

M. Lütfi Hocaoğlu
Editör: Tayibet ERZEN
www.akevler.org
سورة الفلق
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ (1) ) مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ (2) وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ (3) وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ (4) وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ (5)
“Yaşatan, çalıştıran Allah’ın doğa ve sosyal kanunlarıyla;
De ki: yarattığı şeylerin şerrinden, oyuğa girdiği zaman karartanın şerrinden, sözleşmeleri kirletenlerin şerrinden, hased edenin haset ettiği zaman şerrinden bölünüp ayrılanın rabbine sığınırım.”
Sure Hakkında
Adı | Felak |
Anlamı | Bölünüp ayrılan |
Sınıfı | Mekki |
Nüzul Sırası | 20 |
Sure No | 113 |
Ayet sayısı | 5 |
Kelime sayısı | 23 |
Harf sayısı | 74 |
Tüm surenin beş ayeti tek cümledir.
Emir cümlesi (Fiil cümlesi) |
Mefûlun bih (Fiil cümlesi) | Fâil | Fiil |
Mefûlün bih GS | Mefûlün bih GS | Fâil | Fiil |
مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ | بِرَبِّ الْفَلَقِ | أَنَا | أَعُوذُ | أَنْتَ | قُلْ |
قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ (1)
“De ki: felakın rabbine sığınırım.”
قُلْ
قُلْ: “Söyle” demektir. İkinci şahıs eril tekil emir malum fiildir.
Ayet emir ile başlamıştır. “Söyle/قُلْ” demektedir. Fakat bu ‘söyle’ sesli bir ifade midir yoksa başka bir şekilde söylemek midir, bunu için önce benzer fiillere bakalım. Aşağıdaki tabloda Kur’an’da geçen قَوْل kelimesine benzer mana içeren kelimeler yer almaktadır.
KELİME | KÖK | ANLAM |
قَوْل | قول | Söylemek |
تَكْلِيم | كلم | Bir şeyi söyleyerek karşı tarafa manayı iletebilmek |
مَنْطِق | نطق | Kelimeyi yani manayı ses, görüntü ve hareket yöntemlerinin hepsini birden kullanarak iletmek |
لَفْظ | لفظ | Ağızdan çıkan her şey için kullanılır |
مُحَاوَرَة | حور | Söz söylemenin fiziksel yakınlık içinde gerçekleştiğini ifade etmek için قَوْل ile beraber kullanılır |
خِطَاب | خطب | Bir amaç için, bir işin gerçekleşmesini istemek için iki tarafın karşılıklı birbirine zıt talepte bulunması |
نجْوَى | نجو | Özel konuşma |
مُخَافَتَة-تَخَافُت | خفت | Kısık sesle konuşma |
سَمْر | سمر | Gece toplantısı, gece etkinliği, gece konuşması |
وَحْي | وحي | Birinin başka birine veya birilerine bilgiyi başkaları için gizli olan bir şekilde iletmesi |
نِدَاء | ندو | Çağrı |
أَذَان | ءذن | Duyuru |
ذِكْر | ذكر | Anma, anımsama, anlama, anlatma |
Kökün Etimolojisi:
(söylemek) ق çember, daire, yoğunlaşmak anlamındadır. Bu kökte bir varlığın yakınlık alanını ifade eder. ل çobanın sopası demektir. Kendine çekme manası olduğu gibi itme ve uzaklaştırma manası da vardır. Burada itme, uzakta tutma anlamındadır. قل ise kendi alanından uzakta tutma anlamındadır. و çadırın kancası demektir. Bağlantı anlamına gelir. Ortaya geldiği için süreçtir. قول bağlantı kurma sürecinde kendi alanından uzakta tutmak anlamındadır. Bu da sözle bağlantı kurmak olarak söylemek demektir.
أَعُوذُ
أَعُوذُ: “Sığınırım” demektir. Birinci bâbdan birinci şahıs muzari merfu malum fiildir.
وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تَذْبَحُوا بَقَرَةً قَالُوا أَتَتَّخِذُنَا هُزُوًا قَالَ أَعُوذُ بِاللَّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
“Hani Musa kavmine ‘Muhakkak ki Allah size bir inek kesmenizi emrediyor.’ demişti. Onlar dediler ki ‘Sen bizimle alay mı ediyorsun?’. Dedi ki ‘Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım.’”. (Bakara 2/67)
Bu fiil بِ ve مِنْ harf-i cerlerini kullanır. بِ den sonra gelene sığınılır, مِنْ den sonra gelen ise kendisine karşı korunulandır.
وَقُلْ رَبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ (97) وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَنْ يَحْضُرُونِ (98)
“De ki: Rabbim şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım ve Rabbim huzurumda olmalarından sana sığınırım.” (Müminun 23/97-98)
İlk cümlede ikinci mef’ûl مِنْ ile gelirken ikinci cümlede أَنْ ile mastar olarak gelmektedir.
بِرَبِّ
بِ: أَعُوذُ fiilinin ilk mef’ûlünün önüne gelir. Kendisine sığınılandır.
رَبِّ: Rab, terbiyeci demektir.
Kökün Etimolojisi:

Resh (ر) harfi baş ile gösterilir ve başlangıç noktasını ifade eder. Başa dönüşle ‘tekrar’ manasına da gelir.
Bet (ب); ev, çadır, aile aynı zamanda içeride, ile, içerisi, dahilinde demektir.
Bu iki harften oluşan ana kök eski İbranicede ‘artmak, bereketli olmak’ gibi manalara gelmektedir. ب harfinin ‘aile’ manasına da gelmesi, üremeyle ilişkili olarak artış kavramını da izah etmektedir. İçerdeki artış olarak mana verirsek, kişinin bilgisinin artmasıyla eğitilmesi manası oluşabilir.
