Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 13
Duha Suresi Tefsiri
18.04.2025
147 Okunma, 0 Yorum

 

 

duha SURESİ

     

 

 

M. Lütfi Hocaoğlu

 

 

 

 

Editör: Tayibet ERZEN

 

 

 

www.akevler.org

 

سورة الضحى

وَالضُّحَى (1) وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى (2) مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى (3) وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْأُولَى (4) وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى (5) أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَى (6) وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى (7) وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَى (8) فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ (9) وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ (10) وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ (11)

“Yaşatan, çalıştıran Allah’ın doğa ve sosyal kanunlarıyla;

Duhaya ve durgunlaştığı zaman geceye yemin olsun ki Rabbin seni kendi haline bırakmadı ve uzakta durmadı ve senin için sonraki öncekinden hayırlıdır ve ileride rabbin sana verip kullandıracak sen de razı olacaksın. Seni yetim buldu da barındırmadı mı, seni hedeften sapan olarak buldu da rehberlik etmedi mi ve seni darlığa düşmüş buldu da zenginleştirmedi mi? Yetime gelince baskı kurma, dilenene gelince onu uzak tutucu davranışlarda bulunma, rabbinin nimetine gelince, anlat.”

 

 

Sure Hakkında

Adı

Duha

Anlamı

Isı enerjisi veya güneş doğduktan sonraki zaman

Sınıfı

Mekki

Nüzul Sırası

11

Sure No

93

Ayet sayısı

11

Kelime sayısı

40

Harf sayısı

164

 

Sure temelde 2 bölümden oluşmaktadır.

2. Bölüm

1. Bölüm

Ma’tûf

Ma’tûfun aleyh

Cevap

Yemin

فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ

أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَى وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَى

مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْأُولَى وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى

وَالضُّحَى وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى

 

1. Bölüm yemin

وَالضُّحَى وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى

 

1. Bölüm yeminin cevabı

وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى

وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْأُولَى

مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى

 

2. Bölüm Ma’tûfun aleyh

وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَى

وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى

أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَى

 

Burada üç cümle tek soru harfiyle (أَ) gelmiş olabilir.

وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَى

وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى

لَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَى

أَ

 

Ancak bu durumda ilk cümle olumsuz cümle iken ikinci ve üçüncü cümleler olumlu cümledir. Bu durumda üç soru cümlesi olur. Başa gelen hemze ikrâr hemzesi olduğu için olumsuz cümleyi olumlu manaya getirir. Örneğin dövdüğün bir adama “Seni dövmedim mi?” demek gibidir. Bu durumda birinci cümlenin anlamı doğru olur. İkinci ve üçüncü cümle olumlu cümle olduğu için olumsuz manaya döner ve mana yanlış olur.

1.Soru: Seni yetim bulmadı da mı barındırdı? (İkrar olarak mana doğru olur)

2.Soru: Seni dalalette bulup da mı hidayet etti? (İnkâr olarak mana yanlış olur)

3.Soru: Seni âil bulup da mı iğna etti? (İnkâr olarak mana yanlış olur)

Bu nedenle buradaki soru hemzesi yalnızca ilk cümle içindir. İkinci ve üçüncü cümleyi etkilemez.

İlk cümle inşa cümlesi olup (soru cümlesi) ikinci ve üçüncü cümle haber cümlesidir. Burada en önemli olan inşa cümlesidir. Soru hemzesi gelmiştir. Amacı soru değildir. İkrar içindir. Karşı tarafa durumunu kabul ettirmek için gelmiştir.

Birinci cümlenin ikrâr olarak gelmesi yetimliğin anne babasızlık olmadığını göstermektedir. Eğer gerçekten anne babasız yetimlik olsaydı ikrara gerek yoktu. Böyle bir yetimlik gayet açıktır. Buradaki yetimlik kimsesizlik anlamındadır. İkrar ettirilme sebebi ise kişinin kimsesiz olduğunu tam olarak kavramamasıdır. Kalabalık içinde desteği olmayan kimse demektir. Zaten arkadan gelen آوَى fiili sonradan korunduğunu, desteklendiğini göstermektedir.

Arkadan gelen iki cümlede ise ikrara gerek yoktur. Çünkü dalalette olup hidayet edildiği ve ail olup iğa edildiği çok açıktır.

Bu üç cümle Peygamber’i ilgilendirirken Peygamber gibi Allah yolunda işe yalnız başına başlayan herkesi de ilgilendirir. Herkes Allah yolunda bir işe başladığında yetimdir yani yalnızdır. Allah onu koruma altına alır. Dalalettedir, ne yapacağını bilemez, Allah ona yol gösterir. Başlangıçta zengin değildir, maddi gücü yoktur, Allah ona maddi gücü de verir. Bu üç cümle Allah yolunda işe başlayan bütün müminler için bir vaaddir.

 

2. Bölüm Ma’tûf

وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ

وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ

فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ

Bu üç cümle önceki üç cümleye فَ ile bağlanmıştır. Yani önceki üç cümle ile bu üç cümle arasında sebep sonuç ilişkisi vardır.

İkinci bölümün ilk kısmında 3 durumdan bahsetmektedir:

  1. Yetim olma (Desteksiz ve korumasız olan)
  2. Dalalette olma (Ne yapacağını bilmemek)
  3. Ail olma (İhtiyaç sahibi olmak)

Allah üç cümlede mümine verdiği üç nimete karşılık burada üç görevi yapmasını istemektedir.

  1. Yetime baskınlık kurma
  2. Dilenene uzak tutucu davranışlarda bulunma
  3. Rabbinin nimetini anlat

Sureye genel bir bakış attıktan sonra detaylı inceleyebiliriz.

 

وَالضُّحَى (1)

“Duhaya yemin olsun ki”

وَالضُّحَى

وَ : Yemin vavıdır, harfi cerrdir.

الضُّحَى : “Kuşluk vakti” manasına gelse de etimolojik olarak incelediğimizde kelimenin daha geniş manalar içerdiğini görüyoruz.

Kökün Etimolojisi:

ض: Katlanma (Azalma-artma), ح: Hararet (Sıcaklık), ي: El (Fonksiyon)

Hararetin artıp azalması ile fonksiyonların gerçekleşmesini sağlayan manasında “ısı enerjisi” demektir.

Aşağıdaki tablolarda kelimenin geçtiği bazı ayetlerden örnekler verilmiştir.

GEÇİŞ

MANA

AÇIKLAMA

فَقُلْنَا يَاآدَمُ إِنَّ هَذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقَى (117) إِنَّ لَكَ أَلَّا تَجُوعَ فِيهَا وَلَا تَعْرَى (118) وَأَنَّكَ لَا تَظْمَأُ فِيهَا وَلَا تَضْحَى (119)

Dedik ki: Ey Adem, muhakkak ki bu ikinizi cennetten çıkaracağı için ve senin de üzülmen sebebiyle sana ve eşine düşmandır. Sana orada acıkma ve çıplak olma yoktur. Sen orada kesinlikle susamazsın ve ısınmazsın.

(Taha 20/117-119)

Burada Adem’e Cennette dört durum anlatılmaktadır:

Aç kalmazsın

Açıkta kalmazsın

Susuz kalmazsın

Isıya maruz kalmazsın

أَأَنْتُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَمِ السَّمَاءُ بَنَاهَا (27) رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوَّاهَا (28) وَأَغْطَشَ لَيْلَهَا وَأَخْرَجَ ضُحَاهَا (29)

Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü mü? Onu bina etmiştir. Boyunu yükseltmiş ve ona bir şekil vermiştir. Gecesini karanlık yapmış, ısısını ortaya çıkarmıştır.

(Naziat 79/27-29)

 

Bu ayette semanın duhasını çıkarttı denmektedir. Semanın ısı enerjisini çıkartması olarak ifade edebiliriz.

 

وَالشَّمْسِ وَضُحَاهَا (1)

Güneş'e ve onun ısısına yemin olsun. (Şems 91/1)

Bu ayette Güneş’e ve onun ısısına yemin edilmektedir.

 

أَفَأَمِنَ أَهْلُ الْقُرَى أَنْ يَأْتِيَهُمْ بَأْسُنَا بَيَاتًا وَهُمْ نَائِمُونَ (97) أَوَأَمِنَ أَهْلُ الْقُرَى أَنْ يَأْتِيَهُمْ بَأْسُنَا ضُحًى وَهُمْ يَلْعَبُونَ (98)

Kasabaların halkı; kendileri geceleyin uyurlarken, azabımızın onlara gelmesinden emin mi oldular? Yoksa kasabaların halkı; gündüz oyalanırken azabımızın onlara gelmesinden emin mi oldular?

(Araf 7/97-98)

Burada Duha beyat’ın karşılığında kullanılmıştır. بَيَاتًا zarfının uyku ile ilişkisi, duha zarfının ise oyalanma ile ilişkisi bildirilmiştir. بَيَاتًا beyt yani ev kökünden gelir. Evde uyunulan zamanı içerir. Evde geçirilen zamanı ifade eder. ضُحًى ise gündüz oyalanılan zamanı içerir. Kuşluk vaktidir. Sabah güneş doğduktan sonraki zamanı içerir. Isınmanın başlaması ile bağlantılıdır.

 

وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى (2)

“Ve durgunlaştığı zaman geceye”

وَاللَّيْلِ

وَ : Atıf harfidir, “ve” demektir.

اللَّيْلِ : لَيْل kelimesi ism-i cem-i cinstir. Sonuna ة gelmediği zaman hem cins manasındadır hem de çoğul manadadır. Ya gece cinsini ifade eder ya da geceleri ifade eder. Sonuna ة geldiği zaman tek bir geceyi ifade eder.

 

Kökün Etimolojisi:

ل çobanın sopasıdır; itme ve çekme manasına gelir. ي el demektir; fonksiyonu, işi ifade eder. Ortada olan ي baştaki ل ile güneşi çekme hareketini yapar, sondaki ل ile güneşi itme hareketini yapar.

 

Güneş’e verilen bu manadan sonra Kur’an’da ; لَيْل, نَهَار,شَمْس , قَمَر,فَلَك , تَسْبِيح ve إِلَاج kelimelerinin bir arada geçtiği Lokman ve Enbiya surelerine bakarak bazı astronomik kavramları da öğrenmiş olacağız. Her biri derin manalar içerse de bu tefsirin konusu olmadığından detaylı inceleyemeyeceğiz.

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى

“Allah’ın geceyi gündüze, gündüzü de geceye soktuğunu görmedin mi? Güneşi ve ayı boyun eğdirdi. Hepsi bir süreye kadar akar.” (Lokman 31/29)

 

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ

“O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Hepsi bir yörüngede yüzer”. (Enbiya 21/33)

 

إِيلَاج

KÖK

BAB

MANA

BENZER KÖKLER

ولج

Sülasi 2.bab

Girmek (وُلُوج)

دُخُول

نُفُوذ

وَلَجَ- يَلِجُ

İf’al Babı

Sokmak (إِيلَاج)

سُلُوك

قَذْف

أَوْلَجَ- يُولِجُ

Etimoloji

و : Bağlantı kurmak ل : Yaklaşmak ج : Toplanmak

Bir şeyle bağlantı kurarak yaklaşmak ve orada toplanmak.

Lügat

وُلُوج: Bir ortamdan başka bir ortama dar bir geçitten geçerek ulaşmak.

