Ezbercilik
1230 Okunma, 2 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

Ezbercilik

25 Eylül 2011 Pazar

 

Genel olarak bir milletin aynı soydan gelen, ortak kültüre sahip ya da aynı inanışı paylaşan insanlardan oluştuğu, devletin de bu yapı üzerine kurulduğu düşünülür. Oysa üzerinde güneş batmayan İngiliz İmparatorluğu bu kriterlerden hiçbirine sahip değildir. Onun bir imparatorluk olduğu söylenip itiraz edilirse ABD’nin dünya üzerinde mevcut her türlü insanı barındıran bir millet olduğunu ve bir devleti olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca aynı soydan gelen ve ortak inanç ve kültüre sahip Arapların bir sürü devleti vardır.

- Irk veya din birliği devleti oluşturmaz.

- Devletin oluşması başka, devlet olması başkadır. Devlet çeşitli nedenlerle oluşur. Toprağı ve halkı vardır. Toprak imar edilir ülke olur, halk birleşir ulus olur. Uluslaşmazsa dağılıp gider.

 

Oysa milleti bir arada yaşama iradesine sahip, gelecek tasavvurları ortak insanlar olarak tarif edersek bunun üzerine bir devlet inşa ederiz. Doğuştan sahip olunan değerleri ön plana çıkarıp milleti buna göre tarif edersek varlığımızı sınırlandırırız. Genelde büyük güçler diğer ülkelerin kendilerini böyle tanımlamasını isterler ve böylece onları dar bir alana sıkıştırırlar.

- Devlet doğuştan taşınan vasıflarla kurulmaz.

- Ulus doğuştan taşınan vasıflara dayanmaz. Türkiye Anadolu’ya yerleşen,  ben türküm diyen, Türkçe konuşan Müslüman halktan oluşmuş bir ulusa dahildir. Irka dayanmamaktadır. İslamiyet Hıristiyanlığı ve Yahudiliği de içerebilir.

 

Bu konuyu gündeme taşımamın nedeni ülkemizi soy ya da inançlarla sınırlandırmanın yanında her inanç ve soydan insanların eşit vatandaşlarımız olduğunu kabul eden iktidara yönelik eleştirilerdir.

Ancak devlet, üzerinde yaşayan insanları aşan niteliklere sahip olmalıdır.Yani insanların tek başına gerçekleştiremeyecekleri güvenlik, sağlık eğitim, iktisadi refah gibi konular ve bunların dışında mutluluklarını sağlayacak kültürel hizmetleri sağlamalıdır. Türkiye’de güvenlik ideolojimizi korumak olarak öğretilmiştir. Oysa düşünmeyi yasaklayınca ülkenizi işgal eden güçten farkınız kalmaz çünkü o da yeni bir dünya görüşüne sizi inandırır. Bağımsız bir devlet olmak sadece bir bayrak altında yaşamak değildir. Eğer tüm değerleriniz sizin dışınızda belirleniyorsa ve bunları değiştirme iradeniz yoksa siz bir köle sayılırsınız. Şüphesiz dünyadaki bilgi birikimlerinden istifade edilir ama siz farklı bir sonuca varmışsanız ve bu sonuç mantıklıysa kendi görüşünüze göre yaşamalısınız. Oysa ülkemizde bütün doğrular ve iyilerin dışımızda olduğuna ve bunları benimsemediğimiz için geri kaldığımıza inanılır. Mesela AB standartlarına ulaşırsak medeni bir ülke olacağımız genel bir kanıdır. Oysa ben ne başkasının ne de geçmişte var olanı aynen uygulama zorunda olmadığımı, eğer daha iyi olduğuna inandığım bir davranış varsa onu benimsemeyi kabul ederim.

- Batıyı, geçmişi taklit etmekle yetinmek geri kalmanın sebebidir. Onları bilmeliyiz ama kendi geleceğimizi kendimiz çizmeliyiz.

- 1967’de İzmir’de kurduğumuz kooperatif budur. Gülencilik budur. Millî Görüş budur. Kemalizm de budur. Müspet ilme dayanarak muasır medeniyetin fevkine çıkmak.

