Rakamların büyüsü
1659 Okunma, 9 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

 

Rakamların büyüsü

 

- Üniversitede ders verdiğim yıllarda öğrencilerime şunları söylerdim: Bir şeyin bir niteliğini ölçüp rakamla ifade ettiğiniz zaman bu şeyi anlamış olduğunuzu düşünürsünüz. İktisattaki ölçüler kilo ya da metre gibi değildir. Buradaki ölçüler lastik gibidir, çekerseniz uzar, gevşetirseniz küçülür der ve bir ülkede üretilen mallar aynı olsa bile döviz kurundaki değişme milli gelir rakamlarını değiştirir derdim ve daha bir çok örnekle rakamlarla yapılan değerlendirmelerin yetersiz olduğunu söylerdim.

- Ekonomide iki çeşit değer vardır: Reel değerler, finans değerler. Mal reel değerdir. Bina reel değerdir. Para finans değerdir. Borç alacak finans değerdir. Finans değerler reel değerleri hareketle geçirtmek için vardır. Finans değerlerin karşılığı reel değerler olarak olmalıdır. Bu takdirde ekonomi sağlıklı olur. Bunun anlamı da paranın karşılıklı olmasıdır. Bugün para faiz karşılığı çıkmaktadır. Yani reel ile ilgisi yoktur. Çıkaranlar onun üzerinde istediği gibi oynamaktadırlar. Oysa Adil Düzen’de para üretici emek karşılığı çıkar, karşılığında senet verir. Her senedin mal olarak karşılığı vardır. Halkta senet ambarda mal vardır. Para da senet karşılığı çıkar. Bankada kasa, halde para vardır. Malın senet cinsinden değeri stok seviyesine göre ölçülmektedir. Bankadaki senedin para cinsinden değeri de stok seviyesi ile ölçülmektedir. Kazançlar para üzerinden değil senetler üzerinden yapılmaktadır. Yani mal üzerinden yapılmaktadır. Sağlıklı ekonomi böyle doğar.

 

- Ülkelerin ekonomilerini mukayese ederken petrol ihraç edenleri küçümser, bunların zenginliğinin geçici olduğunu, başka bir enerji kaynağına geçilirse aç kalacaklarını söyler hatta petrol fiyatlarını belirleme şansına sahip olmadıkları için zengin ya da fakir olmalarının başkalarının iradesine bağlı olduğunu söylerdim. Hayatım boyunca herkes ekonomiyi rakamlarla değerlendirirken ben rakamları değerlendirme ölçülerinden biri kabul eder ve farklı açılardan da değerlendirme yapılmasının gerekli olduğunu düşündüm.

- Petrol tabii kaynaktır. Tüm insanlığın ortak malıdır. Devlet beşte biri güvenlik payını alır. Kalan ihraç edenlerin malıdır. Dünya piyasalarına gümrüksüz olarak satılır. Şimdi petrolle zengin olanlar yarın birden kesilirse hepsi iflas eder, açlıktan ölürler.

 

- Batılıların petrol üreten ülkeleri sömürdüğünü söyleyenlere “eğer Karl Marx sağ olsaydı uçağa binen, otomobil kullanan, lüks içinde yaşayanların diğer ülkelerin işçilerini sömürdüğünü söylerdi. Çünkü bu mallar emeğin eseridir, petrol fiyatında ise emeğin payı yok sayılacak kadar azdır” derdim. 

- Petrol üreten ülkeleri tekel sermaye sömürmektedir. Dünya piyasalarına hâkimdir. Hava hakimiyetini Birleşik Amerika elinde tutmaktadır. İran’ın petrolünü sermaye pazarlamazsa sadece ona yük olur. Tekel sermaye ABD’deki hakimiyetini yitirmektedir. Yeryüzü güvenliği yarın Adil Düzen’e göre korunacaktır. Uluslararası yargı olacaktır. Uluslararası yargının mahkûm ettiği devlet, il, bucak üzerine saldırmayı uluslararası fon ihale edecektir. O il veya ülkenin merkez ili yağmalanacaktır. Güvenlik sağlanınca gümrükler kalkınca arz ve talep kanunlarına göre petrol harcanacaktır. Bittiği zaman pahalanacak yerine yeni enerji gelecektir.

  

- Bugün Müslüman ülkelerin ekonomik büyüklüklerinden söz ediliyor ve bunların önemli zenginliğe sahip olduğu düşünülüyor. Bunlar kısa dönem için doğru olsa bile uzun dönemde anlam ifade etmez. Çünkü zenginliğin kaynağı petroldür ve bundan kaynaklanan zenginlik güvenilmezdir. Bugün petrol fiyatlarında gözlenen yüksek düzey ekonomik sebeplere bağlı değildir ve siyasi ihtiyaçlara göre belirlenmiştir. Çünkü arz ve talep şartlarında önemli bir değişiklik olmadığı halde petrol fiyatı birkaç katına çıkmıştır.

- Petrol fiyatlarının yükselmesiyle üretim maliyetleri artmış ve böylece geri kalmış ülkelerin sanayileşmesi önlenmiştir. Dünya böylece tekel sermayeye borçlu hale getirilmiştir. Müslüman ülkelerdeki petrol gelirleri halkın değil oradaki zenginlerin olmuş onlar da onu Amerikan bankalarına yatırmışlardır. Böylece Müslüman ülkelerin kalkınması da önlenmiştir. Ayrıca Müslüman ülkelerle çatışmadan lüks yaşamaya alıştırılmış böylece petrol fiyatları dörtte bir düşerse bu ülkeler açlıktan ölürler. Dolayısıyla bir taraftan gelişmiş ülkelerin üretimini dengelerken diğer taraftan da İslam ülkeleri aniden çökertme hazırlığını yapmaktadır.