Kur’an’da geçen وَلِيجَةً (sırdaş) kelimesi için Arapçada şöyle bir kullanım var: فُلَانٌ وَلِيجَةٌ فِي الْقَوْمِ

Araplar bu söylemi, kavimlerine onlardan olmayan biri veya bir şey geldiğinde söylerlermiş. وُلُوج kelimesini دُخُول ve نُفُوذ‘dan ayıran da yabancı bir ortama katılım gerçekleşmesidir.

Arapçada دُخُول ile خُرُوجzıt anlamlı kullanılırlar. Ancak Kur’an وُلُوج’un karşıtı olarak da خُرُوج‘u kullanmıştır. Araplarda رَجُلٌ خُرَجَةٌ وُلَجَةٌ diye bir kullanım varmış. Anlamı ‘bir yere girmesi ve bir yerden çıkması çok olan adam’. Buradan yola çıkarak خُرُوج ‘çıkmak’ manasının genel ifadesidir. دُخُول de ‘girmek’ manasının genel ifadesidir. وُلُوج دُخُول un hiponimidir yani alt kümesidir. دُخُول ‘girmek’ manasının genel ifadesi olarak وُلُوج un hipernimidir, وُلُوج ve نُفُوذ ise hiponimdir.

نُفُوذ : ok, kendisine atılan hayvanı delip geçti manasında kullanılıyor. Daha etkin bir geçiş söz konusu. Bir giriş kapısı olmadan girişi ifade eder.

 

الْقَمَرُ

Ay demektir. قمر kökünden gelmiştir. Dördüncü babdan mastar olarak saf beyaz olmadan bulanıklık içerecek bir şekilde parlak beyaz olmak manasındadır. Bu manadan bulanıklık içererek parlak beyaz olmasından dolayı ıstılahi olarak “ay” anlamında camid isimdir. Erildir. Dünyanın uydusuna ilaveten güneşlerinin ışınlarını yansıtan bütün gezegenlerin uyduları bu isimle adlandırılabilir.

القُمْرَة ve أَقْمَرُ/قَمْرَآءُ: İçinde bulanıklık içeren beyaz renk veya yeşile çalan beyaz renk demektir.

 

Kökün Etimolojisi:

ق: Yoğunlaşma, م: Toplanma, ر: Tekrar

قَمَر kelimesi Kuran’da 27 defa geçmektedir. 26’sında ال harf-i tarifi ile marife olarak gelirken bir tanesinde tenvinle nekre olarak gelmektedir. Gökteki ay için kullanıldığında mutlaka ال harf-i tarifi ile gelmesi gerekmektedir. Bir kere nekre gelmesi ile bu kelimenin yalnızca gökteki ay için kullanılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durum en az bir tane daha başka bir manasının olmasını zorunlu kılmaktadır.

تَبَارَكَ الَّذِي جَعَلَ فِي السَّمَاءِ بُرُوجًا وَجَعَلَ فِيهَا سِرَاجًا وَقَمَرًا مُنِيرًا

“Semada burçlar kılan ve onun içinde kandil ve münir kamer kılan tebârük etti.”

 (Furkan 25/61)

Burada قَمَرًا nekredir. Semanın içinde olduğu ifade edilmiştir. Bu ayette güneşten bahsedilmemiş sadece “bir kandil (lamba) ve nurlandıran bir kamer kıldı” denmektedir.

أَلَمْ تَرَوْا كَيْفَ خَلَقَ اللَّهُ سَبْعَ سَمَوَاتٍ طِبَاقًا (15) وَجَعَلَ الْقَمَرَ فِيهِنَّ نُورًا وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجًا (16)

“Rabbinin yedi göğü tabaka halinde nasıl yarattığını ve ayı onların içine ışık kıldığını ve güneşi kandil kıldığını görmedin mi?” (Nuh 71/15-16)

Bu ayetlerde tabakalar halinde olan yedi semanın Allah tarafından yaratıldığından bahsettikten sonra kamerin o yedi tabaka halindeki sema içinde nur kılındığı, şemsin de lamba kılındığı söylenmektedir.

Burada kamerin 7 tabakanın hangisinde olduğu belirli değildir. فِي ile gelmektedir. Ya da kamer cinsini ifade etmekte ve yedi tabakanın hepsinde olabileceği belirtilmektedir. Bu özelliği elektronun özelliğine benzemektedir.

Elektronlar 7 enerji seviyesi içinde hareket ederler. Elektronlara foton çarpmasıyla elektron enerji alarak bir üst enerji seviyesine geçer. Daha sonra kendi bulunduğu seviyeye tekrar iner ve bu inme sırasında aldığı enerjiyi ışıma yaparak dışarı verir.

Böylece elektron kendisi enerji üretmemekte ama ışık olarak yansıtmaktadır. Nur olmaktadır.

 

الشَّمْسُ

Güneş demektir. شمس kökünden gelmiştir. Birinci babdan شُمُوسٌ mastarı güneşli olmak, güneş gibi parlak ve zahir olmak manasındadır. Bu mastar manasının kökeni olarak “Güneş” anlamında doğrudan camid isimdir. Dişildir.

 

Kökün Etimolojisi:

 

ش: Ayırma, ayrılma (Ufuktan ayrılış)

م: Belirsizlik (Yerinin her an değişmesinden belli olmaması, istikrarın olmaması)

س: Dizi, sıra, takip (Zaman içinde bulunduğu yerin bir dizi şeklinde olması)

 

فَلَك

فلك: Bir şeyde yuvarlanmak demektir. İğ/فَلْكة (yün vb. eğirmek için kullanılan alet) ve topaç manaları da vardır. فَلَكَتْ fiili, kadının yuvarlak göğse sahip olması anlamındadır. Gemiye de suyun içinde döndüğü için فُلْك denmiştir. Buradan yola çıkarak فُلْك kelimesine yörünge mekaniği ile ilişkisi incelenebilir.

Kökün Etimolojisi:

 ف: Ağızdır, bu sebepten çevrelemeyi hem de ayrılıp birleşmeyi yani kopmadan uzaklaşabilmeyi ifade eder.

ل: Çobanın sopasıdır, itme ve çekmeyi, aynı zamanda kontrol altına alıp yönlendirmeyi ifade eder.

ك: Avuç içidir, eğmek, bükmek baskı altına almak manalarına gelir.

Bu üç kök birlikte düşünüldüğünde فُلْك kelimesini sadece yörünge değil, bu yörüngede hareketi sağlayan bir çekim gücü gibi de değerlendirebiliriz.

Ayrıca سبح hareket etmek manasına gelse de bu hareket bir ortamdaki harekettir ve yönlerden bağımsızdır. Kur’an’da bu anlamda فَلَك kelimesi ile 2 kez geçmektedir.

سبح

KÖK

BAB

MANA

سبح

Sülasi 3.bab

Hareket etmek, boş olmak (سَبْح)

Yüzmek (سِبَاحَة)

سَبَحَ- يَسْبَحُ

Tef’il Babı

Tesbih etmek (تَسْبِيح)

سَبَّحَ- يُسَبِّحُ

Etimoloji

س : Kesmek, dizi, düzen ب : İçerde olma ح : Hareket etme

Seri şekilde bir şeyin içinde hareket etmek.

Lügat

سبح kökü temelde iki manaya gelir. Biri, bir çeşit ibadettir diğeri ise bir çeşit harekettir. Bu harekette çabayla uzaklaşma vardır. Yüzme manası da vardır. Ancak bu yüzme suya dalmadan su yüzeyinde yüzme manasındadır. Dalarak yüzmek عَوْم demektir. Ayrıca toprağı kazarak veya eşerek ilerleme demektir.

سَوَابِح: Filo atlarına denir. Bu atlar çok hızlı koştuklarından ön ayakları, yüzen adamın ileri atılan kollarına benzetilmiştir.

سَبَحَ فِي الْكَلَامِ : Biri çok konuştu manasına gelir. Buradan yola çıkarak tesbih derken Allah’ı çokça anmak manası tef’il babının da etkisiyle buradan mı geldi diye düşünülebilir.

سُبْحَانَ Kelimesi Kur’an’da Allah’ı tenzih etmek ve bir çok şeyden berî göstermek için kullanılıyor. Buradaki سبح‘nin hızla uzaklaşma manasından yola çıkılarak Allah’ın her şeyden uzak olduğu böylece ta’zim edilmiş olabilir.

سبح kökü İbranicede esir almak yani bir yerde zorla alıkoymak manasındadır. Diğer bir deyişle birini kısıtlı bir mekân içinde harekete zorlamak, daha doğrusu hareketini baskılamak demektir. Burada (İbranicede) س baskı, ب içerde, ح ise hareket demektir. İçerde (sınırlı bir alanda) baskı altında hareket edebilmek demektir.

 

 

 

س harfi diziyi, ب harfi içeriyi, ح harfi hareketi ifade eder.

Hepsi bir arada bir ortam içinde dizi şeklinde hareketi ifade eder.

 

نَهَار

4. babdan: Mecrasında akmak

3. babdan: İstenmeyen şeyi uzaklaştırmak veya uzak tutmak için yapılan davranışlar

Bir şeyin açılması veya bir şeyi açmak anlamındadır.

إنْهَار الدَّم: Kanın inharı: onun açılması ve onu akması

Yeri yardığı için nehre bu isim verilmiştir.

الـمَنْهَرة: Bir kavmin evleri arasındaki boşluktur, oraya süprüntüleri attıkları yerdir.

Suyun inharı, akması demektir.

النَّهار: karanlığı yardığı için o ismi almıştır.

Kökün Etimolojisi:

ن: Tohumun çıkmasından kapalı bir yerden açığa çıkma, ه: Hareket, ر: Tekrar

هر: Hareketin tekrarı, نهر: Kapalı bir yerden çıkıp tekrarlı hareket yapmak

Bu nedenle نَهَار hem gündüz hem de ışık ya da ışığı oluşturan “foton” anlamındadır.

إِذَا سَجَى

إِذَا : Zaman zarfıdır, cümleye muzaf olarak gelir. “…dığı zaman” manasındadır.

سَجَى : سجو kökünden gelir. Durgunluk anlamındadır. Rüzgâr ve deniz için bu anlamda kullanılır. Devenin veya koyunun kıllarının ve tüylerinin sakin olmasında da bu kelime kullanılır.

إِذَا سَجَى “Durgunlaştığında” demektir. Leyl için kullanılmaktadır. Leyl’i gece manasında kabul edersek gecenin durgunlaşması gece zamanında hareketlerin durgunlaştığı zamanı ifade eder. Madde anlamında alırsak maddenin hal değişimi gibi bir sebeple durgunlaşmasını ifade eder.

Kökün Etimolojisi:

 

 

س diş demektir,kesmek anlamındadır. ج ayak demektir, tek yönlü hareketi ifade eder. و kanca demektir, bağlanmayı ifade der. جو bağlantılı hareket demektir. سجو ise bağlantılı hareketin başlamasının engellenmesidir. Bu anlamıyla “durgunluk” demektir.

 

مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى (3)

“Rabbin seni kendi haline bırakmadı ve uzakta durmadı.”

 

مَا وَدَّعَكَ

مَا: Olumsuzluk edatıdır, “değil” manasındadır.

وَدَّعَ: Kökü ودع olup tef'îl babından fiildir.

