سورة الكوثر
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ (1) فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ (2) إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ (3)
Yaşatan ve Çalıştıran Allah’ın doğa kanunlarıyla;
“Biz sana sistemi verip kullandırdık.”
“O halde Rabbin için namaz kıl ve eğitime/toplantıya katıl.”
“Seni ötekileştiren, o beceriksizdir.”
Surenin künyesi
Kur’an-ı Kerim’in 108. suresi olan Kevser’in nüzul sırası 5’tir. Sure ekseri rivayetlere göre Mekki kabul edilir. 44 harf, 10 kelime ve 3 ayetten oluşan surenin bir diğer adı ise Nahr’dır.
إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
إِنَّا
Ayet إِنَّا(إِنَّ نَا) ile başlamıştır. Ayette إِنَّ kullanılması te’kîd içindir. Karşı tarafta bir şüphe varsa onu gidermek için te’kîd yapılır. Şüphe ne kadar şiddetli ise o kadar şiddetli te’kîd yapılır. Muhatabın zihninde şüphe oluşmasına engel olmak için de bu şekilde te’kîd ile gelir. Burada üç te’kîd vardır. Biri İnne’nin kendisidir. Diğeri ayetin, fiil cümlesi şeklinde gelebilecekken haberi fiil cümlesi olan mensuh isim cümlesi olarak gelmesidir.
İnne’nin haberi mazi fiil cümlesi şeklinde gelmiştir. Muhatap Kuran’ı okuyan olduğuna göre, Peygamber’e indiğinde, o anda o muhatap olduğuna göre Kevser henüz verilmemiş olabilir. Bu durumda mazi fiil cümlesi gelmesi kesinliği ifade eder. Yani gelecekte olacak ve kesin olarak gerçekleşecek olaylar için mazi fiil cümlesi kullanılması kesinlik yani te’kîd içindir. Bu da üçüncü te’kîddir.
أَعْطَيْنَاكَ
أَعْطَيْنَا: kökü عطو, vezni أَفْعَلْنَا‘dır. İfal babından, mazi malum, mütekellim, cem çekimidir.
Kur’an’da أَعْطَيْنَا fiilinin manasına yakın manada kullanılan başka fiiller de vardır. Bunlar; ءتي, وهب, كرم, رزقve نعم fiilleridir. Bunları mukayese ederek değerlendirecek olursak aşağıdaki tabloyu elde ederiz.
KÖK | BAB | ANLAM |
عطو | 1.Bab | عَطَا- يَعْطُو | FAlıp kullanmak |
İfal | أَعْطَى-يُعْطِي | FVerip kullandırmak |
ءتي | 2. Bab | أَتَى- يَأْتِي | FGelip etkileşmek |
İfal | آتَى- يُؤْتِي | FVerip etkileştirmek |
وهب | 3. Bab | وَهَبَ- يَهَبُ | FGörevinde yardımcı kılmak |
كرم | 5. Bab | كَرُمَ- يَكْرُمُ | FCömert olmak |
İfal | أَكْرَمَ- يُكْرِمُ | Fİkram etmek |
Tefil | كرَّمَ- يُكَرِّمُ | Fİkram etmek |
رزق | 1. Bab | رَزَقَ- يَرْزُقُ | FYiyecek, içecek olarak vermek |
نعم | 4. Bab | نَعِمَ-يَنْعَمُ | FNormalin üzerinde iyi durumda olma |
İfal | أَنْعَمَ-يُنْعِمُ | FNimetlendirmek (نِعْمَة: İyi durumda olma hali) Burada علىharfi cerinin iltizam etkisiyle nimetten sorumlu olma durumu vardır. |
Surenin birinci ayetinin olası varyasyonlarını şöyle sıralayabiliriz:
إِنَّا | إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ | Sana biz Kevseri i’tâ ettik. |
إِنَّا | إِنَّا أَعْطَيْنَاكُمُ الْكَوْثَرَ | Size biz Kevseri i’tâ ettik. |
إِنِّي | إِنِّي أَعْطَيْتُكَ الْكَوْثَرَ | Sana ben Kevseri i’tâ ettim. |
إِنِّي | إِنِّي أَعْطَيْتُكُمُ الْكَوْثَرَ | Size ben Kevseri i’tâ ettim. |
إِنَّهُ | إِنَّهُ أَعْطَاكَ الْكَوْثَرَ | Sana O Kevseri i’tâ etti. |
إِنَّهُ | إِنَّهُ أَعْطَاكُمُ الْكَوْثَرَ | Size O Kevseri i’tâ etti. |
Bu varyasyonlara göre ayeti değerlendirecek olursak bir takım sonuçlara varmamız daha kolay olur. Öncelikle ayette إِنَّا kullanılmış olup, إِنِّي veya إِنَّهُ kullanılmamıştır.
