Kim ne derse desin, konuyu nereye çekmeye çalışırsa çalışsın, Org. Işık Koşaner’e ait olduğu söylenen sesin yaptığı açıklamalardan şahsen memnunum. Resmettiği tablo hoşuma gittiği, ya da güçlü olması gereken bir kurumun zaaflarla malûl olduğunu öğrendiğim için değil... Gazetecilik mesleğini yeniden yüceltme fırsatı sağladığı için...
İki gün üst üste internete konulan kayıtlarda ele alınan ve eleştirilen hemen her konu, son birkaç yıldır basında haberleştirilmişti. Alnından vurulan askerden komutanların özel işlerinde kullandığı erlere kadar... İnsansız Hava Araçlarının (İHA) yanlış değerlendirilmesinden, karakolların sahipsiz, mayınların kontrolsüz olmasına kadar...
Hepsi, hepsi gazetelerde çıkmış haberler bunlar...
Bakmayın siz, basın mensupları için, “Bunlar analarını bile satarlar” gibi ilk bakışta ‘sövgü’ gibi duran cümleler sarf edilmesine; son yıllarda duyduğum en övücü sözler onlar... Sözlerin sahibi kendi mesleğinin mensuplarını en kırıcı ifadelerle kıyasıya eleştirirken, eleştirdiği konularda çıkan ısrarlı yayınlar sebebiyle gazetecilere hayranlık besliyormuş gibi geldi bana.
Uzun zamandır ilk kez bütün zahmetlerine ve yıpratıcılığına rağmen gazetecilik uğraşını onurla sürdüren meslektaşlarımla yeniden gurur duydum.
Olur olmaz yerlerde kullanılan ‘milât’ sözcüğü için en uygun fırsat aslında bu son gelişme; birilerinin yapışıp kalması amacıyla üzerlere boca etmeye çabaladığı ‘yandaş medya’ yakıştırmasını iflâs ettireceği için...
Demek ki, onca zaman haberleştirilen, o haberlerden hareketle yorumlanan yanlışlıklar, gerçeği yansıtıyormuş...
Göstermeye çalışıldığı gibi, iktidarı kollayıp askerleri zor duruma düşürme amaçlı uyduruk kaydırık şeyler değilmiş, yazılanlar, çizilenler...
‘Ergenekon’ yapılanmasını hiyerarşi dışı bir oluşum diye biliyorduk; öyleymiş... ‘Balyoz’ davasına temel teşkil eden belgelerin Karargâh tarafından yok edildiği bilgisine sahiptik; o bilgi de doğruymuş... Gazetelere yansıyan haberlerin kaynağı dışarıda bir yerlerde değil yanlışlıkların olup bittiği Karargâh’taymış... Paraflanmış her kâğıda imza atılan bir ortam varmış; yani bizler ‘ıslak imza’ tartışmalarıyla boşuna vakit geçirmişiz...
Taraf refikimizi tebrik ediyorum; bütün yayın kadrosunu, yazarlarını, özellikle konuları sürekli gündemde tutan Mehmet Baransu’yu... Taraf’ın başlattığı habercilik yarışında geri kalmamak için olağanüstü çaba gösteren Star’ı, Zaman’ı, Sabah’ı, Yeni Şafak’ı, Bugün’ü de... Haberleri geniş kitlelere duyuran, tartıştıran, yarışın içinde kalma mücadelesi veren televizyon kanallarını da...
O çabalar sayesinde bugün önümüzü görebiliyoruz.
Mesleği dar bir alana kıstırmaya çalışan, ciddi konulara girilmesini istemeyen, siyasilerin her söylediğine -evrensel hakikatler bile olsa- kuşkuyla yaklaşırken rütbelilerin fısıltılarını manşetlere taşıyan, yıpranma ve yıpratılma pahasına gerçeklerin peşinden ayrılmayan meslektaşlarına her türlü tezviratı reva gören ‘gazeteci’ kılıklılar da var, biliyorum.