Kökün Etimolojisi:

د harfinin temel manası kapıdır ancak onunla ilişkili başka birçok anlamı da vardır. İleri ve geri hareket anlamına da gelir.

ع bakmak ve izlemek aynı zamanda bilgi, gözün bilginin penceresi olması manasındadır.

İbranice’de bu iki harf bir arada ‘gözün kapısı’ manasına gelir ve kişinin kendi gözünden bir pencere gibi dünyaya açılması ve oradan tecrübe ve bilgi edinmesi anlamında kullanılır. Buna ilaveten “kapıyı gözlemek” anlamındadır.

Kapı içeriden gözlendiğinde عد, dışardan gözlendiğinde دع kullanılır. Bu nedenle عد düşmanlık kökünde kullanılır. Düşman gelecek diye kapının gözlenmesiyle ilgilidir (عدو). Kapı dışarıdan gözlendiğinde dışarıdaki içeri girememekte, uzakta kalmaktadır. Bu nedenle bu iki harf bir arada uzaklık anlamı ifade etmektedir.

Lisanu-l Arab: الدَّعُّ: الطرد والدَّفْعُ

دَعّ buna göre طرد ve دفع ‘in ortak adıdır. Zorla veya zorla olmadan uzak olma, uzaklaştırma manasındadır.

دَعّ şiddetle uzaklaştırmak demektir. Tökezleyen birine ‘kalk, doğrul’ manasında دَعْ دَعْ denir.

دعو kökü ‘çağırmak’ manasındadır. Burada yakınlık manasını و’ın ‘bağlantı’ etkisi sağlamıştır. Uzaklaştırılmış olanı bağlamak demektir. ودع kökü ise bağlı olanı uzaklaştırmak demektir.

 

Tef’îl babında teksir ve mübalağa etkisi vardır. Kendinden mübalağalı bir şekilde uzaklaştırmak, kendi haline bırakmak demektir. Sülasi olumsuz gelseydi hiçbir zaman Kuran’ın muhatapları (Peygamber dahil) kendi haline bırakılmayacak olurdu. Tef’îl olumsuz gelerek Kuran’ın muhataplarının mübalağalı bir şekilde kendi haline bırakılmayacakları ama mübalağasız bir şekilde kendi hallerine bırakılabileceği belirtilmiştir.

 

 

 

كَ: zamirdir, “Sen” demektir. Kuran’ı okuyan herkese hitap eder. Eğer hitap etmediğine dair bir karine varsa başkana, ona da hitap etmediğine dair bir karine varsa Peygamber’e hitap eder.

Buna göre kendi haline bırakılmayan kişi, Kuran’ı okuyandır. Olmadığına dair bir karine burada yoktur.

 

رَبُّكَ

رَبُّ : Camid isimdir, “terbiyeci” demektir.

 

Kökün Etimolojisi:

Resh (ر) harfi baş ile gösterilir ve başlangıç noktasını ifade eder. Başa dönüşle ‘tekrar’ manasına da gelir.

Bet (ب); ev, çadır, aile aynı zamanda içeride, ile, içerisi, dahilinde demektir.

Bu iki harften oluşan ana kök eski İbranicede ‘artmak, bereketli olmak’ gibi manalara gelmektedir. ب harfinin ‘aile’ manasına da gelmesi, üremeyle ilişkili olarak artış kavramını da izah etmektedir. İçerdeki artış olarak mana verirsek, kişinin bilgisinin artmasıyla eğitilmesi manası oluşabilir.

Diğer bir bakış açısıyla ب içeriyi ifade ederken ر da başı ifade eder. Yani içeride olan baş olarak bir toplulukta baş olarak görülen, sözü dinlenen eğitimciyi ifade eder.

 

“Senin eğitimcin” demektir. Sizin değil, senin demektedir. Ayetin başında da seni kendi haline bırakmadı ifadesi ile uyum içindedir. Buradan anlaşılıyor ki bu ayette kısmen kendi haline bırakıp, tam olarak kendi haline bırakmama bireysel eğitimle ilgilidir.

Cümle şu şekillerde de gelebilirdi:

 

مَا وَدَّعَكَ رَبُّكُمْ

Sizin rabbiniz seni haline bırakmadı.

مَا وَدَّعَكُمْ رَبُّكَ

Senin rabbin sizi halinize bırakmadı.

مَا وَدَّعَكُمْ رَبُّكُمْ

Sizin rabbiniz sizi halinize bırakmadı.

مَا وَدَّعَكَ اللهُ

Allah seni haline bırakmadı.

مَا وَدَّعَكُمُ اللهُ

Allah sizi halinize bırakmadı.

لَا يُوَدِّعُكَ رَبُّكُمْ

Sizin rabbiniz seni haline bırakmaz.

لَا يُوَدِّعُكُمْ رَبُّكَ

Senin rabbin sizi halinize bırakmaz.

لَا يُوَدِّعُكُمْ رَبُّكُمْ

Sizin rabbiniz sizi halinize bırakmaz.

لَا يُوَدِّعُكَ اللهُ

Allah seni haline bırakmaz.

لَا يُوَدِّعُكُمُ اللهُ

Allah sizi halinize bırakmaz.

 

Bu şekillerde gelmeyip ayetteki şekliyle olmasının bireysel terbiye ile ilgili olduğunu gösterir. Geçmiş zamanla gelmesi ise okuyan kimse için geçmişte olan bir olayın sorgulamasıdır. Okuyan herkesin geçmişte böyle bir dönem yaşamış olduğuna delil olabileceği gibi bu ayet karine ile Muhammed Peygamber’i de bağlayabilir.

كَ : Zamirdir, “Sen” demektir.

 

وَمَا قَلَى

 

وَ : Atıf harfidir, “ve” demektir.

مَا: Olumsuzluk edatıdır. “Değil” manasındadır.

قَلَى :Fiildir.

 

Kökün Etimolojisi:

ق çember, daire, yoğunlaşmak anlamındadır. Bu kökte bir varlığın yakınlık alanını ifade eder. ل çobanın sopası demektir. Kendine çekme manası olduğu gibi itme ve uzaklaştırma manası da vardır. Burada itme, uzakta tutma anlamındadır. قل ise kendi alanından uzakta tutma anlamındadır. و çadırın kancası demektir. Bağlantı anlamına gelir. قلو bağlantı kurmak isteyen bir varlığı kendi alanından uzakta tutmak anlamındadır.

 

 

 

 

 

وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْأُولَى (4)

“Senin için sonraki öncekinden hayırlıdır.”

 

وَلَلْآخِرَةُ

وَ : Atıf harfidir.

لَ : Cevap edatıdır. Yeminin cevabı için gelmiştir.

الْآخِرَةُ :آخِرَة şeklinde müzekker değil de müennes gelmesinin sebebi zarfiyet ifade etmesidir. Müzekker gelseydi zarfiyeti ifade eden يَوْم gibi bir kelime ile beraber gelirdi. Bu nedenle Kuran’da يَوْمُ الْآخِرَةِ şeklinde bir kullanımı yoktur.

Zamansal olarak sonrasını ve varlıksal olarak diğerlerini ifade eden bir köktür.

 

Kökün Etimolojisi:

ءخر: ء güç demektir. خ duvar demektir. Sınırlamayı ifade eder. Mekânda ve zamanda sınırlamayı gösterir. Duvarı güçle öteleyerek zaman sınırını ileriye kaydırır. Artık olayın başlangıcı duvarın yeni yerindendir. Bunu da başlangıcı gösteren ر ifade eder.

 

 

خَيْرٌ

Sıfat-ı müşebbehe olarak kullanıldığı gibi ism-i tafdil olarak da kullanılır. Sonu, sonucu iyi olan demektir. Aynı zamanda fiil olarak sonu iyi olanı seçmek anlamındadır.

 

Kökün Etimolojisi:

خ evin duvarıdır. Evin son kısmıdır. ر baş demektir, başlangıcı ifade eder. خر bir sonlanmadan sonra meydana gelen yeni bir başlangıcı ifade eder. Araya giren ي el demektir. Kolaylığı anlatır. خير bir olayın sonlanmasından sonra kolay ilerleyecek olan yeni bir başlangıç demektir.

 

 

لَكَ

لِ : Harfi cerrdir.

كَ: Zamirdir, “sen” demektir. Kur’an okuyan kimseye hitap eder.

 مِنَ الْأُولَى

 

مِنْ : Harfi cerrdir. “-den” manasındadır. Tafdil için gelir, kıyası gösterir.

 

الْأُولَى : Dişil kelimedir. Erili الْأَوَّلُ dir. Bu ayette الْآخِرَةُ ile الْأُولَى karşılaştırılmıştır. Diğer birlikte geçişleri şu şekillerdedir:

 

Zaman zarfı olarak kullanılan karşılaştırmalar

الْآخِر

الْأَوَّل

الْآخِرَة

الْأُولَى

الْأُولَى

الْآخِرَة

Zaman zarfı olarak kullanılmayan karşılaştırmalar

الْآخِرِينَ

الْأَوَّلِينَ

أُخْرَى

أُولَى

أُولَى

أُخْرَى

 

 

الْأَوَّل ve الْأُولَى: İlk başlangıcı belli olup şimdiden önce belli olmayan bir zamanda sonlanmıştır.

الْأَدْنَى ve الدُّنْيَا: Başlangıcı şimdi olup belli olan ve yakın bir zamanda belli olmayan bir noktada sonlanacak olandır.

الْآخِرَة: Başlangıcı yakın bir zaman olup belli olmayan ve sonu da belli olmayandır.

الْأَقْصَى ve الْقُصْوَى: Ahiretten sonra uzak bir zamanda başlayan ve başlangıcı belli olmayıp sonu da belli olmayandır.

الْآخِر: Başlangıcı çok uzak olup belli olmayan, sonu belli olandır.

 

أُخْرَى ve آخَرُ zaman zarfı olarak kullanılmazlar. “Diğer” demektir.

 

وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْأُولَى demek “sonraki öncekinden senin için hayırlıdır” demektir. Yani önceki sonlanınca sonraki daha kolay bir şekilde ilerleyecektir.

 

وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى (5)

“Ve ileride rabbin sana verip kullandıracak sen de razı olacaksın.”

وَلَسَوْفَ

وَ : Atıf harfidir.

لَ : Cevap edatıdır. Yeminin cevabı için gelmiştir.

سَوْفَ: İstikbal edatıdır, uzak gelecek zamanı gösterir. سَ ise yakın gelecek zamanı gösterir. Her ikisi de muzari fiillerin başına gelir.

 

يُعْطِيكَ

يُعْطِي: İf’al babından fiildir. “Verip kullandırmak” anlamındadır.

كَ: zamirdir, “Sen” demektir.

 

رَبُّكَ

رَبُّ : Camid isimdir, “terbiyeci” demektir.

كَ: zamirdir, “Sen” demektir.

 

فَتَرْضَى

فَ: atıf harfidir.

تَرْضَى : Fiildir, “razı olacaksın” demektir.

Kökün Etimolojisi:

ر tekrar demektir. ض azalma, incelme anlamındadır. رض tekrarlayan bir şekilde azaltma, inceltme demektir. Buradaki inceltme, azaltma bir şeyde bulunan istenmeyen kısımları çıkartarak azaltmaktır. Bu şekilde hoşa gitmeyen kısımlar çıkarılmıştır. Geriye kalan kısım hoşa giden, faydalı kısımdır. ي el demektir. Fonksiyonu ifade eder. رضي hoşa giden şeylere ulaşma fonksiyonudur. Hoşnutluk anlamındadır.