 

Tavrımı bir örnekle açıklayayım. Üniversitede yalnız iktisat dersi vermiyordum ve bazı matematik derslerine de girerdim. Öğrencilere x karenin türevinin ne olduğunu sorardım ve hepsi 2x derdi. Cevap doğruydu ama ben “Yanılıyorsunuz x karenin türevi karpuzdur” derdim ve ispatlamalarını isterdim. Maksadım bilginin ezbere dayanmaması ve bildiklerinin anlamını da araştırmalarıydı. Gerçek hayatta karşılıklarını bilmedikleri soyut simgeleri ezberlemelerini istemezdim.

- Öğrencilerden her şeyi ispatlamalarını isterdim.

- İslamiyet’te ispatlanamayan şeyler ilim olmaz ve imanın konusu olmaz. Hayat yalnız ilme dayanmaz. Kesin ispatı yapamadıklarını da içtihatla tahminde bulunursun. Onun kesin doğruluğunu iddia edemezsin, ama onunla amel etmekle mükellefsin. İmanda ilim amelde içtihat.

 

Bugün bir şeyden şikayetçiyim. İktisadi durumumuz rakamlarla ifade ediliyor ve durumumuz bu rakamlara yüklenen anlamlarla değerlendiriliyor. Oysa izlenen politikanın cari açığı büyüteceği önceden belliydi ve bundan şikayetçiydim. Bunun çaresi olabilir ama kangren olan ayağınızın kesilmesi gibi bir çare olmamalıdır. Ayrıca var olan iktisat bilgisinin değişmez olduğu söylenemez. Geçmişte de fizik vardı ve bu tek gerçek olarak kabul ediliyordu. Sonra Kuantum fiziği çıktı ve bakış açısı değişti. Benzer değişim doğruluğundan şüphe bile edilmeyen matematikte yaşandı. Önümüzdeki dönemde iktisatta önemli değişiklikler yaşanacaktır ve keşke bunu bir Türk bilim adamı gerçekleştirse.

- Ekonomi iyi gitmiyor. Bütçe açığı. Ekonomi kuralları değişecek.

- Ekonomi bütçe açığı ve dış borçlarla ayakta tutuluyor. Ani iflas her gün kapıda. Ekonomi kanunları değişmez eksik bilgiler tamamlanır. Adil Düzen yeni keşfedilen kanunlara dayanır.

 

 

Mahir KAYNAK

Kürtler ne istiyor?

1 Ekim 2011 Cumartesi

 

Yaşadığımız hüzün dolu olaylar karşısında tepki göstermek, bunların insani olmadığını söyleyip kınamak sorunun çözümünü sağlar mı? Duygusal tepkilerin çözümde hiçbir olumlu etki yapmayacağını, aksine bu olayların arkasındaki gücün hedefine varmasını kolaylaştıracağını düşünüyorum.

- Olayları kınamak çözümü büyütür.

- Olayları kınamak yerine olaylar tazmin ettirilmelidir. PKK’nın zararlarını Kürt halkı ödemektedir. Onları silahlandırıp savunma hakları da verilmelidir.

 

Siyasi olayları içinde geliştiği ortamdan bağımsız düşünmek, bunları insanların bireysel davranışlarının sonucu olarak değerlendirmek yanlıştır. Mesela istenen özerklik ne sonuç yaratacak sorusuna cevap verirsek bu talebin arka planını anlarız. Bölge zaten eskiden beri özerkti. Bölge hukuk kuralları ile değil törelerle yönetiliyordu. Siyasi egemenlik devletin değil feodal ağalarındı. Demokrasinin temeli saydığımız seçimler ağalara Meclisin yolunu açıyordu. Kime oy verileceğinde bireylerin hiçbir tercihi söz konusu değildi. Gazetelerde bir aşiretin daha önce oy verdiği partiden uzaklaştığı yazılır ve bunun kaç oya tekabül ettiği habere eklenirdi. Ekonomik güç tek elde toplandığı ve ağanın isteğine göre dağıtıldığı için bireylerin karar verme yetkisi yoktu. Bu evlenecekleri kişinin seçimine kadar ulaşan bir müdahale biçimi olmuştu.

