13 OCAK 2011
Çok yakın bir zaman içinde beş yüz senede bir görülen türden bir ay tutulması oldu... Birkaç gün önce de güneş tutuldu... Bunlar hep "alametlerdir". Zaten birkaç yıldan beri yoğun ahir zaman alametleri içinde yaşıyoruz: Görülmemiş su baskınları... En son (şu anda yaz mevsimini yaşayan) Avustralya'da muazzam bir su baskını oldu. Bir kasabayı zehirli yılanlar basmış. Birkaç hafta önce Kamçatka Yarımadası'nda bir yanardağ patladı. Yerde gökte, karada denizde, buzlarda çöllerde, her yerde alametler belirdi. ABD'de bir yerde gökten yağmur gibi ölü kuş düşüyormuş. Bir yerdeki ırmak yeşil renkte akmaya başlamış. Nice ülkede arılar topluca ölüyor. Dünya üzerinde yeterli miktarda arı kalmazsa tahıl, sebze, meyve kıtlığı başlayabilir.
Bilmem hatırlar mısınız, 17 Ağustos 1999 Büyük zelzelesinden birkaç gün önce ülkemizde tam görülen bir güneş tutulması olmuştu. Hatta dünyanın çeşitli yerlerinden gözlemciler gelip incelemişti. Bendeniz o tutulma esnasında Kastamonu'dan İstanbul'a doğru gelmekteydim. Akşam oldu, karanlık bastı, İstanbul'daki evime doğru ilerlerken gökte hiç görülmemiş parlaklıkta bir cisim gördüm, yanımdakilere de gösterdim. Acaba neydi?..
Dünya genel ve yoğun kötülükler içinde yüzüyor. İnsanlığın büyük bir kısmı sanki çıldırmış. En az bir milyar insan açlık, kıtlık, yokluk içinde acı çekiyor. Zengin ülkelerin halkının bir kısmı, fazla yemekten obez olmuş... Dünyanın çeşitli yerlerinde savaşlar var, milyonlarca insan kan, ateş, gözyaşı içinde. Afganistan bitmiş batmış, Irak yaralarını saramıyor. Şimdi de Mısır iyice karıştı. Sudan parçalanıyor... Filistin, Keşmir, Arakan Müslümanları kan ağlıyor.
Şirk küfür, nifak şikak, zulüm ve teaddi, harp ve darp, kin ve intikam insanlığı sarmış.
Ülkemizin en büyük şehri şu yirmi milyonluk İstanbul, kurbanlık koyun gibi depremini bekliyor. 17 Ağustos depreminden bu yana nice uzun yıllar geçti, gereken tedbirler alınmadı. Şehirde yüz binlerce çürük bina varmış. Bunlar büyük bir sarsıntıda ya yassı kadayıf gibi olacakmış yahut içinde oturulamayacak şekilde çatlayıp yana yatacakmış. Acaba, 7 küsur şiddetinde bir zelzelede İstanbul'da kaç vatandaş can verecek? Bunların katilleri, vazifelerini yapamayan idareciler, sorumlular, ilgililer olacak. Dünya yargısından paçalarını kurtarabilseler bile, Rûz-i Ceza'da, Mahkeme-i Kübra'da hesaba çekilecekler.
Bizler fert olarak, aile reisi olarak neler yapabiliriz.
Sadaka vermeliyiz, çok fakir bir aileye bir torba erzak hediye edebiliriz... Yakacak malzemesi olmayan bir fakire bir torba tahta parçası ile bir torba kömür... Harçlığı olmayan birine biraz cep harçlığı... Döner yiyemeyen birine dönerli bir yemek... Aç bir kediyi doyurmak, pencere kenarında bekleşen kuşlara bir avuç bulgur ikram etmek...
Hiçbir sadaka veremiyecek, yardım yapamayacak kimselerin bol bol tebessüm etmeleri gerekir. Peygamberimiz (salat ve selam olsun ona) "Din kardeşine gülümsemen, o da bir sadakadır" buyurmuşlar.
Herkes günahlarına tövbe etmeli,
Namaz kılanlar namazlarını dosdoğru kılmalı,
Kılmayanlar namaza başlamalı,
Açık saçık kadınlar ve kızlar tesettüre girmeli (tesettüre girmek zor mu? Soruyorum: Tesettüre girmek mi daha zor, cehennemde yanmak mı daha zor?..)
Zenginler, hali vakti yerinde olanlar kesinlikle lüksü, israfı, saçıp savurmayı, aşırı tüketimi, aşırı konforu, gösterişi, gururu, kibri bırakmalı. Bunlar cehennemlik mezmum (kötülenmiş) amellerdir.
Karnı tok, sırtı pek olanlar, yüksek gelir sahipleri, zenginler; açları, işsizleri, dar gelirlileri, fakirleri, miskinleri, bîçareleri düşünmeli ve onların yardımına koşmalı.
Büyük şehirlerde komşuluk hukuku hemen hemen kalmadı. On altı daireli bir apartmanın bir dairesinde cenaze oluyor, ötekilerin haberi yok, acılı komşularına başsağlığına gitmiyorlar. Böyle Müslümanlık olur mu?
Depremin, öteki büyük felaketlerin kesin tarihi bilinmez, ansızın geliverir. Hadiste "Sadakalar belaları uzaklaştırır" buyrulmuştur. Dualar da inşaallah felaketleri, afetleri def' eder.
Biliyorum bu yazdıklarım pek iç açıcı şeyler değil. İnsanlar yalan da olsa pembe ve yeşil yazılar istiyor. Öyle yazılar, halk üzerinde rahatlatıcı, uyuşturucu morfin tesiri yapıyor.
Dünyadaki bu yoğun ve genel kötülükler, azgınlıklar, böyle devam ederse insanlığın akıbetini parlak görmüyorum.
Dünyanın yana yatmış direğini biz omuzlayıp düzeltemeyiz. Bu bizim gücümüzü aşar, lakin sadaka verebiliriz, dua edebiliriz, tövbe edebiliriz, Allah'tan bağışlanma isteyebiliriz, namaz kılabiliriz, kendi imkanlarımız dahilinde birçok hayır hasenat, salih amel, yardım yapabiliriz. İnşallah bu gibi iyi şeyleri yapmak bize nasip olur.
Yazının devamı için tıklayınız.