Burada يُعْطِيكَ (sana verip kullandırır) nin mef’ûlü hazf edilmiştir. Verilip kullandırılan şey cümlede geçmemektedir. Hazflar ya öncesinden ya sonrasından ya da aklen takdir edilir. Öncesinden takdir edilememektedir. “Sonrasında razı olacaksın” denmektedir. Buna göre verilecek olan, muhatabın razı olacağı şey ya da şeylerdir. Hazf edildiği için razı olunacak her şey olabilir. Kişiden kişiye değiştiği için hazf edilmiştir. Peygamber için farklı, günümüz Kur’an ehli için bunlar farklıdır.

İnsan anında olsun ister. Olmayınca rabbinin kendisini bıraktığını, ilgilenmediğini düşünür. Bu ayette direk reddedilmektedir. Arkasından insanın bu düşüncesinin yanlışlığı açıklanmaktadır. Sonranın önceden hayırlı olduğu, rabbinin ileriki bir zamanda vereceği ve razı olacağı söylenmektedir.

Bu cümle yemin cümlesinin cevabıdır. Yemin edilen birbirine atfedilmiş iki şey vardır:

  1. Duha: Isı enerjisi veya güneş doğduktan sonraki zaman
  2. Secy ettiği zaman Leyl: gece zamanında hareketlerin durgunlaştığı zamanı veya maddenin hal değişimi gibi bir sebeple durgunlaşması

Duha enerjiyi, hareketi, secy olan leyl ise durgunluğu ifade eder. Eğer secy olan leyl değil de sadece leyl deseydi leylin bir kısmında hareket de olduğu için hareket ve durgunluk manası veremezdik. Bu nedenle yemin edilen enerjinin, gücün, hareketin meydana geldiği zaman, durumu ifade ederken secy olan leyl ise hareketin olmadığı, durgunluğun olduğu zamanı ve durumu ifade eder.

Sonrasındaki cevap cümlelerinde Kur’an ehli durgunluk olan dönemi Allah’ın kendisini bırakması olarak anlamaktadır. Oysa durgunluk sonrası hareket geleceği وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْأُولَى ile anlatılmaktadır. Sonrasında da verip kullandırılacak olan hazf edilmekte ve bunun kişilere göre değişeceği anlaşılmakta ama aynı zamanda hareket enerjisini sağlayacak olan şeyler olduğu görülmektedir. الضُّحَى ve اللَّيْلِ kelimelerinin marife olması bunların cins bildirdiğini ifade etmektedir.

أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَى (6)

“Seni yetim buldu da barındırmadı mı?”

 

أَلَمْ

 

أَ: Soru hemzesidir. Buradaki soru ikrar (kabul ettirme) içindir. “mı, mi” anlamına gelir ancak هَلْ de soru harfidir. O da “mı, mi” anlamına gelir. Ancak soru hemzesi her zaman cevabı beklenen soruyu sormak için gelmez. Değişik amaçlar için gelir.

 

هَلْ cevabı beklenen soru olmasına rağmen üç durumda talep için gelmez:

  1. إِلَّا ile gelince
  2. İstiva ile gelince (هَلْ يَسْتَوِي)
  3. Öncesi veya sonrası veya sorunun kendisindeki cevap beklenmesine engel olan bir karine varsa

 

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُوا كَمَا آمَنَ النَّاسُ قَالُوا أَنُؤْمِنُ كَمَا آمَنَ السُّفَهَاءُ

 

Burada soru hemzesi inkâr için gelmiştir. İman etmeyeceklerini bildirmektedirler.

 

لَـمْ: Olumsuzluk edatıdır. Sonrasında muzari fiil meczum olarak gelir. Bir arada geldiğinde geçmişten sözün söylendiği ana kadar hiçbir zaman o fiilin gerçekleşmediğini gösterir.

 

مَا فَعَلَ: Yapmadı. Geçmişte sözü edilen zaman için yapmadı demektir. O zaman dışında başka bir zamanda yapmış olabilir.

لَمْ يَفْعَلْ: Hiç yapmadı. Geçmişin tamamında fiil hiçbir zaman yapılmamıştır.

Olumsuzluk edatlarının fiillerle kullanım tablosu:

 

Geçmiş

Şimdi

Gelecek

Örnek

Anlamı

 

 

 

Nefî hâl

 

مَا يَفْعَلُ

Yapmıyor

 

 

 

Te’kîdi nefî hâl

 

إِنْ يَفْعَلُ

Kesinlikle yapmıyor

 

 

 

 

Nefî istikbal

لاَ يَفْعَلُ

Yapmayacak

Yapmaz

 

 

 

Te’kîdi nefî istikbal

لَنْ يَفْعَلَ

Asla yapmayacak

 

Nefî mazi

 

 

 

مَا فَعَلَ

Yapmadı

 

Te’kîdi nefî mazi

 

 

 

إِنْ فَعَلَ

Kesinlikle yapmadı

Cehdi mutlak

 

لَمْ يَفْعَلْ

Hiç yapmadı

Cehdi mutlak

 

لاَ فَعَلَ وَلاَ فَعَلَ

Ne yaptı ne de yaptı

Cehdi müstağrak

 

لَمَّا يَفْعَلْ

Henüz yapmadı

 

 

يَجِدْكَ

يَجِدْ: وجدkökünden 2.babdan meczum muzari fiildir. لَـمْ den dolayı meczum olmuştur. Geçmişte hiç bulmadığını gösterir.

 

Kökün Etimolojisi:

ج harfi suya giderken insanların ve hayvanların üzerinde gittikleri hattı ifade eder. د harfi ise kapı manasındadır ve kapının ileri ve geri hareketinden dolayı bu yolun iki yönlü kullanılmasını ifade eder. Bu şekliyle her şeyin içindeki çizgileri ve kenarını ifade eder.

Bir şeyi keserek ondan yeni bir parça ayırmak ya da çizerek onu bölmelere ayırmak manasındadır. Her iki durumda da yeni bir çizgi ortaya çıkmış olur. Kestiğiniz zaman dış kontur değişmiş olur, çizdiğiniz zaman içeride yeni bir çizgi oluşturmuş olursunuz. Kestiğiniz zaman asıldan ayrılan parça جَدِيد olur, kalan parça جَدّ olur. Bu nedenle soyut olarak جَدّ ata manasına جَدِيد ise ondan ayrılan yeni topluluk manasına gelir. Her şeyin kenarına جُدَّة denir. Deniz kenarında olan yerleşim yerlerine de جُدَّة denir. Yeryüzü üzerinde insanların hareket edebileceği, düzlük yollara da جُدَّة denir. Bunların hepsi kenarda veya içte olan hatlardır.

Bir topluluk içinde konuşması ve davranışları ile diğer insanlarla arasında soyut bir hat oluşturan kimsenin durumu için جَدّ kullanılır. Türkçede bu durum ciddiyet şeklinde ifade edilir.

و çadırın kancası demektir. Bağlantı kurmayı ifade eder. Cadde üzerinde hareket ederken bağlantı kurmayı yani birisini, bir şeyi bir durumda bulmayı ifade eder.

 

 

كَ: Zamirdir, “Sen” demektir.

 

يَتِيمًا

يَتِيمًا: Kimsesiz demektir. Babası olmayan çocuk ve kayyumu olmayan bekar kadın anlamına da gelir.

 

 

ويقولون لكلِّ منفردٍ يتيم، حتَّى قالوا بَيْتٌ [من الشِّعر] يتيم.

Her tek başına olan için yetim derler. Hatta (şiirde) yetim ev derler.

Makayisu-l Luga

 

Kökün Etimolojisi:

يم kelimesi ي ve م harflerinden meydana gelir. ي harfi el manasındadır. م harfi ise su manasındadır. El çalışma işlevinden dolayı bir amaç için yapılan işi ifade eder. م harfi de bununla beraber iş yapan suyu ifade eder. Bu haliyle akarsu manasındadır. Soyut manada ise bir işe yönelme, bir işi kastetme anlamındadır. Bu şekliyle teyemmüm seçilen bir hedefe dokunma veya onu seçip ayırma anlamındadır.

Ortaya gelen ت harfi işareti ifade eder. Seçip ayrılanı benzersiz yapar. Daha sonra bu seçilip ayrılan benzersiz babası olmayan anlamında kullanılmıştır.

 

 

فَآوَى

فَ: Atıf harfidir.

آوَى: Fiildir, “Barındırmak” demektir.

 

Kökün Etimolojisi:

ء güç demektir. ي el demektir. Fonksiyonu, desteği ifade eder. İkisi bir arada أي güçlü destek demektir. Ortaya gelen و harfi tüm süreç boyunca bağlanmayı ifade eder. Güçlü desteği olan birine bağlı kalmak demektir.

آوَى if’âl bâbıdır. Tadiye etkisi vardır. Güçlü desteği olanın birini kendine bağlaması demektir. Salt bir eve sokmak ve orada yaşamasını sağlamak değildir. Onun ihtiyaçlarını karşılamasına da yardım etmektir.

وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى (7)

“Ve seni hedeften sapan olarak buldu da rehberlik etti”

وَوَجَدَكَ

وَ : Atıf harfidir, “ve” demektir

وَجَدَ : Fiildir, “buldu” demektir.

كَ : Zamirdir, “sen” demektir.

 

ضَالًّا

ضَالًّا : ضلل kökünden gelmiştir. İsm-i fâildir. “Sapan, hedeften uzaklaşan” demektir.

 

Kökün Etimolojisi:

Protosinaitik dilde Arapçadaki ض harfini karşılayacak bir harf yoktur. O yüzden kökler incelenerek, Kur’an’dan yola çıkılarak bu harfe bir karşılık bulunmaya çalışılacaktır.

ض harfinin ana manası katlanmadır. Katlanma bakış açısına göre artma ve azalma anlamlarına gelir.

Lamed harfi çobanın sopası demektir. Yönelme, ona doğru ilerleme, uzama manalarına gelir. Hedefe doğru yönelme manasındadır. Çobanın sopasını iterek veya çekerek koyunları kontrol etmesi, yaklaşma veya uzaklaşma olarak değerlendirilebilir.

ضَلّ bir şeyin kaybolması manasındadır. O yüzden ölünün gömülmesi anlamında kullanılır.

Buradaki manadan (sapmak) anladığımız kadarıyla ل harfi hedeften uzaklaşma manası vermiş ama bağlantı etkisiyle de tam olarak kopma gerçekleşmemiştir.

Bir başka bakış açısıyla ض harfinin azalma manası, ل harfinin hedefe yönelme manasına etki etmiş ve bağlantının azalmasıyla hedeften uzaklaşma (sapma) manası oluşmuştur.

ل harfi hedefe yönelmeyi ifade eder. Yönelinilen hedefle ilerlenilen yön arasındaki açıdaki artış ض ile ifade edilir. Bu haliyle hedeften sapmak, hedeften uzaklaşmak anlamına gelir.

 

فَهَدَى

فَ : Atıf harfidir.

هَدَى : Fiildir, “rehberlik etti” demektir.