 

- Nedenler şunlar olabilir: Rusya’yı küresel sermayenin egemenliğinden kurtarmak için onun en önemli ihraç malı olan petrol ve doğalgazın fiyatını yükseltmek, ayrıca Çin ve Japonya başta olmak üzere bazı ülkelerde oluşan ve küresel sermaye olarak adlandırılan tasarruflara bir alternatif yaratmak. Küresel sermaye dışında kalan bu fonları ABD’nin siyasi gücünü kullanarak gerekli yerlere yönlendirmek.

- Eski Sovyet ülkeleri zengin etme söz konusu değildir. Alternatif sermaye oluşturma söz konusu olabilir. Buna doğru bir ilerleme görülmüyor. Sermaye oyunlar oynayarak istediği krizleri oluşturup hakim olmak istiyor. Ne var ki yaptıklarının altında kalma zamanı yaklaşmıştır.

 

- Türkiye’nin geçmişte küresel sermayeden gelen fonların yerine petrol üreten ülkelerdeki fonlara yöneldiği gözleniyor. Bu fonlar nitelik olarak küresel sermaye fonlarından farklıdır ve ABD’nin bu ülkeler üzerindeki etkileri nedeniyle onun siyasi hedeflerine uygun olarak yönlendirilir.

Enerjide petrol dışındaki alternatiflere hızlı bir yöneliş gözleniyor. Çeşitli alanlarda petrol dışı ürünler, özellikle elektrik kullanımı hızla artacak gibi görünüyor ve elektriğin de nükleer yakıttan ve yenilenebilir kaynaklardan elde edilmesine çalışılıyor. Petrol üreten ülkelerin zenginliğinin sonuna geliniyor olabilir. Bu durumda orada yaşayan insanlar, başka bir şey üretmiyorlarsa, bugün yapacakları yatırımların gelirleriyle yaşamlarını sürdürebilirler.

- Krizlere dayanıklı toplulukların oluşması için önce her ülkenin tarım sektörünü hayatta tutması gerekir. Tarım sektörünü sanayileştirmesi gerekir. Küçük orta sektörü geliştirmesi gerekir. Petrol gelirlerini nüfusunu artırması göç alması için kullanmalıdır.   

 

- Yıllar önce yazdığım bir yazıda petrolcü ülkelerdeki göz kamaştıran yapıların çölün kumları altında kalmasının kaçınılmaz olduğunu yazmıştım. Eğer o ülkelerden birini yönetiyor olsaydım elimdeki fonları Afrika’daki bir ülkeye yatırır ve nüfusumun oraya kaymasını sağlardım diyordum.

- Bugünkü teknoloji sayesinde kutuplarda bile tarım yapılabilmektedir. Yazın çok daha uzun zaman güneş gelmektedir. Serada her ürün alınabilir. İslam Ülkeleri bol güneşli ülkelerdir. Yeraltı sularının olduğu yerlerdir. Beş on misli nüfusu besleyecek durumdadır. Türkiye’nin buralarda yapacağı orada tarım kentleri kurmaktır.

 

• Nasıl oy veririz? 9 Ocak 2011 Pazar

Siyasi partiler programla değil halkın hoşlanacağı sözlerle karşılarına çıkarlar. Din ve ideolojileri halk seçemez dayatılır. Yanlışları ortaya koyma yerine ihanet ithamları yapılır. Kürt sorunu siyasi baskılarla çözüleceği zannedilir. Halkı borçla yaşatıp iktidarda kalır. Çin Batıyı borçlandırıp onlara refah sağlarken bilinçli mi yapıyordu. Büyük olmak için büyük düşünmek gerek.

Özet yorum

Çin $ yığmağa çalışmıştır. Merkantilistlerin düştüğü hatadır. Yarın Sermaye $’ı batırdığı zaman tüm kazançları 0 olur. Teknolojiyi öğrenmiş olur. $ batınca borçlular kâr eder, $ sahipleri zarar eder. Türkiye ise ne zarar eder ne de kâr eder. Adil Düzen’de karşılıksız para yoktur. Devletler değil kooperatifler parayı üretir.

 

Rakamların büyüsü 15 Ocak 2011 Cumartesi

Ekonomide rakamlar esnektir. Petrol zenginliği zenginlik değildir. Petrol emeğe dayanmaz. Müslüman ülkelerin zenginliği petrole dayanır, geçicidir. Petrol fiyatları arz ve talep dışında 3 misli olmuştur. Rusya’yı güçlendirmek veya küresel sermayeye alternatif yaratmadır. Türkiye bu küresel sermayenin dışında yer alır. Petrol ülkeleri yarın sıkıntıya düşebilir. Petrol ülkeleri sermayelerini kaydırma yapmalıdırlar.

 

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
17.01.2011
16:26

BAŞBAKAN ERDOĞAN’IN DANIŞMANLARI HANGİ YAZARLARLA GÖRÜŞTÜ?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanları Nabi Avcı ve İbrahim Kalın, gazeteci ve yazarlar ile görüştü.

Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde düzenlenen toplantı, basına kapalı olarak gerçekleşti. Yaklaşık 2 saat süren toplantı çıkışı açıklama yapan gazeteci-yazar Ahmet Taşgetiren, toplantının Kamu Diplomasisi Koordinasyon Başkanlığınca düzenlendiğini söyledi.