- Doğu zaten özerktir. Kanunlar değil töreler, görevliler değil ağalar yönetiyor.

- Bunun anormal tarafı yoktur. Demokrasi hakemlik ve yerinden yönetime dayanır. İstedikleri özerklik bu ise tüm Kürt illerine ve halkına hemen vermeliyiz.

 

***

PKK başlangıçta bu yapıya karşı kurulmuştu. Köyler basılıyor bebekler bile öldürülüyordu. Bunu devlete başkaldırı olarak algılamamak ama hukuk dışı saymak ve cinayet olarak tanımlamak gerekirdi. Ancak bu kuruluşu kendi çıkarları için kullanmak isteyen dış ve bunların yönlendirdiği iç güçler örgütü ele geçirdi, hedefini bir Türk-Kürt ayırımı yapmak olarak değiştirdiler. Bu durum eskiye bir dönüştü ve artık devlete karşı olanlar buradaki feodal yapıydı ve gücünü korumak istiyordu.

- PKK feodal yapıya karşı oluştu. Dış güçler ve onların yönlendirdiği iç güçler feodalizme dönüşe çevirdi.

- Ülkenin birliğini bozmamak şartı ile biz de buna yönelmeliyiz. 1 milyondan fazla olmayan iller tamamen bağımsız olmalıdır.

 

Siyasi olayları sadece hukuka aykırılık yönünden incelemek ve bunun hangi siyasi projenin ürünü olduğunu, hangi dış güçlerin içerde kimlerle işbirliği içinde olduğunu araştırmamak en büyük hatamızdır. Mesela Susurluk örgütünün aşiretlerle ilişkisi incelenseydi bu örgütün Türkiye’de siyasi iktidarı ele geçirmek istediği ve bu konuda Kürtlerle işbirliği içinde olduğu görülürdü. Bu sözlerim siyasi iktidarın seçimle el değiştirmeyeceği, farklı partilerin aynı güç odağını temsil edebileceklerini, tek bir siyasi partinin farklı güçleri temsil edeceği anlamına gelir. Mesela İnönü’nün CHP’si ile Ecevit’in CHP’si çok farklıdır. Aynı şey Özal’ın ANAP’ı ile Yılmaz’ın ANAP’ı için de söylenebilir.

- Susurluk olayı aşiretlerle birleşmek isteyen ve iktidarı ele geçirmek isteyen bir örgütün işidir.

- Türkiye’nin tüm yeraltı faaliyetleri tekel sermaye tarafından yönlendirilir. Tekel sermaye siyaseti değiştirecekse yöneticiyi değiştirerek yapar. Baykal böyle gitti.

 

Kürt siyasetçilerin büyük riskleri göze alarak açılım politikası izleyen AK Parti’yi en büyük hasım saymaları bu partinin oradaki ekonomik ve bunun sonucu olarak sosyal yapıyı değiştirmek istemesidir. Bu feodal yapının sona ermesi ve egemen güçlerin tasfiyesiyle sonuçlanacaktır. Eğer geçmişten beri süregelen yapıya dokunmasa, Meclise ağalar ya da temsilcileri gelse, bölge geçmişten beri var olan özerkliğini sürdürecekti. Şimdi istenen bu yapıya dokunulmaması ve 21. yüzyılda feodal yapının sürmesidir.

- Kürt temsilcilerinin AK Parti’ye direnmesi feodalitenin yaşamasını sağlamaktır.

- Sosyal bir yapı bir ihtiyaçtan oluşur. Ömrünü tamamlar ve gider. Yeni yapı gelir. Feodalite sermaye tarafından tasfiye edilmiştir. Şimdi sıra sermayenin tasfiyesine gelmiştir. Bunu yeni demokratik feodalizm yapacaktır. Bu da yerinden yönetimdir. Ülke illere ayrılacak bağımsız olacak, iller bucaklara ayrılacak bağımsız olacaklardır. Hanedan beylerinin yerine seçilmiş başkanlar bey olacaktır.