 

Kökün Etimolojisi:

ه harfi hareket demektir. د harfi kapı demektir. هد kapıya hareket demektir. Kapı sınırlı bölge ve giriş yeri olduğu için ikisi bir arada varılacak yerin giriş noktasına doğru hareket demektir. ي fonksiyon demektir ve son harf olduğu için sonuç bildirmektedir. Buradaki fonksiyon hedeflenen yere varmayla ortaya çıkacaktır. هدي bir hedefe yönelip bir sonuç elde etmektir.

Bu fiil müteaddi fiildir. Birisini bir hedefe yöneltip o hedefe varması için rehberlik etmektir.

 

 

وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَى (8)

Ve seni darlığa düşmüş buldu da zenginleştirdi.

وَوَجَدَكَ

وَ: Atıf harfidir, “ve” demektir.

وَجَدَ : Fiildir, “buldu” demektir.

كَ : Zamirdir, “sen” demektir.

 

عَائِلًا

عَائِلًا : عيل kökünden gelmiştir. İsm-i fâildir.

 

Kökün Etimolojisi:

ع bakmak ve izlemek aynı zamanda bilgi, gözün bilginin penceresi olması manasındadır.

ع pınar manasındadır. Pınar yükselerek fışkırdığı zaman yüksekliği, yatayda aktığı zaman uzaklaşmayı ifade eder.

Burada ع uzaklaşma, ي ise işlevsellik manalarına gelir. عي ‘işlevsellikten uzaklaşma’, iş yapmaktan uzak olma manasına gelmektedir. ل çobanın sopasıdır, boyunduruğa almayı ifade eder. عيل iş yapmama nedeniyle başkalarına bağlı olmak anlamındadır.

 

 

فَأَغْنَى

 فَ : Atıf harfidir.

أَغْنَى : غَنِيّ kelimesinin kökünün zıddı olarak Kuran’da iki kök vardır. Biri فقر, diğeri عيل dir.

Kökün Etimolojisi:

غ harfi halattır. Kapalılığı ifade eder. ن harfi filizlenmiş tohum demektir. İçeriden çıkışı ifade eder. İkisi bir arada غن ise kapalı bir ortamda içeriden çıkanların olduğunu gösterir. Üretim olduğunu ve dışarıdan gelmesine ihtiyaç olmadığını gösterir. Sonuna eklenen ي fonksiyonu, işlevselliği gösterir. Üretim olup dışarıdan bir gelir gelmesine ihtiyaç olmaması ve bunun da bir fonksiyon doğurmasını ifade eder. Malları vardır, dışarıdan gelmeden içeriden çoğalmaktadır ve işlevsellik kazandırmaktadır. Zenginlik demektir.

 

 

 

 

فَقِير

GEÇİŞ

MANA

AÇIKLAMA

لِلْفُقَرَاءِ الَّذِينَ أُحْصِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ لَا يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًا فِي الْأَرْضِ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاءَ مِنَ التَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُمْ بِسِيمَاهُمْ لَا يَسْأَلُونَ النَّاسَ إِلْحَافًا

(Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı cahil olan onları zengin sanır. Onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler.

(Bakara 2/273)

Fakirlerden Allah’ın yolunda hasr olunup yerde hareket edemeyenler vardır. Görünüşleri zengin gibi olabilir. İffetli duruşları zengin sanılmalarına sebep olur.

 

إِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكِينِ وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِمِينَ وَفِي سَبِيلِ اللَّهِ وَابْنِ السَّبِيلِ فَرِيضَةً مِنَ اللَّهِ

Sadakalar, -Allah’tan bir farz olarak -yalnızca fakirler, düşkünler, (zekât) işinde görevli olanlar, kalbleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolun çalışanları içindir.

(Tevbe 9/60)

Sadakaların fakirler için de miskinler için de olduğu anlatılmaktadır.

 

وَأَطْعِمُوا الْبَائِسَ الْفَقِيرَ

Zorda olan fakiri doyurun.

(Hac 22/28)

Burada fakir olan baisin doyurulması emredilmektedir.

 

وَأَنْكِحُوا الْأَيَامَى مِنْكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ إِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ

 

İçinizden bekarları ve kölelerinizden, cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Şayet fakir iseler; Allah onları fazlından zenginleştirir.

(Nur 24/32)

Buradan fakirliğin nikahlanmaya engel olabileceği, topluluğun bunda görevi gösterilmiş oluyor.

فَقَالَ رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنْزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ

 

Dedi ki: “Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayr için fakirim.”

(Kasas 28/24)

 

Burada Musa Allah’ın hayrdan indirdiği için fakirim diyor. Bu da fakirliğin var olmayan mallar dışında var olacak olan mallar için de olabileceğini gösteriyor.

يَاأَيُّهَا النَّاسُ أَنْتُمُ الْفُقَرَاءُ إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ

Ey insanlar, siz Allah’a göre fakirsiniz. Allah Ganiydir, Hamîddir.

(Fatır 35/15)

Burada tüm insanların Allah’a göre fakirler olduğu söylenmektedir.

 

لِلْفُقَرَاءِ الْمُهَاجِرِينَ الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَأَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا وَيَنْصُرُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ

(Onlar) Hicret eden fakirleredir ki, onlar, Allah’tan bir fazl arayıp, Allah’a ve O’nun Resulüne yardım ederlerken yurtlarından ve mallarından sürülüp-çıkarılmışlardır. İşte bunlar, sadık olanlar bunlardır.

(Haşr 59/8)

Bu ayette muhacir fakirlerin fakirleşme sebebi için yurtlarından ve mallarından ihraç edilmeleri gösterilmektedir. Mal ve yurdu olmayan fakirler anlatılmaktadır.

 

 

 

 

Kökün Etimolojisi:

 

ف ağız demektir, açılmayı ve ayrılmayı ifade eder. ق ufuktaki güneştir, gruplaşma manasındadır. فق gruplaşarak ayırma, ayrılma demektir. ر tekrarı, istimrarı ifade eder. Gruplaşarak ayrılanların tekrar edici bir yapıda olduğunu gösterir. Tekrarlama son harf olduğu için sonuçtur. Buradan omurga kemiği (فَقَار) anlamı oluşmuştur. Develer aşırı zayıflayınca son üç omurgası belirgin hale gelir. Buradan zayıf develere فَقِير denmiştir. Sonra maddi imkânsızlıktan dolayı zayıflayan insanlara da denmiştir. Daha sonra zayıf da olmasa maddi imkânsızlığı olan insanlara فَقِير denmiştir.

 

 

 

مِسْكِين

GEÇİŞ

MANA

AÇIKLAMA

إِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكِينِ وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِمِينَ وَفِي سَبِيلِ اللَّهِ وَابْنِ السَّبِيلِ فَرِيضَةً مِنَ اللَّهِ

Sadakalar, -Allah’tan bir farz olarak -yalnızca fakirler, düşkünler, (zekât) işinde görevli olanlar, kalbleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolun çalışanları içindir.

(Tevbe 9/60)

Miskinlere bütçeden pay verilmesi

 

يَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَ قُلْ مَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ

Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, miskinlere ve yol oğlunadır.

(Bakara 2/215)

Miskinlere harcama yapma

 

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لَا تَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ

 

Hani İsrailoğullarıdan, “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın.” diye kesin söz almıştık.

(Bakara 2/83)

Miskinlere ihsan etme

 

وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُولُو الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا

(Mirası) Bölüşme sırasında yakınlar; yetimler ve yoksullar da hazır olursa, onları ondan rızıklandırın ve onlara maruf söz söyleyin.

(Nisa 4/8)

Burada miras dağıtımında hazır olan miskinlere rızık verme emrediliyor.

 

 

Kökün Etimolojisi:

 

1. seçenek

ك avuçtur, avucun hem toplama hem de kapatarak gizleme etkisi vardır.ن ise filizdir hem gizliliği hem de devamlılığı ifade eder. كن kapalı yerde olup dışarıya çıkabilme özelliğini koruyarak kapalı bir yerde bir süreliğine gizli kalmayı ifade eder. س diş demektir. Soyut manada birbirini belli kurallar dahilinde izleyen hareket dizisini ifade eder. Başa geldiği için gerekçeyi ifade eder. Belli kurallar dahilinde hareket etmek gerekçesiyle sınırlı bir yer içinde hareketsiz kalmak anlamındadır.

 

 

 

2. seçenek

س diş demektir, kesmeyi ifade eder. ك avuç demektir, baskıyı ifade eder. سك baskıyla kesmek demektir. Sonuna gelen ن tohum demektir, yeni bir durumu ifade eder. Sonuna geldiği için kesme sonrasında yeni bir durumun oluşmasını gösterir. سِكِّين yani bıçak kelimesi buradan gelir. Daha sonra kesilen varlığın hareketsiz kalmasından hareketsizlik anlamına gelmiştir.

 

 

مِسْكِين ise mübalağalı ism-i fâil olarak mübalağalı bir şekilde hareketsiz kalan anlamındadır. Buradan maddi imkânsızlıklar nedeniyle hareket etme imkânı bulamayan kimse olarak yoksul anlamında kullanılmaktadır.

 

Özetleyecek olursak:

 

 

Kelime

Mal varlığı

Gelir

غَنِيّ

Vasatın üstünde

Vasatın üstünde

عَائِل

Vasatın üstünde

Vasatın altında

فَقِيرٌ

Vasatın altında

Vasatın altında

مِسْكِين

Vasatın altında

Vasatın altının altında (Karın tokluğu geliri)

 

 

فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ (9)

“Yetime gelince baskı kurma”

فَأَمَّا

فَ : İstinafiye edatıdır.

أَمَّا: Şart edatıdır.

 الْيَتِيمَ

يَتِيم: Kimsesiz demektir. 6. Ayette detaylı anlatıldığı için burada tekrar edilmemiştir.

 

 فَلَا تَقْهَرْ

فَ: Rabıt edatıdır.

لَا: Nehy edatıdır.

تَقْهَرْ: Nehy fiildir. “Kahretme” demektir. Kahr “baskı kurmak” demektir.

 

Kökün Etimolojisi:

ق harfinde bir daire veya devir vardır. Yuvarlaklık, çember, güneş, yatay, zaman ve yoğunlaşmak, gruplaşmak, yüzey ya da hacim oluşturmak gibi manaları da vardır. Piktograf  ufuktaki güneşin resmidir. Işığın toplanmasını ifade eder.  ise adam başın resmidir. İkisinin kombinasyonu adamların toplanmasıdır. Adamların toplanıp bir yerde kalmasını ve bu toplanılan yeri ifade eder. Bu haliyle قَرَار kelimesi yerleşik, kalıcı olan yere denir. Çabalamanın zıddıdır.

Adamlar toplanıp, gruplaşarak bir güç oluştururlar. Bu nedenle güçten dolayı olan baskınlığı ifade eder.

Ortaya gelen ه harfi açıklığı ifade eder. Baskınlık açıkça görünmektedir. Harf ortada olduğu için sürecin tamamında bu baskınlık vardır. Baskınlık başlangıçtan sonuna kadar açıktır.

 

 

Bu ayette فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ demektedir. Yetime baskınlık kurmama emredilmektedir. Bunun yerine yalnızca فَلَا تَقْهَرْ diyerek umumi bir baskınlık kurmama emredilebilirdi. Genel yerine özel emir verilmesinin sebebi şunlar olabilir:

  1. Yetime baskınlık kurmak kolaydır. Pek çok kimse yetime baskın olabilir. Bundan dolayı özellikle yetim belirtilmiştir. Mefhumu muhalefetle yetim dışındakilere baskınlık kurabilirsin anlamı çıkmaz.
  2. Baskınlık kurulması gereken birileri ya da topluluklar vardır. Bu nedenle emir umumi gelmemiştir.

