Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 10
Tebbet Suresi Tefsiri
7.01.2025
106 Okunma, 0 Yorum

 

 

TEBBET SURESİ

MUKAYESELİ TEFSİRİ

 

 

 

M. Lütfi Hocaoğlu

 

 

     

www.akevler.org     

 

Editör: Tayibet ERZEN

سورة المسد

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ وَتَبَّ (1) مَا أَغْنَى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ (2) سَيَصْلَى نَارًا ذَاتَ لَهَبٍ (3) وَامْرَأَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ (4) فِي جِيدِهَا حَبْلٌ مِنْ مَسَدٍ (5)

 

“Yaşatan, çalıştıran Allah’ın doğa ve sosyal kanunlarıyla;

Bir tür alevin babasının iki eli işlevsizleşti ve o da işlevsizleşti. Onun malı ve kazandığı, düştüğü sıkıntıdan onu kurtarmaya yetmedi. Kadın kişisi, özel değerli eşyası içinde liften bir ip varken odunu taşır haldeyken yakın gelecekte bir alev sahibi bir ateşin yakınında bulunup onun etkisi altında olacak.”

 

Sure Hakkında

Adı

Tebbet-Mesed

Anlamı

Kurusun-Lif

Sınıfı

Mekki

Nüzul Sırası

114

Sure No

111

Ayet sayısı

5

Kelime sayısı

25

Harf sayısı

80

 

Sûre üç cümleden oluşmaktadır.

1. cümle 1. ayet, 2. cümle 2. ayet, 3. cümle ise 3,4 ve 5. ayetlerden oluşmaktadır.

 

تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ وَتَبَّ (1)

“Bir tür alevin babasının iki eli işlevsizleşti ve o da işlevsizleşti.”

 

Ma'tûf (Fiil cümlesi)

Atıf
harfi

Ma'tûfun aleyh (Fiil cümlesi)

Fâil

Fiil

Fâil

Fiil

Muzâfun ileyh

Muzâf

Muzâfun ileyh

Muzâf

هُوَ

تَبَّ

وَ

لَهَبٍ

أَبِي

يَدَانِ

تَبَّتْ

 

1. cümle birbirine atfedilmiş iki cümleden oluşmaktadır.

تَبَّتْ

تَبَّتْ “İşlevsizleşti” demektir. Fonksiyon göremez hale gelmektir. Mazi fiildir. Dişildir. Fâili kendisinden sonra gelen يَدَا أَبِي لَهَبٍ dir. İki el dişil olduğu için fiil dişildir.

Kökün Etimolojisi:

ت harfi işaret manasındadır, hedef anlamına da gelir. ب harfi ise ev demektir, başlangıç noktasını ifade eder. İkisi bir araya gelince hedeflenen noktadan ya da hedeflenen durumdan başlangıç noktasına dönmeyi, hedefi gerçekleştirememeyi, fonksiyon dışı kalmayı ifade eder.

 

يَدَا

يَدَا أَبِي لَهَبٍ: “Alevin babasının iki eli” demektir. Alevin babasının iki eli fonksiyon göremez hale gelmiştir.

Alevin babası kimdir? Peygamberin amcası olan Ebu Leheb midir?

يَدَا: “İki el” demektir. Ancak يَد kelimesi her zaman gerçek eli ifade etmez. Bunu ayetlerden örneklerle inceleyelim.

 

GEÇİŞ

MANA

AÇIKLAMA

قَالَ يَاإِبْلِيسُ مَا مَنَعَكَ أَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّ أَسْتَكْبَرْتَ أَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَالِينَ

Dedi ki: Ey İblis sana ne mani oluyor da iki elimle yarattığıma secde etmezsin? Kibirlendin mi yoksa üstün olanlardan mı oldun?

(Sad 38/75)

 

Bu ayette Allah İblis’e “iki elimle yarattığım” demektedir. Allah’ın bir cismi olmadığından buradaki iki el de hakiki manada el değildir. Güç manasındadır.

Allah’ın iki eli ne olabilir?

İki ruh olabilir mi? Cibril ve Mikâil gibi.

İki güç olursa bu iki güç ne olabilir?

İsa’nın yaratılışında bir elçi var. Âdem ile İsa benzetiliyor. Buradaki iki güç iki elçi olabilir mi?

بِ harfi ceri sebebiyle manasında ise bu iki elle iki amaç için olabilir.

اصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُدَ ذَا الْأَيْدِ إِنَّهُ أَوَّابٌ

Sana söylediklerine sabret ve eller sahibi olan kulumuz Davud’u an. Şüphesiz o asla dönendi.

(Sad 38/17)

Bu ayette de Davud’un eller sahibi olduğu söylenmiştir. Ancak eller gerçek manada olmayıp güç manasındadır.

وَاذْكُرْ عِبَادَنَا إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ أُولِي الْأَيْدِي وَالْأَبْصَارِ

Elleri ve görme araçları olan kullarımız İbrahim’i, İshak’ı ve Yakup’u an.

(Sad 38/45)

 

Bu ayette İbrahim, İshak ve Yakup için eller ve basarlar sahipleri denmektedir.

Kuran insan vücudundaki organları kişinin bir özelliğini, yeteneğini ve becerisini ifade etmek için kullanır. Yed sahibi demek bir iş yapma gücünü, bir fonksiyon sahibi olmayı ifade eder. Basar sahibi olmak ise ileri görüşlülük ve derin düşünce özelliğine sahip olmayı ifade eder.

 

وَالسَّمَاءَ بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ

Ve gökleri, onları eller ile bina ettik. Şüphesiz biz genişletenleriz.

(Zariyat 51/47)

 

Bu ayette semanın binasının yedlerle yani en az üç yedle bina edildiği yani en az üç fonksiyonla gerçekleştiği ifade edilmiş olmaktadır.

El insanda fonksiyon gören en önemli organdır. Bu nedenle buralarda da fonksiyon gören yapıları, sistemleri ifade eder.

يَاأَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِمَنْ فِي أَيْدِيكُمْ مِنَ الْأَسْرَى إِنْ يَعْلَمِ اللَّهُ فِي قُلُوبِكُمْ خَيْرًا يُؤْتِكُمْ خَيْرًا مِمَّا أُخِذَ مِنْكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ

Ey Nebi esirlerden ellerinizin içinde olanlara deki: Eğer Allah kalplerinizde olan hayrı bilirse size sizden alınandan hayr verir ve sizi bağışlar. Allah bağışlayandır merhametlidir.

(Enfal 8/70)

Elinizin içinde olan esirler ifadesiyle sizin kontrolünüzde olan tutukluları ifade etmektedir.

ذَلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ

Bu, ellerinizin önceden yaptıkları sebebiyledir.

(Enfal 8/51)

 

Ellerinizle takdim ettiğiniz demek bilinçli, kasıtlı olarak yaptığınız demektir.

 

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

Onlara önünüzde ve ardınızda olanlara ittika edin umulur ki size merhamet edilir dendiğinde…

(Yasin 36/45)

 

Yed kelimesi بَيْنَ ile beraber kullanıldığında önü, öncesi anlamına gelir.

 

وَلَا تُلْقُوا بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ

Kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayın.

(Bakara 2/195)

Bu ayette ellerle tehlikeye ilka olmak tehlikeye bile bile atılmak demektir.

يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُمْ بِأَيْدِيهِمْ وَأَيْدِي الْمُؤْمِنِينَ

Evlerini elleriyle ve müminlerin elleriyle harap ederler.

(Haşr 59/2)

 

Burada iki grup vardır. Birincisi için elleriyle evlerini harap ederler denmiştir. Bunun anlamı başka birisinin zorlaması, baskısı ile değil, kendi kendilerine, kendi kararlarıyla evlerini harap ettiler demektir. İkinci grup ise müminlerin elleriyle yani müminlerin gücüyle harap etmişlerdir.

وَهُوَ الَّذِي كَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ عَنْهُمْ بِبَطْنِ مَكَّةَ مِنْ بَعْدِ أَنْ أَظْفَرَكُمْ عَلَيْهِمْ

O, Mekke’nin merkezinde size onlara karşı zafer kazandırdıktan sonra onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan engelleyendir.

(Fetih 48/24)

 

Bu ayette Ellerin diğerlerinin üstünden çekilmesi baskının kalkması anlamında mecazidir.

فَلَمَّا رَأَى أَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً

Onların ona uzanmayan ellerini gördüğünde onlardan rahatsız oldu ve onlardan dolayı korkuya kapıldı.

(Hud 11/70)

İbrahim Peygamber meleklerin normal elden farklı olan ellerini görünce korkuyor. Buradaki eller gerçek manadadır.

وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَحْسُورًا (29)

Elini boynuna bağlı olarak tutma, büsbütün de açma yoksa kınana ve açıkta kalan olarak oturursun.

(İsra 17/29)

Buradaki el mecazidir. Eli boynuna bağlamak cimrilik, eli açmak ise harcamak demektir.

وَهُوَ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ

O, rüzgarı rahmetinin önünde müjdeleyici olarak gönderendir.

(Furkan 25/48)

 

Burada بَيْنَ ile beraber kullanılmıştır. Bu durumda zarf olarak önü/öncesi anlamlarına gelir.

بَيْنَ يَدَيْ ile قَبْلَ farklıdır. قَبْلَ de önceki ve sonraki arasında bir nedensellik ilişkisi olmayabilir. بَيْنَ يَدَيْ’de ise öncesi ile sonrası arasında bir nedensellik ilişkisi vardır. Arada bağ varsa بَيْنَ يَدَيْ وَخَلْفَ kullanılır. Bağ yoksa قَبْلَ ve بَعْدَ kullanılır.

 

أَبِي

أَبِي  “Baba” demektir. Arapçada beş isim denilen bir kavram vardır. Bu isimler harekeyle değil harfle irablanırlar. أَب de bunlardan birisidir.

Merfu hali أَبُو, mensub hali أَبَـا, mecrur haliأَبِـي şeklindedir. Bu ayette mecrurdur. Çünkü يَدَا’nın muzafun ileyhidir.

İkili أَبَوَانِ veya أَبَوَيْنِ dir. Bu durumda anne-baba anlamına geldiği gibi baba-dede, dede-dedenin babası gibi yukarı doğru baba soyundan iki kişi anlamına da gelir.

 

GEÇİŞ

MANA

AÇIKLAMA

وَكَذَلِكَ يَجْتَبِيكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلَى آلِ يَعْقُوبَ كَمَا أَتَمَّهَا عَلَى أَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ إِنَّ رَبَّكَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Böylece rabbin seni seçecek, olayların tevilini öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak’a tamamladığı gibi sana ve Yakup ailesine de nimetini tamamlayacak. Muhakkak ki rabbin alimdir hakimdir.

(Yusuf 12/6)

 

Bu ayette Yusuf Peygamber’in ebeveyni olarak dedesi İshak ve dedesinin babası İbrahim söylenmektedir.

Asıl mana atadır.

 

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَى مَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا

Onlara “Allah’ın indirdiğine ve resule gelin.” dendiğinde, “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter.” dediler.

(Maide 5/104)

Bu ayette ebler atalar anlamındadır.

أَبْ kelimesi وَالِد kelimesini kapsar. وَالِد direk babadır. أَبْ ise valid, validin validi, onun da validi şeklinde yukarı doğru giden bir zinciri ifade eder.

يَابَنِي آدَمَ لَا يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَا أَخْرَجَ أَبَوَيْكُمْ مِنَ الْجَنَّةِ يَنْزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْءَاتِهِمَا

Ey Ademoğulları, şeytan ebeveyninizi ikisinin üzerinden elbiselerini çıkartarak onlara ayıp yerlerini göstererek cennetten çıkardığı gibi sizi de fitnelemesin.

(Araf 7/27)

Bu ayette Âdem ve Havva ebeveyn olarak ifade edilmiştir. Âdem tüm insanların eb’idir. Çünkü herkesin babadan baba soyu Adem’e kadar gider.

 

لَهَبٍ

 

لَهَبٍ: Alev demektir. Nekre gelmiştir. Cins isimler nekre gelince terminolojik anlam verilmesi gereklidir. أَبِي اللَّهَبِ değilأَبِي لَهَبٍ gelmiştir. Nekre geldiği için terim anlamı verilmesi gereklidir.

أَبِي لَهَبٍ: “Bir tür alevin babası” demektir. Buradaki alev bildiğimiz sıradan bir alev değildir.

 

وَتَبَّ

 

وَتَبَّ: “Ve o işlevsizleşti” demektir.

تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ وَتَبَّ: “Bir tür alevin babasının iki eli işlevsizleşti ve o işlevsizleşti” demektir.

Buradaki أَبِي لَهَبٍ Peygamberin amcası ise onun ellerinde ve kendisinde çolaklaşma olayı olmamıştır. Şu söylenebilir ki buradaki iki el (يَدَا) mecazidir. Onun iki gücü işlevini kaybetti manasına gelebilir. Sonra kendisi de gücünü kaybetti anlamına getirilebilir ama ölene kadar bir güç kaybı yaşamamıştır. Burada alev de terimdir. Sıradan bir alev değildir. Baba da gerçek baba olmayacağına göre alevin babası demek çevreyi aleve vermede (kışkırtma, provokasyon vb.) ustalaşmış kimse demektir.

 

مَا أَغْنَى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ (2)

“Onun malı ve kazandığı, düştüğü sıkıntıdan onu kurtarmaya yetmedi.”

 

Fiil cümlesi

Fâil

Mefûlün bih GS

Fiil

Olumsuzluk
edatı

Ma'tûf

Atıf
harfi

Ma'tûfun aleyh

Mecrur

Cârr

Sıla cümlesi
Fiil cümlesi

İsm-i
mevsûl

Muzâfun
ileyh

Muzâf

Fâil

Mefûlun bih

Fiil

هُوَ

هُ

كَسَبَ

مَا

وَ

هُ

مَالُ

هُ

عَنْ

أَغْنَى

مَا

 

مَا

مَا: “Değil” demektir. Olumsuzluk edatıdır. Kendisinden sonra bir mazi fiil gelmiştir. Geçmişteki belirli bir zaman aralığındaki olumsuzluğu ifade ediyor.

أَغْنَى

أَغْنَى عَنْ: Başka şeye ihtiyaç duymayacak hale getirdi demektir. “Düştüğü sıkıntıdan kurtarmaya yetti” demektir. Burada عَنْ harf-i cerinden sonra gelen başka şeye ihtiyaç duymayandır. Fiilin fâili ise ihtiyaç duymamasını sağlayandır.

 

GEÇİŞ

MANA

AÇIKLAMA

وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَكِنْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ فَمَا أَغْنَتْ عَنْهُمْ آلِهَتُهُمُ الَّتِي يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ

Biz onlara zulmetmedik velakin onlar kendilerine zulmettiler. Allah’ın dununda çağırdıkları ilahları onları hiçbir sıkıntıdan kurtarmadı.

(Hud 11/101)

 

عَنْ harf-i ceri ile sıkıntıdan kurtarma anlamında.

 

وَمَا نَقَمُوا إِلَّا أَنْ أَغْنَاهُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ مِنْ فَضْلِهِ

Ancak Allah ve resulü onları fadlından zenginleştirdiği için intikam aldılar.

(Tevbe 9/74)

 

Burada عَنْ harf-i ceri yok. Zenginleştirme anlamında.

 

وَبَرَزُوا لِلَّهِ جَمِيعًا فَقَالَ الضُّعَفَاءُ لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ أَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ قَالُوا لَوْ هَدَانَا اللَّهُ لَهَدَيْنَاكُمْ

Hepsi Allah’ın huzuruna çıktılar. Zayıf olanlar büyüklenenlere dedi ki, “Bizden Allah’ın azabını azaltabilir misiniz?” “Eğer Allah bize rehberlik etseydi biz de size rehberlik ederdik.” dediler.

(İbrahim 14/21)

 

Burada herhangi bir olumsuzluk edatı olmadan عَنْ harf-i ceri ile kullanılmıştır.

 

لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ

Onlardan herkesin o gün başından aşkın işi vardır.

(Abese 80/37)

 

Burada iğna عَنْ harf-i ceriyle gelmeden zenginlik anlamında değildir. İşi başından aşkın olmak anlamındadır.

 

مَا أَغْنَى عَنْهُ: “Düştüğü sıkıntıdan kurtarmaya yetmedi.” demektir. Dünyayı aleve vermede usta olan kimse sıkıntıya düşecek ve düştüğü sıkıntıdan kurtulamayacaktır.

مَالُهُ

مَالُهُ: “Onun malı” demektir. Mal kişinin gücü altında olan, halini değiştirebildiği, yönetimi altındaki şeydir.

GEÇİŞ

MANA

AÇIKLAMA

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ

Kesinlikle sizi biraz korkudan, biraz açlıktan ve biraz malların, canların ve ürünlerin eksilmesinden sınayacağız.

(Bakara 2/155)

Mal noksanlaşabilir. Azalma değil, eksilme ifadesi kullanılmış.

 

وَتُحِبُّونَ الْمَالَ حُبًّا جَمًّا

Malı yığma sevgisiyle seversiniz.

