MUKAYESELİ TEFSİRİ
M. Lütfi Hocaoğlu
Editör: Tayibet ERZEN
www.a.org
سورة الكافرون
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
قُلْ يَاأَيُّهَا الْكَافِرُونَ (1) لَا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ (2) وَلَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ (3) وَلَا أَنَا عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْ (4) وَلَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ (5) لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ (6)
“Yaşatan, çalıştıran Allah’ın doğa ve sosyal kanunlarıyla;
De ki; Ey görmezden gelenler, sizin ibadet ettiklerinize ibadet etmem ve siz de benim ibadet ettiklerime ibadet edenler değilsiniz ve ben sizin ibadet ettiklerinize ibadet eden değilim ve siz de benim ibadet ettiklerime ibadet edenler değilsiniz. Ancak sizedir sizin düzeniniz ve ancak banadır benim düzenim.”
Sure Hakkında
Adı | Kafirun |
Anlamı | Görmezden gelenler |
Sınıfı | Mekki |
Nüzul Sırası | 18 |
Sure No | 109 |
Ayet sayısı | 6 |
Kelime sayısı | 27 |
Harf sayısı | 95 |
Emir cümlesi (Fiil cümlesi) |
Mefûlun bih | Fâil | Fiil |
Cevap cümlesi | Nida cümlesi |
Ma'tûf İsim cümlesi | Atıf harfi | Ma'tûf İsim cümlesi | Atıf harfi | Ma'tûf İsim cümlesi | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh Fiil cümlesi |
لَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ | وَ | لَا أَنَا عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْ | وَ | لَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ | وَ | لَا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ | يَاأَيُّهَا الْكَافِرُونَ | أَنْتَ | قُلْ |
قُلْ يَاأَيُّهَا الْكَافِرُونَ (1)
“De ki; Ey görmezden gelenler”
Emir cümlesi (Fiil cümlesi) |
Mefûlun bih (Nida cümlesi-Fiil cümlesi) | Fâil | Fiil |
Mefûlun bih | Fâil | Fiil |
Münada | Nida edatı |
Bedel | Mübdelün minh |
الْكَافِرُونَ | أَيُّهَا | يَا | أَنَا | أُنَادِي | أَنْتَ | قُلْ |
قُلْ
Ayet emir ile başlamıştır. “Söyle/قُلْ” demektedir. Aşağıdaki tabloda Kur’an’da geçen قَوْل kelimesine benzer mana içeren kelimeler yer almaktadır.
Etimoloji:
(söylemek) ق çember, daire, yoğunlaşmak anlamındadır. Bu kökte bir varlığın yakınlık alanını ifade eder. ل çobanın sopası demektir. Kendine çekme manası olduğu gibi itme ve uzaklaştırma manası da vardır. Burada itme, uzakta tutma anlamındadır. قل ise kendi alanından uzakta tutma anlamındadır. و çadırın kancası demektir. Bağlantı anlamına gelir. Ortaya geldiği için süreçtir. قول bağlantı kurma sürecinde kendi alanından uzakta tutmak anlamındadır. Bu da sözle bağlantı kurmak olarak söylemek demektir.
KELİME | KÖK | ANLAM |
قَوْل | قول | Söylemek |
تَكْلِيم | كلم | Bir şeyi söyleyerek karşı tarafa manayı iletebilmek |
مَنْطِق | نطق | Kelimeyi yani manayı ses, görüntü ve hareket yöntemlerinin hepsini birden kullanarak iletmek |
لَفْظ | لفظ | Ağızdan çıkan her şey için kullanılır |
مُحَاوَرَة | حور | Söz söylemenin fiziksel yakınlık içinde gerçekleştiğini ifade etmek için قَوْل ile beraber kullanılır |
خِطَاب | خطب | Bir amaç için, bir işin gerçekleşmesini istemek için iki tarafın karşılıklı birbirine zıt talepte bulunması |
نجْوَى | نجو | Özel konuşma |
مُخَافَتَة-تَخَافُت | خفت | Kısık sesle konuşma |
سَمْر | سمر | Gece toplantısı, gece etkinliği, gece konuşması |
وَحْي | وحي | Birinin başka birine veya birilerine bilgiyi başkaları için gizli olan bir şekilde iletmesi |
نِدَاء | ندو | Çağrı |
أَذَان | ءذن | Duyuru |
ذِكْر | ذكر | Anma, anımsama, anlama, anlatma |
Ayette قَوْل kullanıldığı için bütün yöntemleri kapsamaktadır. İster sesli ister sesli ve görüntülü ister karşısında konuşarak ister görüntülü görüşmeyle ister işaret diliyle, isterse İnternet vasıtasıyla yapılabilir.
