Adalet denilince akla ilk olarak Hz. Ömer (R.A) gelir. Günümüzde gerek Türkiye olsun gerek diğer İslam Devletleri olsun, hiç kimse Adaleti tam olarak sağlayamadı. Herkes kendi akrabasına veya yakın arkadaşlarına ayrıcalıklar tanıdılar. Oysa Devlet Adamı demek bütün halkı eşit olarak kabul etmek demektir. Bu yüzden Hz. Ömer Hayatından bazı kesitler aktarmak istedim.
“Kişi sevdiğiyle beraberdir” sözü tam da günümüz insanları tasvir etmektedir. Bu nedenle beni mazur görün hiçbir Devlet Adamı sevmek içimden gelmiyor.
Hz. Ömer ‘in üzerinde titizlikle durduğu, adeta kendisiyle özdeşleşmiş olan en önemli konu adalet meselesidir. Bu konuda tüm yöneticilere önderlik yapmış, gerek devlet işlerinde, gerek halka karşı, gerek şahsi işlerinde her zaman adaleti gözeten ve hakka riayet eden bir lider profili sergilemiştir. Aslında Hz. Ömer’in adaletinin kaynağında yakîni bir iman vardır. Çünkü o, imanla adaleti birbiriyle taçlandırmış, belki de kendisinden sonra hiç kimseye nasip olamayacak adil bir başkan olma özelliğine erişmiştir.
Hz. Ömer, adaletiyle İslam’ın nuru sayılmıştır. Hak ile batılı ayırt ettiği için kendisine “Faruk” sıfatı verilen Ömer, halifeliği sırasında halkın tüm ihtiyaçlarını gözetmiş, onların dertlerine ulaşabildiği oranda bizzat kendisi çözümler sunmuştur. Halkın can ve mal güvenliğine önem vermiş, onların sorumluluğunu tam anlamıyla üstlenmiştir.
Hz. Ömer, toplumun çıkarları ile memurlarının menfaatlerini dengede tutmaya itina gösterirdi. Onun gözünde bir vali, toplumun herhangi bir ferdi gibiydi. Adaleti uygularken sıradan bir kişi ile bir valiyi ayırt etmezdi. Bir hutbesinde : “Ey insanlar! Sizi yönetmek üzere tayin ettiğim bir memurdan cefa görürseniz, hemen bana bildirin. Allah’a yemin ederim ki, öyle bir yöneticiden kesinlikle hakkınızı alır ve kısas uygularım.” diyordu.
Devlet yönetiminde görevli olan insanların, kendilerine herhangi bir adaletsizlik yapmamaları için onları haberli-habersiz sıkı bir şekilde denetim altında tutmuş, valilere mektuplar yazmış, adalet çizgisinden ayrılmamaları konusunda onları ihtar etmiştir.
Adaletiyle gönülleri fetheden, heybetiyle dünyayı titreten, herkese hakkını veren yüce Faruk Hz. Ömer, adaleti uygularken Kur’an ahlakının gereği olarak, herkese eşit davranmış; soyluluk, zenginlik, akrabalık, makam gibi unsurların adaleti engellemesine kesinlikle izin vermemiştir. Bu konuda O’nun yanında bir köle ile efendisi arasında fark yoktur.
Görüldüğü üzere adalet timsali olan, hak ile batılı ayıran Ömeru’l-Faruk’un hakkı gözetmedeki titizliği İslam Devleti’ni Allah’ın kuralları ve yasasına muvafık şekilde yönetmesinde etkili olmuştur. Allah Teâlâ bir ayette: “Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah onlara sizden daha yakındır. Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki)şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”[4/135] buyurmuştur.