إِنَّا kullanılması bir fiilin Allah ve Allah’ın görevlendirdikleri vasıtasıyla gerçekleştiği durumlar içindir. Eğer إِنِّي veya إِنَّهُ kullanılması durumu varsa bu da fiilin Allah tarafından doğrudan, vasıtasız olarak gerçekleştirildiğini göstermektedir. Bu ayette Kevser’in verilmesi durumu, vasıtalar ile olacaktır denmiş oluyor. Bu vasıtalar, meleklerden veya ruhlardan ziyade doğal ve sosyal kanunlardır.
Ayette كَ kullanılıp كُمْ kullanılmaması ayetin muhataplığının bireysel olduğunu göstermektedir. Bu durumda ayetin muhatap sayısı daha fazla olmaktadır. Buradaki sen (كَ) ‘Kuran’ı okuyan’ kimsedir, eğer ‘Kuran’ı okuyan’ olmasına engel bir karine varsa ‘Başkan’, eğer ‘Başkan’ olmasına engel bir karine varsa ‘Peygamber’ olur. Bu sıra ile değerlendirmek gerekir.
الْكَوْثَرَ
الْكَوْثَرَ : Köküكثرolup, vezniالْفَوْعَلَ‘dir. الْكَوْثَرَmüfret ve eril olan camid bir kelimedir.
كثر kökünün etimolojik analizi ile incelememize başlayabiliriz.
Kef (ك) ‘avuç’ demektir. Avcun toplama, bir araya getirme etkisi ile bir merkezde toplanmayı, bir araya gelmeyi, sıkışmayı ifade eder.
ثKökü, Sin (س) kökünden gelmişse dişin parçalama, un ufak etme manasından ‘saçılma’ manası oluşabilir. Kök, Tsade’den (ص) gelmişse sığınaktan bir şeyin çıkması ve değişik yerlere doğru dağılarak yayılması manası oluşabilir. Böyleceثharfi ‘çokluk’ ve ‘dağınıklık’ anlamına gelir.
Resh (ر) baş ile gösterilir ve başlangıç noktasını ifade eder. Başa dönüşle ‘tekrar’ manasına da gelir.
Vav (و) harfi protosinaitik dilde ‘çadırın kancası’ demektir. Birbirine bağlamak anlamındadır.
Kevser: Belli bir sınır içinde çok sayıda olup, aralarında bağlar olan benzer varlıklardan oluşan yapının adıdır. Buna uyan çok şey vardır. Mümin topluluk sayısı çoksa aralarında bağlılık olmasından dolayı, aynı türün tekrarı olmasından dolayı, belli bir sınır içinde olduğu için Kevser’dir. Kur’an da bir Kevser’dir. Kendi içinde belirtildiği gibi çok sayıda tekrarlardan oluşur. Bu ayetler arasında bağlantılar sınırsızdır. Kendisi sınırlıdır.
Ayette الْكَوْثَرَ denip كَوْثَرًا denmemiştir. Harf-i tarifle marife olarak gelmiş.
Harf-i tarif ile marifeliğin temelde 3 amacı vardır:
- Ahd
- Ahd-i zihni: Mütekellim muhatabın zihnen bildiği bir varlıktan bahsederken harf-i tarifle getirir.
- Ahd-i zikri: Daha önceki cümlelerde geçen varlıktan bahsedildiği zaman kullanılır.