Taşgetiren, toplantıya Başbakanlık adına Başbakan Erdoğan’ın danışmanları Nabi Avcı ve İbrahim Kalın’ın katıldığını anımsatarak, "Toplantı da, Türkiye’nin dış imajının sağlıklı bir şekilde oluşturulması konusunda, bir fikir alış verişi yapılarak, gazetecilerin, yazarların, kanaat önderlerinin bu anlamda görüşleri alınmış oldu" dedi.

Toplantıya, Kanal 24 Genel Yayın Yönetmeni Akif Beki, gazeteci-yazar Avni Özgürel, Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ve yazarı Ali Bulaç, Referans Gazetesi yazarı Cengiz Çandar, gazeteci Cüneyt Özdemir, yazar Mustafa Akyol, yazar Gülay Göktürk gibi isimlerin katıldığı öğrenildi.

Reşat Nuri Erol
17.01.2011
16:29

BASIN İLAN KURUMU’NDAN İNTERNET MEDYASINA MÜJDE!

Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay’dan internet gazetecilerine müjde.

Atalay yeni internet yasası hakkında konuştu ve sosyal güvencelerden bahsetti. Müjdeler arasında “gazeteciler için konut projesi” de var.

- Yeni internet yasası ile ilgili düzenlemelerin Ocak ayında hazır olacağı açıklanmıştı. Yasa ne zaman yürürlüğe girecek?

İnternet medyasını hukuki zemine oturtmayı öngören yasa tasarısı taslağı şu an hazır. Tasarı Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün elinde. Biz de Basın İlan Kurumu olarak bu konuya destek verdik. Sayın Bülent Arınç da bu metnin hazırlanmasında yardımcı olmuştur.

- Peki ne getiriyor bu yeni yasa?

İnternet gazeteciliği meslekten sayılmıyordu, şimdi kanun önünde internet haberciliği resmen bir meslek olacak, hukuki çerçeveye oturtulacak ve haklar verilecek. Hiçbir sosyal güvenceleri yoktu, meslekten sayılmıyordu… Şimdi böyle olmayacak, artık bir meslek olarak sayılacak, sosyal güvence verilecek, reklam almalarının yolu açılacak. Bu yeni yasa ile internet siteleri, reklam gelirlerinden faydalanabilecek.

- İnternet medyasının gelecekte gazetelerin yerini alacağı söyleniyor. Bu yasa ile internet haber siteleri gazetelerle benzer konuma erişecek diyebilir miyiz?

Tabii gazeteleri saf dışı bırakıp, onların yerini alması zor. Gazetelerin yeri ayrı, ama onlarla aynı seviyelere gelecektir. Zaten internet haberciliği sürekli gelişmekte. O zaman ne olacak, gazetelerle internet haber siteleri arasında muhteşem bir rekabet olacak.

- Basın İlan Kurumu olarak gazeteciler için gri pasaport projesi vardı. Gri pasaportlar şu an ne aşamada?

Gri pasaport için gazete ve televizyonların ilgili isimlerinden oluşturulan liste Sayın Bülent Arınç’a teslim edildi. Artık sadece iş uygulamaya kaldı.

- Bir de gazeteciler için konut projesi olduğunu duyduk.

Ev sahibi olan gazeteciler var ama olmayanlar da var, biz basın mensuplarını konut sahibi yapabilmek amacıyla Ankara’da TOKİ ile Basın İlan Kurumu olarak ortak bir proje hazırladık. Konut sahibi olmayan meslektaşlarımızın bu sorununu çözeceğiz, bu proje için yer ve arazi bakacağız, İstanbul’da en az 1 belki 2 yer olabilir, hatta İstanbul dışında da olabilir, bunları görüşüyoruz.

Taha Dağlı / sabah.com.tr

Reşat Nuri Erol
17.01.2011
16:33

ORC’nin Ocak ayı anketi, seçime 5 ay kala halkın nabzını tuttu

Saadet’teki tırmanış sürüyor

17 OCAK 2011

ORC araştırma şirketi seçimlere 5 ay kala halkın nabzını tuttu. Ankette çıkan sonuca göre, AKP ve MHP düşüşte gözüküyor. Saadet Partisi’ndeki yükseliş ise devam ediyor. Aralık ayındaki ankette yüzde 5,4 çıkan Saadet’in oranı Ocak ayı başında 5,7 oldu. CHP ve BDP’deki hareketlilik ise son ankete olumlu olarak yansımış.

ORC araştırma şirketi seçimlere 5 ay kala halkın nabzını tuttu. Ankette çıkan sonuca göre, AKP ve MHP düşüşte gözüküyor. Saadet Partisi’ndeki yükseliş ise devam ediyor. Aralık ayındaki ankette yüzde 5,4 çıkan Saadet’in oranı bu Ocak ayı başında 5,7 oldu. CHP ve BDP’deki hareketlilik ise son ankete olumlu olarak yansımış. İşte partilerin son durumları: AKP 39.8, CHP 25.2, MHP 11.6, BDP 6.2, Saadet 5.7, DP 4.1, BBP 1.9 ve Diğer 5.5. ’Türkiye Gündeme Araştırması’, Objectıve Research Center (ORC) tarafından 2-8 Ocak 2011 tarihleri arasında, toplam 26 ilde 2 bin 530 kişi ile yüz yüze görüşülerek gerçekleştirildi. Araştırmada, AKP hükümetinin icraatları, CHP’nin yeni yönetimi, ülkede en önemli sorununun ne olduğu ankete katılanlara soruldu. Araştırmaya katılanların yüzde 43’i kadın, yüzde 57’i erkek olurken; yaş ortalaması ise 18 - 24 arası yüzde 23.0, 25 - 34 arası yüzde 29.5, 35 - 44 arası yüzde 24, 45 - 59 arası 16.5 ve 60 yaş üzeri ise yüzde 7.0 oldu. Araştırmaya katılanların eğitim düzeyi ise şöyle: Okur yazar değil yüzde 2.5, okur yazar yüzde 6.5, ilk öğretim yüzde 25.8, orta öğretim yüzde 41.0, üniversite yüzde 18.8, lisans üstü yüzde 6.2.