 

Diğer taraftan فَلَا تَقْهَرِ الْيَتِيمَ şeklinde de sadece yetimle sınırlandırılabilirdi. أَمَّا şartını kullanmayabilirdi. أَمَّا şartından sonra gelen kelime ve arkasından gelen فَ harfi ile kullanılır. Sonra kelimeyi de içine alan cümle gelir. Bu şekilde kullanım önceki durumla bağ kurmak içindir. Bu ayette de önceki üç ayetle bağlantı kurulmakta ve sonrasındaki nehiy cümlesinin gerekçesi öncesindeki üç ayettir.

أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَى (6) وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى (7) وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَى (8) ayetleri yetime baskınlık kurmamanın gerekçesidir.

“Sen de yetimdin, sen de dalaletteydin, sen de â’ildin. Bu durumlardan Allah seni çıkardı. Öyleyse sen de yetime baskınlık kurma” diyerek devam ediyor ve arkasındaki ayetlerle emirler devam etmektedir.

 

وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ (10)

“Ve sâile (dilenene) gelince onu uzak tutucu davranışlarda bulunma.”

 

وَأَمَّا

وَ: Atıf harfidir.

أَمَّا: Şart edatıdır.

 

السَّائِلَ

سءل bir şeye gidecek yolu istemektir. عن ile gelince harfi cerden sonra gelen şey hakkında bilgi istemektir. Bu bilgi bir araştırma, inceleme amacıyladır. Buradaki isteme aşağıdan yukarı doğrudur. Daha güçlü olandan (bilgi, mal veya başka açıdan) istemektir.

طلب de ise eşitlik vardır. Ast da üstten üst de asttan ister.

Örnek:

وَاسْأَلُوا اللَّهَ مِنْ فَضْلِهِ

Allah’tan sual etmek

 

Kökün Etimolojisi:

س soyut manada birbirini belli kurallar dahilinde izleyen hareket dizisini ifade eder. ل da bağlantıyı ifade eder. Bu şekliyle belli kurallı bağlantı kurmak demektir. ء ortaya gelmektedir. Tüm süreci ifade eder. Bağlantı kurmanın bir güçle olduğunu gösterir. Buradan daha alttan üste doğru bağlantı kurulmayı ifade eder. Bu bağlantı somut veya soyut bir talep şeklinde olur.

 

طلب

 

ط harfi sepet demektir, sepetin çizgisel yapısından dolayı çizgisel yolu, rotayıل harfi de bağlantıyı ifade eder. Bu haliyle yukarıdan aşağı veya aşağıdan yukarı doğru üzerinde hareket edilen çizgisel şekilde rotayı ifade eder. Bu nedenle hem yükselmek hem de alçalmak anlamı vardır. Sonuna gelen ب ev demektir. İçi, içeriyi ifade eder. Son harf olduğu için sonuçtur. Dahil etmeyi ifade eder. Çizgisel yoldan bir şeyin kendisine dahil olmasını istemek demektir.

 

 

شيء

 

ش harfi kopup ayrılmayı ifade eder. ي harfi el demektir. Fonksiyonu ifade eder. İkisi bir arada شي kopup ayrılan ve fonksiyon gören parçayı ifade eder. Sonuna gelen ء güç demektir. شيء sonuçta bir gücün, yapının oluştuğu fonksiyonel parçayı ifade eder. Bu nedenle fonksiyonu olan her parça şeydir. Dilemek kelimesi de buradan gelmiştir. Dilenenler şeydir. Allah dışında her varlık şeydir. Boyutlar içinde yaratılmış fiiller de şeydir.

 

دعو

(Dua ve davet)

 

د harfinin temel manası kapıdır ancak onunla ilişkili başka birçok anlamı da vardır. İleri ve geri hareket anlamına da gelir.

ع bakmak ve izlemek aynı zamanda bilgi, gözün bilginin penceresi olması manasındadır.

İbranice’de bu iki harf bir arada ‘gözün kapısı’ manasına gelir ve kişinin kendi gözünden bir pencere gibi dünyaya açılması ve oradan tecrübe ve bilgi edinmesi anlamında kullanılır.

دع “kapıyı gözlemek” anlamındadır. Kapı içeriden gözlendiğinde عد, dışardan gözlendiğinde دع kullanılır. Uzaklığı ifade eder. و harfi çadırın kancasıdır. Bağlantı manasındadır. دعو kökü kapıyı gözleyerek bir kimsenin gözlediği kimseyle bağlantı kurmasıyla sonuçlanan fiildir. Davet, dua ve dava kelimeleri buradan gelmektedir.

 

 

 

 

حرم

ح sınırlı hareket demektir. ر tekrarı ifade eder. İkisi bir arada حر tekrarlayan sınırlı hareket demektir. Hareket ne kadar tekrar edilirse edilsin sınırlıdır. Sonundaki م su demektir. Ortamı, koşulları ifade eder. Üçlü kök olan حرم sınırlı hareketin koşullara bağlı olduğu gösterir. Hareket belli koşullar altında engellenmiştir.

 

 

Kuran’da geçen الْمَحْرُوم kelimesi حرم kökünden ism-i mef’ûldür. Hareketi kısıtlanmış, engellenmiş demektir. “Engelli” şeklinde Türkçeye çevrilebilir.

 

 

فَلَا تَنْهَرْ

فَ: Rabıt edatıdır.

لَا: Nehy edatıdır.

 

Nehir ile aynı kök, farklı babdan gelir. Nehir 4. bâbdan, bu fiil ise 3. bâbdan gelir.

Evlerin arasında bulunan boşluğa süprüntülerin atılması da nehir ile aynı etimolojik manadan gelir. İstenmeyen şeyleri uzaklaştırmak manasındadır. Aynı zamanda istenmeyen şeyi uzaklaştırmak veya uzak tutmak için yapılan davranışlardır.

 

 

وَقَضَى رَبُّكَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَا أُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَرِيمًا (23) وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا (24)

“Rabbin, O’ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle-davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, ikisine: ‘Öf’ bile deme ve ikisine uzaklaştırıcı davranışta bulunma; onlara güzel söz söyle. Onlara acıyarak alçakgönüllülük kanadını ger ve de ki: Rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse Sen de onları esirge.”

 

İsra 23-24. ayetlerde anne babadan biri veya ikisinin indinde yaşlılığa ulaşması durumunda iki nehiy ve iki emir gelmektedir:

 

Nehiyler

Emirler

لَا تَقُلْ لَهُمَا أُفٍّ

قُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَرِيمًا

İkisine “uf” deme

İkisine kerim söz söyle

لَا تَنْهَرْهُمَا

اخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ

İkisine uzaklaştırıcı davranışta bulunma

İkisine rahmetten zül kanadını indir

 

Bu iki emir ve iki nehiyle birbirine zıt durumlar ifade edilmiştir.

“Uf deme” dedikten sonra لَا تَنْهَرْهُمَا ya klasik olarak verilen “ikisini azarlama” manası verilemez. Delaletin delaleti ile “uf” demeyen kimsenin zaten azarlaması beklenemez.

Burada uzaklaştırıcı davranışlarda bulunmama emredilmiştir. Karşıtı olan emirde zül kanadından bahsedilmektedir. Buradan da نهر kökünün aynı zamanda üstünlük davranışını da kapsadığını anlamaktayız.

 

وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ (11)

“Ve rabbinin nimetine gelince, anlat.”

وَأَمَّا

وَ: Atıf harfidir.

أَمَّا: Şart edatıdır.

 

بِنِعْمَةِ

بِ: Harfi cerrdir.

نِعْمَةِ: Kökü نعم‘dir. 4. bâbdan نَعِمَ-يَنْعَمُ şeklinde normalin üzerinde iyi durumda olma durumunu ifade eder.

 

Kökün Etimolojisi:

ن harfi bir kökten çıkıp çıkmanın devam etmesini ifade eder. م harfi suyu ifade eder. Suyun bir kaynaktan devamlı, aralıksız çıkması bu kökle ifade edilir. Ortadaki ع sürecin bilinir ve görünür olduğunu ifade eder. Aralıksız su çıkması normalin üzerinde bir iyi durumdur. Ortadaki ع ile bilinir ve görünür şekilde normalin üzerinde iyi durumda olma sürecini ifade eder.

 

 

 

بءس

ء güç demektir. س diş demektir. Baskı yapma, kesme özelliğine sahiptir. İkisi bir arada أس baskıcı güç demektir. Başına gelen ب ev demektir. İçi, içeriyi gösterir. Başına geldiğinden dolayı sebep bildirir. Baskıcı gücün sebebinin içeriyi etkilemek olduğunu gösterir. Güç hazırda beklemektedir. Gerektiğinde içeriye etki etmektedir. Sıkıntı vermek anlamına gelmektedir.

 

 

 

 

 

ءلي

Kuran’da 34 defa geçer. 31 kere Rahman suresinde, 1 kere Necm, 2 kere de Araf suresinde geçer. Nimete yakın bir kelimedir.

ء güç demektir. ل ise otorite demektir veya bağlanma demektir. İkisi bir arada ya güç ve otoriteyi temsil eden ilah anlamındadır veya güçlü bağlantı kurmayı ifade eden dayanışma anlamındadır. Sonuna gelen ي el demektir. Fonksiyonu, kolaylığı ifade eder. Son harf olduğu için sonucu gösterir. Güçlü otorite veya dayanışma sonucunda ortaya çıkan fonksiyon veya kolaylık anlamındadır.

Güçlü otorite tarafından bize verilen ve hayatımızı kolaylaştıran, hayatımız için gerekli olan her şey إِلًى dir. Çoğulu آلَاء dır.

 

رَبِّكَ

رَبِّ : Camid isimdir, “terbiyeci” demektir. Buradaki cümlenin bireysel terbiyeyle ilgili olduğu anlaşılmaktadır.

كَ: zamirdir, “Sen” demektir.

 

نِعْمَةِ رَبِّكَ

“Senin rabbinin nimeti” demektir. Burada Allah’ın nimeti değil de rabbin nimeti denmektedir. Rab yerine zamir dönmemekte, izhar edilmektedir yani نِعْمَتِهِ denmemektedir.

 

نِعْمَةَ اللَّهِ ifadesi de Kuran’da geçmektedir.

Rabbin nimeti terbiye, gelişim ile ilgili durumlarda kullanılırken Allah’ın nimeti daha geniş kapsamlı olup tüm nimetleri içermektedir.

 

 

فَحَدِّثْ

فَ: Rabıt edatıdır.

حَدِّثْ: Tef’il babından emir fiildir.

 

Kökün Etimolojisi:

 

حُدُوث daha önceden gerçekleşmemiş önemli bir olayın olması ve bunun daha sonra söz olarak yayılması ve anonim hale gelmesidir. Bu olaya da حَدِيث denir.

 

 

ح sınırlı hareket demektir. د kapı demektir. حد sınırlı bir yerde ve zamanda gerçekleşen olayı ifade eder. Sonuna gelen ث ise bu olayın dağılmasını, yayılmasını ifade eder.

 

 

د kapı olduğu için belirlilik demektir. ح açığa çıkmadır. İkisi bir arada حد belirli bir şekilde açığa çıkma demektir. Sonuna gelen ث ise bu açığa çıkanın dağılması, yayılmasını ifade eder.