Diğer bir bakış açısıyla ب içeriyi ifade ederken ر da başı ifade eder. Yani içeride olan baş olarak bir toplulukta baş olarak görülen, sözü dinlenen eğitimciyi ifade eder.
الْفَلَقِ
الْفَلَقِ: Ayrılıp bölünebilme özelliği olan her şeydir. Bölündüğü zaman bozulmayan, yeni iki varlık haline gelen yapılardır.
Buradaki ال istiğrak içindir. Bütün bölünmelerdir.
إِنَّ اللَّهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوَى
“Muhakkak ki Allah taneyi ve çekirdeği bölendir.” (Enam 6/95)
Bu ayette Allah’ın tane ve çekirdeğin faliki olduğu söylenmektedir.
فَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ
“Musa’ya ‘Asanı yere vur’ diye vahyettik. (Vurunca) hemen yarıldı ardından her bir parça büyük dağ gibi oluverdi.” (Şuara 26/63)
Bu ayette deniz infılak etmiştir yani bölünmüştür.
Kökün Etimolojisi:
(bölünüp ayrılma): فق aynı yüzey üzerinde birbirinden ayrılmayı ifade eder. ل çobanın sopası demektir. Uzaklaştırmayı ifade eder. Bir şeyin iki parçaya ayrılarak birbirinden uzaklaşması olarak bölünüp ayrılma anlamındadır.
مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ (2)
“Yarattıklarının şerrinden”
مِنْ
مِنْ: -den demektir. Kendisinden sığınılan bu harf-i cerden sonra gelir.
شَرِّ
شَرِّ: Başlangıcı ne olursa olsun ki genellikle iyi görünüp sonu kötü olan her şeydir.
Kökün Etimolojisi:
ش harfi ayrılmayı ifade eder. ر harfi ise tekrarı ifade eder. İkisi beraber olunca ayrılma fiilinin tekrarlanması yani bir yerden tekrarlı şekilde ayrılmaların olduğunu ifade eder. Bu şekliyle شَرّ ‘tekrarlayan bir şekilde bir şeyden başka şeylerin ayrılıp yayılmasını, dağılmasını’ ifade eder. Güneşte kumaş veya başka bir şeyi sermek anlamında kullanılmaktadır. Kıvılcım yani شَرَر de ateşten yayıldığı için bu adı almıştır.
Elde olan şeylerin ardı ardına elden çıkmasından kinaye “sonu kötü olan” anlamına gelen “şer” manasını kazanmıştır.
وَعَسَى أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسَى أَنْ تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
“Umulur ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız o sizin için hayırdır ve umulur ki siz bir şeyi seversiniz ve o sizin için şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara 2/216)
Bu ayette hoşlanmadığımız şeylerin hayr olabileceği, hoşlandığımız şeylerin ise şer olabileceği ifade edilmiştir.
Kökün Etimolojisi:
س “diş” demektir. Harfin; diş, keskin ve baskı manaları vardır (bu manalar dişin çiğneme sırasındaki işlevleridir). Aynı zamanda iki, tekrar, her ikisi ve ikinci manaları da vardır. Dişin ısırması ile tat duyusu alınır. Bu nedenle س harfi bütün duyuları ifade eder. ش harfinin ise baskının şiddetli olmasından dolayı ‘ayırma, ayrılma’ manası vardır.
Resh harfi baş ile gösterilir ve başlangıç noktasını ifade eder. Başa dönüşle ‘tekrar’ manasına da gelir.
ش harfi ayrılmayı ifade eder. ر harfi ise tekrarı ifade eder. İkisi beraber olunca ayrılma fiilinin tekrarlanması yani bir yerden tekrarlı şekilde ayrılmaların olduğunu ifade eder. Bu şekliyle شَرّ ‘tekrarlayan bir şekilde bir şeyden başka şeylerin ayrılıp yayılmasını, dağılmasını’ ifade eder. Güneşte kumaş veya başka bir şeyi sermek anlamında kullanılmaktadır. Kıvılcım yani شَرَر de ateşten yayıldığı için bu adı almıştır.
Elde olan şeylerin ardı ardına elden çıkmasından kinaye “sonu kötü olan” anlamına gelen “şer” manasını kazanmıştır.

مَا
مَا: Umumi ism-i mevsuldür. Kendisinden sonra gelen cümledeki dönen zamiri ifade eden varlığın türünün hepsini kapsayan ism-i mevsuldür.
خَلَقَ
خَلَقَ: Yarattı demektir. Fâili insanların rabbidir.
Aşağıdaki tabloda Kur’an’da halk edilen bazı kelimelere yer verilmiştir. Böylece halk kavramının sadece somut olmadığını da anlamış oluyoruz.
Yaratılan | Anlam | Somut/Soyut |
مَا فِي أَرْحَامِهِنَّ | Rahimlerde olanlar | Somut |
بَشَرٌ | Beşer | Somut |
اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ | Gece, gündüz, güneş, ay | Soyut ve somut |
كُلَّ دَابَّةٍ | Tüm debelenenler | Somut |
السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا | Gökler, yer ve ikisinin arasında olanlar | Somut |
الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَى | Kız ve erkek çiftler | Somut |
الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ | Ölüm ve yaşam | Soyut |
الْأَنْعَامَ | Hayvanlar | Somut |
الْجِنَّ وَالْإِنْسَ | İnsan ve cin | Somut |
أُمَّةٌ | Ümmet | Somut |
سَبْعَ طَرَائِقَ | Yedi tabaka | Somut |
الْمَلَائِكَةَ | Melekler | Somut |
مِنْ كُلِّ شَيْءٍ زَوْجَيْنِ | Her şeyden çift olarak | Somut-soyut |
إِفْكًا | Algı | Soyut |
مَا لَا تَعْلَمُونَ | Bilmedikleriniz | Somut-Soyut |
مَا يَشَاءُ | Dilediği şey | Somut-soyut |
Halk edilenlerin hem soyut kavramlar hem de somut varlıklar olduğu görülmektedir. Halk’da bir malzeme kullanımı vardır. İfk/ إِفْك yani algı durup dururken ortaya atılmaz. Var olan bir olay vardır. O olay malzeme olarak kullanılır ve başka türlü gösterilir. Ölüm ve hayatta da bir malzeme vardır. Beden vardır, kalbi atar, nefes alır, biraz sonra bu kalp durur, nefes durur ve yeni bir durum ortaya çıkar. Öncesinde yaşayan beden malzemedir, ölü beden sonuçtur. Hayat için de bu geçerlidir. Nefes almayan, kalbi atmayan malzeme nefes alıp kalbi atar hale geçer. Burada da ölü beden malzemedir, canlı beden durumuna geçer. Somut halk’da da somut malzemelerden somut yapılar, varlıklar elde edilir. Kullanılan malzeme مِنْ harf-i ceri ile gelir.
فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ
“Halk edenlerin en hayırlısı olan Allah bereketlendirdi.” (Müminun 23/14)
Halik olma vasfı yalnızca Allah’a ait değildir. Çünkü bu yaratma yoktan var etme manasındaki yaratma değildir. Olan malzemelerden bir şey yapma, oluşturma manasındadır. Allah bu vasfı bize de cinlere de vermiştir. Bu nedenle bu ayette İsmi tafdil kullanılarak “Allah yaratanların (haliklerin) en iyisidir.” denmiştir.
Kur’an’da halk benzeri kullanılan kelimeler vardır. Bunları inceleyecek olursak halk kavramı daha iyi anlaşılacaktır.
فِطْرَةَ
فِطْرَةَ: “Yaratmak, fıtrat” demektir. فطر kökünden birinci bâbdan mastar-ı bina-i nev’idir. Bir şeyi birleşmiş küçük parçalar halinde imal etmek manasındadır. Bu kökten ikinci bâbdan فَطْر mastarı ise birinci bâbın zıttına tek bir şeyi içinde çatlaklar ve yarıklar oluşturarak çok sayıda şey haline getirmek manasındadır. Buradan gelen فَطْر “çatlak, yarık” demektir. Çoğulu فُطُورٌ dur.
(فطر) الفاء والطاء والراء أصلٌ صحيحٌ يدلُّ على فَتْح شيء وإبرازهِ. من ذلك الفِطْرُ من الصَّوم. يقال: أفْطَرَ إفطاراً.
(فطر) Fâ ve Tâ ve Râ. Sahih kök bir şeyi açmaya ve onu ibraz etmeye delalet eder. Bundandır oruçtaki fıtr. Denilir: iftâr etti, iftâr etmek. (Makayisu-l Luga)
Oruçtaki iftar kelimesi de buradan gelir. Yarma, çatlatma manasına ikinci bâbdan gelir.
Kuran’da halik sıfatı Allah dışındakiler için de kullanırken fâtır (فَاطِر) sıfatı yalnızca Allah için kullanılır.
Fıtratın Kuran’da fâili sadece Allah iken iki mef’ûlü vardır. Birisi kâinattır (فَاطِرُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ). Diğeri ise insandır. Başka varlıklar için fıtrat Kuran’da kullanılmamaktadır. Fıtrat mastar-ı bina-i nev’idir. Yani bir çeşit yaratmadır. Özel bir yaratmadır. Mastar olarak Kuran’da sadece burada geçmektedir. Kâinat da insan da küçük parçaların birleşmesinden oluşmuştur. İlginç olan bu küçük parçaların önce tek bir parça olup, ayrılıp farklılaşmaları ve sonra da bu farklılaşan parçaların birbirleriyle ilişkili bir şekilde bir bütünü meydana getirmeleridir. İşte bu fıtrattır. İnsan tek hücre ile başlar. Sonra bu hücre ortadan ikiye yarılır. İşte bu yarılma, çatlama fıtratın başlamasıdır. Sonra bu iki hücre yarılarak dört hücreye dönüşür. Bu böyle devam eder. Her bölünmede her hücre başka bir hücreye dönüşür. Kimi kasları oluşturur, kimi kemikleri oluşturur, kimi deriyi oluşturur, kimi sinir sistemini oluşturur. Farklılaşırlar, sınırları bellidir. Arada yarıklar vardır ama aralarında bağlantıları devam etmektedir. Bu da tam olarak فطر köküne (çatlak, yarık) uygundur. Kâinat da böyle oluşmuştur. Büyük patlamadan önce tek bir tür madde vardır. Bu madde başka maddelere dönüşmüş, bunlar birbirleriyle ilişkiler kurarak birbirlerinden ayrılmışlar ama aralarındaki ilişki hiç bitmemiştir. Birbirinden ayrı görünen her parçacık aslında birbirlerine bizim görmediğimiz bir boyuttan bağlanmaktadırlar (dolanıklık ilkesi). Aralarında solucan delikleri vardır ve ilişkileri devam etmektedir. İşte bu özelliği ile kâinat da bir fıtrat üzerinedir.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta insan türünü yarattığı fıtrat (فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ الْإِنْسَانَ عَلَيْهَا) demeyip insanları yarattığı fıtrat (فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا) denmesidir. Eğer insan türünü yarattığı fıtrat deseydi biyolojik fıtrata uymamız istenmiş olacaktı. İnsanları yarattığı fıtrat dediği için psikolojik ve sosyolojik fıtrata uymamız istenmiş olmaktadır. Zaten öncesinde Allah’ın düzenine, hakka meyilliler olarak yöneliminizi sabit tutun denmiştir. Burada da Allah’ın dininin insanların fıtratına uygun olduğu ifade edilmiş olmaktadır.