En büyük sorun işsizlik

Anket sonuçlarına göre, Türkiye’nin en önemlisi sorunu şu anda işsizlik. ’Size göre Türkiye’nin en önemli problemi nedir?’ sorusuna; deneklerin yüzde 25.7’si işsizlik diye yanıt verdi. Terör 16.5, ekonomik sıkıntı 13.8, eğitim 10.6, başörtüsü 10.2, laikliğin tehlikede olması 7.5 ve diğer 15.7 çıktı. AKP hükümetinin politikaları da, araştırmada soruldu. Halkın çoğunluğu, AKP hükümetinin politikalarını başarısız buluyor. Verilen yanıtlara göre, ’Başarısız’ diyenlerin oranı yüzde 53.4 çıkarken, ’başarılı’ diyenlerin oranı yüzde 39.5, ’Fikrim yok’ diyenlerin ki ise yüzde 7.1 oldu.

Yeni CHP yönetimi başarısız olur

CHP’nin yeni yönetiminin önümüzdeki seçimde nasıl bir sonuç alacağı sorusu da ORC anketinde, halka soruldu. Kemal Kılıçdaroğlu ve kongrede yeni seçilen parti yönetimine araştırmaya katılanların büyük çoğunluğu, pek şans vermedi. ’Başarısız’ olur diyenlerin oranı 60.8, ’Başarılı olur’ diyenlerin oranı yüzde 25.5 ve ’Fikrim yok’ diyenlerin oranı ise yüzde 13.7 çıktı.

AB üyeliğine bakış olumsuz

Son dönemde Avrupa Birliği üyeliğine ilişkin düşüncelerdeki olumsuz bakış, araştırma sonuçlarına da yansıyor. Buna göre, ’Türkiye’nin Avrupa Birliği üyesi olabileceğine inanıyor musunuz?’ sorusuna, ankete katılanların 66.7’si ’İnanmıyorum’, 14.5’i ’İnanıyorum’ ve 18.8’i ise ’Fikrim Yok’ diye cevap verdi.

En güvenilir kurum sıralaması bir önceki aya göre değişti. Birinci sırada Diyanet’in yerini TSK aldı. Sıralama şöyle: TSK, Diyanet, TBMM, STK’lar, Cumhurbaşkanlığı, hükümet ve siyasi partiler.

PARTİLERİN DURUMU

Araştırmada ’Önümüzdeki genel seçimlerde hangi partiye oy vermeyi düşünüyorsunuz?" sorusu da soruldu. ORC’nin Aralık ayı anketine göre, AKP ve MHP’deki düşüş devam ediyor. AKP, ilk defa yüzde 40’ların altına düştü. MHP’deki baraj sıkıntısının devam ettiği görülüyor. CHP’de ise bir önceki ankete göre toparlanma yaşanırken, o oranında yüzde 2’lik bir artış gözleniyor. 17 Ocak’ta Necmettin

Erbakan’ın genel başkanlığa seçildiği Saadet Partisi’nde de, bu değişimin oy oranına yansıdığı rahatça görülüyor. Bir önceki ankette oy oranı yüzde 5.4 olan Saadet, yüzde 0.3’lik bir artışla 5.7’ye yükseldi. Bu artış, Saadet’teki trendin yukarı doğru devam ettiğini gösteriyor. Ankete göre partilerin oy durumu şöyle: AKP 39.8, CHP 25.2, MHP 11.6, BDP 6.2, Saadet 5.7, DP 4.1, BBP 1.9 ve Diğer 5.5.

Reşat Nuri Erol
17.01.2011
18:32

Türkiye’nin ilk tablet gazetesi hayata geçti

İşte gazetecilikte yeni bir dönemin habercisi olan tablet gazete hakkında merak edilenler...

Türkiye’nin ilk tablet gazetesi hayata geçti. Gazetenin kurucularından deneyimli gazeteci Nurcan Akad, NTV’ye konuştu.

Bu sabah NTV’den Ruşen Çakır’ın sunduğu Yazı İşleri’ne konuk olan gazeteci Nurcan Akad, “Zete” adını verdikleri tablet gazeteyle ilgili olarak şunları söyledi:

‘Gazete içeriğini ipad’e taşıdık’

Gazetenin içeriğini, bu yeni iletişim aracına uygun bir formatla buraya taşıdık. Bu, internette yapılan gazetecilikten farklı. İnternette bir link üzerinden yayıncılık yapıyorsunuz, işte gazetede kağıt üzerinde yapıyorsunuz, televizyonda görüntüyle yapıyorsunuz. Bunda dokunarak ulaşabiliyorsunuz her şeye. Yani bu com.tr, org., gov. Vs gibi şeyler yazmanıza hiç gerek yok, ulaşmak istediğiniz mecraya dokunarak ulaşıyorsunuz ve anında istediğiniz her bölümüne sadece dokunarak gidebiliyorsunuz.

Tabii bu bir ekip işi. Asıl olarak ben Tolga Yeniyurt’la bu işi yapıyorum. Bu mecraya uygun tasarım Tolga’nın tasarımı.