Ülke ortaya dökülen hazin gerçeklerle sarsılmışken başka konuları gündemde tutarak salvoyu atlatmaya çalışan da var aralarında; konuşmanın internete düşmesi ayrıntısını öne çıkarıp “Bu bir suç” diye bağıran da; mahcubiyeti kendisini “Bir Genelkurmay Başkanı nasıl olur da başka komutanlarla birlikteyken yaptığı konuşmalarının dinlenmesini engelleyemez, bu ne gaflet” türü şaşkınlıklara sürükleyen de...
Doktrin gazeteciliğini marifet sayanlar açısından zor bir döneme giriyoruz bu ‘milât’ ile...
Ne yapacaklar bundan böyle? Özellikle de komutanın “Bunlar analarını bile satarlar” cümlesini sarf ettiğini kulaklarıyla işittikten sonra? Artık itiraf edildiği için ‘kaziye-i muhkeme’ halini almış olan yanlışlıkların önünde göğüslerini siper ediyor, en ufak bir eleştiri karşısında derhal saldırıya geçiyorlardı.
En üst düzey komutan, işte gördük, kimseyi ayırmadığına göre, arkalarından “Bunlar analarını bile satarlar” diye düşünüyormuş...
Hiç bıkıp usanmadan Ergenekon ve bağlı davaların güvenilirliğini sarsmak üzere internet ortamını kullananlar vardı. “Şimdi ne diyecekler?” merakımı gidermek için onlardan birine baktım dün. Sarsılmışlar. Yanlış yorumlar yapılıyormuş... Komutan ‘sahte’ belgelerden bahsetmiyormuş; seminer belgelerinin dışarıya sızdırılmasından, bu şekilde kötü niyetli kişilerin amaçlarına hizmet edilmesinden yakınıyormuş...
Yanmasın diye kazı çevirmişler, ama kazın yine de yandığını görmüş olmalılar ki, “Bir şey biliyorsa, mahkemede dinlensin” demişler öfkeli komutan için... Bir de şunu: “Bir dava gizlice kaydedilip istendiği zaman medyaya servis edilen kayıtlar üzerinden yürümez.”
İyi ama, aynı yöntemle elde edilmiş bilgi ve belgelere dayalı haberler internete düşen bu son dinleme kaydı ile doğrulanmış olmadı mı? Oldu, oldu...
Bir yere yazın, bu olay mesleğimiz açısından gerçek bir ‘milât’...
Taha Kıvanç tkivanc@stargazete.com
27 Ağustos 2011 Cumartesi
Yorum: Org. Koşaner’in konuşması vahim itiraflar içeriyor. Bir çok yazar bu noktaları uzun uzun işledi. Taha Kıvanç ise bu sözlerden basının itibarını yükselten dayanaklar buluyor. Mesleğini hakkıyla yerine getiren, meslek ahlakına sahip, amacı belli bir çıkar grubuna değil gerçekleri ortaya çıkarmak ve bunları yaymak yoluyla halka hizmet olan dürüst gazeteciler var. Çalışmaları ve gayretleriyle çok önemli bir görevi yerine getiriyorlar. Bu kimselerin ve kurumların sayısı ne kadar artarsa o kadar sağlıklı bir medya oluşur.
Ergenekon artık Türkiye’de illegal yapılanmaları ifade eden bir kelime. Orduda, futbolda, basında, siyasette, yargıda, sağlıkta, üniversitede; hasılı hemen her yerde illegal örgütlenmeler var Türkiye’de. Bir kazanın dibi kara iken diğer kazanların kalkıp oynaması bir şey ifade etmiyor.
Bazı gazeteci ve kurumların şimdiye kadar sergiledikleri çabalar ümit verici, fakat yaşananları basının büyük başarısı olarak anlamlandırmak mümkün değil. Medyanın bizatihi kendisi masaya yatırılmadan milattan bahsetmek için henüz çok erken.