(Fecr 89/20)

 

İnsanlarda malı bir araya getirme sevgisi vardır.

 

الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا

 

Mal ve oğullar yakın hayatın süsleridir. Salih (Uyumlu olan) bakiyeler rabbinin indinde ödül olarak daha hayırlıdır ve emel olarak daha hayırlıdır.

(Kehf 18/46)

 

 

Mal ve oğulların (torunlar, alt nesiller dahil) dünya hayatının süsü olması anlatılmaktadır.

Burada mal ve oğullar cins içindir. Oğullar tağlib gereği kızları, torunları ve alt torunları da kapsar.

الْبَنُونَ hakiki manada değil, mecazi manada emri altındaki güçler anlamında alınabilir. Mal da bunlarla beraber olan maddi güçtür. (Yaşar Balaban)

 

وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ اللَّهَ قَدْ بَعَثَ لَكُمْ طَالُوتَ مَلِكًا قَالُوا أَنَّى يَكُونُ لَهُ الْمُلْكُ عَلَيْنَا وَنَحْنُ أَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ وَلَمْ يُؤْتَ سَعَةً مِنَ الْمَالِ قَالَ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَاهُ عَلَيْكُمْ وَزَادَهُ بَسْطَةً فِي الْعِلْمِ وَالْجِسْمِ

Nebileri onlara dedi ki “Muhakkak ki Allah Talut’u size melik (yönetici) olarak gönderdi.” Dediler ki “Biz mülke daha hak sahibiyken ve ona maldan bolluk verilmemişken nasıl mülk onun olur?” dediler. (Nebi) Dedi ki “Muhakkak ki Allah onu size tercih etti ve onu ilmen ve cismen artırdı.”

(Bakara 2/247)

 

Malın çokluğunun mülkte (yani yönetimde) hak sahibi olmanın sebebi olmadığı, yönetimde hak sahibi olmanın ilim ve cisimde yaygın özelliğe sahip olma ile olduğu anlatılmaktadır.

 

إِنَّ الَّذِينَ يَأْكُلُونَ أَمْوَالَ الْيَتَامَى ظُلْمًا إِنَّمَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ نَارًا وَسَيَصْلَوْنَ سَعِيرًا

Yetimin mallarını zulüm ile yiyenler, kesinlikle karınlarında ateş yerler ve yakıcı olana yaslanacaklar.

(Nisa 4/10)

 

Yetimin mallarının zulmederek yenmesinin cezası anlatılmıştır. Zulüm bir şeyi olması gerektiği yere değil, başka yere koymaktır. Yetimin malının çalıştırılması ile elde edilen malı veya mevcut malı yetimin tarafına değil kendi tarafına koyan, yetimin malını zulmederek yemiş olur.

 

وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَاءَ أَمْوَالَكُمُ الَّتِي جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ قِيَامًا وَارْزُقُوهُمْ فِيهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا

Sefihlere, Allah’ın sizi kayyum yaptığı mallarını vermeyiniz. Onları içinden (bu malların içinden) rızıklandırın, giydirin ve onlara bilinen sözler söyleyin.

(Nisa 4/5)

 

Bu ayetten giyecek ve yiyeceklerin de mal olduğunu anlıyoruz.

 

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلَّا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ

Ey iman edenler, mallarınızı aranızda batıl ile tüketmeyin ancak birbirinizden razı olduğunuz ticaret hariç.

(Nisa 4/29)

Ticaretin aslen batıl olması ancak karşılıklı rıza ile batıl olmaması bu ayetle anlaşılıyor.

مَثَلُ الَّذِينَ يُنْفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍ وَاللَّهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

Mallarını Allah yolunda harcayanların örneği, yedi başak veren ve her başağında yüz tane olan tanenin örneği gibidir. Allah dilediğine katlar. Allah geniştir (ihsanı boldur) alimdir.

(Bakara 2/261)

Allah yolunda harcama 1’e 700 verir.

 

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبَا إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ (278) فَإِنْ لَمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَإِنْ تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُءُوسُ أَمْوَالِكُمْ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ

Ey iman edenler; Allah’a sığının. Eğer mü’minlerden iseniz, faizden kalanı bırakın. Bunu yapmazsanız, bunun Allah’tan ve peygamberden bir harp olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz, mallarınızın anası (sermayeniz) sizindir. Hem zulüm yapmamış hem de zulme uğratılmamış olursunuz.

(Bakara 2/278-279)

 

Faizin mala endeksli olması ve malın faiz dışındaki asıl kısmının adının reis olması.

 

خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِمْ بِهَا

Onların mallarından sadaka al. Bununla onları temizlersin ve aklarsın.

(Tevbe 9/103)

 

Zekât mallardan alınır. Para da ancak mal karşılığı olabilir.

 

وَقَالَ مُوسَى رَبَّنَا إِنَّكَ آتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلَأَهُ زِينَةً وَأَمْوَالًا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا رَبَّنَا لِيُضِلُّوا عَنْ سَبِيلِكَ

Musa dedi ki “Rabbimiz Firavun’a ve ileri gelenlerine senin yolunda saptırsınlar diye mi yakın hayatta ziynet ve mallar verdin?”

(Yunus 10/88)

 

Ziynet ve mal farklıdır. Ziynet olarak kullanılanlardan bu nedenle zekât alınmaz.

 

 

وَمَا كَسَبَ

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. مَا كَسَبَ yi مَالُهُ ya atfetmektedir.

مَا: Umumi ism-i mevsuldür. Sıla cümlesi كَسَبَ dir.

كَسَبَ: “Kazandı” demektir. كسب kökünden 2. bâbdan üçüncü şahıs, tekil, eril, mazi malum fiildir. Kesb etmek maddi veya manevi bir şeyi kendi varlığına katmak demektir.

Kuran’da kesb edilenler

سَيِّئَة

طَيِّبَة

خَطِيئَة

خَيْر

إِثْم

 

Miras kalan mallar kesb edilmiş değildir. Kesb için kesb edenin onu elde etmeyi irade etmesi ve bunun için gerekli olan amelleri yapması gereklidir. Kesb bir ameli takiben elde edilen somut veya soyut şeydir. İktisab da bu kökün iftial bâbıdır. Kesbden farklı olarak kazanç elde etmek için daha uzun süreli bir gayret, çaba sarfetme vardır.

بَلَى مَنْ كَسَبَ سَيِّئَةً وَأَحَاطَتْ بِهِ خَطِيئَتُهُ فَأُولَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

Tersine, kim seyyieyi (kötüyü) kazanırsa ve onu kasıtlı yaptığı yanlışı kuşatırsa onlar ateş ashabıdır, onlar onda kalıcıdırlar. (Bakara 2/81)

Burada maddi bir kesb değil manevi bir kesb vardır. Kazanılan seyyiedir. Seyyieler yalnızca amellerin sıfatıdır. Varlıklara sıfat olmaz. Bu nedenle bu ayetteki kimse bir seyyie amel sonucunda soyut cüzdanına kötülük eklemiştir. Kazanılan mal veya para değildir.

وَالَّذِينَ كَسَبُوا السَّيِّئَاتِ جَزَاءُ سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَا

Kötüleri kazananlar, bir kötünün cezası onun misliyledir. (Yunus 10/27)

وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا

Kazandıklarının kötüleri onlar için açığa çıktı. (Zümer 39/48)

فَأَصَابَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا

Kazandıklarının kötüleri onlara isabet etti. (Zümer 39/51)

Bu ayetlerde de seyyie amel yaparak soyut cüzdanlarına kötülük depolayanlardan bahsedilmektedir.

وَمَنْ يَكْسِبْ إِثْمًا فَإِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلَى نَفْسِهِ

Kim bir kötülük kazanırsa onu yalnızca kendisi üzerine kazanır. (Nisa 4/111)

Bu ayette soyut cüzdanına kötülük ekleme durumu vardır.

إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ

Algıyı getirenler sizden bir usbedir. Onu sizin için şer sanmayın. Aksine o sizin için hayırdır. Onlardan her kişi için kötülükten iktisab ettiği vardır. (Nur 24/11)

Bu ayette ifk olayı anlatılmaktadır. Kötülükten iktisab etme durumu vardır. İktisab çaba ve gayret içinde kazanmadır.

وَمَنْ يَكْسِبْ خَطِيئَةً أَوْ إِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِهِ بَرِيئًا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا

Kim kasıtlı bir yanlış veya kötülük kazanır ve onu bir suçsuzun üstüne atarsa bir büyük suç ve açık bir kötülük yüklenmiş olur. (Nisa 4/112)

خَطِيئَةً hata değildir. Kasıtlı yapılan yanlıştır. Bu ayette kötülük veyaخَطِيئَةً kazanıp da bunu başkasının üstüne atan kimseden bahsedilmektedir. Burada da kazanılan soyut cüzdana eklenenlerdir.

يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِنْ قَبْلُ أَوْ كَسَبَتْ فِي إِيمَانِهَا خَيْرًا

Rabbinin ayetlerinin bazısının geldiği gün önceden iman etmemiş veya imanının içinde hayr kazanmamış nefse imanı fayda etmez. (En’am 6/158)

Bu ayette imanın içinde hayr kesb etme vardır. Doğrudan hayrı kesb etme ifadesi yerine imanının içinde hayr kazanma ifadesi gelmiştir. Hayr fiilin sıfatıdır ve kazanılan soyut bir kavramdır.

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا أَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ

Ey iman edenler kazandığınızın tayyibelerinden ve sizin için yerden çıkardığımızdan harcayın. (Bakara 2/267)

Burada harcama yapıldığı için maddi bir kesb söz konusudur. Kesb edilenlerin tayyibeleri helal olan yiyeceklerdir.

وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا جَزَاءً بِمَا كَسَبَا نَكَالًا مِنَ اللَّهِ

Erkek hırsız ve kadın hırsız, ikisinin kazandığına karşılık olarak, Allah’tan bir caydırma olarak ikisinin ellerini kesin. (Maide 5/38)

Bu ayette hırsızların kazandığı çaldıkları mal değildir. Kötü amelleridir. Kötü amelleri nedeniyle kazandıklarına karşılık elleri kesilmektedir.

تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْ وَلَا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ

O geçmiş bir ümmettir. Onun içindir kazandığı ve sizin içindir sizin kazandığınız ve onların amel ettiklerinden size sorulmayacaktır. (Bakara 2/134, Bakara 2/141)

Burada da geçmiş ümmetin ve bizim kazandığımızın amellerimizle olduğunu anlıyoruz. Kesb edilenin amellerle kesb edildiği anlaşılmaktadır.

لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللَّهُ بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ وَلَكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْ

Allah yeminlerinizdeki lağvden sizi sorumlu tutmaz ve ancak kalplerinizin kazandığından sizi sorumlu tutar. (Bakara 2/225)

Kalplerin kazandığı ifadesi kesbin soyut cüzdanını anlatmaktadır. Kötü veya iyi işleri yapanlar soyut cüzdanlarına iyi veya kötü şeyleri koyarlar ve bundan sorumludurlar.

لَا يُكَلِّفُ اللَّهُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ

Allah nefsi yalnızca taşıyabildiğinden mükellef kılar. Kesb ettiği lehinedir ve iktisab ettiği aleyhinedir. (Bakara 2/286)

Kesb edilen iyi olursa iyi, kötü olursa kötü karşılığa sebep olur. İktisab edilen için de bu geçerlidir ama iktisab da çabalama, gayret yüksek düzeyde olduğu için iktisab eden iyi de kötü de iktisab ediyorsa bundan üst düzeyde sorumlu olacaktır.

الْيَوْمَ تُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ

O gün her nefse kazandığıyla karşılık verilir. (Mümin 40/17)

Bu ayette de her nefsin kesb ettiğine karşılık alacağı söylenmektedir. Bir şeyi irade ederek kendinize ait kıldığınızda bunun karşılığını göreceksiniz demektir.

كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَهِينَةٌ (38) إِلَّا أَصْحَابَ الْيَمِينِ (39) فِي جَنَّاتٍ

Cennetlerin içindeki sağ yanın ashabı dışında her nefis kazandığıyla rehinedir. (Müddessir 74/38-40)

Kesb edilenlere rehine olanlar cennette olmayanlardır. Cennettekiler kesb ettiklerinin rehinesi değildir. Birisi kötüleri kesb edenler, diğerleri hayrları kesb edenlerdir.

 

وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ (201) أُولَئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِمَّا كَسَبُوا وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ (202)

Onlardan “rabbimiz bize dünyada iyilik ve ahirette iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru” diyenler vardır. Onlar, onlar için kazandıklarından bir nasip vardır ve Allah hesabı seri olandır.

(Bakara 2/201-202)

وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ مَاذَا تَكْسِبُ غَدًا وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ

Hiçbir nefis yarın ne kazanacağını kavrayamaz ve hiçbir nefis hangi yerde öleceğini kavrayamaz. (Lokman 31/34)

فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِأَيْدِيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هَذَا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ لِيَشْتَرُوا بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا فَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ أَيْدِيهِمْ وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ

Vay, onu az bir değere satmak için kitabı elleriyle yazıp sonra “bu Allah’ın indindendir” diyenlere. Vay, onlara elleriyle yazdıklarından dolayı ve vay onlara kazandıklarından dolayı. (Bakara 2/79)

لِلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَ

Adamlar için iktisab ettiklerinden bir nasip vardır ve kadınlar için iktisab ettiklerinden bir nasip vardır. (Nisa 4/32)

Bu ayetlerdeki kesb maddi kazançtır.

لَوْ يُؤَاخِذُهُمْ بِمَا كَسَبُوا لَعَجَّلَ لَهُمُ الْعَذَابَ

Onları kazandıklarıyla sorumlu tutsaydı onlar için azabı acilleştirirdi. (Kehf 18/58)

وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلَى ظَهْرِهَا مِنْ دَابَّةٍ وَلَكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى

Allah insanları kazandıklarıyla sorumlu tutsaydı onun sırtında hiçbir dabbe bırakmazdı ve ancak onları isimlendirilmiş bir ecele erteler. (Fatır 35/45)

فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ

Kazanıyor olduğunuzla azabı tadın. (Araf 7/39)

أُولَئِكَ مَأْوَاهُمُ النَّارُ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

Onlar, kazandıklarından dolayı yuvaları ateştir. (Yunus 10/8)

الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

O gün, ağızlarını mühürleriz ve elleri bizimle konuşur ve ayakları kazanıyor olduklarına şahitlik eder. (Yasin 36/65)

وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا

Mümin erkeklere ve mümin kadınlara iktisab ettiklerinin gayrısıyla eziyet edenler bir suç ve açık bir kötülük yüklenmişlerdir. (Ahzab 33/58)

Bu ayetlerdeki kesb soyut kesbdir.

مَا أَغْنَى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ

Onu malı ve kazandığı korumadı. (Tebbet 111/2)

Bu ayette mal ile kazanılanın farklı olduğu anlaşılmaktadır. Burada kazanılan soyut cüzdandaki kötü fiillerdir.

 

سَيَصْلَى نَارًا ذَاتَ لَهَبٍ (3)

“Yakın gelecekte bir alev sahibi bir ateşin yakınında bulunup onun etkisi altında olacak.”

 

Fiil cümlesi

Fâil

Mefûlun bih

Fiil

İstikbal
edatı

Hâl

Sahibul
hâl

Sıfat

Mevsûf

İsim cümlesi

Vâv-u hâliyye

Muzâfun ileyh

Muzâf

امْرَأَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ فِي جِيدِهَا حَبْلٌ مِنْ مَسَدٍ

وَ

هُوَ

لَهَبٍ

ذَاتَ

نَارًا

يَصْلَى

سَ

 

سَيَصْلَى

سَ: Yakın gelecek zaman edatıdır.

يَصْلَى: “Yakınında onun etkisi altında olmak” demektir.

Yakınında bulunup onun etkisi altında onunla etkileşim halinde olmak demektir.

Kökün Etimolojisi:

Tsade (ص) harfi ‘avlanmak’ manasındadır. Avdaki gibi bir hedefe yönelmek anlamındadır. Bu haliyle bir şeyi, bir kimseyi özelleştirmek ya da bir şey, bir kimse için bir şeyi özelleştirmek anlamındadır.

Tsade harfinin piktografisi bir varış yeri veya sığınağa doğru uzanan bir yol resmidir. Aynı zamanda avlanmak, avdaki gibi bir hedefe yönelmek anlamı da vardır. Tsad kelimesi yan (taraf) manasındadır. Aynı zamanda çoğunlukla dağ kenarlarında inşa edilen sığınak ile de ilişkilendirilmiştir.

ص harfi dağın yamacında oluşan sesin yankısı nedeniyle ses anlamına gelmektedir. Bu harf sesle ilgili köklerde de yer alır.

Lamed (ل) ise çobanın sopası olarak iki taraflı mana içerir. Sopanın sivri tarafı ile çoban hayvanları uzaklaştırır, kavisli tarafı ise boyunlarına geçirerek kendine doğru çeker. Bu nedenle bu harfin hem yaklaştırma hem uzaklaştırma manası vardır. Bağlantı kurmayı ifade eder.