Allah’ın koyduğu kurallar insanların fıtratına uygundur. Batılıların koyduğu kurallar fıtrata aykırıdır. Avrupa Birliği ve batı hayranlığı ve onlara uymak adına son yıllarda çıkarılan bütün kanunlar, uygulanan bütün kurallar Allah’ın fıtratına aykırıdır. En garibi de başörtülü, namaz kılan kadınların diğerleri gibi bu fıtrata aykırı kanunlardan birini kırmızı çizgileri yapmalarıdır.
إِنْشَاء
Üçüncü babdan نَشَأَ - يَنْشَأُ şeklinde fiziksel olarak büyüme, gelişme, boyutlarının yapısal olarak artması, yapısal büyüme manasındaki fiilin ism-i fâildir. Bir plan üzerine boyutların artarak, gelişerek büyümeyi ve özel bir güç kazanmayı ifade etmektedir.
النَّشْأَةَ
“Yapısal büyüme” demektir. Fiziksel olarak büyüme, gelişme, boyutlarının yapısal olarak artması manasındadır. نشء kökünden üçüncü bâbdan mastardır.
İnşa küçükten büyüme iken halk hem küçükten büyüme hem büyükten küçülme veya aynı kalma şekilde biçimlenme demektir.
وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ | Tüm insanların bir nefisten inşası (Enam 6/90) |
يَاأَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ | Tüm insanların bir nefisten halkı (Nisa 4/1) |
GEÇİŞ | MANA | AÇIKLAMA |
فَأَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَأَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ | Onları günahları sebebiyle helak ettik ve artlarından başka bir nesil inşa ettik. (Enam 6/6) | Bu ayette neslin oluşması inşa ile ifade edilmiş. |
وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُو الرَّحْمَةِ إِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِنْ بَعْدِكُمْ مَا يَشَاءُ كَمَا أَنْشَأَكُمْ مِنْ ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ آخَرِينَ | Rabbin hiçbir şeye muhtaç değildir ve merhamet sahibidir. O eğer dilerse sizi yok edip arkanızdan yerinize istediği başkalarını geçirebilir. Tıpkı sizi başka bir kavmin soyundan inşa ettiği gibi. (Enam 6/133) | Bu ayette kavmin oluşması inşa ile ifade edilmiş. |
فَأَنْشَأْنَا لَكُمْ بِهِ جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ لَكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ | Size onunla hurmadan ve üzümden bahçeler inşa ettik. Orada sizin için birçok yemiş var. Onlardan yersiniz. (Müminun 23/19) | Bahçelerin, bitkilerin inşasından bahsetmektedir. |
وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا قَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ هُوَ أَنْشَأَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ | Ve Semud’a kardeşleri Salih’i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim Allah’a kulluk edin. Sizin için Ondan başka ilah yoktur. O sizi yerden inşa etti. (Hud 11/61) | Arzdan topluluğun inşası anlaytılmaktadır. |
هُوَ الَّذِي يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنْشِئُ السَّحَابَ الثِّقَالَ | O size şimşeği ümit ve korku için gösterir ve ağır olan bulutlar inşa eder. (Rad 13/12) | Bulutun inşası |
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ | Sonra embriyoyu tutunan olarak halk etti, tutunanı et parçası olarak hak etti, et parçasını kemik olarak halk etti, kemiğe et giydirdi sonra onu başka bir halk ile inşa etti. Halk edenlerin en hayırlısı olan Allah bereketlendirdi. (Müminun 23/14) | Halk’ın inşası: Halk biçimdir. O biçimi vermek burada inşa ile olmuştur. Yani küçük parçaların birleşmesi ile büyüme olmuştur. |
وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ | O sizin için işitmeyi, görme duyularını ve gönülleri inşa edendir. Ne de az şükrediyorsunuz! (Müminun 23/78) | Beyindeki merkezlerin inşası anlatılmaktadır. |
أَوَمَنْ يُنَشَّأُ فِي الْحِلْيَةِ | Ya o süs içinde inşa edilen? (Zuhruf 43/18) | Kız çocuğunun süs içinde inşası (büyümesi). |
وَلَهُ الْجَوَارِ الْمُنْشَآتُ فِي الْبَحْرِ كَالْأَعْلَامِ | Onun için sivri dağlar gibi denizde olan inşa edilmiş akarlar vardır. (Rahman 55/24) | Sivri dağlar gibi denizde akan inşaatlar anlatılmaktadır. |
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ (60) عَلَى أَنْ نُبَدِّلَ أَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ فِي مَا لَا تَعْلَمُونَ (61) وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْأَةَ الْأُولَى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ (62) | Biz sizin aranızda ölümü takdir ettik ve biz önüne geçilenler değiliz. (Bunlar) Örneklerinizi değiştirmemiz ve sizi bilmediğiniz bir şeyde inşa etmek içindir. İlk inşayı bildiniz. Anlamanız gerekmez mi? (Vakıa 56/60-62) | İlk inşayı biliyoruz, sonraki inşa bilmediğimiz bir şekilde olacak. |

بِنَاءٌ
بِنَاءٌ: Bina demektir. بني kökünden gelmiştir. İkinci babdan mastar olarak küçük parçaları bir araya getirerek yeni bir yapı ortaya çıkarmak manasındadır. Bu mastar manasından ortaya çıkarılan yapı manasında بِنَاءٌ “bina” anlamında ism-i mef’ûl manasında camid isimdir. Erildir.