 

Devletin Öcalan’la görüşmesinden en çok endişelenen bu yapıdır ve son olaylar bunu sona erdirmek amacı taşımaktadır. Halk şöyle düşünmektedir: “Biz her gün şehitlerin acısını çekerken bunlarla neden görüşülüyor” Devlet ise bu yapıyla mücadele etmek için kurulmuş örgütü ele geçirenlerden geri almak ve onlar tarafından kullanılmasını engellemek istemektedir.

- Devlet Öcalan’la görüşürken gayesi Kürt halkını PKK’dan kurtarmaktır.

- Devlet illere özerklik vermelidir. Öcalan’ı da serbest bırakmalıdır. Eski suçları affetmelidir. Mağdurları onlara destek verenler tazmin ettirmelidir.

 

 

YORUM:

 

Müspet ilim. Matematiğe dayalı ilimdir. Varsayımları ortaya koyarsınız. Formülleri üretirsiniz. Sorunları çözer ve olacaklarını baştan hesaplarsınız. Sonuç hesap ettiklerinize uyuyorsa ölçüler tutuyorsa o zaman varsayımlarınız doğrudur denebilir. Tutmuyorsa matematikte bir hata yapıp yapmadığını kontrol ettikten sonra varsayımınızı değiştirirsiniz. Müspet ilim böyle doğar.

Batıda henüz ekonominin müspet ilmi doğmamıştır. Bunun sebebi bilgisayar olmadan önce ekonomik değerler ölçülemiyordu. Varsayımlar altın ve gümüş paralara dayanıyordu, karşılıksız para piyasada dolaşmaya başladı, bu sebeple henüz ekonominin müspet ilmi doğmamıştı.

Bir örnek verelim. Ekonomide fiyat paranın mala bölümüdür. Çeşitli paralar vardır. Altın, döviz, nakit senedi, veresiye hep satın alma gücüdür ve bunlar paradır. Üretilen sanayi ve tarım malları dışında ruhsat verilen arsalar, karşılıksız senetler faiz alacakları mal muamelesi görmektedir.

Bunların bir kısmı değişmektedir. Mesela altın hem paradır hem maldır. Bono senedi hem paradır hem maldır. Karma ekonomilerde bunların ne zaman para olduğu ne zaman mal olduğu bilinmediği için fiyat formülü işlemez. Burada ekonomi kanunu değişmiyor. Bizim para ile malı ayıramayışımız bizi hatalara götürüyor.

Sorun mal ile paranın netleştirilmesidir. İşte Adil Düzen bunun kanunlarını çözmüştür. Mal senetleri çıkarmıştır. Mallar senetlerle değiştirilmektedir. Paralar mal yerine geçmektedir. Para ise senet karşılığı çıkarılmaktadır. Karşılıksız para çıkarılmaktadır. Para karşılığı senet çıkarılmamaktadır. Bono senedi ortadan kalkmaktadır. Altın karşılığı da altın senedi çıkarılmaktadır. Altın artık para görevini görmemektedir. Altın parayı devletler değil kuyumcular çıkarmakta devletin deneyiminde olmamaktadır.

Ülke paraları da toprağa dayanmaktadır. Devlet toprak karşılığı para çıkarmakta, çalışanlara kredi olarak vermektedir. Mahir bey yeni ekonomi kanunları bulan Türk ilim adamı aramaktadır. Adil Düzen çalışanları bunu başarmışlardır. Ama Mahir bey dahil herkes kulağını tıkamış devlet olarak saldırıya geçmişlerdir. Yarın tekel sermaye Adil Düzen’i bozup ona sahip çıkabilir.

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
ziya küçük
03.10.2011
11:54

Süleyman Bey , benim eksikliğim kusuruma bakmayın. Daha önce de sormuştum fakat anlamadım.

Merkez bankasının piyasaya para sürme şekillerini örneklendirerek anlatabilir misiniz?

Çünkü bildiğim kadarıyla kredi işi, halkın elindeki tasarrufların bankalarda toplanması ve bu tasarrufların kredi olarak ihtiyacı olanlara kullandırılmasıdır. Bankalar merkez bankasından neden para alsınlar?

TCMB , Amerikan Merkez Bankasından neden borç alsın?

Netleştiremiyorum?