İkisi bir arada صل birbiriyle bağlı ama her adımı veya her parçası birbirinden farklı iş dizisini veya diziyi ifade eder.

Ya (ي) harfi, protosinaitik dilde ‘el’dir. Elin özelliklerinden dolayı fonksiyon, etki altına almak, kontrolü altında tutmak manalarındadır.

صلي kökü; bir iş dizisinin sonucu olarak bağlantı kurarak kontrol altında kalmak demektir. Bir olaylar silsilesini takiben bir şeyin kontrolüne girip onun etkisinden çıkamamak demektir.

 

GEÇİŞ

MANA

AÇIKLAMA

هَذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ (63) اصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ (64)

Bu, size vadedilen cehennemdir. Görmezden gelmeniz sebebiyle bugün ona yaslanın.

(Yasin 36/63-64)

 

Bu üç ayette de ceza olarak yaslanılacak ateşten bahsedilmektedir.

وَإِنَّ الْفُجَّارَ لَفِي جَحِيمٍ (14) يَصْلَوْنَهَا يَوْمَ الدِّينِ (15)

Muhakkak ki günahkârlar şiddetli yanıcı içindedirler. Din (düzen) gününde ona yaslanırlar.

(İnfitar 82/14-15)

 

فَأَنْذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظَّى (14) لَا يَصْلَاهَا إِلَّا الْأَشْقَى (15)

Sizi alevli ateş ile uyardım. Ona ancak bedbaht olan yaslanır.

(Leyl 92/14-15)

 

 

Benzer kökler

نضج

Ondan faydalanır hale gelene kadar yemek, meyve veya bir işin hal değiştirmesidir. Et için yenebilir hale gelene kadar pişmesidir. Meyve için olgunlaşmadır.

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا سَوْفَ نُصْلِيهِمْ نَارًا كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُودًا غَيْرَهَا لِيَذُوقُوا الْعَذَابَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَزِيزًا حَكِيمًا (56)

“Muhakkak ki ayetlerimize inananları sonra onları ateşe yaslayacağız. Derileri piştikçe onu başka deri ile değiştireceğiz ki azabı tatsınlar. Muhakkak ki Allah aziz hakimdir.” (Nisa 4/56)

 

 

Bu ayette derinin yumuşayıp siyahlaşmasıdır. Burada anlam mecazidir.

شوي

Etin veya bir yiyeceğin ateşin ısısı altında alev değmeden pişmesi manasındadır.

وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ شَاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَاءَ فَلْيَكْفُرْ إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ نَارًا أَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَا وَإِنْ يَسْتَغِيثُوا يُغَاثُوا بِمَاءٍ كَالْمُهْلِ يَشْوِي الْوُجُوهَ بِئْسَ الشَّرَابُ وَسَاءَتْ مُرْتَفَقًا

“De ki ‘Hak rabbindendir. İsteyen iman etsin, isteyen inkar etsin. Muhakkak ki zalimler için duvarlarının kendini kuşattığı ateşi hazırladık. Yardım isterlerse yüzleri tortu gibi kızartan sıvı ile sulanırlar. O, ne kötü içecek, ne kötü dayanaktır.” (Kehf 18/29)

 

 

Bu ayette maden eriyiği gibi bir sıvıdan bahsedilmektedir. Zalimlerin içmesi içindir ancak içecek olmadığı zamanlarda sıcaklığı ile deriyi pişirebilecek özelliğe sahiptir.

 

حرق

Yakmak demektir. Yakıp kül haline getirmek demektir.

قَالَ فَاذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِي الْحَيَاةِ أَنْ تَقُولَ لَا مِسَاسَ وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَنْ تُخْلَفَهُ وَانْظُرْ إِلَى إِلَهِكَ الَّذِي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًا لَنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنْسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا

“Dedi ki ‘Git, artık sana hayatta ancak dokunmak yok demendir ve sana ondan kaçamayacağın bir vaad günü vardır. Ona bağlandığın ilahına bak, kesinlikle onu yakacağız ve toz halinde büyük bir akarsuya savuracağız.” (Taha 20/97)

 

Musa’nın Samiri’nin buzağısını yakması.

 

قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُوا آلِهَتَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ

“Dediler ki ‘Onu yakın ve ilahlarınıza yardım edin, eğer yapabiliyorsanız.” (Enbiya 21/68)

 

İbrahim Peygamber’in yakılması emri.

لفح

Bu kök ateşin ısıtma etkisini ifade eder. نفح kökünden dönüşmüş olabilir.

لفح rüzgârlardandır, o sıcaktır. نفح , o serindir. اللَّفْحُ her sıcak içindir ve النَّفْحُ her serin içindir. (Lisanu-l Arab : ما كان من الرياح لَفْحٌ،  فهو حَرٌ، وما كان نَفْحٌ، فهو بَرْدٌ. - اللَّفْحُ لكل  حارٍّ والنَّفْحُ لكل بارد )

 

وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ (103) تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَالِحُونَ

“Kimin terazileri hafif gelirse onlar cehennemde kalıcı olarak kendilerini zarara uğratanlardır. Onlar içinde kavrulurken ateş yüzlerini yalar.” (Müminun 23/103-104)

 

 

سعر

 

Yakıcıdır ama yakıp yok edici değildir. Bir ateş çok hızlı hareketli bir şekilde yanması durumunda saîr vasfını kazanır.

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا أَوَلَوْ كَانَ الشَّيْطَانُ يَدْعُوهُمْ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ

“Allah’ın indirdiğine tabi olun dendiğinde ‘Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye tabi oluruz.’ dediler. Ya şeytan onları yakıcı olanın azabına çağırıyorsa?” (Lokman 31/21)

 

 

نَارًا

نَارًا: “Ateş” demektir.نور kökünden gelmiştir. Birinci bâbdanنَوْر mastarı parlamak, ışımak, ışık yaymak, ışık saçmak manasındadır. Bu mastar manasından ışık saçan manasındaنَار ıstılahi olarak “ateş” anlamında isimdir.نُور daنور kökünden aynı mastardan gelmiştir. Bu mastar manasından yayılan ışık ve elde edilen görünürlük manasındaنُور “aydınlık, ışık” anlamında isimdir. نَار dişil, نُور ise erildir.

Kökün Etimolojisi:

ن filizlenmiş tohumdur.ر baş demektir.نر baş vermiş tohumdan tohum gibi dışarı çıkmış yapıyı ifade eder. Ortaya gelenو çadırın kancasıdır. Çıkan yapıları birbirine bağlar. Bu şekilden dolayı ateşin şekline uyumludur. Ateş anlamındadır.

 

Nâr yanan ateş midir yoksa terminolojik olarak başka anlamlara da gelmekte midir?

 

GEÇİŞ

MANA

AÇIKLAMA

إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ الْكِتَابِ وَيَشْتَرُونَ بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا أُولَئِكَ مَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ إِلَّا النَّارَ

Allah’ın kitaptan indirdiğini saklayanlar ve onu az bir değere satanlar, onlar karınlarında ancak ateş yerler.

(Bakara 2/174)

 

Karınların içine yenen ateş mecazi manadadır.

 

وَيَتَجَنَّبُهَا الْأَشْقَى (11) الَّذِي يَصْلَى النَّارَ الْكُبْرَى (12) ثُمَّ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيَى (13)

Bedbaht olan, en büyük ateşe yaslanan ondan kaçınır sonra onun içinde ne ölür ne de yaşar.

(Ala 87/11-13)

 

En büyük ateşte ölüm le yaşam arası bir durumdan bahsetmektedir.

 

مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ أُكُلُهَا دَائِمٌ وَظِلُّهَا تِلْكَ عُقْبَى الَّذِينَ اتَّقَوْا وَعُقْبَى الْكَافِرِينَ النَّارُ

Muttakilere vadedilen cennetin örneği şuna benzer; altından nehirler akar, yiyeceği ve gölgesi daimdir. Bu sakınanların sonudur, görmezden gelenlerin sonu ise ateştir.

(Rad 13/35)

 

İttika edenlerin sonu cennet, kâfirlerin sonu ateştir.

 

سَرَابِيلُهُمْ مِنْ قَطِرَانٍ وَتَغْشَى وُجُوهَهُمُ النَّارُ

Gömlekleri katrandandır ve yüzlerini ateş yalar.

(İbrahim 14/50)

 

Ateşin yüzü ğaşyetmesi (kaplaması).

Gövde derisinin yanması sonucu ölü deri meydana gelince vücut gövdeden soğumaz. Yüzden soğuması için yüz kıpkırmızı olur.

 

وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

Görmezden gelenler ve ayetlerimizi yalanlayanlar onlar ateş ashabıdır, onlar orada kalıcıdır.