يَاأَيُّهَا الْكَافِرُونَ
يَا: Nida edatıdır. Kuran’da geçen tek nida edatıdır. Arapçada daha fazlası olmasına rağmen Kuran sadece bunu kullanmaktadır. Nidada münadi ve münada vardır. Yani nida eden ve nida edilen vardır. Eğer nida edatı kullanıldıysa konuşmanın muhatabı bellidir.
أَيُّهَا: Nida edatından sonra kullanılır. Nida edatından sonra harf-i tarifli bir isim gelirse araya أَيُّهَا getirilir.
الْكَافِرُونَ: “Görmezden gelenler” demektir. كفر kökünden gelmektedir. Kurallı eril çoğul ism-i faildir (cem-i müzekkeri salim). Bunun dışında ism-i fâil olarak kuralsız çoğul (cem-i teksir) olarak da gelir. Normalde ism-i fâilinin dört kuralsız çoğulu (üçü eril, biri dişil) vardır. Aşağıdaki tabloda bunları ve diğer tür geçişleri görebilirsiniz.
Eril-Dişil | Kelime | Türü | Kuran’da geçiş |
Eril | كُفَّار | İsm-i fâil (çoğul) | Kuran’da geçer |
Eril | كُفَّر | İsm-i fâil (çoğul) | Kuran’da geçmez |
Eril | كَفَرَة | İsm-i fâil (çoğul) | Kuran’da geçer |
Dişil | كَوَافِر | İsm-i fâil (çoğul) | Kuran’da geçer |
Eril | كَفَّار | Mübalağalı ism-i fâil | Kuran’da geçer |
Eril | كَفَّارَة | Mübalağalı ism-i fâil | Kuran’da geçer |
Eril | كَفُور | Mübalağalı ism-i fâil | Kuran’da geçer |
- | كُفْر | Mastar | Kuran’da geçer |
- | كُفْرَان | Mastar | Kuran’da geçer |
- | كُفُور | Mastar | Kuran’da geçer |
Eril | كَافُورًا | Camid isim | Kuran’da geçer |
Fiil olarak üç şekilde geçer:
- Sülasi Birinci bâb
- Tef’îl bâbı
- Taaccüb fiili olarak geçiyor
الْكَافِرُونَ ifadesi الَّذِينَ كَفَرُواmanasını da içermektedir.
لَا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ (2)
“Sizin ibadet ettiklerinize ibadet etmem.”
Fiil cümlesi |
Mefûlun bih | Fâil | Fiil | Olumsuzluk edatı |
Sıla cümlesi (Fiil cümlesi) | İsm-i mevsûl |
Mefûlun bih | Fâil | Fiil |
هُ | و | تَعْبُدُونَ | مَا | أَنَا | أَعْبُدُ | لَا |
لَا
‘Değil’ demektir. Olumsuzluk edatıdır.
أَعْبُدُ
‘İbadet ederim’ demektir.
İbadet etmek, ibadet edilenin düzeni için çalışmak demektir. Onun kuralları için çalışmak demektir. Allah’a ibadet, Allah’ın dini yani düzeni için çalışmak demektir. Allah’ın kurallarının geçerli kurallar olması için çalışmak demektir.
Allah’a ibadet etmek; Allah’ın kurallarını koymak, korumak ve uygulamaktır. Allah’ın kuralları dışında kuralları getirmek, o kuralları uygulamak, o kuralları korumak, o kuralların iyi olduğunu iddia etmek Allah’tan başkasına ibadet etmektir. Bu kuralları koyan insan ise o insana ibadet etmiş olursunuz. İsterse yaşamış ve ölmüş olsun, o insana ibadet etmiş olursunuz. Haşr gününde o insan “Bana ibadet ettiklerinden gafildim” diyecektir. Koyulan ve uygulanan kurallar bir insanı referans göstermiyor olabilir. İsimlendirilmiş özel bir isim olabilir. Kapitalizm, komünizm, ekseriyet demokrasisi gibi isimler olabilir. Bu durumda onlara ibadet etmiş olursunuz. Allah Kuran’da birçok yerde bundan kaçınmamız gerektiğini, yalnızca O’na ibadet etmemiz gerektiğini yani yalnızca O’nun kurallarını geçerli kurallar haline getirmemiz ve o kurallar için çalışmamız gerektiğini söylemektedir.