- Ahdi huzuri: Söz söylendiği zaman kelimenin muhatabı o ortamda ise kullanılır.
- Cinsin beyanı
- Cins için: Bir varlığın cinsini ifade eder.
- İstiğrak: O cinsin tüm fertlerini kapsadığını ifade eder.
- Hakikilik için: O cinsten bir varlığı ifade eder.
- Has ismi mevsul gibi görev yapar: şart-cevap veya sebep-sonuç ilişkisi için kullanır.
Bu ayette Kevser ahd-i zihni, zikri ve istiğrak olamaz. Cinsi ifade eder. Bu nedenle muhatabın bilmediği, bilemediği, görmediği, göremediği bir şey olamaz. Muhatap da كَ ile geldiğinden Kuran’ı okuyandır. Bu nedenle herkesin bilebileceği bir varlık ya da kavram ismidir.
Sistem, bir sınır içerisinde birbirleri ile etkileşim içinde bulunan ve ortak bir amaca yönelmiş olan öğeler topluluğudur.
Sistem, mantıki bir bütünlüğü ve tutarlılığı olan fikir ve prensipler topluluğu, karşılıklı ilişki ve etkileşim içerisinde bulunan parçaların meydana getirdiği bütün veya belirli kurallara göre işleyen bir mekanizma demektir.
Sistem, belirli parçalardan (alt birimlerden, alt sistemlerden) oluşan, bu parçalar arasında belirli ilişkiler olan, bu parçaların aynı zamanda dış çevre ile de ilişkisi olduğu bir bütündür.
Bu şekliyle Kevser ‘SİSTEM’ demektir.
Bu sistem soyut veya somut olabilir. Bu nedenle إِنَّاأَعْطَيْنَاكَ şeklinde gelmiştir. Bu haliyle Allah tarafından doğrudan değil, doğa kanunları veya başka türlü sebep sonuç ilişkileri ile verilmiştir ve kullanmayı da ifade eder. Sistem her yerde kullanılan, kullanışlı bir yapıdır. Günümüzde de neredeyse bütün teknolojiler sistem içerisinde gerçekleşir. Sosyal yapılar da sosyal sistem şeklinde çalışmalıdır. İnsan ve teknik yapılardan oluşan sistemlere sosyo-teknik sistem denir. Bu nedenle aşağıdaki örneklerin her biri de birer Kevser’dir:
İkili sayı sistemi
Onlu sayı sistemi
Hukuk sistemi
Sinir sistemi
Sindirim sistemi
Güneş sistemi
Her türlü organizma, canlı yapılar
Kur’an
Burada her bir sistemin alt öğelerinin ortak bir amacının olduğu görülmektedir.
Bu ayette “Verip kullandırdık” denmektedir. “Verip kullandırdım” denmemektedir. Bu nedenle Kevser’in verilmesi doğal veya sosyal (türüne göre değişir) olaylar içerisinde belli bir süreç içinde gerçekleşmiştir. Eğer doğrudan tek bir hareketle gerçekleşseydi “Ben verdim” şeklinde gelirdi.
Buna göre Kevser, verilip kullandırılan Kur’an’ı okuyan olarak değerlendirilmelidir. Diğerleri de bu kavram içine dahildir. Bu nedenle de Kevser dar manalı bir camid isim olmak yerine bir kavram ismi olmalıdır. Herkes için de değişebilir olmalıdır, çünkü herkes Kevser’i farklı sosyal ve doğal olaylar neticesinde almıştır. Bu şekliyle de sistemi ifade etmektedir.
فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
فَصَلِّ
صَلِّ: Köküصلوolup, vezniفَعِّلْ‘dir.Tefil babının, emir malum, eril, müfret, muhatap çekimidir.
Tef’îl babının temel etkisi tadiyeli veya tadiyesiz olarak teksir ve mübalağadır.
صلوKökü Tef’îl babında doğrudan meful aldığı gibi, لِve عَلَى harf-i cerleri ile de gelmektedir.
صَلَّى: Namazın ritüel kısmını (toplantısız olan kısmı) ifade eder.