Süleyman Karagülle
03.10.2011
20:38

Ziya Küçük’e

Süleyman Bey , benim eksikliğim kusuruma bakmayın. Daha önce de sormuştum fakat anlamadım.

Anlamadığınız noktaları bildirmeniz gerekir. Bir cümleyi okuyacaksınız. İtiraz ettiğiniz cümleye itiraz edeceksiniz.

Merkez bankasının piyasaya para sürme şekillerini örneklendirerek anlatabilir misiniz?

Yeni devlet kurduk. Merkez bankası bankalara para gönderdi. Her gün işçiler çalışıyor. 20 milyon insan çalıştı. Ortalama ücretler günlük 50 TL olursa günde birer milyar ödeyecekler, üretim başlayacak. Her gün birer milyar para piyasaya çıkıyor. İşverenler borçlanıyor. Mallar bakkallara ancak üç ay sonra (90 gün sonra) geliyor. O gün para geri dönecek, bakkallara dönecek, bakkallarda işverenlere ödeyecek. İşverenler de bankalara götürüp borcu kapatacaklardır. Demek ki piyasada 90 milyar para dönecektir. Bundan sonra artık yeni para çıkaramaz.

Üretilen mallar satılmazsa para geç döner, günlük para sürülmeye devam ettiği için piyasadaki para misal 100 milyar olur. Üretilenden fazla tüketilirse piyasada mal azalır. Bankaya gelen para çok olur, bankanın ödediği ücret tutarı az olur. O zaman da piyasadaki para misal 80 milyara düşer.

Çünkü bildiğim kadarıyla kredi işi, halkın elindeki tasarrufların bankalarda toplanması ve bu tasarrufların kredi olarak ihtiyacı olanlara kullandırılmasıdır. Bankalar merkez bankasından neden para alsınlar?

Eskiden para altın idi. Bankalar halkın mevduatı ile kredi veriyorlardı. Bugün ise Paraları merkez bankalar üretiyor. Piyasada para yoksa, halk parayı nasıl bankaya yatıracak. Merkez Bankası parayı piyasaya nasıl sürecek. Batıda tüccarlar kredi alır, piyasaya parayı tüccar sürer. Biz ise işçilere (çalışana) kredi veriyoruz.

TCMB , Amerikan Merkez Bankasından neden borç alsın?

Eskiden Merkez bankaları Kasaya altını koyar, onu alıp satarak Türk lirasını piyasaya sürerdi. Şimdi ise altın yerine doları koymaktadır. Doları alıp satarak Türk lirasını piyasaya sürmekte veya çıkarmaktadır. Bunu yapabilmesi için Merkez bankasının ABD Merkez bankasından faizle borç alması gerekir. Yahut başka borç alanlardan aldıklarından daha fazla faizle alacaktır. Yahut piyasadan satın alacak, dolarda yapılan enflasyonla Merkez bankası faiz ödemiş olacaktır.

Netleştiremiyorum?

Düşüneceksiniz, bunları şekillerle izah etmemiz gerekir. Karşılıklı görüşmemiz gerekir.





Sayı: 120 | Tarih: 2.10.2011
Ahmet Hakan
Somali konseri
Palyatif tedavilerin sonu
2025 Okunma
17 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Zülfü Livaneli
tluk sembolü değilmiş
akevler,adil düzen ve zeytinyağı kalitesi
1252 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mahir Kaynak
Ezbercilik
Ekonominin müspet ilmi
1230 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Taha Kıvanç
Kitap için ağaç kesmek gerekmiyor
Geleceğin kitapları
1191 Okunma
Ahmet Kirtekin
Mehmet Şevket Eygi
Allah'tan ümit kesilmez
Hiçbir zaman kesilmez!
1181 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ruhat Mengi
BDP, PKK’nın siyasi kanadı mı, değil mi?
Yorumsuz
1159 Okunma
Vahap Alma
Ruşen Çakır
Yeni bir başlangıç, yeni bir umut!
Adil Düzen Anayasası
1124 Okunma
2 Yorum
Tayibet Erzen
Ebubekir Sifil
Mayınlı Alan
Adalet Özlemi
1064 Okunma
Zafer Kafkas


© 2024 - Akevler