لَا أَعْبُدُ: ‘İbadet etmem’ demektir. Geniş zaman manasındadır. Şu anda ibadet etmiyorum, gelecekte de ibadet etmeyeceğim anlamındadır.
مَا
İsm-i mevsuldür. Şuursuz varlıklar için kullanılır. Şuurlu varlıklar için مَنْ kullanılır. İkisi birden kastedilmek istendiğinde مَا kullanılır. Arapçada buna tağlib denir.
مَا + مَنْ = مَا
Burada da tağlib vardır. İbadet edilmeyen şuurlu ve şuursuz varlıklardır. Yani insanlar ve isimlendirilmiş isimlerdir.
تَعْبُدُون
‘İbadet edersiniz’ demektir. İkinci şahıs, çoğul muzari fiildir. İbadet edenler kâfirlerdir.
مَا تَعْبُدُونَ: ‘İbadet ettiğiniz’ demektir. Kâfirlerin ibadet ettiği isimler (-izmler) ve şahıslardır. Kâfiler ibadet etmektedirler. İbadet ettiklerinin kurallarını geçerli kurallar haline getirmişler ve onun için çalışmakta ve uygulamalar yapmaktadırlar.
لَا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ: ‘İbadet ettiğinize ibadet etmem’ demektir. مَا kullanılarak umumileştirilmiştir. Hem şahıs hem de isim olarak hepsini kapsamaktadır. Eğer bu ibadet edilen belirli bir şey olsaydı الَّذِي gelirdi.
“Kafirler her neye ibadet ediyorsa ona ibadet etmem” diyor. Bu da Allah’a hiçbir şekilde ibadet etmediklerini göstermektedir.
Etimolojisi:
Ayin bakmak ve izlemek aynı zamanda bilgi, gözün bilginin penceresi olması manasındadır.
İbranice’de bu iki harf (عد) bir arada ‘gözün kapısı’ manasına gelir ve kişinin kendi gözünden bir pencere gibi dünyaya açılması ve oradan tecrübe ve bilgi edinmesi anlamında kullanılır. Buna ilaveten “kapıyı gözlemek” anlamındadır.
Dalet harfinin temel manası kapıdır ancak onunla ilişkili başka birçok anlamı da vardır. İleri ve geri hareket anlamına da gelir. Kapının içle dış arasında bir set oluşturup ayırma, bölme, geçici engel oluşturma ve bölmeler arasında kapalılık, gizlilik oluşturma özelliği de vardır.
Kapı içeriden gözlendiğinde عد, dışardan gözlendiğinde دع kullanılır. Bu nedenle عد düşmanlık kökünde kullanılır. Düşman gelecek diye kapının gözlenmesiyle ilgilidir (عدو). Kapı dışarıdan gözlendiğinde dışarıdaki içeri girememekte, uzakta kalmaktadır. Bu nedenle bu iki harf bir arada uzaklık anlamı ifade etmektedir. ب harfi ev demektir. İçeriyi ifade eder. Ortada geldiği için süreçle ilgilidir. Dışarıda olup içeriye ait olan, içeri için çalışan kimse olarak ‘kul, köle’ emektir.
وَلَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ (3)
“Ve siz benim ibadet ettiklerime ibadet edenler değilsiniz.”
İsim cümlesi | Atıf harfi |
Haber | Mübteda | Olumsuzluk edatı |
Mefûlun bih | Şibh-i fiil |
Sıla cümlesi (Fiil cümlesi) | İsm-i mevsûl |
Fâil | Mefûlun bih | Fiil |
أَنَا | هُ | أَعْبُدُ | مَا | عَابِدُونَ | أَنْتُمْ | لَا | وَ |
وَ
‘Ve’ demektir. Atıf harfidir.
لَا
‘Değil’ demektir. Olumsuzluk edatıdır.
أَنْتُمْ
‘Siz’ demektir. Zamirdir. Kâfirlere hitap edildiği için bu zamir kâfirleri göstermektedir.
عَابِدُونَ
‘İbadet edenler’ demektir. İsm-i fâildir. Önceki ayette fiil gelirken burada ism-i fâil gelmiştir. Aradaki fark ism-i fâilin sıfatsal özellik taşımasındandır. İbadet edenler o topluluğun sıfatıdır. Yerleşik bir özelliktir demektir.