(Bakara 2/39)

 

Ateş ashabı hakiki manadadır.

 

إِنَّ الْمُنَافِقِينَ فِي الدَّرْكِ الْأَسْفَلِ مِنَ النَّارِ وَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ نَصِيرًا (145) إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا وَأَصْلَحُوا وَاعْتَصَمُوا بِاللَّهِ وَأَخْلَصُوا دِينَهُمْ لِلَّهِ فَأُولَئِكَ مَعَ الْمُؤْمِنِينَ وَسَوْفَ يُؤْتِ اللَّهُ الْمُؤْمِنِينَ أَجْرًا عَظِيمًا

Münafıklar ateşten en aşağı derecededirler. Onlara yardımcı da bulamazsın ancak tevbe edenler, ıslah edenler, Allah’a tutunanlar ve düzenlerini Allah için saflaştıranlar hariç. Onlar müminlerle beraberdir. Allah daha sonra müminlere büyük ücret verecektir.

(Nisa 4/145-146)

 

Münafıklar ateşten en alçak derecede olacaklardır, tövbe eden, ıslah olan, Allah’a tutunan, Allah için dinlerini saflaştıranlar bundan istisna edilmiştir.

 

أَيَوَدُّ أَحَدُكُمْ أَنْ تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ لَهُ فِيهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَأَصَابَهُ الْكِبَرُ وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَاءُ فَأَصَابَهَا إِعْصَارٌ فِيهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ

İçinizden biri kendisinin hurmadan ve üzümden olan ve altından nehirlerin aktığı ve içinde tüm meyvelerin olduğu bir cenneti olsun ve yaşlandığında zürriyeti de zayıfken onu (bahçeyi) içinde ateş olan bir kasırga yaksın ister mi? İşte Allah size ayetleri böyle açıklar. Umulur ki düşünürsünüz.

(Bakara 2/266)

 

Burada ateş nekredir. Terim anlamı vermek gereklidir. Buradaki içinde ateş olan إِعْصَارٌ nükleer bomba rüzgarına uygundur.

 

قَالَ مَا مَنَعَكَ أَلَّا تَسْجُدَ إِذْ أَمَرْتُكَ قَالَ أَنَا خَيْرٌ مِنْهُ خَلَقْتَنِي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ طِينٍ

Dedi ki: sana emrettiğimde secde etmene sana ne mani oldu? Dedi ki: ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten onu topraktan yarattın.

(Araf 7/12)

 

Buradaki نَارٍ ve طِينٍ ikisi de cins olduğu halde nekre gelmiştir. İkisine de terim anlamı verilmelidir.

 

الَّذِي جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَا أَنْتُمْ مِنْهُ تُوقِدُونَ (80)

O, sizi yeşil ağaçtan yaratandır. Hemen ondan yakarsınız.

(Yasin 36/80)

 

 

Burada إِذَا müfacee edatıdır. Arkasından isim gelmiştir. Ani olmayı bildirir. Yeşil ağaçtan ateş kılar ve siz de hemen ondan tutuşturursunuz denmektedir. Buradaki ateş yeşil bitkilerdeki enerji kaynağıdır. Tutuşturma da o enerjinin elde edilmesidir.

 

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنْفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ

Ey iman edenler, kendinizi ve ehlinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.

(Tahrim 66/6)

 

Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateş ifadesi burada geçmektedir. İnsan ve taş değil de çoğul olarak insanlar ve taşlar şeklinde gelmiştir. Buradaki ateş terim anlamında olmalıdır. Üzerinde çalışılmalıdır.

 

فَأَنْذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظَّى (14) لَا يَصْلَاهَا إِلَّا الْأَشْقَى (15)

 

Sizi alevli ateş ile uyardım. Ona ancak bedbaht olan yaslanır.

(Leyl 92/14-15)

 

 

تَلَظَّى ateş diğer ateşlerden farklıdır.نَارًا burada nekredir, terim anlamı verilmelidir.

ل harfi çobanın sopası olarak otorite demektir. Kontrol edilmeyi ifade eder. ظ harfi ط harfinden gelmedir. Tet harfi protosinaitik dilde sepeti temsil eder. Çevrelemek, içermek, çamur/toprak manaları vardır. Arapçadaki ظ harfi de bu harften gelmiştir. Arada nüans farkı vardır. Sepetin kapanması ile ظ harfinin manası oluşmuş olabilir. Bu şekliyle sınırlılığı, üstü örtülülüğü, kapalılığı, içeride kalmayı ifade eder. İkisi bir arada kontrollü sınırlı bir çevreyi ifade eder. Sona gelenي harfi el demektir. Fonksiyonu ifade eder. Kontrol altındaki sınırlı bir çevrede fonksiyon görmek anlamındadır. Bu ateş belirli bir sınır içinde ısıtıcı etki yapan bir ateştir.

 

 

ذَاتَ لَهَبٍ

ذَاتَ لَهَبٍ: ذَاتَ müennes olarak sahip demektir. Ateş müennes olduğu için ذَاتَ لَهَبٍ de onun sıfatı olduğu için ikisi birbirine uyar ve ذَا değil ذَاتَ gelir. ذَاتَ لَهَبٍ “bir alev sahibi” demektir.

 

وَامْرَأَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ (4)

“Kadın kişisi, odunu taşır”

Fiil cümlesi

Fâil

Mefûlun
bih

Fiil

İstikbal
edatı

Hâl

Sahibul
hâl

İsim cümlesi

Vâv-u
hâliyye

Haber
İsim
cümlesi

Mübteda

Mefûlun bih
Muzâfun ileyh

Şibh-i fiil
Muzâf

Muzâfun
ileyh

Muzâf

فِي جِيدِهَا حَبْلٌ مِنْ مَسَدٍ

الْحَطَبِ

حَمَّالَةَ

هُ

امْرَأَةُ

وَ

هُوَ

نَارًا ذَاتَ لَهَبٍ

يَصْلَى

سَ

 

 

وَامْرَأَتُهُ

وَ: Hâl vâvıdır.

امْرَأَةُ: “Kadın kişi” demektir. مَرْءٌ “kişi” demektir.مرء kökünden gelmiştir. Beşinci bâbdan مُرُوءَةٌ mastarı olgunlaşıp kişilik kazanmak manasındadır. Bu mastar manasından olgunlaşıp kişilik kazanan manasında مَرْءٌ “kişi” anlamında, ism-i fâil manasında camid isimdir. Hem eril hem de dişil olarak kullanılır. Aynı bâbdan farklı mastarda, mastarı مَرَاءَةٌ olarak yiyecekler için kullanılır. Beşinci bâbdan bu mastardan “yutması ve sindirilmesi kolay olmak, lezzetli olmak” manasındadır.

Bu kelime kıyas dışıdır. Eril ve dişil için ortak kullanılırken buna ilaveten erkek kişi ve kadın kişi için ayrı formu vardır.

Erkek kişi için başına hemze-i vasl getirilir. Kıyas dışı olarak i’râbını belirleyen hareke son harf olan hemze ve sondan bir önceki harf olan ر de aynıdır. Merfuda her ikisi de zammedir امْرُؤٌ şeklindedir, mensubda her ikisi de fethadır امْرَأً şeklindedir, mecrurda her ikisi de kesredir امْرِئٍ şeklindedir.

Kadın kişi için başına hemze-i vasl, sonuna kapalı te getirilir. İ’râbı kıyasa uygundur. Merfusu امْرَأَةٌ şeklindedir. Mensubu امْرَأَةً şeklindedir. Mecruru امْرَأَةٍ şeklindedir. İkili امْرَأَتَانِ (merfu) ve امْرَأَتَيْنِ (mensub-mecrur) şeklindedir.

امْرَأَةٌ (kadın kişi) kelimesi erkek bir varlığa izafe edildiğinde o erkeğin karısı anlamına gelir. Ancak امْرُؤٌ (erkek kişi) kelimesi bir kadına izafe edilmez. İzafe edilerek kocası anlamı oluşturulmaz. بَعْل “koca” demektir. Çoğulu بُعُولَة dir.

 

Onun karısı

Onun kocası

امْرَأَتَهُ

بَعْلَهَا

 

GEÇİŞ

MANA

AÇIKLAMA

وَزَكَرِيَّا إِذْ نَادَى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْنِي فَرْدًا وَأَنْتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ (89) فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيَى وَأَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ إِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ

 

Zekeriya’yı an hani rabbine “Rabbim beni yalnız bırakma, sen varislerin en hayırlısısın.” diye seslenmişti. Ona cevap verdik ve ona Yahya’yı hibe ettik ve onun için eşini ıslah ettik. Onlar hayırda yarışanlardı.