صَلَّى عَلَى : Belli bir hedefe yönelmiş kimseye o hedefinde, ilgili bağlantıları kurması ve hedefine ulaşması için destek olmak demektir.
صَلَّى لِ : Tazmin etkisi yoktur, kök manası değişmez. Ta’lil içindir. Bu harfi cerden sonra gelen için ritüelin gerçekleştirilmesidir. Varsayılan olarak Allah’tır.
Kökün etimolojik incelemesine gelirsek:
Tsade (ص) harfi ‘avlanmak’ manasındadır. Avdaki gibi bir hedefe yönelmek anlamındadır. Bu haliyle bir şeyi, bir kimseyi özelleştirmek ya da bir şey, bir kimse için bir şeyi özelleştirmek anlamındadır.
Tsade harfinin piktografisi bir varış yeri veya sığınağa doğru uzanan bir yol resmidir. Aynı zamanda avlanmak, avdaki gibi bir hedefe yönelmek anlamı da vardır. Tsad kelimesi yan (taraf) manasındadır. Aynı zamanda çoğunlukla dağ kenarlarında inşa edilen sığınak ile de ilişkilendirilmiştir.
ص harfi dağın yamacında oluşan sesin yankısı nedeniyle ses anlamına gelmektedir. Bu harf sesle ilgili köklerde de yer alır.
Lamed (ل) ise çobanın sopası olarak iki taraflı mana içerir. Sopanın sivri tarafı ile çoban hayvanları uzaklaştırır, kavisli tarafı ise boyunlarına geçirerek kendine doğru çeker. Bu nedenle bu harfin hem yaklaştırma hem uzaklaştırma manası vardır. Bağlantı kurmayı ifade eder.
Vav (و) harfi, protosinaitik dilde ‘çadırın kancası’dır. Birbirine bağlamak anlamındadır.
صلوKökü; bir hedefe yönelme, hedefe yönelmek için bağlantıları kurmak ve bağlantıları oluşturmak anlamındadır.
لِرَبِّكَ
رَبِّ : Kökü ربب olup, vezni فَعْلِ‘dir. Camid, eril, müfret bir kelimedir. Burada “Senin rabbin” denmektedir.
Resh (ر) harfi baş ile gösterilir ve başlangıç noktasını ifade eder. Başa dönüşle ‘tekrar’ manasına da gelir.
Bet (ب); ev, çadır, aile aynı zamanda içeride, ile, içerisi, dahilinde demektir.
Bu iki harften oluşan ana kök eski İbranicede ‘artmak, bereketli olmak’ gibi manalara gelmektedir. بharfinin ‘aile’ manasına da gelmesi, üremeyle ilişkili olarak artış kavramını da izah etmektedir. İçerdeki artış olarak mana verirsek, kişinin bilgisinin artmasıyla eğitilmesi manası oluşabilir.
Diğer bir bakış açısıyla ب içeriyi ifade ederken ر da başı ifade eder. Yani içeride olan baş olarak bir toplulukta baş olarak görülen, sözü dinlenen eğitimciyi ifade eder.
Bu nedenle ayette فَصَلِّلِلَّهِ denmemiş, فَصَلِّلِرَبِّكَ denmiştir. Bu nedenle sall etmek eğitimle ilgilidir. فَصَلِّلِرَبِّكُمْ şeklinde veya فَصَلُّوالِرَبِّكُمْ şeklinde söylenmemiştir. Eğer bu şekillerde söylenseydi Rabbinize tasliye et veya rabbinize tasliye edin denmiş olurdu ve eğitimin bireysel sorumluluğundan çok toplumsal sorumluluğu ön planda olurdu. Burada herkesin bireysel olarak kendi eğitiminden sorumlu olduğunu göstermektedir.
وَانْحَرْ
انْحَرْ : Kökü نحرolup,اِفْعَلْvezni ile Sülasi Mücerred 3. babdan emir malum, eril, müfret, muhatap sığasındadır.
