Tamil Kaplanları mı? Ağzından yel alsın...
1110 Okunma, 1 Yorum
Taha Kıvanç - Zaman
Ahmet Kirtekin

 

Herkesin ağzında bir 'komplo' lâfıdır dolaşıyor. Doğaldır. Anlaşılması zor ortamlarda zihin görünmeyeni araştırır. Çoğu kişi için o zihinsel faaliyet 'komplo alanı' oluyor işte... Silvan'da 13 eri şehit eden yangın, bazıları için, o alanın içinde kalıyor...

Dostum, "Hiç hakları yok" dedi PKK çevrelerinden yükselen 'komplo' iddiaları hakkında... PKK'ya yakın bir ajans, "Yangın bombayla başlamadı, helikopterler ve uçaklardan açılan ateş sonucu çıktı" iddiasını seslendirmiş ya... "Elinde yanıcı maddeyle sokakta dolaşırsan, çıkan yangını sana mal ederler" görüşünde dostum...

PKK ve ona yakın duranların çoktan "Biz şiddetten medet ummuyoruz" demeleri ve silâhlarını en yakın devlet görevlisine teslim etmeleri gerektiğine inanıyor dostum...

Artık dünyada şiddetle sonuç almanın yolu kapandı. Şiddetten arındırılmış bir dil, demokrasi ve özgürlük için sürdürülen mücadelede, en otokratik rejimleri dize getirebiliyor...

Ya silâhlı mücadele, ya savaşla sonuç almada ısrar? "Sri Lanka'da fırsat yakalamışken silâhlı mücadeleden vazgeçmeye yanaşmayan Tamil Kaplanları örgütünün âkıbetini unuttun mu?" diye sordu dostum...

Tamil Kaplanları Sri Lanka'da ülkenin kuzeybatısında bağımsız devlet kurmayı amaçlayan bir örgüttü. 1983 yılından beri silâhlı mücadele yürütüyordu. Örgüt, hükümetin, "Silâhı bırak, görüşelim" çağrısına kulak tıkayıp eylemlerine devam edince kaderini mühürlemiş oldu. Başlatılan topyekün savaş sonucu 2009 yılı mayıs ayında örgüt Sri Lanka Silâhlı Kuvvetleri tarafından yenildi; lideri Velupillai Prabhakaran öldürüldü.

"Bugünün dünyası böyle bir dünya" dedi dostum...

Margaret MacMillan 'Paris 1919: Six Months That Changed the World' (Paris 1919: Dünyayı Değiştiren Altı Ay) eserinde Paris'te toplanan ABD, İngiltere ve Fransa liderlerinin ilk büyük savaş (1914-1918) sonrası dünyayı dizayn etmelerini anlatır. İkinci büyük savaş sonrası düzen ise, Rusya'yı da yanlarına alan üç büyükler tarafından, bu defa Yalta'da çizilmiştir.

"Ne yani" dedim dostuma, "Şimdi de...?"

"Şu sıralarda Libya Temas Grubu vesilesiyle İstanbul'da gerçekleşen buluşma nicedir süregiden benzer bir sürecin parçasıdır ve Türkiye o çalışma içindeki en önemli ülkelerden biridir. Böyle bir ülkenin terörle dikkatinin dağıtılmasına dünya sistemi izin vermez. Benim korkum, çözüme en yakın olunan noktada, bir-iki cazgırın dolduruşuna gelip duvara çarpmaları..."

Gafil bulunup "Sri Lanka..." diyecek oldum, dostum "Ağzından yel alsın" diye haykırdı.

İşin 'komplo' boyutu şu, dostuma göre: Bugünlerde birbiri ardına meydana gelen ve insanların kafasını fena halde karıştıran olayların hepsi, aslında seçim öncesi için planlanmış, ancak iktidarın uyanıklığı ve dışarının müsamahasızlığı sebebiyle o zaman hayata geçirilememiş şeyler...

Ben "Şike olayı?" ile başlayıp son günlere damgasını vurmuş birkaç konuyu soru olarak yönelttikçe, dostum, hepsine "Evet" cevabını bastı...