مَا
İsm-i mevsuldür. Burada da şuursuz ve şuurlu varlıkların hepsini kapsamaktadır.
Yani مَا + مَنْ = مَا dır.
أَعْبُدُ
‘İbadet ederim’ demektir.
مَا أَعْبُدُ: ‘İbadet ettiğim’ demektir.
لَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ: ‘Siz benim ibadet ettiğime ibadet edenler değilsiniz’ demektir. Yani “sizin benim ibadet ettiğime ibadet eden olma sıfatınız yok” diyor. Buna göre daha sonra küfürden dönüp ibadet edebilirler demektir.
Allah veya rab gibi sıfat kullanmayıp umumi ism-i mevsul kullanılmıştır. Bunun sebebi hem kafirlerin anlayışına uygun olması hem de dilbilgisel olarak Allah’ı ifade edebilmesidir.
لَا تَعْبُدُونَ | İbadet etmezsiniz |
لَا أَنْتُمْ تَعْبُدُونَ | İbadet edecek değilsiniz |
أَنْتُمْ لَا تَعْبُدُونَ | Yalnızca siz ibadet etmezsiniz. Kesinlikle siz ibadet etmezsiniz. |
لَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ | Siz ibadet edenler değilsiniz. |
مَا أَنْتُمْ بِعَابِدِينَ | İbadet edenler siz değilsiniz. (Tekidli) |
لَسْتُمْ عَابِدِينَ | İbadet edenler siz değilsiniz. (Tekidsiz) |
مَا عَبَدْتُمْ | İbadet etmediniz. |
وَلَا أَنَا عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْ (4)
“Ve ben sizin ibadet ettiklerinize ibadet den değilim”
İsim cümlesi | Atıf harfi |
Haber | Mübteda | Olumsuzluk edatı |
Mefûlun bih | Şibh-i fiil |
Sıla cümlesi (Fiil cümlesi) | İsm-i mevsûl |
Mefûlun bih | Fâil | Fiil |
هُ | ت | عَبَدْتُمْ | مَا | عَابِدٌ | أَنَا | لَا | وَ |
وَ
‘Ve’ demektir. Atıf harfidir.
لَا
‘Değil’ demektir. Olumsuzluk edatıdır.
أَنَا
‘Ben’ demektir.
عَابِدٌ
‘İbadet eden’ demektir. İsm-i fâildir. Fiilden farklı olarak sıfatsal özellik kazandırmaktadır.
مَا
İsm-i mevsuldür. Burada da şuursuz ve şuurlu varlıkların hepsini kapsamaktadır.
عَبَدْتُمْ
‘İbadet ettiniz’ demektir.
مَا عَبَدْتُمْ: ‘İbadet ettiğiniz’ demektir.
لَا أَنَا عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْ: ‘Ben sizin ibadet ettiğinize ibadet eden değilim’ demektir.
Muzari fiil | Umumi ism-i mevsul | İsm-i fâil | Zamir | Olumsuzluk edatı |
أَعْبُدُ | مَا | عَابِدُونَ | أَنْتُمْ | لَا |
عَبَدْتُمْ | مَا | عَابِدٌ | أَنَا | لَا |
Mazi fiil | Umumi ism-i mevsul | İsm-i fâil | Zamir | Olumsuzluk edatı |
Umumi ism-i mevsulün sıla cümlesi önceki ayette muzari fiilken bu ayette mazi fiil olarak geliyor. İkisi uyumlu olsaydı ya önceki ayet لَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا عَبَدْتُ şeklinde ya da bu ayet لَا أَنَا عَابِدٌ مَا تَعْبُدُونَ şeklinde olacaktı.
İsm-i mevsulün sıla cümlesi mazi olursa ya da muzari olursa ne fark vardır?
Mazi fiil gelince fiil olmuş, gerçekleşmiş ve tamamlanmıştır. Muzari fiil gelince fiil devam etmektedir.
مَا أَعْبُدُ demek ‘ibadet ediyor olduğum’ demektir.
مَا عَبَدْتُمْ demek ‘ibadet ettiğiniz’ demektir. Kâfirler kuralları yerleşik hale getirmişler ve artık kendi düzenleri içinde yeniliklere de gerek duymamaktadırlar.
وَلَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ (5)
“Ve siz benim ibadet ettiklerime ibadet edenler değilsiniz.”
