Süleyman Hocamı ilmî ve amelî çalışmalarla anmak-5
Merhum Süleyman Karagülle Hocamızı, kendisiyle yarım yüzyıldır sürdürdüğümüz İLMÎ VE AMELÎ çalışmalarımızı da içerecek şekilde anmaya ve önceki yazılarımda da apaçık ifade ettiğim üzere, O’nun İLMÎ VE AMELÎ ÇALIŞMALARINI kaldığımız yerden sürdürmeye devam ediyoruz… Kur’an ve İlİm çalışmalarımızın 1119’uncu haftasına, En’am Suresi üzerindeki çalışmamızın 5. haftasına ulaştık, elhamdülillah… En’am Suresi 29’uncu ayet üzerindeki çalışmamız ile devam ediyoruz…
“Ve kalû in hiye illâ hayatuna eldünya ve ma nahnu bi meb’usiyne / Ve bir de dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur ve biz ba’s olunanlardan değiliz dediler.”
Kimdir bunlar?
Bugünkü Sermaye’dir.
Sermaye dünyayı ikiye ayırdı; sosyalistler/komünistler ve kapitalistler.
Sosyalistler silah zoru ile insanları Allah’a ve ahirete inanmaz hale getirmeye çalıştılar, silah gücü ile dinsizleştirmek istediler. Sosyalist ülke halkı direndi. Bugün sosyalistler ülkelerde yaşamış olanlar artık din düşmanlığını yapmamaktadır veya gevşemiş durumdadırlar.
Kapitalist ülkeler de dolarla insanları dinsizleştiriyorlardı. Sen bir iş yapacaksan, para kazanacaksan, zengin olacaksan veya kamuda bir görev alacaksan dinsiz olman gerekecektir.
Babam Numan oğlu Süleyman Karagülle bir köy imamı idi. İstiklal Savaşı döneminde Artvin’de çete teşkilatını kurmuş ve Rusya ile savaşmıştır. Cumhuriyet kurulduktan sonra da seçilmiş, bucak müdürü olmuş ve halkı Cumhuriyet yönetimine alıştırmıştı. Halkın asker olmasını sağlamıştı. Sonra inkılap kanunları çıktı. Medreseler kapatıldı. Şapka örtünme zorunluğu getirildi. Örtmeyenler devlet memurluğundan çıkarılıyordu. Babam şapka örtmemek için müdürlükten istifa etti. Medrese hocası olan babam artık kaçak olarak halkına Kur’an dersi vererek hizmet etmek istedi. Ben de çok küçük yaşlarımdan itibaren bu ders alanlardan biriyim. Hiçbir zaman Türkiye Devleti ve Cumhuriyet aleyhinde olmadı. Mustafa Kemal’in bunları kısmen doğru kısmen de takiyye için yaptığına inanıyordu. Halkım ırk olarak Gürcü olduğu halde Cumhuriyete de sadık vatandaşlar olmuşlardır, hala da öyledirler.
Sermaye bir taraftan Allah’ı ve ahireti inkâr etmeyenleri ekonomik baskı ile dinsizleştirirken, 1950’de askerler Türkiye’yi demokrasiye geçtiler. Bu dönemin başlangıcından itibaren bu sefer dolarla yani para karşılığında Türkiye’de dinsizlik yapıldı. Mustafa Kemal Mason localarını kapattı, Batı Masonları öyle istediler, Türkiye’deki Masonların güçlü olmasını önlediler. Üzeyir Garih’i de bunlar bu amaçla öldürdüler. Bu hususta insanlık tarihinde yirminci yüzyıl kadar azıtmış bir dönem olmadı.
Sermaye’nin dünya çapındaki uygulama ve fitnesiyle insanlık gruplara ayrılmıştır.
Birinci grup gelişmiş kapitalist ülkelerdir. Bunlar kendilerini tanrı zannediyorlar ve öldükten sonra dirilmeye inanmayı esatiru’l-evvelin olarak görüyorlardı. Sömürünün devam edebilmesi için dinsiz olmayı yeğlemişlerdi. Tüm kuralları Allah ve ahireti inkâra dayanıyordu.
İkinci grup devletler ise milliyetçi diktatörlerdir. Silah zoru ile iktidara getirdikleri diktatörlerin halka rağmen iktidarda kalabilmesi için dinsiz olmaları istenmişti.
Türkiye bu merhalede farklı siyaset uygulamaları yaptı. İsmet İnönü farklı bir politika izledi. Mareşal Fevzi Çakmak dindar olarak kaldı. Şemseddin Günaltay, dini ve iki uygarlığı bilen ilim adamlarının da katkısıyla, hatta Hasan Ali Yücel takiyyeli politikası ile Türkiye’yi dinsizleşmekten kurtardı. Bir müddet sonra demokrasiye geçti.
Sermaye’nin öldükten sonra hayat yoktur, dirilemeyeceğiz inançları, Tanrı yoktur felsefesinin yanında ruhu da inkâr ettirmiştir. İnsanda sadece bitkide olduğu gibi DNA faaliyetleri vardır. Elektronik devreler de onun gibi bilinçsizdir. Ruh diye bir şey yoktur. Onun için hala tüm biyoloji ve psikoloji kitaplarında ve bütün eğitimde bu durum devam etmektedir. Siyasi alandaki bütün mücadelelere rağmen, iktidara gelenler maalesef okullarda hala Sermaye’nin bu saçmalıklarını okutma yarışındadırlar.
(DEVAMI VAR)