(Enbiya 21/89-90)

 

Bu ayette Zekeriya’nın eşine zevci diyor.

 

إِذْ نَادَى رَبَّهُ نِدَاءً خَفِيًّا (3) قَالَ رَبِّ إِنِّي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنِّي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْبًا وَلَمْ أَكُنْ بِدُعَائِكَ رَبِّ شَقِيًّا (4) وَإِنِّي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَائِي وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا فَهَبْ لِي مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّا (5)

 

Zekeriya’nın rabbine gizli bir şekilde seslendiğini an. Dedi ki “Rabbim kemiklerim gevşedi, saçlarım ağardı ve sana ettiğim dua ile hiç mutsuz olmadım. Benden sonra gelen mevlamdan korku içindeyim ve karım da kısır. Bana katından bir veli hibe et.”

(Meryem 19/2-5)

 

Bu ayetlerde Zekeriya’nın eşineامْرَأَة denmektedir.

 

 

Buna göre izafe edilmiş امْرَأَة zevcin alt kümesidir. امْرَأَتُهُ: karısı demektir. زَوْجُهُ: eşi demektir.

زَوْج eş demektir, bir erkeğe veya kadına izafe edilirse onun eşi demektir.

زَوْج: köle + hür eş iken امْرَأَة: hür eş demektir.

امْرَأَة erkeğe izafe edildiğinde çoğul olarak gelmez, çoğulu nisa olarak gelir.

 

حَمَّالَةَ

حَمَّالَةَ: “Yüklenici” demektir. Mübalağalı ism-i fâildir.فَعَّالَة kalıbındandır.حَامِلَة ism-i fâil kalıbından “yüklenen” demekkenحَمَّالَةَ “yüklenici” anlamına gelir. Yüklenme fiiline mübalağa katar. O fiili mübalağalı bir şekilde yapmayı ifade eder. Bu nedenle meslek olarak yapılan fiiller bu kalıpla ifade edilir.

حَمْل “yük” demektir.حمل kökünden gelmiştir. Birinci babdanحَمْل mastarı yüklemek manasındadır. Bu mastardan gelenحَمْل “yük” anlamıyla ism-i mef’ûl manasında camid isimdir. Erildir. Çoğulu أَحْمَال dur. حِمْلda “yük” demektir. İkisi arasındaki fark şudur: حَمْل dişilerin karnında taşıdığı yavruları için ve ağaçların meyvesi için kullanılır. حِمْل ise meta olan yük için kullanılır. حَمُولَة ise “yüklenilen” demektir.

Kökün etimolojisi:

م su demektir. Toplanma, bir araya gelme anlamındadır.ل yönelmek demektir. Yönelerek toplanma demektir. مل yönelerek toplanma demektir. Birbiri ile ilişkili şeyleri bir yerde toplamak demektir. Başa gelen ح harfi hareket demektir. Hareket ettirmek amacıyla birbiri ile ilişkili şeyleri bir yerde toplamak anlamındadır. Buradan yük anlamına gelmiştir.

وِزْرٌ

وِزْرٌ: Yük demektir. وزر kökünden gelmiştir. İkinci bâbdan mastar olarak kendisinin veya başkasının şahsi yükünü, sorumluluğunda olan yükünü yüklenmek manasındadır. Bu mastar manasından başkasının veya kendisinin sorumluluğunda olarak yüklenilen manasında وِزْرٌ “yük” anlamında, ism-i mef’ûl manasında camid isimdir. Erildir. Çoğulu أَوْزَارٌ dur.

وِزْر taşımak istemediği veya taşımakta zorlandığı ve başkasına taşıttırılmak istenilen soyut veya somut yük iken حَمْل/حِمْل genel manada yüktür. وِزْر i de kapsamaktadır. Vezir de başkasının sorumluluğunu yüklenen veya başkasının sorumluluğu ona yüklenilen demektir.

 

الْحَطَبِ

الْحَطَبِ: “Odun” demektir. Ağacın dalları veya gövdesinde kuru olup yakıt olarak kullanılan kısmıdır.

 

فِي جِيدِهَا حَبْلٌ مِنْ مَسَدٍ (5)

“…özel değerli eşyası içinde liften bir ip varken”

Fiil cümlesi

Fâil

Mefûlun
bih

Fiil

İstikbal
edatı

Hâl

Sahibul
hâl

İsim cümlesi

Vâv-u
hâliyye

Haber
İsim cümlesi

Mübteda

Mübteda

Haber

 

Sıfat

Mevsûf

Mecrur

Cârr

Mecrur

Cârr

Muzâfun ileyh

Muzâf

مَسَدٍ

مِنْ

حَبْلٌ

هَا

جِيدِ

فِي

امْرَأَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ

وَ

هُوَ

نَارًا ذَاتَ لَهَبٍ

يَصْلَى

سَ

 

فِي جِيدِهَا

فِي جِيدِهَا: “Onun özel değerli eşyası içinde” demektir.

جِيد “Özel değerli eşya” demektir. جود kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan جَوْدَة veجُود mastarı kaliteli, özel değer sahibi olmak manasındadır. Bu mastar manasından kaliteli, özel değer sahibi olan manasındaجِيد ıstılahi olarak “özel değerli eşya” anlamında camid isimdir.

حَبْلٌ

حَبْلٌ “İp” demektir.حبل kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan mastar olarak birisini, bir şeyi sıkıca bağlamak manasındadır. Bu mastar manasından bağlama aracı manasındaحَبْلٌ “ip” anlamında ism-i alet manasında camid isimdir. Erildir. Çoğulu حِبَالٌ dur.

A covenant, or compact: (S, Msb, K, TA:) (tropical:) a covenant, or an obligation, by which one becomes responsible for the safety, or safe-keeping, of a person or thing: (K, TA:) and (tropical:) a promise, or an assurance, of security, or safety; (A 'Obeyd, S, Msb, K, TA;) such as a man, desiring to make a journey, used [and still uses] to take from the chief of a tribe: (A 'Obeyd, TA:) pl. حِبَالٌ. (TA.) You say, كَانَتْ بَيْنَهُمْ حِبَالٌ فَقَطَعُوهَا (tropical:) There were between them covenants, and obligations whereby they were responsible for one another's safety, and they broke them. (TA.) And it is said in the Kur [iii. 108], اـِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللّٰهِ وَ حَبْلٍ مِنَ النَّاسِ (tropical:) Unless [they have] a covenant from God and a covenant from men: (Ibn-'Arafeh, TA:) for the unbeliever requires a covenant from God, which consists in his being of those who have a revealed scripture without which he cannot retain his religion nor enjoy protection, and a covenant granted to him by men. (Er-Rághib, TA.) And it is also said in the Kur [iii. 98], وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ i. e. (tropical:) [And hold ye fast] by the covenant of God: (TA:) or (tropical:) the means of approach, or access, unto God; i. e. the Kur-án, and the Prophet, and intelligence, &c., which are the means of obtaining the protection of God; for حَبْلٌ is metaphorically applied to (tropical:) any means of access to a thing: (Er-Rághib, TA:) or these words of the Kur mean (tropical:) and follow ye the Kur-án, and abstain from schism. (A'Obeyd, TA.)

حَبْلٌ Kelimesinin diğer manası güvenlik anlaşmasıdır.

 

ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَمَا ثُقِفُوا إِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللَّهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ

Her nerede ele geçirilirlerse Allah’tan bir habl ve insanlardan bir habl olması dışında zillet onlara darbedilmiştir. (Ali İmran 3/112)

 

 

Burada حَبْلٍ ip değil, bağlayıcı anlaşma anlamındadır. حَبْلٍ nekre gelmiştir. Bir tür حَبْلٍ anlamından mecazi manaya uygundur.

مِنْ مَسَدٍ

مِنْ مَسَدٍ: “Liften” demektir.

مَسَدٌ: Lif demektir. مسد kökünden gelmiştir. Birinci babdanمَسْدٌ mastarı bir şeyi, lifi sağlam bir hale gelene kadar şiddetle kıvırmak, bükmek manasındadır. Bu mastar manasından kıvrılıp, bükülen ve sonunda sert ve kuvvetli hale getirilen manasındaمَسَدٌ “lif” anlamında ism-i mef’ûl manasında camid isimdir. Erildir.

 

Kökün Etimolojisi:

(lif):سد set demektir. Başa gelen م toplanmayı bildirir. Başlangıçta toplanan lifsi yapılar vardır. Sonrasında bunlar birbirlerinin üzerine bir zincir gibi bükülürler (س). Üçü bir arada lifsi yapılardan birbirinin üzerine bükülerek elde edilen yapıyı ifade eder.

