Bilimin isyanı
Zülfü Livaneli - zlivaneli@gazetevatan.com
25.08.2011
21. yüzyılın kutsal bir sözcüğü var: Hız!
Daha hızlı internet, daha hızlı uçak, daha hızlı otomobil, daha hızlı tekne, daha hızlı yaşam...
Üzerinde hiç düşünmeden “hız”ın iyi bir şey olduğunda birleşiyoruz. Tartışma yok.
Peki “hız” üzerinde düşünmüyoruz da ne üzerine düşünüyoruz diye kendi kendimize sorsak ya! Herhangi bir konu üzerinde derinlemesine, sakince, yanılma paylarını hesaba katarak düşünüyor muyuz? Bir insan, bir ilişki, bir kitap, bir film, siyasi bir gelişme bizi derin derin düşündürüyor mu?
Yoksa yargılarımız, kararlarımız alelacele ve üstünkörü mü?
Herkes kabul eder ki ikincisi doğru.
Hızlanan hayat, insanlarda derinlik ve dikkat bırakmıyor.
Çünkü hepimiz giderek hızlanan bir lunapark aracına binmiş gibi yaşıyoruz. Hiçbir şey üzerinde uzun uzadıya durmaya vaktimiz yok.
Bazı köşe yazarlarının kitaplar, filmler üzerine yazılarını okuduğum zaman acı acı gülümsüyorum. Çünkü belli ki o kitabın arka kapak tanıtım yazısını okumuş, intertnette bir filmin fragmanını seyretmiş sadece. Ama o eseri göklere çıkarma ya da yerin dibine batırma hakkını buluyor kendisinde.
Peki dünyanın her yerinde böyle mi? Hemen söyleyeyim; değil.
Amerika’dan Çin’e, Almanya’dan Japonya’ya kadar her yerde sizinle söyleşi yapmaya gelen gazeteci, kitabınızı okumuş, hayatınızı sizi şaşrtacak kadar- incelemiş ve sorularını hazırlamış olarak geliyor.
Haksızlık etmeyelim: Bizdeki röportaj yazarlarının bir kısmı da böyle ama köşe yazarları her gün on ayrı konuya, birer cümle halinde değinip kanaat belirttikleri için, bütün sanat bilim ve siyaset dünyasını “Sevdim-sevmedim”, “Sıkıldım-sıkılmadım”a indirgiyorlar. Okur da buna alıştırılıyor. Kaç kişinin derin bir düşünce, gerçek bir analiz okumaya vakti ve sabrı kaldı dersiniz? Çoğu kişi paragraf bile okuyamıyor artık. Köşe yazıları şiir gibi ayrı satırlar halinde yazılıyor.
***
Uluslararası çapta elektronik mühendisi olan bir arkadaşım var: Orhan Akalp. Birkaç kişi bir araya gelip konuşmaya başladığımız zaman hemen “Durun biraz, yavaşlayın” der. “Ben bu kadar çabuk anlayamam. Tek bir konu üstünde duralım, yavaş yavaş konuşalım, düşüncelerimizi geliştirelim.”
Onun ne kadar haklı olduğunu, bir grup önemli bilim adamının bir isyan manifestosu sayılabilecek açıklamalarını okuyunca bir kez daha anladım.
“Yavaş Bilim Akademisi” kurucusu olan bilim insanları Scientific American’da şöyle diyor:
“Biz bilim insanıyız. Düşünmek için, özümsemek için vakte ihtiyacımız var. Size sürekli yaptığımızın ne anlama geldiğini, ne işe yarayacağını anlatamayız çünkü belki de henüz bilmiyoruzdur. Bilimin zamana ihtiyacı var.”
Konuyla ilgili haberin devamında da “İsyan eden uzmanlar sürekli dergilere makale yetiştirmekle, birbirlerinin makalelerini okuyup kontrol etmekle, araştırmalarına fon bulmak için reklam yapmakla ve twitter’da vakit geçirmekle uğraşmak istemediklerini belirtti. Bu durumun bilim üzerine düşünmeyi ve yeni keşifler yapmayı zorlaştırdığını ekledi” deniyor.
Haksızlar mı?
Vaktimiz ve sabrımız varsa, hadi bu konu üzerinde biraz düşünelim.
YORUM;
YAVAŞ BİLİM AKADEMİSİ
Yavaşlık ve hızlılık bir yaşam tercihdir.İslami hayat tarzı da yavaş yavaş
Sindirerek yaşamak şeklindedir.Bunu da namaz müessesi ile sağlar.Düşünmenin finansmanı da zekat müessesesiyle sağlanır.Ancak İslami toplumlar insanlığın huzur ve mutluluk
Problemlerine çözüm bulabilirler.Çünkü çözümler düşünmekle bulunur.Düşünmeye de ancak İslami toplumlar hakkıyla zaman ve finansman ayırabilirler.Belki teknoloji ve sanayi üretimi için hız gerekir.Onu da diğer toplumlar sağlarlar.Misal olarak insan beyninde nasıl ki
İki bölüm var ama bir insana hizmet ediyor.
Sonuç olarak dünyada dengeli bir şekilde iki toplumda yaşayacak İslam toplumları
İnsanlığın Ruhi,gayri İslami toplumlar da bedeni fonksiyonunu yerine getireceklerdir.
Ama bunu sağlamak için de “bir müminler topluluğu”ortaya çıkmalı Adil Düzeni
Kurmalı ve devamını sağlamalıdırlar…