Bu mecra bana istediğim gibi gazetecilik yapma imkanı tanıdı. Bizim bir patron yok başımızda, bizim yaptığımız başka bir iş yok. Biz burada tamamen bir habercilik işi yapıyoruz ve bu gazeteyi yapıyoruz. Dolayısıyla bu gazeteden kazanacağımız bütün para yine habere gidecek… Son derece tarafsız, bağımsız bir gazete, yayın organı olacak. Sponsor dahi istemedik. Tolga ve ben kendi cebimizden yapıyoruz bütün masrafı.

Reşat Nuri Erol
17.01.2011
18:48

Medya Derneği ve Bilgi Üniversitesi, ’Gazeteciler için yeni medya ve yeni fırsatlar’ başlıklı seminer düzenledi. Seminerde sosyal paylaşım sitelerinin öneminin altı çizildi.

Tuğba Kaplan’ın haberi

Bilgi Üniversitesi’nin kampüsünde yapılan seminerde, Medya Derneği başkanlığını da yürüten karikatürist Salih Memecan sunum yaptı. İnternetin yaygınlaşmasıyla gazeteciliğin kâğıt üstünde uzun süre devam edemeyeceğini söyleyen Memecan, "Teknolojik değişim çok hızlı, sürekli kendinizi geliştirmek zorundasınız. Özellikle gazeteciler bu değişimi yakından takip etmeli." diye konuştu. Yeni haber konuları ve kaynaklar bulmak, trendleri takip etmek için sosyal paylaşım sitelerinin etkili olduğunu anlatan Memecan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Haberlerin anlık güncellemelerini yapmak, buna halkı dahil etmek, okur ve izleyicilerle yeni iletişim imkânları yakalamak, kişisel marka oluşturmak isteyen gazeteci bu uygulamalara kayıtsız kalmamalı."

Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Erkan Saka da yeni nesil gazeteciliğin yönünün değiştiğini, sosyal medya denince akla ilk olarak "Twitter ve Facebook" gibi son yılların gözdesi olan sosyal paylaşım sitelerinin geldiğini dile getirdi. "Yeni medyada çok kompleks şeyler üretmeye gerek yok." diyen Saka, "Yeni medyanın mantığı çok basit, sürekli güncelleniyor, yeni uygulamalar eskileri geçebilir ama, önemli olan iyi bir fikir bulmak." dedi. Dijitalleşmenin artık çok küçük yaşta, ailede başladığını vurgulayan teknoloji uzmanı Serdar Kuzuloğlu ise bir gazetecinin bu değişime kayıtsız kalmaması gerektiğini anlattı.

Zaman

Reşat Nuri Erol
17.01.2011
19:12

Tablet Gazete18 OCAK 2011

Medya dünyasında bu hafta önemli bir girişim hayata geçecek; ilk tablet gazete iki gün sonra yayınlanmaya başlayacak. Uluslararası medya tekellerinden biri olan News Corporation’ın sahibi Rupert Murdoch ile bilgisayar dünyasının önde gelen markası Apple’ın patronu Steve Jobs’ın ortak projesi olan tablet gazete’nin adı "The Daily" (Günlük) olacak.

Tablet bilgisayarlara özel olarak hazırlanacak bu gazete, önce haftalık periyotlarda çıkartılacak ve fiyatı 1 doların altında olacak. Gazetenin kısa sürede günlük olarak yayınlanması için yoğun çaba harcanacak. Gazeteyi 100 kişi hazırlayacak ve 60 sayfa civarında olacak. Gazetenin iPad’in işletim sistemi İOS’ın yanı sıra Android ve Windows 7 işletim sistemlerinde de çalışabilmesi sağlanacak.

Tablet gazete fikrini, bir süredir bu köşede yazdığım ve kodlarını anlatmaya çalıştığım "yeni medya çağı" açısından çok önemli ve değerli bir girişim olarak görüyorum.

Tablet gazete, medyada/gazetecilikte yaşanan paradigma değişiminin de en bariz örneğini teşkil ediyor. Günümüzde iletişim alanında yaşanan müthiş gelişmelerin, internetin hayatımızı nasıl şekillendirdiğinin de somut göstergesi aslında tablet gazete...

İnsanlar cep telefonundan internete bağlanırken, avuçiçi bilgisayarlarından sanal dünyada bankacılık işleminden alışverişe kadar her türlü ihtiyaçlarını karşılarken, medyanın bu yeni duruma ve bu yeni insana söyleyecek bir sözünün olması gerekiyordu.

O söz şimdilik, tablet gazete...

Kağıdı, dağıtımı, baskı masraflarını, pazarlamayı ortadan kaldıran tablet gazete fikri, eğer doğru tasarlanabilir, sağlıklı uygulanabilir ve insanlar tarafından kabul edilebilirse, yepyeni ufukların açılmasını sağlayabilir.

Tabii, bu öncelikle tablet bilgisayarların kullanım özellikleriyle de doğrudan ilgili. Tablet bilgisayarlar tahmin edildiği gibi eğer kısa sürede çok fazla yaygınlaşır, cep telefonları gibi insanların hayatına vazgeçilmez şekilde girmeyi başarabilirse, tablet gazetelerin yaşama, büyüme ve gelişme imkanları da o oranda artar.

iPad’ın üreticisi Apple’ın tablet gazete fikrine sıcak bakması ve uluslararası bir medya devi ile bu projeye ortak olmasının ardında, bu aletin kullanımını gazete yoluyla yaygınlaştırma düşüncesi de büyük oranda hakim. Rupert Murdoch da tablet gazeteyi, tıkanan gazete tirajlarına, düşen satış ve kârlara, etkinliği azalan yayın organlarına çare olarak görüyor, bu girişimin tutabileceğini öngörerek yatırım yapıyor.