بُنْيَانٌ
بُنْيَانٌ: Yapı demektir. بني kökünden gelmiştir. İkinci babdan بِنَاءٌ mastarı küçük parçaları bir araya getirerek yeni bir yapı ortaya çıkarmak manasındadır. Bu mastar manasından ortaya çıkarılan yapı manasında بُنْيَانٌ insanlar tarafından kullanılan “yapı” anlamında ism-i mef’ûl manasında camid isimdir. Erildir. بِنَاءٌ genel anlamlı iken بُنْيَانٌ insanların ev, kale, makine, alet gibi her tür yapının adıdır.
Bina ile inşanın farkı: İnşa içine giren malzeme girmeden önceki şeklini korumaz. İnşa içinde değişikliğe uğrayarak bulunur. Bina içine giren malzeme ise şeklini koruyarak bina içinde bulunur. Bu anlamda inşayı senteze, binayı ise modüler kuruluma benzetebiliriz.
GEÇİŞ | MANA | AÇIKLAMA |
اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ قَرَارًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً | Allah sizin için yeri karargah ve göğü bina kıldı. (Mümin 40/64) | Semanın bina kılınması |
وَالسَّمَاءِ وَمَا بَنَاهَا | Göğe ve onu bina edene. (Şems 91/5) | Semanın bina olması atom altı parçacıklardan bina edilmesidir. Atom altı parçacıklar değişikliğe uğramadan, sayıları değişmeden semanın binasında kullanılmışlardır. |
أَفَمَنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَى تَقْوَى مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٍ خَيْرٌ أَمْ مَنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَى شَفَا جُرُفٍ هَارٍ فَانْهَارَ بِهِ فِي نَارِ جَهَنَّمَ | Yapısını Allah’tan bir sığınma ve rıza üzere bina eden kimse mi hayırlıdır yoksa yapısını yıkılan ve onu da cehennem ateşinin içine deviren bir uçurumun ağzına bina eden mi? (Tevbe 9/109) | Mescidlerin bünyan olması anlatılmaktadır. |
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَاهَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا لَعَلِّي أَبْلُغُ الْأَسْبَابَ | Firavun dedi ki: Ey Haman, bana bir kule bina et de belki araçlara ulaşırım. (Mümin 40/36) | Kulenin bina edilmesi |
وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِلَّذِينَ آمَنُوا امْرَأَةَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِنْدَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِنْ فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ | Allah iman edenlere Firavun’un karısını örnek verdi hani o demişti ya “Rabbim bana indinde cennette bir ev bina et ve beni Firavun’dan ve onun amelinden kurtar ve beni zalim kavimden kurtar.”. (Tahrim 66/11) | Cennette beytin binası |
صُوْرَة
وَلَقَدْ خَلَقْنَاكُمْ ثُمَّ صَوَّرْنَاكُمْ ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ لَمْ يَكُنْ مِنَ السَّاجِدِينَ
“Sizi halk ettik sonra sizi tasvir sonra meleklere ‘Adem’e secde edin.’ dedik. İblis hariç secde ettiler. O hiç secde edenlerden olmadı.” (Araf 7/11)
Önce yaratılıyoruz, sonra tasvir ediliyoruz.
هُوَ الَّذِي يُصَوِّرُكُمْ فِي الْأَرْحَامِ كَيْفَ يَشَاءُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
“O sizi rahimlerde dilediği gibi tasvir edendir. Ondan başka ilah yoktur. O azizdir hakimdir.” (Ali İmran 3/6)
Tasvir rahimlerin içinde olur.
İnsanın yaratılışında ilk hücredeki DNA onun halk edilmesidir. DNA’daki koda göre rahimlerin içinde şekillenme ise tasvirdir.
شَكْل
قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلَى شَاكِلَتِهِ فَرَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ أَهْدَى سَبِيلًا
“De ki: her şey şekli üzere amel eder. Rabbiniz yolca kimin daha hidayetli olduğunu en iyi bilendir.” (İsra 17/84)
Her (şey/varlık) şekli üzerine amel eder.
Şekl suretin sonucunda veya suret olmadan da ortaya çıkan, varlığı tanımayı sağlayan son görünüşüdür. Her varlık kendi şekline uygun hareket eder. Atomlar, atom altı parçalar, moleküller, hücreler, organlar, canlılar, cansızlar, bitkiler, hepsi şakilesine göre amel eder.
هَيْئَةِ
Modüler yapıdır. Birbiri ile uyumlu parçalardan oluşur.
هَيَّأَ fiili (tef’îl babından) bir iş için gerekli modüllerin hazırlanmasıdır.
Türkçede de kullanılan heyet bu anlamdadır.
Heyet içindeki modüllerden bir tanesi eksik olursa sistem çalışmaz. Ör: İdare heyeti, ihtiyar heyeti, heyet raporu gibi.
أَنِّي أَخْلُقُ لَكُمْ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ فَأَنْفُخُ فِيهِ فَيَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِ اللَّهِ
“Kesinlikle ben size çamurdan kuş biçiminde halk ederim, içine üflerim, o Allah’ın izniyle kuş olur.” (Ali İmran 3/49)
إِذْ أَوَى الْفِتْيَةُ إِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَا آتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا
“Genç erkekler mağaraya sığındıklarında dediler ki: Rabbimiz bize katından bir rahmet ver ve bize işimizden bir doğru yol hazırla.” (Kehf 18/10)
مَا خَلَقَ: Yarattığı her şey demektir. مَا umumi ism-i mevsulü hem âkil hem de gayr-i âkil varlıkları kapsar. Eğer âkil varlıkları kapsamadığına dair bir karine varsa gayr-i âkil varlıkları ifade eder.
مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ: Yarattığının şerrinden
وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ (3)
“Ve karartanın içeri girdiği zaman şerrinden”
وَمِنْ
وَ: Atıf harfidir. “Ve” demektir.
مِنْ: -den demektir. Kendisinden sığınılan bu harf-i cerden sonra gelir.