Seçimden önce meydana gelselerdi sandık sonucunu müthiş etkilerdi bu olaylar... Dostum, "Ak Parti'nin rakiplerinden biri için, 'Son ana kadar seçimin kaderini lehlerine değiştirecek bir şeylerin olmasını beklediler' diye yazmadın mı kısa süre önce; işte bekledikleri bu türden olaylardı" dedi...

Düşünün, seçimden önce, bütün spor camiasını dehşete düşüren, FB, GS, BJK, TS taraftarlarını kızdıran olay oluyor... Ya da, çok sayıda şehit cenazesi gittiği illeri ayaklandırıyor... Ya da...

Hiç düşünmemiştim bu olayların aslında seçim öncesi için planlanmış olabileceğini; dostuma göre, nasıl olmuşsa plan iktidar tarafından bozulmuş... Plancılar hazırlıklarını seçim sonrasına bırakmışlar...

Plancıların takvimi ertelemeleri planlarının farklı sonuçlar vermesini imkân dahiline sokmuş oluyor bir yandan... Öyle ya, seçim öncesi 'şike' dalgası veya şehit cenazeleri, vatandaşları iktidara karşı bileyebilecek iken, şimdilerde aynı olaylar hiç beklenmedik sonuçlar doğurabilir...

"Teröre muhatap ülkelerde sona doğru yaklaşıldığında hep bir kırılma noktası görülmüştür. O nokta ya iki tarafça fark edilip iyi değerlendirilerek çıkış yolu kısaltılır; ya da tek taraf fark eder o noktayı, fark edemeyen taraf kaybeder... Ama hemen kaybeder, ama sonra... Mutlaka kaybeder..."

Avrupa'nın ekonomik krizlerle başa çıkma zorunda kaldığı bu dönemi Türkiye'nin terörden kurtulması açısından şans olarak görüyor dostum: "Avrupa'nın elini uzatamadığı ortam Türkiye'nin elinin güçlü olduğu ortamdır; sorununu kendi başına çözebileceği bir ortam..."

BDP içinde de olanı doğru değerlendirebilecek çapta insanlar var çok şükür...

Vardır herhalde, değil mi?

t.kivanc@zaman.com.tr   

 

17 Temmuz 2011, Pazar

 

Yorum: Yıl 2011. Hala savaş ve barışı konuşuyoruz.

Toplumsal barışın sağlanmasında belki de muhafazakar kesimin sisteme entegre oluş serüveni dikkatle incelenmelidir. Ulus devlet etnik kimliklerle beraber dini kimlikler üzerinde de etkili olmak istemiş ve belli dönemlerde farklı kesimleri resmi kalıba sığdırmak ve orada tutmak üzere baskı uygulamıştır. Yalnızca hükümetler veya bürokratlarla sınırlandırılamayacak bu yaklaşım bir dönem veya zümreye mal etmek de kolay değildir.

Adı ister Kürt sorunu olsun ister Kürt vatandaşların sorunu olsun, bugün ciddi bir şiddet sarmalı ile karşı karşıyayız. Şiddetin tırmanması kimseye fayda getirmedi ve asla da getirmeyecek. Şu halde ne yapılması gerekiyor?