Benim öngörüm; tablet gazetenin, bu girişimi başlatan şirketlerin tahmin ettiği hızda olmasa da, zaman içerisinde tutacağı, sevileceği ve okunacağı yönünde.

Ama stratejik nokta; İçerik...

Tablet gazetelerde nasıl bir içerik olacak, kimlere hitap edecek, bu içeriğin kalitesi/düzeyi ne olacak? İnsanlar kağıttan okumayı bırakıp ekrandan okumaya nasıl ikna edilecek?

Bu soruların mutlaka cevaplanması ve stratejik öngörüleri içeren bir yol haritasının hazırlanması lazım...

Gelişmeleri izleyip göreceğiz...

İletişim teknolojilerindeki değişim ve dönüşümlerin etkilerine seyirci kalmanın, yokmuş gibi hareket etmenin, gelip geçici bir rüzgar olarak görmenin anlamsız olduğu kavrayıp, bu dönüşümlere paralel uygulamalar geliştiren, yeni yöntemler keşfeden ve yenilikçi bir zihniyete sahip olan kurumlar/ülkeler, stratejik üstünlük sağlayacaklar, yeni yüzyılda önderlik eden pozisyonda olacaklar.

Merak ediyorum; Acaba Türkiye’deki medya sahipleri ve yöneticileri bu gelişmelerin farkındalar mı, yaşanan dönüşümlerin kodlarını çözebiliyorlar mı, kendilerini geleceğe hazırlıyorlar mı?

Medya sektörünün vakit kaybetmeden bu konulara kafa yormasında büyük yarar var. Çünkü değişim kimseyi beklemiyor, kimsenin keyfine göre hareket etmiyor. Değişime direnenler de tarihin tozlu raflarında yerini almaktan maalesef kurtulamıyor.

Dr. Abdullah Özkan, Milli Gazete

Reşat Nuri Erol
18.01.2011
06:02

TAHMİN...

İşte Fehmi Koru’yu kovdurtan irade!

1) Fehmi Koru’nun Yenişafak’tan kovulması, Yenişafak patronlarının tasarrufu olamaz; zira Fehmi Koru hem marka isimdir, hem de Cumhurbaşkanının yakın arkadaşıdır. Dolayısıyla Koru’yu kapıya koyan irade Cumhurbaşkanı ile aşık atacak kadar güçlü olan bir iradedir.

2) Fehmi Koru’yu kapıya koyan irade Ahmet Taşgetiren’i bir süre önce yine Yenişafak’tan kovdurtan iradedir ki kim olduğunu Taşgetiren söylesin!

3) Fehmi Koru’yu kovdurtan irade, bütün dinleme ve fiskoslardan haberdar olan iradedir.

4) Fehmi Koru’yu kapıya koyan irade, Fehmi’nin WikiLeaks bağlamında yaptığı dedikodudan haberdar olan iradedir.

5) Fehmi Koru’yu kovduran irade, onun yandaş medya pazarında iş bulmasına engel olan iradedir.

Kim midir o?

Tahmin ettiğiniz kişidir, zira başkasının olabilmesı mümkün değil!

Sabahattin Önkibar

Reşat Nuri Erol
18.01.2011
07:31

seçime doğru ilginç bir yorum;

bilgilerinize...

RNE

"Türkiye’de artık taraflar belli ve bizler halk olarak "İsraİl-Almanya-Doğan Holding Partileri" ve Erdoğan arasında bir seçim yapacağız. Son günlerde ortaya çıkan Merkel-Erdoğan restleşmesi de bu keskinleşmenin bir sonucu..."

2011’de ’İsrail-Almanya-CHP’ ve Erdoğan arasında bir seçim yapacağız

Seçime çok az bir süre kaldı, taraflar da keskinleşmeye ve görünür hale gelmeye başladılar. Çok ilginç gelişmeler var; Türkiye’de 10 kişinin aldığı maaşı alan bir CEO (Doğan Holding CEO’su Nebil İlseven) işi bırakıyor CHP’ye il başkanı oluyor. O da yetmiyor Oktay Ekşi, ne olursa olsun tarafsız kalacağına inandığımız, hayat boyu ne partiler görüp siyasete bulaşmayan, yılların "Oktay Abi"si CHP’ye katılıyor...

Sevgili dostlar, Türkiye’de artık taraflar belli ve bizler halk olarak "İsraİl-Almanya-Doğan Holding Partileri" ve Erdoğan arasında bir seçim yapacağız. Son günlerde ortaya çıkan Merkel-Erdoğan restleşmesi de bu keskinleşmenin bir sonucu...

Peki hangisine oy vereceğiz? Ona karışmam, fikrimi de söylemem! Hangisi size daha yakınsa ona verin!

Sonuç: "Doğan-Almanya-İsrail" cephesi, bu seçimin son şansları olduğunu düşünüyorlar. Bu seçimde Erdoğan’ı devirip eski hamam-eski tas sistemini hâkim kılamazlarsa Türkiye’deki etki alanları tamamen ellerinden kayıp gidecek. Onlar için bu seçim çok çok önemli... Karar sizin! Son söz: Bir vatandaş olarak bu iki "taraf" dışında bir üçüncü alternatif olmasını isterdim ama kısa vadede yok. Dolayısıyla sizlere sadece "olanı" tüm gerçekliğiyle aktarıyorum. Ben analiz ediyorum sentez size ait!