شَرِّ
شَرِّ: Başlangıcı ne olursa olsun ki genellikle iyi görünüp sonu kötü olan her şeydir.
غَاسِقٍ
غَاسِقٍ: غَسَق gecenin en karanlık olduğu zamandır. Aynı zamanda akan sıvıdır, gece çiğin oluştuğu zamandır. غَاسِقٍ ise karartan demektir.
إِذَا وَقَبَ
إِذَا وَقَبَ: Oyuğa girdiği zaman demektir. Belli bir hedefte yoğunlaşmak demektir.
Kökün Etimolojisi:
(oyuğa girmek): ق yataydaki güneş demektir. Yoğunlaşma anlamına gelir. ب ev demektir. İçi, içeriyi ifade eder. İkisi bir arada قب içeride yoğunlaşma demektir. Kubbe kelimesi buradan gelir. Başa gelen و çadırın kancası demektir. Başa geldiği için başlangıcı, sebebi ifade eder. Kubbenin iç kısmına bağlanarak içine girme ile başlayan fiilleri ifade eder.

غَاسِقٍ karartan demektir. Vukub etmesi demek içeriye girmesi, sızması demektir. Bir ajanın bir topluluğun içine girip orada fitne çıkarması buna örnektir.
Gasikler içeri girmediği zaman şer oluşturmazlar. İçeri girdikleri zaman şer oluştururlar. Bu nedenle إِذَا وَقَبَ ile takyîd edilmiştir. Şer gasikin ortadan kaybolması değil, girdiği yerde oluşturduğu şerdir.
مِنْ شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ: “Karartanın içeri girdiği zaman şerrinden” demektir.
وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ (4)
“Ve sözleşmeleri kirletenlerin şerrinden”
وَمِنْ
وَ: Atıf harfidir. “Ve” demektir.
مِنْ: -den demektir. Kendisinden sığınılan bu harf-i cerden sonra gelir.
شَرِّ
شَرِّ: Başlangıcı ne olursa olsun ki genellikle iyi görünüp sonu kötü olan her şeydir.
النَّفَّاثَاتِ
نَفْث: ağızdan veya herhangi bir açıklıktan çıkan hava, sıvı, tükürük, irin gibi kirli şeylerin çıkışıdır.
النَّفَّاثَاتِ: Mübalağalı ism-i fâil olan النَّفَّاثَةِ nin çoğuludur. Bu da iki durumdan biri olur:
- النَّفَّاثِ in dişili olur. Sonundaki ة harf-i dişillik için olur. Bu durumda النَّفَّاثَاتِ kadınlar olur. Buna dayanarak kurumları ifade edebilir.
- النَّفَّاثِ in mübalağalısı olur. Sonundaki ة harf-i dişillik için değil mübalağa için olur. Bu durumda النَّفَّاثَاتِ hem erkekler hem de kadınlar olur.
Burada her iki seçeneğin de marife gelmesi de bunu meslek edinen veya kazanç kapısı haline getiren kimseler olduğunu göstermektedir. Sözleşmeleri kirletenlerdir, kir bulaştıranlardır.
فِي الْعُقَدِ
الْعُقَدِ: عُقْدَة’nin çoğuludur. Bağlayıcı sözleşmedir. عَقْد’in çoğulu ise عُقُود’dur. Bu da bağlayıcı sözleşmedir. عُقْدَة özel hukukun konusu olan sözleşmeler iken عَقْد ise kamu hukukunun konusu olan sözleşmelerdir.
Burada الْعُقَدِ marifedir. Bu nedenle herhangi bir sözleşme değildir. Kuran’da nikah ukdesi terimi iki kere geçmektedir. Bugün siz kendiniz aranızda nikah ukdesi yapmaya kalktığınızda kanunlara göre geçersizdir. Sizi engelleyen kanunlar vardır.
النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ: “Sözleşmeleri kirletenler” demektir.
مِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ: “Sözleşmeleri kirletenlerin şerrinden” demektir.
Kökün Etimolojisi:
(bağ, düğüm): Burada ع uzaklaşma, ق harfin piktografisi muhtemelen yatayda bir güneş resmidir, güneşin devri manasındadır. Güneş, devir, daire ve yatay anlamlarına gelir. Bu harf aynı zamanda yoğunlaşmak anlamına da gelebilir, güneş yataydayken güneş ışığının güneşin üzerinde toplanması manasında. Zaman manasına da gelebilir, güneşin devrinin zaman hesaplamasında kullanılması manasında.
İkisi bir arada عق devirlerden uzaklaşma demektir. Döngülerin durması manasındadır. Sona gelen د harfi kapı demektir. Kapanma, görünmeme anlamındadır. Sona geldiği için sonuçtur. Üçü bir arada dönerek sarılan bir yapının sarılmasının durup içerideki yapının görünmez olması demektir. Bağlamak, düğümlemek anlamına gelir.

وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ (5)
“Ve hased edenin haset ettiği zaman şerrinden”
وَمِنْ
وَ: Atıf harfidir. “Ve” demektir.
مِنْ: -den demektir. Kendisinden sığınılan bu harf-i cerden sonra gelir.
شَرِّ
شَرِّ: Başlangıcı ne olursa olsun ki genellikle iyi görünüp sonu kötü olan her şeydir.
حَاسِدٍ
حَاسِدٍ: Hased eden demektir. Hased başka birisinin malı (somut) veya bir özelliğinin (soyut) onda da olmamasını istemektir. Hased kendisinde olmasını istemek değil, onda olmamasını istemektir.
وَدَّ كَثِيرٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُمْ مِنْ بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّارًا حَسَدًا مِنْ عِنْدِ أَنْفُسِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ
“Ehli kitaptan çoğu onlara hak açığa çıktıktan sonra nefislerindeki kıskançlık sebebiyle imanınızdan sonra sizi küfre döndürmeyi arzu ederler.” (Bakara 2/109)
Bu ayette ehl-i kitap müminler gibi iman etmeyi istemek yerine müminlerin de kâfirler haline gelmelerini istemektedirler.
