Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com
29.06.11
Dün Meclis’te CHP’nin kararı daha belli değilken yapılan yorum ve tahminlerin ezici bir çoğunluğunun isabetsiz çıktığını söyleyebiliriz. Evet hemen herkes CHP’nin, Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal konusunda bir tavır almasını bekliyordu ama bunun daha çok “sembolik” bir tepki olacağı düşünülüyordu. Örneğin sadece Balbay ve Haberal’ın seçim bölgelerinden, yani İzmir ve Zonguldak’tan milletvekillerinin yemin etmemesi bir “ara formül” olarak dillerde dolaşıyordu. Benim de içinde yer aldığım bir grup ise CHP’lilerin dün yemin etmeyip Pazartesi günü Meclis Bakanlığı seçimi için yapılacak oturumda yemin etmelerini bekliyordu. Bu arada CHP’nin tereddütsüz yemin edeceğine inananların sayısı da hayli fazlaydı. Nihayet kapalı oturumun ardından CHP Grubu’nun kapıları basına açıldı ve CHP milletvekillerinin ağzından çıkan “yemin etmeyeceğiz” cümleleri bir şok etkisi yarattı. Partinin üst düzey bir yöneticisine “Peki ne zaman edeceksiniz?” diye sorduğumda aldığım “beş vakte kadar” cevabı, bu tepkinin hiç de “sembolik” değil epey esaslı olduğunu gösteriyordu. Nitekim CHP Lideri Kılıçdaroğlu “arkadaşlarımızın yemin etme yolu açılana kadar yemin etmeyeceğiz” sözleri ana muhalefet partisinin protestosunun ucunun açık oldğunu gösteriyordu.
Kılıçdaroğlu kararlı
Toplantının ardından bir grup gazeteciyle makamında ziyaret ettiğimiz Kılıçdaroğlu’nun, bu kararlarında hayli kararlı olduğunu gördüm. Hatta bugüne kadar doğrudan eleştirmemeye özen gösterdiği MHP’nin Engin Alan konusundaki tutumu sorulduğunda “Biz arkadaşlarımızı satmıyoruz” diye konuşması hayli şaşırtıcıydı.
Kılıçdaroğlu ve dolayısıyla CHP’liler yargının tümüyle siyasallaşmış, diğer bir deyişle hükümetin denetiminde olduğuna, Ergenekon, Balyoz ve KCK tutuklusu milletvekillerinin tahliye edilmemesinde iktidar partisinin dahli olduğuna inanıyorlar. Buradan hareketle hükümetten gelecek ve sorunu çözmeye yönelik adımların anında karşılık bulacağını düşünüyorlar. Kılıçdaroğlu’ndan, AKP’nin, bazılarının sandığının aksine, sorunun çözümü için kendileriyle hiçbir şekilde irtibata geçmemiş olduğunu öğrendik ve anladığım kadarıyla bu kayıtsızlık başta Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP’lileri çok kızdırmış. Bu arada Başbakan Erdoğan’ın “başka aday mı bulamadılar?” sözünün sadece BDP destekli bağımsızları değil CHP’lileri de oldukça öfkelendirdiği anlaşılıyor.
Dün Meclis’te farklı kademelerden çok sayıda AKP milletvekiliyle de sohbet etme imkanı buldum. Hemen hepsi daha ilk günden yaşanan kriz nedeniyle keyifsizdi ama içlerinden hemen hemen hiçbiri yaşanan sorunların çözümünün kolay olduğunu düşünüyordu. Herbiri sözlerine “Biz yargıya nasıl müdahale edelim?” soru cümlesiyle başlıyor, ardından CHP’nin tavrını “çocukca”, “şantajvari”, “anlamsız” gibi sıfatlarla tanımlıyor ve nihayet, kısa vadede makul bir çözüm yolunun görünmediğinde birleşiyorlardı. Kuşkusuz siyasetin ve siyasetçilerin görevi sorun çözmektir ve aslında çözülemeyecek hiçbir sorun…
Devamı için TIKLAYINIZ.
Yorum:
Kahrolası Kardeşlik
Kimin millete hizmet etmek için; kimin ise sırf milletvekilliğinin nimetlerinden faydalanabilmek için meclise girmek istediğini göstermesi açısından, yemin etmeyen tüm milletvekillerine canı gönülden teşekkürler. Aldıkları oylar yanlarına kar kalan sayın vekiller artık ceplerini doldurup, imtiyazlı yaşamlarının tadını iyice çıkarsınlar çünkü olan nasıl olsa onlara olmuyor. Olan; onları ciddiye alıp oy verenlere oluyor, iyi ki de oluyor. Nasılsanız öyle yönetilirsiniz. Bundan sonra yaşanacak tüm gerginliklerin ve krizlerin sorumluları, otlanma zihniyetinde olan insanları bu meclise girdirenlerindir. Sonuç her ne kadar böyle de olsa, maalesef bir gerçek var ki, o da; her koyunun kendi bacağından asılmasının kokusunun yedi mahalleyi rahatsız etmesini engelleyememesidir. O yüzden boykot zihniyetinin faturası herkese çıkarılacak gibi, mi acaba?
Biz sessiz kalalım, sıramızı bekleyelim. Her vergi artımıyla, her zamla biraz daha bükülürken belimiz, boş oturacak onca insana verecek maaşı bulabilen devlet baba elbette bizlerin, biz imtiyazsızların da hesabını yapmıştır, öyle değil mi? Umut edelim.
Hüsnü zanda bulunalım ve inanalım ki; bu memleketi sahipsiz sananlara hiç ummadıkları bir zamanda öyle bir tokat inecek ki, görecekler o zaman Hanya’yı, İmralı’yı. Ya oturacaklar aşağı adam gibi, ya da defolup gidecekler geldikleri gibi. Özgürlük, demokrasi ve kardeşlik gibi söylemlerin yanlış ağızlarda ucuza mal edilmesi bu lafızlardan neredeyse iğrenmeme sebep olmuşken, eğer bu insanların kardeşlikten anladıkları fesat çıkarıp, masum kanı dökmekse ve katilleri liderleştirmekse o zaman denecek tek şey var: Kahrolsun Kardeşlik!