İsim cümlesi | Atıf harfi |
Haber | Mübteda | Olumsuzluk edatı |
Mefûlun bih | Şibh-i fiil |
Sıla cümlesi (Fiil cümlesi) | İsm-i mevsûl |
Fâil | Mefûlun bih | Fiil |
أَنَا | هُ | أَعْبُدُ | مَا | عَابِدُونَ | أَنْتُمْ | لَا | وَ |
Bu ayet üçüncü ayetin tekrarıdır.
Münada (Kâfirler) | Münadi |
وَلَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ | لَا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ |
وَلَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ | وَلَا أَنَا عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْ |
Üçüncü ve beşinci ayetler aynıdır. Beklenen uyum olsaydı üçüncü ayet (لَا تَعْبُدُونَ مَا أَعْبُدُ) şeklinde olacaktı. Bu şekilde gelmeyişi bu şeklin olmayacağını gösterir. Bu şekilde gelseydi ibadet ediyor olduğuma ibadet etmeyeceksiniz anlamında olurdu. Oysa bu şekil gelmemiştir ve kâfirlerin bir kısmının gelecekte ibadet etme ihtimalinin olduğunu göstermektedir.
لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ (6)
“Ancak sizedir sizin düzeniniz ve ancak banadır benim düzenim.”
Ma'tûf (İsim cümlesi) | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh (İsim cümlesi) |
Mübteda | Haber | Mübteda | Haber |
Muzâfun ileyh | Muzâf | Mecrur | Cârr | Muzâfun ileyh | Muzâf | Mecrur | Cârr |
ي | دِينُ | ي | لِ | وَ | كُمْ | دِينُ | كُمْ | لِ |
لَكُمْ
‘Sizin için, size ait’ demektir.
دِينُكُمْ
‘Sizin dininiz’ demektir. Din uyulması gereken kurallar bütünüdür, hukuk düzenidir.
لَكُمْ دِينُكُمْ: ‘Size aittir sizin dininiz’ demektir. Cümle devrik gelmektedir. دِينُكُمْ لَكُمْ şeklinde de gelebilirdi. Tahsis içindir. Sizin düzeniniz yalnızca size aittir anlamındadır.
وَ
‘Ve’ demektir. Atıf harfidir.
لِيَ
‘Bana aittir’ demektir.
دِينِ
‘Benim dinim, benim düzenim’ demek. Burada aslında hazf edilmiş bir ي harfi vardır. دِينِي şeklindedir. Bu ي harfi mütekellim ya’sı olarak ‘ben’ demektir. Sondaki kesre nedeniyle bunun varlığı anlaşıldığından yazılıp söylenmemektedir.
لِيَ دِينِ: ‘Bana aittir benim dinim’ demektir. Burada da tahsis var. Buradaki tahsis yalnızca bana aittir anlamında değildir. Tek kişinin uyduğu düzen olmaz. Burada tahsis edilen kafirlerdir. Kâfirlere ait olmadığını göstermektedir.
Peki ‘düzen’ manası verdiğimiz din kelimesi hangi kelimelere muzaf olarak geliyor?
