma sürecine katkı sunabiliriz.
- Yasalar, Anayasa ile reformlarla ilgili görüşelim, muhatap biziz.
- Siirt’deki olay hepimizi derinden yaralayan acı bir olaydır. Ölümlere sevinenlerin olduğu bir ortamda üzülmek son derece insani bir davranış ve erdemli bir tutumdur. Çünkü öldürülen PKK’lı sayısı ile övünen bir başbakan var bu ülkede. Öldürülen PKK’lı sayısının çok olmasına alkış tutan bir medya var. Birbirimizin acılarını anlayacağız ki, üzüleceğiz ki sevinçleri ortaklaştırabilelim.
- Savaşın durması konusunda yaptığımız çalışmalarda başarılı olamadığımız, barışı getiremediğimiz için dolaylı olarak sorumluluğumuz vardır (...) Barışmak karşılıklı bir iştir.
BARIŞIN ŞARTI NE?
Bakalım şimdi;
Demirtaş “Biz PKK’nın silahlı kanadının sözcüsü değiliz” diyor ama hemen her cümlesi ile; “savaş” dediği “terör” eylemlerinin ve örgütünün sözcülüğünü yapıyor, bu örgütün sivil-asker demeden yaptığı katliamlarla her gün onlarca şehit verilen ülkede “karşılıklı acı”dan söz ediyor. Dün BDP’li Ertuğrul Kürkçü’ye sorduğum soruyu kendisine de sormak isterim (keşke cevaplasalar da hep birlikte öğrensek):
Neyin savaşı bu? Onlarca yıldır, onbinlerce insan “hangi amaç” uğruna öldürüldü?, “Yasalar, Anayasa, reformlar” diyerek yuvarladığınız cümlede somut olarak istedikleriniz nedir, gerçekte “bu cinayetlerin nedeni olan talebi” yaptığınız konuşmada neden açık ve net söylemiyorsunuz da “silah bırakılması için Hükümetin Öcalan ve PKK ile pazarlığa oturması gerekir” diyorsunuz?
“Barış” dediğiniz “terörün bitmesi” için, “örgütün silahsızlanması” için sunabileceğinizi söylediğiniz katkı somut olarak ne? Hangi isteğin karşılandığı söylendiğinde “silahsızlanma” gerçekleşecek? Açılım sürecinde devlet birimleriyle karşılıklı görüşmeler yapıldığına göre “bu nasıl bir talepti” ki anlaşmak tamamen imkansız hale geldi?
Eğer bir terör örgütü sivil-asker herkesin geçeceği yollara mayın döşüyorsa, şehirlerin göbeğinde bombalı saldırı yaparak sivilleri, durup dururken karakollara saldırarak vatani görevini yapan askerleri katlediyorsa, futbol oynanan sahalara bile Kalaşnikoflu saldırı düzenleyip öldürüyorsa o teröristler de öldüğünde hükümetin üzülmesi mi beklenir? “Hayır siz önlem almayın, insanları bu saldırılardan korumaya çalışmayın, sadece terör örgütüyle pazarlık yapın” mı denir? Nasıl bir mantık yürütmedir bu, nasıl bir erdemdir?
‘TÜRKİYE CEHENNEME DÖNER’
Ve ayrıca “PKK’nın silahlı kanadıyla yakınlığınızı” daha önce defalarca belirtmediniz mi? BDP olarak daha seçim öncesinde “Taleplerimiz gerçekleşmezse Türkiye cehenneme döner” şeklinde konuşmalar yapmadınız mı? “PKK’nın ilk karakol saldırısı”nın yıldönümünde milletvekilleriniz “terör eylemleri sırasında veya bunlar sonucu yapılan operasyonlarda ölen PKK’lılara” övgüler yağdırıp, onları “kahraman” saymadı mı?
Habur’dan gelen PKK’lılarla konvoy yapıp gezmediniz mi, yerel seçimlerde adaylarınızı PKK’nın belirlediğini kulaklarıyla duyup yazan gazeteciler olmadı mı?
“Barışmak” derken, “birbirimizin acısını anlamak” derken; kimle kimin barışmasını kastediyorsunuz ve kimler kimlerin acısını anlayacak? Yani Siirt’te karakola saldırıp askerleri katleden terörist veya Ankara’ya, İzmir’e, Adana’ya bomba döşeyen teröristler ölmüşse onların acısı ile öldürdüklerinin acısı mı kıyaslanmalıdır?
Kendi konuşmasını dinlese Selahattin Demirtaş da çözemezdi. Ama bu soruların hepsi cevap bekliyor, yıllardır yapılan tekerlemeler artık yetmez!