 

تَحْدِيث tef’îl babından mastardır. Mef’ûlünü değişik şekillerde alır.

 

 

Mef’ûl (anlatılan şey)

Mef’ûl (anlatılan kişi)

Fiil

Anlatılan şey doğrudan ve bir kere belirli birine anlatılıyor.

الْحَدِيثَ

هُ

حَدَّثَ

Anlatılan şey doğrudan ve bir kere anlatılıyor.

الْحَدِيثَ

 

حَدَّثَ

Anlatılan şey dolaylı yollardan, tekrarlarla belirli birine anlatılıyor.

بِالْحَدِيثِ

هُ

حَدَّثَ

Anlatılan şey dolaylı yollardan tekrarlarla anlatılıyor.

بِالْحَدِيثِ

 

حَدَّثَ

 

Burada rabbinin nimetinin ne olduğu önemlidir. Nimet normalin üstüne çıkma durumudur.

Burada yetim olup barındırılması, dalalette olup yol gösterilmesi, âil olup gani olması rabbinin nimetidir. Buradaki üç değişim de aşamalı gerçekleşmiş ve bir terbiye içinde olmuştur. Bu nedenle rab kelimesi kullanılmaktadır.

 

Bu kökle ilişkili olarak وقع, قضي veحقق köklerine de bakalım.

وقع

 

Bir işin gerçekleşmesi ve o anda eski sürecin bitip yeni bir sürecin başlaması anlamındadır.

Bir duruma girip o durumda kalmak, bir yere inip o yerde kalıcı olmak anlamlarına gelir.

 

Kökün Etimolojisi:

و çadırın kancasıdır. Bağlantıyı ifade eder. ق ufuktaki güneştir. Yoğunlaşmayı, belirginleşmeyi ifade eder. İkisi bir arada bağlantının yoğunlaşması demektir. Yeni bir durumu ifade eder. Sonuna gelen ع ise göz demektir. Bilinmeyi ifade eder. Oluşan yeni durum artık bilinen bir durumdur.

 

قضي

 

قَضَى müteaddi, وَقَعَ lazım. قَضَى iki mef’ûl alıyor. Birini iki harf-i cerle alıyor (إِلَى, عَلَى). عَلَى ile gelen mevt için kullanılıyor.

قَضَى: başlamış, süregelen bir işin, fiilin, amelin sonuçlandırılması, planlanmış bir işin, fiilin, amelin sonuçlandırılması, sonuca varılması, sonuca bağlanması.

مَاتَ ile قَضَى عَلَيْهَا الْمَوْتَ arasındaki fark: مَاتَ ölmek demektir. قَضَى عَلَيْهَا الْمَوْتَ ise ölüm sürecine girmiş birisinin ölmesi demektir.

 

 

Kökün Etimolojisi:

ق yüzeyi ifade eder, ض ise katlanma manasına gelir. Bu ikisi bir araya gelince yüzeyi olan bir cismin o yüzeyden katlanmasını ifade eder. Kuran’da duvar için kullanılmıştır ve duvarın yüzeyinin çatlayarak ikiye katlanarak yıkılması anlamına gelir. Sonuna gelen ي harfi el demektir. Fonksiyonu ifade eder. Son harf olduğu için sonuçlanma anlamındadır. Sonuçlanma fonksiyonunu gösterir. Yüzeyin katlanması ise süregelen bir işi ifade eder. Üçü bir arada قضي süregelen bir işin sonuçlandırılmasını gösterir.

 

 

 

حقق

Kökün Etimolojisi:

حharfinin kökeni Protosinaitik dilde h, ayakta durmuş iki kolunu yukarı kaldırmış bir adam’dır. Piktografideki gibi el kaldıran adam, hareketi temsil eder. Bu nedenle bu harfin hareket anlamı da vardır.

ق harfinde bir daire veya devir vardır. Yuvarlaklığı, çember şeklinde olması gruplaşmayı ifade eder. ‘Gruplaşma’ manasına gelir.

ح’nın hareket manası ile ق’ın gruplaşma manası birleşir ve gruplaşan şeylerin hareketi manası ortaya çıkar. Bu haliyle insanlar arasında hareket eden pay manasında hak ortaya çıkar. Hukka küçük kutu, kova demektir. İçinde gruplaşmış malzeme hareket ettirilmektedir. Belli sınır içindeki bir durumun ortaya çıkması da hak fiilidir. İkisi bir arada stabil hareket, sağlamlık, doğruluk, gerçek olmak anlamındadır.

 

 

صَدَقَ اللَّهُ الْعَظِيمُ

 

***

 

İ’RAB ANALİZİ

 

وَالضُّحَى (1) وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى (2) مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى (3) وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْأُولَى (4) وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى (5)

Cevap cümlesi

Yemin
cümlesi

Ma'tûf

Atıf harfi

Ma'tûf

Atıf harfi

Ma'tûf

Atıf harfi

Ma'tûf

Atıf harfi

Ma'tûfun aleyh

تَرْضَى

فَ

لَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ

وَ

لَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْأُولَى

وَ

مَا قَلَى

وَ

مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ

وَالضُّحَى وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى

 

أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَى (6) وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى (7) وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَى (8)

Ma'tûf

Atıf
harfi

Ma'tûf

Atıf
harfi

Ma'tûfun aleyh

İstifhâm
edatı

Ma'tûf

Atıf harfi

Ma'tûfun aleyh

Ma'tûf

Atıf harfi

Ma'tûfun aleyh

Ma'tûf

Atıf harfi

Ma'tûfun aleyh

أَغْنَى

فَ

وَجَدَكَ عَائِلًا

وَ

هَدَى

فَ

وَجَدَكَ ضَالًّا

وَ

آوَى

فَ

لَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا

أَ

 

فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ (9) وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ (10) وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ (11)

Ma'tûf

Atıf
harfi

Ma'tûf

Atıf
harfi

Ma'tûfun aleyh

Fâ-u
isti’nâfiye

Cevap cümlesi

Şart cümlesi

Cevap cümlesi

Şart cümlesi

Cevap cümlesi

Şart cümlesi

بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ

أَمَّا

وَ

السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ

أَمَّا

وَ

الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ

أَمَّا

فَ

 

SARF ANALİZİ

وَالضُّحَى (1) وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى (2)

 

سَجَى

إِذَا

اللَّيْلِ

وَ

الضُّحَى

وَ

Kök

سجو

إِذَا

ليل

وَ

ضحي

وَ

Vezin

فَعَلَ

إِذَا

الْفَعْلِ

وَ

الْفُعَلَ

وَ

Grup

Fiil

İsim

İsim

Harf

İsim

Harf

Tip

Mutasarrıf

Gayrı mutasarrıf

Camid

Atıf harfi

Gayrı mutasarrıf

Kasem harfi

Gayrımutasarrıf tipi

-

Zarf

-

-

Zarf

-

Şahıs no

Üçüncü

-

-

-

-

-

Munsariflik

-

-

Munsarif

-

Munsarif

-

Lafzi İrab

Fetha üzere mebni

Sükun üzere mebni

Mecrur

Feta üzere mebni

Mecrur

Feta üzere mebni

Mahalli İrab

-

Mensub

Mecrur

-

Mecrur

-

Çoğulluk

Tekil

-

Tekil

-

Tekil

-

Eril-Dişil

Eril

-

Eril

-

Eril

-

Marife-Nekre

-

Nekre

Marife

-

Marife

-

Zaman

Mazi

-

-

-

-

-

Bab

1.Bab

-

-

-

-

-

Geçişlilik

Lazım

-

-

-

-

-

Etkenlik

Malum

-

-

-

-

-

 

مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى (3)

 

قَلَى

مَا

وَ

كَ

رَبُّ

كَ

وَدَّعَ

مَا

Kök

قلو

مَا

وَ

كَ

ربب

كَ

ودع

مَا

Vezin

فَعَلَ

مَا

وَ

كَ

فَعْلُ

كَ

فَعَّلَ

مَا

Grup

Fiil

Harf  

Harf

İsim

İsim

İsim

Fiil

Harf  

Tip

 Mutasarrıf

Nefy edatı

Atıf harfi

Gayrı mutasarrıf

Camid

Gayrı mutasarrıf

Mutasarrıf

Nefy edatı

Gayrımutasarrıf tipi

-

-

-

Zamir

-

Zamir

-

-

Şahıs no

Üçüncü

-

-

İkinci

-

İkinci

Üçüncü

-

Munsariflik

-

-

-

-

Munsarif

-

-

-

Lafzi İrab

Fetha üzere mebni

Sükun üzere mebni

Fetha üzere mebni

Fetha üzere mebni

Merfu

Fetha üzere mebni

Fetha üzere mebni

Sükun üzere mebni

Mahalli İrab

-

-

-

Mecrur

Merfu

Mensub  

-

-

Çoğulluk

Tekil

-

-

Tekil

Tekil

Tekil

Tekil

-

Eril-Dişil

Eril

-

-

Eril

Eril

Eril

Eril

-

Marife-Nekre

-

-

-

Marife

Marife

Marife

-

-

Zaman

Mazi

-

-

-

-

-

Mazi

-

Bab

1.Bab

-

-

-

-

-

Tef’il

-

Geçişlilik

Müteaddi

-

-

-

-

-

Müteaddi

-

Etekenlik

Malum

-

-

-

-

-

Malum

-

 

(4) وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْأُولَى

 

الْأُولَى

مِنَ

كَ

لَ

خَيْرٌ

الْآخِرَةُ

لَ

وَ

Kök

ءول

مِنْ

كَ

لِ

خير

ءخر

لَ

وَ

Vezin

الْفُعْلَى

مِنْ

كَ

لِ

فَعْلٌ

الْفَاعِلَةُ

لَ

وَ

Grup

İsim

Harf

İsim

Harf

İsim

İsim

Harf

Harf

Tip

Müştak  

Harfi cerr

Gayrı mutasarrıf

Harfi cerr

Müştak  

Müştak  

Cevap edatı

Atıf harfi

Müştak isim tipi

İsmi tafdil

-

 

-

İsmi tafdil

İsmi fail

 

 

Gayrımutasarrıf tipi

-

-

Zamir

-

-

-

-

-

Şahıs no

-

-

İkinci

-

-

-

-

-

Munsariflik

Munsarif

-

-

-

Munsarif

Munsarif

-

-

Lafzi İrab

Mecrur

Sükun üzere mebni

Fetha üzere mebni

Kesre üzere mebni

Merfu

Merfu

Fetha üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mahalli İrab

Mecrur

-

Mecrur

-

Merfu

Merfu

-

-

Çoğulluk

Tekil

-

Tekil

-

Tekil

Tekil

-

-

Eril-Dişil

Dişil

-

Eril

-

Eril

Dişil  

-

-

Marife-Nekre

Marife   

-

Marife

-

Nekre  

Marife

-

-

Bab

1.Bab

-

-

-

2.Bab

4.Bab

-

-

Geçişlilik

Lazım

-

-

-

Lazım

Lazım

-

-

 

وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى (5)

 