GEÇİŞ | MANA | AÇIKLAMA |
أَفَغَيْرَ دِينِ اللَّهِ يَبْغُونَ | Allah’ın dininden gayrısını mı arıyorsunuz? (Ali İmran 3/83) | Kuran “İslam dini” ifadesini kullanmaz. “Allah’ın dini” ifadesini kullanır. Din olarak İslam ibaresini kullanır. |
وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْإِسْلَامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ | Kim din olarak islamdan başkasını ararsa, ondan asla kabul edilmeyecektir. (Ali İmran 3/85) | Bu ayette de “islam dini” değil “din olarak islam” ifadesi görülmektedir. İslam marife, din nekredir. |
مَا كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ الْمَلِكِ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ | Allah’ın dilemesi başka, melikin dininde kardeşini alıkoyması olmazdı. (Yusuf 12/76) | Bu ayette “melikin dini” ifadesi geçiyor. Bu durumda kuralları koyan meliktir. Allah’ın dini ifadesinde kuralları Allah koyuyor demektir. |
وَلَا يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ | Ve hakkın dinini düzen olarak kabul etmediler. (Tevbe 9/29) | Hak demek; gerçek, geçerli, gerçeklik, geçerlilik demektir. Kurallar gerçekçi ve geçerli olmalıdır. Kime göre geçerli olmalıdır? Allah’a göre geçerli olmalıdır. Allah’a göre geçersiz olan batıldır. |
يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ دِينِكُمْ | Küfredenler dininizden ümit kestiler. (Maide 5/3) | Bu ayette kafirlerin sizin düzeninizden ümidini kestiğini söylüyor. |
الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ | Bugün size dininizi tamamladım. (Maide 5/3) | Buna göre dinin yani kuralların tamamı Allah’ın kuralları olunca tamamlanmış oluyor. |
فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصًا لَهُ الدِّينَ | Allah’a onun için dini saflaştıran olarak ibadet et. (Zümer 39/2) | Din yani kurallar bütünü içinde Allah’a ait olmayan kuralların çıkarılması saflaştırılması demektir. Allah’a ait olup henüz dinin yani kuralların içinde olmayan kuralların eklenmesi de tamamlanması demektir. Kafirlerin dini demek Allah’ı görmezden gelerek kuralları koyanların düzeni demektir. Bunlar Allah’ı biliyorlar, Alemlerin rabbi olduğunu biliyorlar ama O yokmuş, O “Kuralları benim istediğim gibi koyun.” dememiş gibi kurallar koyuyorlar. Burada konuşanın dininin “Allah’ın dini” olduğu anlaşılmaktadır. |
لَا إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ | Dinde hiçbir zorlama yoktur. (Bakara 2/256) | Bu ayette de hukuk düzeni içinde hiçbir kerh olmadığı söylenmektedir. Allah’ın dininde kimse istemeye istemeye hoşlanmadığı bir şeyi yapmaya zorlanmaz. |
Sonuç olarak söyleyebiliriz ki; Din kelimesi mana değişikliğine uğramıştır. Günümüzde sosyolojik manada kullanılan din kelimesi ile Kuran’da geçen din kelimesi farklı anlamlardadır.
Günümüzde din kelimesi “inanç” anlamındadır. Hıristiyanlık dini, Yahudilik dini, İslam dini şeklinde kullanılmaktadır. Kuran’da Hıristiyanlık dini ve Yahudilik dini ifadesi geçmediği gibi İslam dini ifadesi de geçmez, “din olarak İslam” ifadesi geçer. Din kelimesi Kuran’da düzen (hukuk düzeni) anlamındadır.
Sözlüklerde de din kelimesi inanç anlamında değildir.
- Makayisu- Luga (İbn Fâris, ö.1004) bu kelimenin manasının الانقياد والذُّل den geldiğini söylüyor. Yani uysallık ve ast olmak.
(دين) الدال والياء والنون أصلٌ واحد إليه يرجع فروعُه كلُّها. وهو جنسٌ من الانقياد والذُّل. فالدِّين: الطاعة، يقال دان لـه يَدِين دِيناً، إذا أصْحَبَ وانقاد وطَاعَ. وقومٌ دِينٌ، أي مُطِيعون منقادون. والمَدِينة كأنّها مَفْعلة، سمّيت بذلك لأنّها تقام فيها طاعةُ ذَوِي الأمر.
- “İnkıyad ve zülden bir cinstir” diyor. Yani uysallık ve ast olmanın bir cinsidir. Din, itaattir. Denilir ki “ona deyn etti, deyn eder ve dinen”. “Arkadaş olduğu, uysal olduğu ve itaat ettiği zaman” denilir.
- Kavmun dinun ifadesi de “uysallıkla itaat edenler” demektir.
- Medine, onun içinde emir sahiplerine itaatin kıyam etmesinden dolayı bu şekilde isimlendirilir.
دِين düzen demektir. Talimatlara, emirlere ve kurallara uysallıkla itaat etmek manasındadır. دين kökünden ikinci babdan mastardır. Bu mastar manasından aynı kelime uysallıkla itaat edilen talimatlar, emirler ve kurallar bütünüdür, hukuk düzenidir.
Etimolojisi:
- د (kapı), ي (el) ve ن (filiz) harflerinden oluşur.
- د harfinin temel manası kapıdır ancak onunla ilişkili başka birçok anlamı da vardır. İleri ve geri hareket anlamına gelir, çadırdan veya kapıdan içeri girip, geri çıkmak gibi. Bu da harfe “hareket” manası kazandırır.
- ي harfinin piktografisi bir kol ve eldir. Anlamı; çalışmak, yapmak ve fırlatmaktır, elin işlevlerinde olduğu gibi. Bir nevi “fonksiyon” demektir.