صَدَقَ اللَّهُ الْعَظِيمُ

 

***

 

 

 

 

 

 

SARF ANALİZİ

 

تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ وَتَبَّ (1)

 

تَبَّ

وَ

لَهَبٍ

أَبِي

يَدَا

تَبَّتْ

Kök

تبب

و

لهب

ءبو

يدي

تبب

Vezin

فَعَلَ

-

فَعَلٍ

فَعَلِ

فَعْلَانِ

فَعَلَتْ

Grup

Fiil

Harf

İsim

İsim

İsim

Fiil

Tip

Mutasarrıf

Atıf

Camid

Camid

Camid

Mutasarrıf

Şahıs no

3.şahıs

-

-

-

-

3.şahıs

Munsariflik

-

-

Munsarif

Munsarif

Munsarif

-

Lafzi İrab

Fetha üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mecrur

Mecrur

Merfu  

Fetha üzere mebni

Mahalli İrab

-

-

Mecrur

Mecrur

Merfu  

-

Çoğulluk

Tekil

-

Tekil

Tekil

İkil  

Tekil

Eril-Dişil

Eril  

-

Eril

Eril

Dişil  

Dişil

Marife-Nekre

-

-

Nekre

Nekre

Nekre

-

Zaman

Mazi

-

-

-

-

Mazi

Bab

1.Bab

-

-

-

-

1.Bab

Geçişlilik

Lazım

-

-

-

-

Lazım

Etkenlik

Malum

-

-

-

-

Malum

 

مَا أَغْنَى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ (2)

-

كَسَبَ

مَا

وَ

هُ

مَالُ

هُ

عَنْ

أَغْنَى

مَا

Kök

كسب

ما

وَ

ه

مول

ه

عن

غني

ما

Vezin

فَعَلَ

مَا

وَ

هُ

فَعَلُ

هُ

عَنْ

أَفْعَلَ

مَا

Grup

Fiil

İsim

Harf

İsim

İsim

İsim

Harf

Fiil

Harf

Tip

Mutasarrıf

Gayrı mutasarrıf

Atıf

Gayrı mutasarrıf

Camid

Gayrı mutasarrıf

Harf-i cer

Mutasarrıf

Nefy edatı

Harfi cer amacı

-

-

-

-

-

-

Tadiye

 

 

Gayrı mutasarrıf tipi

-

İsmi mevsul

-

Zamir

-

Zamir

-

-

-

Zamir tipi

-

-

-

Muttasıl

-

Muttasıl

-

-

-

İsmi mevsul tipi

-

Umumi

-

-

-

-

-

-

-

Şahıs no

3. şahıs

-

-

3. şahıs

-

3. şahıs

-

3. şahıs

-

Munsariflik

-

-

-

-

Munsarif

-

-

-

-

Lafzi İrab

Fetha üzere mebni

Sükun  üzere mebni

Fetha üzere mebni

Zamme üzere mebni

Merfu

Zamme üzere mebni

Sükûn üzere mebni

Fetha üzere mebni

Sükûn üzere mebni

Mahalli İrab

-

Merfu  

-

Mecrur

Merfu

Mecrur

-

-

-

Çoğulluk

Tekil

Tekil

-

Tekil

Tekil

Tekil

-

Tekil

-

Eril-Dişil

Eril

Eril

-

Eril

Eril

Eril

-

Eril

-

Marife-Nekre

-

Marife

-

Marife

Marife

Marife

-

-

-

Zaman

Mazi

-

-

-

-

-

-

Mazi

-

Bab

2.Bab

-

-

-

-

-

-

İf’al

-

Geçişlilik

Müteaddi

-

-

-

-

-

-

Müteaddi

-

Etkenlik

Malum

-

-

-

-

-

-

Malum

-

 

سَيَصْلَى نَارًا ذَاتَ لَهَبٍ (3)

 

لَهَبٍ

ذَاتَ

نَارًا

يَصْلَى

سَ

Kök

لهب

ذو

نور

صلي

س

Vezin

فَعَلٍ

فَعَلَاتَ

فَعَلًا

يَفْعَلُ

سَ

Grup

İsim

İsim

İsim

Fiil

Harf

Tip

Camid

Camid

Camid

Mutasarrıf

İstikbal edatı

Şahıs no

-

-

-

3. şahıs

-

Munsariflik

Munsarif

Munsarif

Munsarif

-

-

Lafzi İrab

Mecrur

Mensub

Mensub

Merfu

Fetha üzere mebni

Mahalli İrab

Mecrur

Mensub

Mensub

-

-

Çoğulluk

Tekil

Tekil

Tekil

Tekil

-

Eril-Dişil

Eril

Dişil

Dişil

Eril

-

Marife-Nekre

Nekre

Nekre

Nekre

-

-

Zaman

-

-

-

Muzari

-

Bab

-

-

-

4.Bab

-

Geçişlilik

-

-

-

Müteaddi

-

Etkenlik

-

-

-

Malum

-

 

 

 

وَامْرَأَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ (4)

 

الْحَطَبِ

حَمَّالَةَ

هُ

امْرَأَةُ

وَ

Kök

حطب

حمل

هُ

مرء

وَ

Vezin

الْفَعَلِ

فَعَّالَةَ

هُ

افْعَلَةُ

وَ

Grup

İsim

İsim

İsim

İsim

Harf

Tip

Camid

Müştak

Gayrı mutasarrıf

Camid  

Atıf

G.mutasarrıf tipi

-

-

Zamir

-

-

Zamir tipi

-

-

Muttasıl

-

 

Müştak isim tipi

-

Mübalağalı ismi fail

-

-

-

Şahıs no

-

-

Üçüncü

-

-

Munsariflik

Munsarif

Munsarif

-

Munsarif

-

Lafzi İrab

Mecrur

Mensub  

Zamme üzere mebni

Merfu

Fetha üzere mebni

Mahalli İrab

Mecrur

Mensub  

Mecrur  

Merfu

-

Çoğulluk

Tekil

Tekil

Tekil

Tekil

-

Eril-Dişil

Eril  

Dişil

Eril

Dişil

-

Marife-Nekre

Marife

Nekre

Marife

Marife

-

Zaman

-

-

-

-

-

Bab

-

2. Bab

-

-

-

Geçişlilik

-

Müteaddi

-

-

-

Etkenlik

-

-

-

-

-

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

فِي جِيدِهَا حَبْلٌ مِنْ مَسَدٍ (5)

 

 

مَسَدٍ

مِنْ

حَبْلٌ

هَا

جِيدِ

فِي

Kök

مسد

من

حبل

ها

جود

في

Vezin

فَعَلٍ

مِنْ

فَعْلٌ

هَا

فِعْلِ

فِي

Grup

İsim

Harf

İsim

İsim

İsim

Harf

Tip

Camid

Harfi cer

Camid

Gayrı mutasarrıf

Camid

Harfi cer

G.mutasarrıf tipi

-

-

-

Zamir

-

-

Harfi cer amacı

-

Cinsin beyanı

-

-

-

Zarfiyet

Zamir tipi

-

-

-

Muttasıl

-

 

Şahıs no

-

-

-

Üçüncü

-

-

Munsariflik

Munsarif

-

Munsarif

-

Munsarif

-

Lafzi İrab

Mecrur

Sükun üzere mebni

Merfu  

Sükun üzere mebni

Mecrur

Sükun üzere mebni

Mahalli İrab

Mecrur

-

Merfu  

Mecrur  

Mecrur

-

Çoğulluk

Tekil

-

Tekil

Tekil

Tekil

-

Eril-Dişil

Eril

-

Eril

Dişil

Eril

-

Marife-Nekre

Nekre  

-

Nekre  

Marife

Marife

-

 

 






Çok Yorumlanan Seminerler
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 2
Asr Suresi Tefsiri
1.04.2019 10852 Okunma
4 Yorum 03.08.2020 16:15
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 1
Kevser Suresi Tefsiri
1.11.2018 11169 Okunma
2 Yorum 03.08.2020 16:16
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 3
İhlas Suresi Tefsiri
5.08.2020 8543 Okunma
1 Yorum 06.09.2020 13:49
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 5
Fil Suresi Tefsiri
3.06.2022 3525 Okunma
1 Yorum 04.06.2022 10:32
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 10
Tebbet Suresi Tefsiri
7.01.2025 106 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 9
Nasr Suresi Tefsiri
14.12.2023 1584 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 8
Kafirun Suresi Tefsiri
28.02.2023 1216 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 7
Maun Suresi Tefsiri
7.02.2023 2123 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 6
Kureyş Suresi Tefsiri
6.12.2022 2229 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 4
Fatiha Suresi Tefsiri
24.04.2022 3511 Okunma


© 2025 - Akevler