Nun (ن)‘çıkan tohum’ olup yeni bir nesil fikrini temsil eder. Tohumun toprak altında gizli olması sebebiyle üstü kapalı olmayı ve saklanmayı ifade eder. Bu şekliyle kişinin huyunu temsil eder. Huy tohumun toprak altında gizli olması gibi kişinin içinde gizlidir. Nasıl tohum filizlenip dışarı çıkarsa kişinin huyu da davranışları ile ortaya çıkar. Buna ilaveten devamlılık anlamı içeren bu harf süreklilik, kalıcılık manalarına da gelir. Aynı zamanda huy nesilden nesile geçtiğinden dolayı bu harfle ilişkilidir. Bu nedenle ن harfi içeride gizli durup dışarıya çıkma potansiyelini ve dışarıya çıkışı ifade eder.
Hey (ح) hareketi ifade eder.
Resh (ر) harfi başı ifade eder. Başın hareket etmesi demek istediği yere özgürce gidebilmek demektir.
نharfinin nesiller boyu olmayı ifade etmesi, kalıcılığı ifade etmesi ile birlikte حharfinin hareketi, ر harfinin de tekrarı ifade etmesiyle ‘Nehar’ fikirlerin açıkça söylendiği, periyodik olarak tekrarlanan, bireysel katılımın olduğu ve devamlılık arz eden ‘toplantıya katılmak’ demektir.
Lisanu’l Arab’dan نحر köküne bakalım:
ونَحَرَ الرجلُ في الصلاة يَنْحَرُ: انتصب ونَهَدَ صَدْرُه
“Adam salatta nahr etti, nahr eder: İntisab etti (üyesi oldu) ve boynunu dikti.”
Burada da Nehar fiilinin salat içinde olduğu ve katılımla ilgili olduğu belirtilmiştir.
Nehar salatın içindeki toplantı, tasliye ise ritüel kısmıdır.
İki ayetin yorumu
Bu ayette ilk cümle ikinci cümleye فَatıf harfi ile bağlanmaktadır. Bu, ta’lil içindir. Yani ilk cümle sebebiyle ikinci cümledeki fiil gerçekleşecektir. İlk cümle haber cümlesidir. İkinci cümle ise emir cümlesi olarak inşa cümlesidir. İlk cümle ile verilen haber, sistemin okuyan kimseye kullandırılmak üzere sebep sonuç ilişkileri ile verildiğini ifade etmektedir. Bu sebeple ikinci cümledeki emri gerçekleştirmelidir.
“Sana sistemi verip kullandırdık, bu sebeple Rabbin için namaz kıl ve toplantıya katıl.” Demektedir.
Bu durumda namaz kılma ve toplantıya katılma bir sistemle ilgilidir. Rab ile gelmesi nedeniyle eğitimle ilgilidir. Toplantı sistemin uygulanması, yürütülmesi, korunması ve kullanılmasının eğitimi ile ilgilidir.
إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ
شَانِئَكَ
شَانِئَ: Kökü شنء, vezni فَاعِلَ‘dir.Sülasi Mücerred 3. babdan ismi fail olan müştak, eril, müfret, bir kelimedir.
Şın (ش)‘diş’ demektir. Harfin; diş, keskin ve baskı manaları vardır (bu manalar dişin çiğneme sırasındaki işlevleridir). Aynı zamanda iki, tekrar, her ikisi ve ikinci manaları da vardır. Dişin ısırması ile tat duyusu alınır. Bu nedenle شharfi bütün duyuları ifade eder.
İbranicede س ve ش harfinin ikisi birden yoktur. Sadece ش harfi vardır ve bu harf Arapçadaki س harfine karşılık da gelmektedir. Arapçadaki ش harfinin ise etimolojk bir karşılığı olmayıp Sin’in ‘kesmek’ manasının daha şiddetli olmasından ‘bölüp ayırmak, bölünüp ayrılmak’ anlamına gelmektedir. Ayrılanla ayıran arasında bağlantı devam edebilmektedir. Bu nedenle soyut ve somut dallanmalar bu kökle ifade edilir.