- ن harfinin antik piktografisi çıkan bir tohum olup yeni bir nesil fikrini temsil eder. Buradan “devamlı” ve “kalıcı” anlamaları da kazanır.
د kapı demektir. İleri geri hareket anlamına gelir. ن tohum demektir. Nesli ifade eder ve ardışıklıkla beraber devamlılığı gösterir. İkisi bir arada دن ardışık şekillerde ileri geri hareketi ifade eder. Bu şekliyle birbirlerine gitme gelmeyi, yaklaşmayı gösterir. Ortaya gelen ي el demektir. Fonksiyonu ifade eder. İleri geri gitme, yaklaşma sürecinin bir fonksiyon olduğunu gösterir. Bu şekliyle üçü bir arada دين “kişiler arasında meydana gelen fonksiyonel hareketler” anlamına gelir. Burada fonksiyon bu hareketlerin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesini sağlayan kurallar bütünüdür. Kişiler arasındaki ilişkilerde uyulması gereken kurallardır. Bu şekliyle din demektir. Kurallara dayanan mal hareketleri, borçlanma da deyn demektir.
صَدَقَ اللَّهُ الْعَظِيمُ
***
SARF ANALİZİ
قُلْ يَاأَيُّهَا الْكَافِرُونَ (1)
| الْكَافِرُونَ | هَا | أَيُّ | يَا | قُلْ |
Kök | كفر | هَا | ءيي | يَا | قول |
Vezin | الْفَاعِلُونَ | هَا | فَعْلُ | يَا | اُفْعُلْ |
Grup | İsim | Harf | İsim | Harf | Fiil |
Tip | Müştak | Tenbih edatı | Gayrı mutasarrıf | Nida edatı | Mutasarrıf |
G.mutasarrıf tipi | - | - | İsmi mevsul | - | - |
Müştak tipi | İsmi fail | - | - | - | - |
Şahıs no | - | - | - | - | İkinci |
Munsariflik | Munsarif | - | - | - | - |
Lafzi İrab | Merfu | Sükun üzere mebni | Zamme üzere mebni | Sükun üzere mebni | Meczum |
Mahalli İrab | Merfu | Mensub | Mensub | Mensub | - |
Çoğulluk | Çoğul | - | Tekil | - | Tekil |
Eril-Dişil | Eril | - | Eril | - | Eril |
Marife-Nekre | Marife | - | Nekre | - | - |
Zaman | - | - | - | - | Emir |
Bab | 1.Bab | - | - | - | 1.Bab |
Geçişlilik | Müteaddi | - | - | - | Müteaddi |
Etkenlik | - | - | - | - | Malum |
لَا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ (2)
| تَعْبُدُونَ | مَا | أَعْبُدُ | لَا |
Kök | عبد | مَا | عبد | لَا |
Vezin | تَفْعُلُونَ | مَا | أَفْعُلُ | لَا |
Grup | Fiil | İsim | Fiil | Harf |
Tip | Mutasarrıf | Gayrı mutasarrıf | Mutasarrıf | Nefy edatı |
G.mutasarrıf tipi | - | İsmi mevsul | - | - |
Şahıs no | İkinci | - | Birinci | - |
Lafzi İrab | Merfu | Sükun üzere mebni | Merfu | Sükun üzere mebni |
Mahalli İrab | - | Mensub | - | - |
Çoğulluk | Çoğul | Tekil | Tekil | - |
Eril-Dişil | Eril | Eril | Eril | - |
Marife-Nekre | - | Marife | - | - |
Zaman | Muzari | - | Muzari | - |
Bab | 1.Bab | - | 1.Bab | - |
Geçişlilik | Müteaddi | - | Müteaddi | - |
Etkenlik | Malum | - | Malum | - |
وَلَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ (3)
| أَعْبُدُ | مَا | عَابِدُونَ | أَنْتُمْ | لَا | وَ |
Kök | عبد | مَا | عبد | أَنْتُمْ | لَا | وَ |
Vezin | أَفْعُلُ | مَا | فَاعِلُونَ | أَنْتُمْ | لَا | وَ |
Grup | Fiil | İsim | İsim | İsim | Harf | Harf |
Tip | Mutasarrıf | Gayrı mutasarrıf | Müştak | Gayrı mutasarrıf | Nefy edatı | Atıf harfi |
G.mutasarrıf tipi | - | İsmi mevsul | - | Zamir | - | - |
