Sözün gücü
19.02.2011
New York’un Brooklyn köprüsünde dilenen bir kör varmış.
Köprüden geçenlerden biri adamcağıza günlük kazancının ne olduğunu sormuş. Dilenci, bir-iki dolar demiş.
Yabancı bunun üzerine, kör dilencinin göğsünde taşıdığı, sakatlığını belirten tabelayı almış, üzerine birşeyler yazdıktan sonra yeniden dilencinin boynuna asmış ve demiş ki: “Tabelaya gelirinizi artıracak bir yazı yazdım. Bir müddet sonra tekrar uğrarım. Bakalım bir netice verecek mi?”
Aradan bir ay geçince adamın yolu tekrar kör dilencinin olduğu yere düşmüş, “Durumlar nasıl?” demiş. Adamı sesinden tanıyan dilenci, “Günde on-onbeş dolar topluyorum. Tabelaya ne yazdınız da insanlar bana bu kadar sadaka veriyor?” diye sormuş. Adam yanıtlamış: “Siz gelen baharı görebileceksiniz ama ben göremeyeceğim diye yazdım.”
***
Bir arzuhalci, çınarın altına sandalyesini atmış, önündeki eski püskü daktiloya kağıdını takmış, dertlerini anlatan köylüyü dinliyor. Zavallı adam; köyde kendisine nasıl zulmedildiğini, topraklarının nasıl elinden alındığını kırık dökük anlatıyor.
Arzuhalci: “Anladım” diyor, “Biraz bekle.” Başlıyor daktilonun yıpranmış tuşlarına vurmaya. Yazıyor da yazıyor.
Bitirdiğinde köylüye okumaya başlıyor.
Zavallı köylünün nasıl perişan edildiğini, çoluk çocuğunun aç sefil kaldığını, bütün kapıların yüzüne nasıl kapanığını okurken bir de bakıyor ki köylü hüngür hüngür ağlıyor. “Ne oldu birader” diyor, “Niye ağlıyorsun?”
“Niye ağlamayayım birader? Baksana bana neler yapmışlar.”
***
Yıl 1954...
Erzurum Hasankale’de korkunç bir deprem olmuş. Cumhuriyet Gazetesi’nden genç bir gazeteci deprem bölgesinde bir ay kalıyor ve gazetesine izlenimlerini aktarıyor.
Genç gazeteci, Yaşar Kemal. Yanında Sakıp Hatunoğlu isiml bir genç dolaşıyor. Olan biteni birlikte izliyorlar.
Çadırların içinde donmuş ölüleri, katılaşmış cesetleri görüyorlar. Hatta bir gün buz gibi bir çadırda donmuş bir bebek buluyorlar.
Yaşar Kemal bütün bunları benzersiz üslubuyla yazıyor.
Anadolu ağıtlarıyla örüyor ve gazeteye gönderiyor.
Bir süre sonra İstanbul’dan gazeteler geliyor ve Yaşar Kemal’in yazılarını okuyan Sakıp Hatunoğlu, hüngür hüngür ağlamaya başlıyor. Hele bebek bölümünde iyice artırıyor feryadı...
Yaşar Kemal’e dönüp “Meğer” diyor, “Biz ne korkunç şeyler görmüşüz be usta.”
***
İşte söz sanatının gücü.
Boşuna Kur’an “Oku!” emriyle, İncil “Önce söz vardı!” cümleleriyle başlamıyor.
Önce söz vardı, sonra da söz olacak.
YORUM:
KUR’AN ALLAH(CC)’IN KELAMI –SÖZÜ’DÜR…
Kainat’ta Allahın sözüdür.Birisi söylenmiş söz biriside yazılmış söz.
Kim ki onların ikisini de hakkıyla okur ve anlar güçlü olur.Tıpkı peygamberler
gibi.Ama maalesef peygamberlerin ümmetiyiz takipçisiyiz diyenler sözü
okuyup anlayıp gereğini yapmak yerine “ölü ağlayıcıları”gibi onlardan
rant devşirme peşindeler.İşte Allahu tealanın” kimki zikrimizden-sözümüzden yüz
çevirirse onlar için dünyada dar bir geçim vardır”sözü tecelli ediyor. Buradaki
zikirden kasıt bence Kur’an Sistemidir.Çünkü Kur’an sistemini uygulayan veya
O sistemin gölgesinde yaşayan Müslim gayri Müslim herkes maddi-manevi
huzur içersinde yaşar.Bütün güvenlikler tamdır oralarda…Zikirden yüz çevirenlerin
üstüne zillet ve meskenet (Allahın has kulları sadece biziz diyen Müslümanlar da
dahil) iniveriyor.Yazar Kur’an ve sözden bahsetmiş doğru…
Buradan şu da çıkıyor ‘Sözün gücü-Hak sistemlerinde gücüdür aynı zamanda”.
Allah yazarı da bizleri kelamından,sözünden, Adil Düzen’inden
bereketlenenlerden eylesin…