Devletin Abdullah Öcalan’ı da kapsayacak bir af çıkarması ile Kürt olan herkesin imha veya asimile edilmesi arasında bir çözüm bulunmak zorunda. En büyük görev de siyasetçilere düşüyor. Erbakan Türk siyaset tarihinde önemle incelenmesi gereken bir liderdir. Kendilerini dindar olarak tanımlayan ve içinde bazı aşırı eğilimler barından geniş bir kitlenin şiddete bulaşmaksızın siyasal sisteme entegre olmasını sağlamış büyük bir siyasetçidir Erbakan. Cenazesindeki kalabalık kendisini seven ve takdir eden insanların lideri olduğu partiye oy veren insanlardan daha geniş bir kesim olduğunu gözler önüne sermiştir. Peki ne yapmıştır Erbakan? Temsil ettiği muhafazakar dindar kesim hangi baskılara maruz kalırsa kalsın şiddeti asla bir yol olarak görmemiş, en kritik anlarda bile toplumun huzur ve selametini düşünerek hareket etmiştir. Kimileri bunu tutumu korkaklık ile açıklayabilir. Fakat bugün Ak Parti yüzde elli oy ile muhafazakar demokrat bir temsille tek başına üçüncü kez iktidar olabiliyorsa bu, ancak Erbakan’ın siyasi çizgisinin takip edilmesiyle mümkün olmuştur. Parti programlarındaki ve ideolojik söylemlerindeki tüm farklılıklara rağmen Erbakan ile Erdoğan paralel bir çizgide siyaset yapmaktadır. Erdoğan başbakan olduğunda dahi sistem tarafından hazım sorunu yaşamış ve haksız uygulamalara bizzat ailesiyle beraber maruz kalmıştır. Kendisine tek başına iktidar yolunu açan geniş kitlelerin de en hassa taleplerini gerçekleştirme imkanı bulamamıştır. Hala katsayı meselesi çözülebilmiş değildir. Buna rağmen Erdoğan Türkiye tarihinde emsali görülmemiş bir restorasyona girişmiş ekonomik ve politik olarak Türkiye’nin beğenilsin veya beğenilmesin mesafe kat etmesini sağlamıştır.

Bugün bir caz konserinde Kürtçe şarkı söyleyen kişi yuhalanıp tepki görürken gazete sütunlarında da bu konserlerde neden başörtülü kadınların görülmediği sorgulanıyor. Yani bir taraftan ırkçı yaklaşım en elit biçimde devam ederken diğer taraftan da muhafazakarlar hala bir intibak sınav.

ından geçiriliyor. Hoş başörtülerin konserde görünmesi halinde de her yeri işgal ettikleri veya dünyevileştikleri, görgüsüz oldukları aynı sütunlarda yazılacaktır. Fakat mesele sütunlarda ne yazdığı değil. İnsanların bir araya gelip barış içinde var olup olamadıklarıdır.

Erbakan ve Erdoğan sergiledikleri tutumlar ile kendilerini siyasi olarak geniş çevrelere kabul ettirmişlerdir. Şiddetten uzak durmak, siyasetin tıkandığı noktalarda çözüm üretmek, açık olmak, gizli bir gündemi takip etmemek, siyaseten başka odaklardan gelecek telkinlere göre hareket etmemek, kendi vizyonunu çizmek, hedef ve projelerini açıklıkla geniş kitlelere duyurmak için çalışma yapmak gibi bazı temel unsurlar bu iki lideri muteber ve başarılı kılmıştır.

Kürt siyasetçilere PKK üzerinden veya komplolar üzerinden akıl vermeye gerek yok, bunu herkes yapıyor, ve anlaşılan onların da kulakları buna çoktan kapanmış. Tarihe mal olacak siyasetçiler kendileri siyaset üretmek zorundalar. Kan ile yazılacak sayfaların hiçbiri tarihte ve insanlık vicdanında iyi anılmayacaktır. Barış dışında bir düzen düşünmek abesle iştigaldir. Onu inşa edecek olan kimseleri tarih övgüyle kaydedecektir

 

Ahmet Kirtekin


YorumcuYorum
Zafer Kafkas
19.07.2011
20:47

Amaç ufka uzaktan baktırmaktı zaten başarılı olunmuş görüldüğü üzere.





Sayı: 109 | Tarih: 17.07.2011
Mahir Kaynak
Yeni Osmanlıcılık
Allah’ı kimse yenemez.
1750 Okunma
11 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Şevket Eygi
Bir Medeniyet Değiştirme Mâcerası...
Yeni Medeniyet Gelecek
1437 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Ahmet Hakan
Aman 90'lara dönmeyelim
Fesattan beslenenler
1244 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Taha Kıvanç
Tamil Kaplanları mı? Ağzından yel alsın...
Erbakan, Erdoğan ve barış
1110 Okunma
1 Yorum
Ahmet Kirtekin
Ruşen Çakır
BDP boykotu fazla uzatamaz
SAĞDUYUYA DAVET
1087 Okunma
3 Yorum
Tayibet Erzen


© 2024 - Akevler