Nun (ن)‘çıkan tohum’ olup yeni bir nesil fikrini temsil eder. Tohumun toprak altında gizli olması sebebiyle üstü kapalı olmayı ve saklanmayı ifade eder. Bu şekliyle kişinin huyunu temsil eder. Huy tohumun toprak altında gizli olması gibi kişinin içinde gizlidir. Nasıl tohum filizlenip dışarı çıkarsa kişinin huyu da davranışları ile ortaya çıkar. Buna ilaveten devamlılık anlamı içeren bu harf süreklilik, kalıcılık manalarına da gelir. Aynı zamanda huy nesilden nesile geçtiğinden dolayı bu harfle ilişkilidir. Bu nedenle ن harfi içeride gizli durup dışarıya çıkma potansiyelini ve dışarıya çıkışı ifade eder.
ن harfi tohumdan çıkan bitkiyi, nesli ifade ettiğinden sürekliliği, devamı ifade etmiş olur.
Alef (ء)gücü, kuvveti ifade ettiği gibi aynı zamanda ters yönde güç olarak zorluğu ve olumsuzluğu da ifade eder. Burada direnen, karşı koyan gücü ifade etmektedir. Yani ‘zorluk’ anlamındadır.
Bu üç harf bir araya geldiğinde içeride duran, zaman zaman dışarı çıkan ve her zaman dışarı çıkma potansiyeli olan (ن) kuvvetli (ء) bir ayrılık duygusunu (ش) ifade eder. ‘Ötekileştirme’ şeklinde kullanılabilir.
الْأَبْتَرُ
الْأَبْتَرُ: Kökü بتر, vezni الْأَفْعَلُ‘dur. Sülasi Mücerred 1. Babdan sıfat-ı müşebbehe olarak müştaktır, eril ve müfrettir. Sıfat-ı müşebbehenin bu vezni beden kusurları ve sakatlıklar için kullanılır, أَبْكَمَ (dilsiz) ve أَعْرَجَ (topal) gibi.
Bet (ب); ev, çadır, aile aynı zamanda içeride, ile, içerisi, dahilinde demektir.
Tav (ت) ‘işaret’ manasındadır. Hedef anlamına gelir. بharfi ise ‘ev’ demektir. Başlangıç noktasını ifade eder. İkisi bir araya gelince hedeflenen noktadan ya da hedeflenen durumdan başlangıç noktasına dönmeyi, hedefi gerçekleştirememeyi, fonksiyon dışı kalmayı ifade eder.
Resh (ر) harfi ‘baş’ manasındadır ve başa dönüşle tekrarı ifade eder.
Üç harf bir arada; fonksiyonunu tamamlamayıp, başlangıç durumunda kalmak, sonuçsuz kalmak, sonunu getirememek, bir işi tamamlayamamak anlamına gelir.
Ayetin anlamı: “Seni ötekileştiren beceriksizdir.”
Burada sistemi uygulayan ve bu sistemin uygulanması ve sürdürülmesi için eğitim toplantıları yapan kimsenin bu sistemle bir sonuca varamayacağını, bu sistem yüzünden ötekileştirildiğini, dışlandığını söyleyen kimseler olacaktır. Bu kimse ism-i faille gelmiştir. Zamire muzaf olmuştur ancak zamir onun mef’ûlü olduğu için zamirden dolayı marifelik kazanmaz. Aynı zamanda buradaki كَ zamiri de her dönemde bu ayetin muhatabı değişeceği için her dönem için böyle birinin veya birilerinin olacağını gösterir. Burada aslında doğru sistemin uygulanması için olan eğitime karşı çıkılmaktadır ve uygulanacak olan bu sistemin sonuçsuz kalacağı iddiasının olacağı anlaşılmaktadır. Ancak ayet asıl sonuçsuzluğun sisteme karşı çıkan iddia sahiplerinde olduğunu göstermektedir.
صَدَقَ اللَّهُ الْعَظِيمُ
NAHİV ANALİZİ
إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ (1) فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ (2)
إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ (3)
***
Tefsir Ekibi
M. Lütfi Hocaoğlu
Tayibet Erzen
Ethem Büyükarıkan
Yaşar Balaban
Emine Hocaoğlu
Leyla Okta
Mücahit Bozbey
Meryem Özket
Recep Erol
Aslıhan Yavuz