Müştak isim tipi | - | - | İsmi fail | - | - | - |
Şahıs no | Birinci | - | - | İkinci | - | - |
Munsariflik | - | - | Munsarif | - | - | - |
Lafzi İrab | Merfu | Sükun üzere mebni | Merfu | Sükun üzere mebni | Sükun üzere mebni | Fetha üzere mebni |
Mahalli İrab | - | Mensub | Merfu | Merfu | - | - |
Çoğulluk | Tekil | Tekil | Çoğul | Çoğul | - | - |
Eril-Dişil | Eril | Eril | Eril | Eril | - | - |
Marife-Nekre | - | Marife | Nekre | Marife | - | - |
Zaman | Muzari | - | - | - | - | - |
Bab | 1.Bab | - | 1.Bab | - | - | - |
Geçişlilik | Müteaddi | - | Müteaddi | - | - | - |
Etkenlik | Malum | - | - | - | - | - |
وَلَا أَنَا عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْ (4)
| عَبَدْتُمْ | مَا | عَابِدٌ | أَنَا | لَا | وَ |
Kök | عبد | مَا | عبد | أَنَا | لَا | وَ |
Vezin | فَعَلْتُمْ | مَا | فَاعِلٌ | أَنَا | لَا | وَ |
Grup | Fiil | İsim | İsim | İsim | Harf | Harf |
Tip | Mutasarrıf | Gayrı mutasarrıf | Müştak | Gayrı mutasarrıf | Nefy edatı | Atıf harfi |
G.mutasarrıf tipi | - | İsmi mevsul | - | Zamir | - | - |
Müştak isim tipi | - | - | İsmi fail | - | - | - |
Şahıs no | İkinci | - | - | Birinci | - | - |
Munsariflik | - | - | Munsarif | - | - | - |
Lafzi İrab | Sükun üzere mebni | Sükun üzere mebni | Merfu | Sükun üzere mebni | Sükun üzere mebni | Fetha üzere mebni |
Mahalli İrab | - | Mensub | Merfu | Merfu | - | - |
Çoğulluk | Çoğul | Tekil | Tekil | Tekil | - | - |
Eril-Dişil | Eril | Eril | Eril | Eril | - | - |
Marife-Nekre | - | Marife | Nekre | Marife | - | - |
Zaman | Mazi | - | - | - | - | - |
Bab | 1.Bab | - | 1.Bab | - | - | - |
Geçişlilik | Müteaddi | - | Müteaddi | - | - | - |
Etkenlik | Malum | - | - | - | - | - |
وَلَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ (5)
3. Ayet ile aynı
لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ (6)
| ي | دِينُ | ي | لِ | وَ | كُمْ | دِينُ | كُمْ | لِ |
Kök | ي | دين | ي | لِ | وَ | كُمْ | دين | كُمْ | لِ |
Vezin | ي | فِعْلُ | ي | لِ | Harf | كُمْ | فِعْلُ | كُمْ | لِ |
Grup | İsim | İsim | İsim | Harf | Atıf harfi | İsim | İsim | İsim | Harf |
Tip | Gayrı mutasarrıf | Mastar | Gayrı mutasarrıf | Harfi cer | - | Gayrı mutasarrıf | Mastar | Gayrı mutasarrıf | Harfi cer |
G.mutasarrıf tipi | Zamir | - | Zamir | - | - | Zamir | - | Zamir | - |
Şahıs no | Birinci | - | Birinci | - | - | İkinci | - | İkinci | - |
Munsariflik | - | Munsarif | - | - | | - | Munsarif | - | - |
Lafzi İrab | Sükun üzere mebni | Merfu | Sükun üzere mebni | Kesre üzere mebni | Fetha üzere mebni | Sükun üzere mebni | Merfu | Sükun üzere mebni | Kesre üzere mebni |
Mahalli İrab | Mecrur | Merfu | Mecrur | - | - | Mecrur | Merfu | Mecrur | - |
Çoğulluk | Tekil | - | Tekil | - | - | Çoğul | - | Çoğul | - |
Eril-Dişil | Eril | - | Eril | - | - | Eril | - | Eril | - |
Marife-Nekre | Marife | Nekre | Marife | - | - | Marife | Nekre | Marife | - |
Bab | - | 2.Bab | - | - | - | - | 2.Bab | - | - |
Geçişlilik | - | Lazım | - | - | - | - | Lazım | - | - |