تَرْضَى

فَ

كَ

رَبُّ

كَ

يُعْطِي

سَوْفَ

لَ

وَ

Kök

رضي

وَ

كَ

ربب

كَ

 عطو

سَوْفَ

لَ

وَ

Vezin

يَفْعَلُ

وَ

كَ

فَعْلُ

كَ

يُفْعِلُ

سَوْفَ

لَ

وَ

Grup

Fiil

Harf

İsim

İsim

İsim

Fiil

Harf

Harf

Harf

Tip

 Mutasarrıf

Atıf harfi

Gayrı mutasarrıf

Camid

Gayrı mutasarrıf

Mutasarrıf

İstikbal edatı

Cevap edatı

Atıf harfi

Gayrımutasarrıf tipi

-

-

Zamir

-

Zamir

-

-

-

-

Şahıs no

İkinci

-

İkinci

-

İkinci

Üçüncü

-

-

-

Munsariflik

-

-

-

Munsarif

-

-

-

-

-

Lafzi İrab

Merfu

Fetha üzere mebni

Fetha üzere mebni

Merfu

Fetha üzere mebni

Merfu

Fetha üzere mebni

Fetha üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mahalli İrab

-

-

Mecrur

Merfu

Mensub  

-

-

-

-

Çoğulluk

Tekil

-

Tekil

Tekil

Tekil

Tekil

-

-

-

Eril-Dişil

Eril

-

Eril

Eril

Eril

Eril

-

-

-

Marife-Nekre

-

-

Marife

Marife

Marife

-

-

-

-

Zaman

Muzari  

-

-

-

-

Muzari

-

-

-

Bab

4.Bab

-

-

-

-

İf’al

-

-

-

Geçişlilik

Müteaddi

-

-

-

-

Müteaddi

-

-

-

Etkenlik

Malum

-

 

 

 

Malum

-

-

-

 

أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَى (6)

 

آوَى

فَ

يَتِيمًا

كَ

يَجِدْ

لَـمْ

أَ

Kök

ءوي

فَ

يتم

كَ

 وجد

لَـمْ

أَ

Vezin

أَفْعَلَ

فَ

فَعِيلًا

كَ

يِفْعِلْ

لَـمْ

أَ

Grup

Fiil

Harf

İsim

İsim

Fiil

Harf

Harf

Tip

 Mutasarrıf

Atıf harfi

Müştak  

Gayrı mutasarrıf

Mutasarrıf

Nefy edatı

Soru edatı

Müştak tipi

-

-

Sıfatı müşebbehe

-

-

-

-

Gayrımutasarrıf tipi

-

-

-

Zamir

-

-

-

Şahıs no

Üçüncü

-

-

İkinci

Üçüncü

-

-

Munsariflik

-

-

Munsarif

-

-

-

-

Lafzi İrab

Fetha üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mensub

Fetha üzere mebni

Meczum

Sükun üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mahalli İrab

-

-

Mensub

Mensub  

-

-

-

Çoğulluk

Tekil

-

Tekil

Tekil

Tekil

-

-

Eril-Dişil

Eril

-

Eril

Eril

Eril

-

-

Marife-Nekre

-

-

Nekre  

Marife

-

-

-

Zaman

Mazi   

-

-

-

Muzari

-

-

Bab

İf’al

-

4.Bab

-

2.Bab

-

-

Geçişlilik

Müteaddi

-

Lazım

-

Müteaddi

-

-

Etkenlik

Malum

-

-

 

Malum

-

-

 

وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى (7)

 

هَدَى

فَ

ضَالًّا

كَ

وَجَدَ

وَ

Kök

هدي

فَ

ضلل

كَ

 وجد

وَ

Vezin

فَعَلَ

فَ

فَاعِلًا

كَ

فَعَلَ

وَ

Grup

Fiil

Harf

İsim

İsim

Fiil

Harf

Tip

 Mutasarrıf

Atıf harfi

Müştak  

Gayrı mutasarrıf

Mutasarrıf

Atıf harfi

Müştak tipi

-

-

İsmi fail

-

-

-

Gayrımutasarrıf tipi

-

-

-

Zamir

-

-

Şahıs no

Üçüncü  

-

-

İkinci

Üçüncü

-

Munsariflik

-

-

Munsarif

-

-

-

Lafzi İrab

Fetha üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mensub

Fetha üzere mebni

Meczum

Fetha üzere mebni

Mahalli İrab

-

-

Mensub

Mensub  

-

-

Çoğulluk

Tekil

-

Tekil

Tekil

Tekil

-

Eril-Dişil

Eril

-

Eril

Eril

Eril

-

Marife-Nekre

-

-

Nekre  

Marife

-

-

Zaman

Mazi   

-

-

-

Mazi  

-

Bab

2.Bab

-

2.Bab

-

2.Bab

-

Geçişlilik

Müteaddi

-

Lazım

-

Müteaddi

-

Etkenlik

Malum

-

-

 

Malum

-

 

وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَى (8)

 

أَغْنَى

فَ

عَائِلًا

كَ

وَجَدَ

وَ

Kök

هدي

فَ

عيل

كَ

 وجد

وَ

Vezin

أَفْعَلَ

فَ

فَاعِلًا

كَ

فَعَلَ

وَ

Grup

Fiil

Harf

İsim

İsim

Fiil

Harf

Tip

 Mutasarrıf

Atıf harfi

Müştak  

Gayrı mutasarrıf

Mutasarrıf

Atıf harfi

Müştak tipi

-

-

İsmi fail

-

-

-

Gayrımutasarrıf tipi

-

-

-

Zamir

-

-

Şahıs no

Üçüncü

-

-

İkinci

Üçüncü

-

Munsariflik

-

-

Munsarif

-

-

-

Lafzi İrab

Fetha üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mensub

Fetha üzere mebni

Fetha üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mahalli İrab

-

-

Mensub

Mensub  

-

-

Çoğulluk

Tekil

-

Tekil

Tekil

Tekil

-

Eril-Dişil

Eril

-

Eril

Eril

Eril

-

Marife-Nekre

-

-

Nekre  

Marife

-

-

Zaman

Mazi   

-

-

-

Mazi  

-

Bab

İf’al

-

2.Bab

-

2.Bab

-

Geçişlilik

Müteaddi

-

Lazım

-

Müteaddi

-

Etkenlik

Malum

-

-

 

Malum

-

 

فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ (9)

 

تَقْهَرْ

لَا

فَ

الْيَتِيمَ

أَمَّا

فَ

Kök

قهر

لَا

فَ

يتم

 أَمَّا

فَ

Vezin

تَفْعَلْ

لَا

فَ

الْفَعِيلَ

أَمَّا

فَ

Grup

Fiil

Harf

Harf

İsim

Harf

Harf

Tip

 Mutasarrıf

Nehy edatı

Rabıt edatı

Müştak  

Şart edatı  

Atıf harfi

Müştak tipi

-

-

-

Sıfatı müşebbehe

-

-

Şahıs no

İkinci  

-

-

-

-

-

Munsariflik

-

-

-

Munsarif

-

-

Lafzi İrab

Meczum  

Sükun üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mensub

Sükun üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mahalli İrab

-

-

-

Mensub  

-

-

Çoğulluk

Tekil

-

-

Tekil

-

-

Eril-Dişil

Eril

-

-

Eril

-

-

Marife-Nekre

-

-

-

Marife

-

-

Zaman

Nehy    

-

-

-

-

-

Bab

3.Bab

-

-

2.Bab

-

-

Geçişlilik

Müteaddi

-

-

Lazım

-

-

Etkenlik

Malum

-

-

 

-

-

 

وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ (10)

 

تَنْهَرْ

لَا

فَ

السَّائِلَ

أَمَّا

وَ

Kök

نهر

لَا

فَ

سءل

 أَمَّا

وَ

Vezin

تَفْعَلْ

لَا

فَ

الْفَاعِلَ

أَمَّا

وَ

Grup

Fiil

Harf

Harf

İsim

Harf

Harf

Tip

 Mutasarrıf

Nehy edatı

Rabıt edatı

Müştak  

Şart edatı  

Atıf harfi

Müştak tipi

-

-

-

İsmi fail

-

-

Şahıs no

İkinci  

-

-

-

-

-

Munsariflik

-

-

-

Munsarif

-

-

Lafzi İrab

Meczum  

Sükun üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mensub

Sükun üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mahalli İrab

-

-

-

Mensub  

-

-

Çoğulluk

Tekil

-

-

Tekil

-

-

Eril-Dişil

Eril

-

-

Eril

-

-

Marife-Nekre

-

-

-

Marife

-

-

Zaman

Nehy    

-

-

-

-

-

Bab

3.Bab

-

-

3.Bab

-

-

Geçişlilik

Müteaddi

-

-

Müteaddi

-

-

Etkenlik

Malum

-

-

-

-

-

 

وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ (11)

 

حَدِّثْ

فَ

كَ

رَبِّ

نِعْمَةِ

بِ

أَمَّا

وَ

Kök

حدث

فَ

كَ

ربب

نعم

بِ

 أَمَّا

وَ

Vezin

فَعِّلْ

فَ

كَ

فَعْلِ

فِعْلَةِ

بِ

أَمَّا

وَ

Grup

Fiil

Harf

İsim

İsim

İsim

Harf

Harf

Harf

Tip

 Mutasarrıf

Rabıt edatı

Gayrı mutasarrıf

Camid

Camid

Harfi cerr

Şart edatı  

Atıf harfi

Gayrımutasarrıf tipi

-

-

Zamir

-

-

-

-

-

Şahıs no

İkinci  

-

İkinci

-

-

-

-

-

Munsariflik

-

-

-

Munsarif

Munsarif

-

-

-

Lafzi İrab

Meczum  

Fetha üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mecrur

Mecrur

Kesre üzere mebni

Sükun üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mahalli İrab

-

-

Mecrur

Mecrur

Mecrur

-

-

-

Çoğulluk

Tekil

-

Tekil

Tekil

Tekil

-

-

-

Eril-Dişil

Eril

-

Eril

Eril

Dişil  

-

-

-

Marife-Nekre

-

-

Marife

Marife

Marife

-

-

-

Zaman

Emir     

-

-

-

-

-

-

-

Bab

Tef’il

-

-

-

-

-

-

-

Geçişlilik

Müteaddi

-

-

-

-

-

-

-

Etkenlik

Malum

-

-

-

-

-

-

-

 

 

 






Çok Yorumlanan Seminerler
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 2
Asr Suresi Tefsiri
1.04.2019 11306 Okunma
4 Yorum 03.08.2020 16:15
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 1
Kevser Suresi Tefsiri
1.11.2018 11681 Okunma
2 Yorum 03.08.2020 16:16
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 3
İhlas Suresi Tefsiri
5.08.2020 8995 Okunma
1 Yorum 06.09.2020 13:49
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 5
Fil Suresi Tefsiri
3.06.2022 4005 Okunma
1 Yorum 04.06.2022 10:32
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 4
Fatiha Suresi Tefsiri
24.04.2022 3948 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 13
Duha Suresi Tefsiri
18.04.2025 147 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 12
Nas Suresi Tefsiri
29.03.2025 243 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 11
Felak Suresi Tefsiri
23.03.2025 249 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 10
Tebbet Suresi Tefsiri
7.01.2025 765 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 9
Nasr Suresi Tefsiri
14.12.2023 1953 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 8
Kafirun Suresi Tefsiri
28.02.2023 1519 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 7
Maun Suresi Tefsiri
7.02.2023 2561 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 6
Kureyş Suresi Tefsiri
6.12.2022 2661 Okunma


© 2025 - Akevler