إِذَا حَسَدَ
مِنْ شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ: Hased edenin haset ettiği zaman şerrinden demektir. Hased edildiğinde hased eden sadece duygusal olarak hased etmez. Diğerinin fazla olan özelliğinin kaybolması için ameller yapar. Bu nedenle şer meydana gelir.
Bazı sorularla sureye genel bir bakış atmamız gerekirse:
- Niçin insanların rabbine sığınma veya Allah’a sığınma veya alemlerin rabbine sığınma değil de felak’ın rabbine sığınma şeklinde gelmiştir?
Kendisinden sığınılanların hepsi felak mekanizması ile meydana gelen veya felak mekanizması ile meydana getirenler tarafından ortaya çıkarılan şerlerdir.
- Niçin قُلْ dedi? Kime dedi? قُلْ denilen kime söyleyecek?
Burada “Sen söyle” قُلْ diyor. “Söyleyin” demiyor. Böyle ifade edildiğinde Kuran’ı okuyan herkesin bireysel olarak yapması gereken bir emir demektir. Kime söylenileceği burada ifade edilmemiştir. لِلْمُؤْمِنِينَ قُلْ veya قُلْ لِلنَّاسِ veya قُلْ لِلَّذِينَ آمَنُوا veya قُلْ لِأَهْلِ الْكِتَابِ gibi ifadeler geçmemiştir. Bu durumda ya söylenilecek bellidir ya da kendi kendine söyleyecektir. Bu başındaki قُلْ olmadan kişilerin kendi kendine söyleyecekleri bir duadır.
- Şerler niye tekrar ediyor?
Hepsi ortak bir şerde birleşebilirdi. Ama hepsinin şerri başka türlüdür. Bu da şerrin çeşitlerinin olduğunu gösterir. Şer başlangıcı nasıl olursa olsun sonu kötü olandır.
- Şerler atıf ile gelirken ikisi ism-i fail (غَاسِقٍ ve حَاسِدٍ), biri mübağalalı ism-i fail (النَّفَّاثَاتِ), birisi ismi mevsul (مَا خَلَقَ) halinde gelmiştir. Niçin mahluk (مَخْلُوق) yani yaratılan değil yarattığı şeyler (مَا خَلَقَ) şeklinde gelmiştir?
Mahluk denildiğinde yaratan söylenmemiş olur. Bu durumda insanların yarattığı şeyler de dahil olur. Ma halaka dendiğinde yalnızca felak’ın rabbi olan Allah’ın yarattıkları dahil olur.
- İlki Allah’ın yarattığı ise diğerleri Allah’ın yarattığına dahil değil mi de onu kapsamıyor? Niçin sıra bu şekilde?
Burada hepsi şerli ama ilkinden itibaren genel şerden dar olan şerre doğru bir sıra ile atfedilmiştir.
- إِذَا olanlarla إِذَا olmayanların farkı nedir?
مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ | Şartsız şer | Her durumda |
وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ | Şartlı şer | Topluluğa sokulmaması veya girdiği zaman dikkatli olunması |
وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ | Şartsız şer | Her durumda |
وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ | Şartlı şer | Hased ettiği zaman dikkatli olunması |
- Son iki sure niçin şerle bitiyor, niçin sığınma ile başlıyor?
Şerden sığınma sadece son iki surede vardır. Başka ayetlerde şerden sığınma yoktur. Normalde sizin hoşlanmadığınız hayr olabilir, hoşlandığınız şer olabilir denmektedir. Burada ise varlıkların şerrinden sığınma vardır. Bunlara karşı dikkatli olunması istenmektedir.
- Bu sure hangi sure ile analojik benzerlik gösteriyor.
Nas suresi ile analojik benzerlik gösterir.
Sığınmak emredilmiyor. Sığınırım demek emrediliyor. Burada dua vardır. Rabbe sığınma duası emredilmektedir. Burada şerri olanlarla mücadele, kıtal emredilmektedir.
- Atıf ve’leri olmasaydı ne olurdu? وَ (ve) yerine أَوْ (veya) olsaydı veya فَ olsaydı, ثُمَّ olsaydı ne olurdu?
Atıf harfi olarak وَ seçildiği için sıra önemli değildir, hepsinden birden sığınma vardır. أَوْ olsaydı, birinden sığınıldığında yeterli olurdu. فَ olsaydı sığınma sıra ile ve takip şeklinde ardışık olurdu. ثُمَّ olsaydı sıra ile olurdu ama arada zamansal boşluk olurdu. Buradaki ve atıfları ile bu şerlerinden hepsinden birlikte sığınma duası yapılacağını anlıyoruz.