Çok önemli bir not: Vicdanen şunu yazmam gerekli; son bir hafta içinde, Demokrat Parti Başkanı olan Namık Kemal Zeybek için, "Aydın Doğan’ın adamı" gibi yazılar yazılıyor. Konuyu çok yakından bilen biri olarak şunu söyleyeyim; Namık Kemal Zeybek asla Doğan’ın adamı değildir hatta tam tersi! Elinde olsa Doğan’ın bütün yaptıklarının hesabını hükümetten daha sert bir şekilde ilk önce o sorar! Kendisine haksızlık edenlere duyurulur! Bir son tespit: Zeybek’in seçilmesi en çok MHP’yi vuracaktır, normal şartlarda parti büyürse en çok oyu MHP tabanından alacak...

Yiğit Bulut / Habertürk

Reşat Nuri Erol
18.01.2011
07:49

LÜBNAN’DA DERİN OYUN

Ankara, yapbozun parçalarını bir araya getirebilecek mi?

iyibilgi özel

Lübnan kısa bir süre aradan sonra yeniden karıştı. Saad Hariri Başbakanlığı’ndaki kabinede yer alan 11 Hizbullah kökenli bakan istifa etti. Böylece ülkede hükümet düştü. Bu istikrarsızlık demek. Elbette daha fazlası da var. Hükümet krizi kaosu, iç çatışmayı ve tüm bölgeyi etkisi altına alacak bir bunalımı beraberinde getirebilir. Eğer önlem alınmazsa tabii. Başta Türkiye olmak üzere bazı ülkeler Lübnan’da çıkan krizin derinleşmesini engellemeye çalışıyor. Ancak önce Lübnan’da aslında ne olduğunu, Türkiye’nin ne yapmaya çalıştığını ve bazı aktörlerin pozisyonlarını analiz edelim. Ardından Lübnan’daki gerilimin sonuçlarını değerlendirelim.

İLK HEDEF SURİYE’YDİ

Lübnan’daki Saad Hariri Başbakanlığı’ndaki hükümet Hizbullah kökenli 11 bakanın istifasıyla düştü. Hizbullah kökenli bakanların istifa etmesinin nedeni, 2005 yılında öldürülen eski Başbakan Refik Hariri suikastıyla ilgili iddiaların Hizbullah’a yöneltilmesi. Şöyle ki, başta ABD olmak üzere batı dünyası ilk olarak suikastın ardında Suriye olduğu tezini ileri sürdü ve kurulan uluslar arası baskıyla Suriye Lübnan’dan çekilmek zorunda bırakıldı. O yıllarda Suriye, Bush yönetiminin hedef aldığı 3 ülkeden birisi olduğu için oldukça zor durumda kaldı. Ancak geçen zaman içinde Türkiye’nin de katkılarıyla Suriye hedef ülke olmaktan çıktı. Lübnan’la ilişkilerini geliştirdi. Bu arada Refik Hariri suikastıyla ilgili BM’nin kurduğu uluslar arası mahkeme çalışmaya başladı.

HİZBULLAH MEYDAN OKUDU

Mahkemenin suikastın ardında Nasrallah’ın başında olduğu Hizbullah’ın olduğunu ileri süreceği geçtiğimiz aylarda basına sızdırıldı. Hizbullah’ın fail olarak gösterileceği anlaşılınca Hasan Nasrallah sert çıktı, böyle bir duruma sert bir şekilde karşılık vereceklerini açıkladı. Bu gelişmeler tam da Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Kasım ayında gerçekleştirdiği Lübnan gezisine rast geldi. Erdoğan o gezisinde aralarında Hizbullah’ın da bulunduğu siyasi yelpazedeki kesimlerle görüştü, onlara diyalog kanallarını açık tutun tavsiyesinde bulundu. Aslına bakılırsa o gezinin, ülkede çıkacak kriz öncesinde tüm kesimlerle diyaloğa girme ve Saad Hariri’ye destek verme gezisi olduğu buradan geriye dönük bakınca anlaşılıyor.

ESAD’LA HİZBULLAH PAZARLIĞI

Kasım ayında filizlenen bu gerilim, geçtiğimiz hafta yaşanan istifalarla depreme dönüştü. Başbakan Erdoğan bu kez Kuveyt’teydi. İstifaların açıklanmasından iki gün önce konu Erdoğan’a Kuveyt’te aktarıldı. Erdoğan o sırada Kuveyt’e yeni gelmişti ve Kuveyt emirinin Saray’ına yeni yerleşiyordu. Gelen istihbarat üzerine Erdoğan hemen Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı aradı. O telefon görüşmesinde bilinmeyen bazı şeyler konuşuldu. Örneğin, Erdoğan Esad’dan Hizbullah üzerindeki etkisini kullanmasını ve örgütün ikna edilerek hükümette kalmasını istedi. Erdoğan, hükümetin düşmesi halinde Lübnan’da önlenemeyecek bazı gelişmelerden endişe ediyordu. Aynı endişeleri Esad da paylaştı. Ancak Esad, Hariri’den de endişe ediyordu. Esad Erdoğan’a “biz Hariri’ye bir yıldır anlatmaya çalışıyoruz. Mahkeme kararını Hizbullah aleyhine açıklarsa hükümet düşer diyoruz. Ancak bizi dinlemiyor” diyordu. Esad şöyle devam ediyordu: “Hariri bize başka, diğerlerine başka konuşuyor. Aramızda güven bunalımı var.”