صَدَقَ اللَّهُ الْعَظِيمُ
***
SARF ANALİZİ
قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ (1) ) مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ (2)
| خَلَقَ | مَا | شَرِّ | مِنْ | الْفَلَقِ | رَبِّ | بِ | أَعُوذُ | قُلْ |
Kök | خلق | مَا | شرر | مِنْ | فلق | ربب | بِ | عوذ | قول |
Vezin | فَعَلَ | مَا | فَعْلِ | مِنْ | الْفَعَلِ | فَعْلِ | بِ | أَفْعُلُ | اُفْعُلْ |
Grup | Fiil | İsim | İsim | Harf | İsim | İsim | Harf | Fiil | Fiil |
Tip | Mutasarrıf | Gayrı mutasarrıf | Camid | Harfi cerr | Camid | Camid | Harfi cerr | Mutasarrıf | Mutasarrıf |
Gayrı mutasarrıf tipi | - | İsmi mevsul | - | - | - | - | - | - | - |
İsmi mevsul tipi | - | Umumi | - | - | - | - | - | - | - |
Şahıs no | Üçüncü | - | - | - | - | - | - | Birinci | İkinci |
Munsariflik | - | - | Munsarif | - | Munsarif | Munsarif | - | - | - |
Lafzi İrab | Fetha üzere mebni | Sükun üzere mebni | Mecrur | Sükun üzere mebni | Mecrur | Mecrur | Kesre üzere mebni | Merfu | Meczum |
Mahalli İrab | - | Mensub | Mecrur | - | Mecrur | Mecrur | - | - | - |
Çoğulluk | Tekil | - | Tekil | - | Tekil | Tekil | - | Tekil | Tekil |
Eril-Dişil | Eril | - | Eril | - | Eril | Eril | - | Eril-Dişil | Eril |
Marife-Nekre | - | - | Nekre | - | Marife | Marife | - | - | - |
Zaman | Mazi | - | - | - | - | - | - | Muzari | Emir |
Bab | 1.Bab | - | - | - | - | - | - | 1.Bab | 1.Bab |
Geçişlilik | Müteaddi | - | - | - | - | - | - | Müteaddi | Müteaddi |
Etkenlik | Malum | - | - | - | - | - | - | Malum | Malum |
وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ (3)
| وَقَبَ | إِذَا | غَاسِقٍ | شَرِّ | مِنْ | وَ |
Kök | وقب | إِذَا | غسق | شرر | مِنْ | وَ |
Vezin | فَعَلَ | إِذَا | فَاعِلٍ | فَعْلِ | مِنْ | وَ |
Grup | Fiil | İsim | İsim | İsim | Harf | Harf |
Tip | Mutasarrıf | Gayrı mutasarrıf | Müştak | Camid | Harfi cerr | Atıf Harfi |
Gayrı mutasarrıf tipi | - | Zarf | - | - | - | - |
Müşatk tipi | - | - | İsmi fail | - | - | - |
Şahıs no | Üçüncü | - | - | - | - | - |
Munsariflik | - | - | Munsarif | Munsarif | - | - |
Lafzi İrab | Fetha üzere mebni | Sükun üzere mebni | Mecrur | Mecrur | Sükun üzere mebni | Fetha üzere mebni |
Mahalli İrab | - | Mensub | Mecrur | Mecrur | - | - |
Çoğulluk | Tekil | - | Tekil | Tekil | - | - |
Eril-Dişil | Eril | - | Eril | Eril | - | - |
Marife-Nekre | - | Nekre | Nekre | Nekre | - | - |
Zaman | Mazi | - | - | - | - | - |
Bab | 2.Bab | - | 2.Bab | - | - | - |
Geçişlilik | Lazım | - | Lazım | - | - | - |
Etkenlik | Malum | - | - | - | - | - |
وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ (4)
| الْعُقَدِ | فِي | النَّفَّاثَاتِ | شَرِّ | مِنْ | وَ |
Kök | عقد | فِي | نفث | شرر | مِنْ | وَ |
Vezin | الْفَعَلِ | فِي | الْفَعَّالَاتِ | فَعْلِ | مِنْ | وَ |
Grup | İsim | Harf | İsim | İsim | Harf | Harf |
Tip | Camid | Harfi cerr | Müştak | Camid | Harfi cerr | Atıf Harfi |
Gayrı mutasarrıf tipi | - | - | - | - | - | - |
Müştak isim tipi | - | - | Mübalağalı ismi fail | - | - | - |
Şahıs no | - | - | - | - | - | - |
Munsariflik | Munsarif | - | Munsarif | Munsarif | - | - |
Lafzi İrab | Mecrur | Sükun üzere mebni | Mecrur | Mecrur | Sükun üzere mebni | Fetha üzere mebni |
Mahalli İrab | Mecrur | - | Mecrur | Mecrur | - | - |
Çoğulluk | Çoğul | - | Çoğul | Tekil | - | - |
Eril-Dişil | Dişil | - | Dişil | Eril | - | - |
Marife-Nekre | Marife | - | Marife | Marife | - | - |
Zaman | - | - | - | - | - | - |
Bab | - | - | 1.Bab | - | - | - |
Geçişlilik | - | - | Müteaddi | - | - | - |
وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ (5)
| حَسَدَ | إِذَا | حَاسِدٍ | شَرِّ | مِنْ | وَ |
Kök | حسد | إِذَا | حسد | شرر | مِنْ | وَ |
Vezin | فَعَلَ | إِذَا | فَاعِلٍ | فَعْلِ | مِنْ | وَ |
Grup | Fiil | İsim | İsim | İsim | Harf | Harf |
Tip | Mutasarrıf | Gayrı mutasarrıf | Müştak | Camid | Harfi cerr | Atıf Harfi |
Gayrı mutasarrıf tipi | - | Zarf | - | - | - | - |
Müştak isim tipi | - | - | İsmi fail | - | - | - |
Şahıs no | Üçüncü | - | - | - | - | - |
Munsariflik | - | - | Munsarif | Munsarif | - | - |
Lafzi İrab | Fetha üzere mebni | Sükun üzere mebni | Mecrur | Mecrur | Sükun üzere mebni | Fetha üzere mebni |
Mahalli İrab | - | Mensub | Mecrur | Mecrur | - | - |
Çoğulluk | Tekil | - | Tekil | Tekil | - | - |
Eril-Dişil | Eril | - | Eril | Eril | - | - |
Marife-Nekre | - | Nekre | Nekre | Nekre | - | - |
Zaman | Mazi | - | - | - | - | - |
Bab | 1.Bab | - | 1.Bab | - | - | - |
Geçişlilik | Müteaddi | - | Müteaddi | - | - | - |
Etkenlik | Malum | - | - | - | - | - |