KRİZ BİR ÜLKEYE YARAR

Erdoğan ise Hariri’nin ayakta kalması gerektiğini söylüyordu. Bu yüzden Esad’ı ikna etti. “Hemen bir konferans düzenleyelim. Lübnan’da hükümet dağılırsa bundan bölge kazançlı çıkmaz” dedi. Bu imalı söz üzerine Esad ikna oldu. Çünkü Lübnan’da çıkacak istikrarsızlıktan kimin faydalanacağı ortadaydı. Yaklaşık üç gündür yaşanan gelişmelerden biliyorsunuz. Lübnan Başbakanı Hariri, Erdoğan’la görüşmek için Ankara’ya geldi. Ve uluslar arası konferans için görüşme trafiği başladı. Erdoğan Pazartesi sabahı aynı konuda görüşmeler yapmak üzere Suriye’ye gidiyor.

HİZBULLAH İKNA EDİLEBİLİR Mİ?

Erdoğan ne kadar uğraşırsa uğraşsın. Lübnan’da hükümetin yeniden kurulması çalışmaları meyve verir mi bu soru işareti. Çünkü Hizbullah’ın hükümete dönmesi için ikna edilmesi gerekiyor. Ancak Hizbullah’ın şartı mahkemenin kararını açıklamaması. Çünkü böyle bir durumda Hizbullah gerekirse silahla kendisini korumak zorunda kalacağını düşünüyor. Ancak babası öldürülünce genç yaşında Başbakan olan Hariri, mahkemenin durdurulması için bir şey yapmıyor, ya da yapamıyor. Çünkü mahkeme BM tarafından oluşturuldu ve artık bu konuda yapacak bir şey yok.

MAHKEME BAĞIMSIZ MI?

Tam bu sırada mahkemenin neden Hizbullah’ı hedef gösterdiğini sorgulamalı. Bu saldırı Hizbullah’ın işi mi? Belki de… Belki de değil… Ancak birilerinin bu suikastın üzerinden ciddi planlar yaptığı ortada. Zira ilk olarak Suriye’nin üzerine yıkılan suç, Suriye Lübnan’dan çekilince, Lübnan üzerindeki etkisi kırılınca ve Suriye “uluslar arası topluma” katılınca, bu kez Hizbullah’ın yakasına yapışıyor. Mahkeme gerçekten Hizbullah’ın suçlu olduğuna inanmış olabilir. Ancak bunun siyasi sonuçları olacaktır.

İÇ SAVAŞ ÇIKAR MI?

Nasıl sonuçları olabileceğini şimdiden görebiliyoruz. Mahkemenin sonuçları kararını açıklamasının ardından, Hizbullah eleştiri oklarının hedefi haline gelebilir. Bölgedeki İran etkisinin kırılması için Hizbullah zayıflatılmak istenip, örgüte karşı operasyonlar düzenlenebilir. Bu halde ülke bir iç savaşa sürüklenebilir. Bunun olmasını kimse istemez, ancak Hizbullah bu oyunu fark etmez ve silahla karşılık verirse süreç buraya doğru gidebilir. Bu takdirde Hizbullah’ın kolu kanadı kanlı bir sürecin ardından kırılabilir. Böylece asıl hedefe ulaşılmış olur. Yani bölgedeki İran etkisi sınırlanır. İran’ın etkisinin sınırlanmasını Arap liderlerin de istediğini yayınlanan Wikileaks belgelerinden de biliyoruz. Bu sadece İran’ı zayıflatmaz. Kanlı süreç Lübnan’ı bitirir. Hizbullah’ın gücü eriyeceği için İsrail rahatlar. Lübnan’ı tacizler devam edebilir. İsrail bu süreçte, eş zamanlı olarak Gazze ve Hamas’a yönelik baskı ve şiddet politikasını artırabilir.

ZİNCİRLEME FELAKET

Bu gelişmeler bölgede zincirleme reaksiyon gösterir. Lübnan’daki kırılgan yapı, Suriye’yi, Ürdün’ü ve hatta Türkiye’yi etkiler. Bu arada ortaya çıkacak nahoş görüntüler Arap toplumlarında huzursuzluğa neden olabilir. Tunus’ta yaşananlara benzer olaylar çevre ülkelere sıçrayabilir. Ortadoğu’da güç boşluğu doğar. Bu durum Türkiye ile İsrail’i daha sık karşı karşıya getirebilir. Elbette bu kötü bir senaryo ancak gerçeklikten uzak değil. Bu fotoğraf Başbakan Erdoğan’ın da önüne koyuldu. Erdoğan bu yüzden Suriye’ye gidiyor. Bu yüzden Lübnan’daki siyasi kriz önlenmeye çalışılıyor.

www.iyibilgi.com





Sayı: 84 | Tarih: 16.01.2011
Mahir Kaynak
Rakamların büyüsü
1659 Okunma
9 Yorum
Süleyman Karagülle
Ahmet Hakan
Yeni başlayanlar için padişahlar
1272 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Şevket Eygi
Çok Alametler Belirdi
1217 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ruşen Çakır
Hizbullah’a moral takviyesi
1214 Okunma
Tayibet Erzen
Zülfü Livaneli
Stuttgart’ta Atatürk konuşması
1212 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ebubekir Sifil
Dünyadan Kopmak Mı Kendi Dünyasını İnşa Etmek Mi
1077 Okunma
Zafer Kafkas
Ruhat Mengi
Topyekûn özür borcu.. Yanlış efendim! –
1035 Okunma
Vahap Alma


© 2024 - Akevler