NATO Zirvesi
1227 Okunma, 5 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

• NATO Zirvesi 20 Kasım 2010 Cumartesi

 

- NATO tarih boyunca gerçekleşen en büyük askeri ittifaktır. Ancak İran NATO’yu bir tehdit olarak görmediğini söylemektedir. Bu İran’ın gücünün NATO’dan daha büyük olduğu anlamına gelir mi? Buna evet diyemeyeceğimize göre bu sözün arkasında ne var?

- Nato tekel sermayenin dünya dengesini korunmak için kurduğu bir teşkilattır. Nato ve Varşova görünüşte birbirine karşı kurulmuştu. Gerçekte kendi ülkelerini dize getirmek için vardı. Nato Türkiye’yi seni Varşova’ya yem ederim ha deyip emrine almıştır. Sovyetler de seni Türkiye’ye yem ederim diyerek Bulgaristan’ı emrine almıştı. Gorbaçov bu tezgahı bozdu.

 

- Türkiye’nin füze kalkanı projesinde ABD’den farklı düşündüğü, belli bir ülkenin hedef alınmasını istemediği biliniyor. Bu NATO ile Türkiye’nin tehdit değerlendirmesinin farklı olduğu, yani NATO’nun tehdit saydığı ülkeye Türkiye’nin zararsız dediği anlamına mı geliyor?

- Tekel sermaye önce din savaşlarıyla dengeyi kurdu, sonra rejim savaşlarıyla dengeyi kurmaya çalıştı. Şimdi bölgesel gruplaşmalarla kurmak istiyor: Irak, İran, Afganistan, Orta Asya, Mogolistan çizgisiyle yeryüzünü ikiye bölecek, bunlarla sınırda çatışma ile dengeyi kuracaktır. İran arada değil Türkiye gibi batı blokta olmak istiyor. AB de bu görüşte. İran Müslüman kalarak AB yanında yer almak istiyor. Türkiye ve İran tarafsız kalarak bağımsızlıklarını koruma politikasını izlemiş olabilir.

 

- NATO artık ülkeler ittifakı olmaktan çıktı ve bir çelişkiler yumağına dönüştü. Eski düşmanı Rusya artık işbirliği yaptığı bir ülke, eskiden karşı safta olanlar yanında, ancak düşmanının kim olduğu, tehdidin nereden geleceği bilinmiyor.

- Sermaye Nato’nun varlığını sürdürüyor. Finanse ediyor. Para hatırı için de devletler varlığını sürdürüyorlar. Başlangıçta Afganistan’ı kullandı. Irak’ta kullanmak istedi olmadı. Şimdi de Doğu Batı bloklaşmalar için hazır bulunduruyor. Bizim Nato hakkındaki önerilerimiz şunlardır:

a) Batı uluslararası güç haline gelmelidir. İsteyen devletler maddi destek ve asker vermelidirler.

b) Biyolojik, kimyasal, atom ve tahrip edici silahlar Nato’nun denetiminde olmalıdır. Silahı o satın almalı ve dünyadaki ordulara o satmalıdır. Her ordunun alabileceği silah miktarı belli olmalıdır. Ona göre o silahı satmak Nato için vecibe olmalıdır.

c) Bunun dışında bir araştırma merkezi haline gelmelidir. Dünyadaki silahlı gücü araştırma uygarlaşmaya yöneltmelidir.

d) Nato savaşları önleme kurumu haline gelmelidir. Barış yolunu tutmalıdır. Yani İslam düzeninin Adil Düzen’in var olması için gereğini yapmalıdır. Savaş birliği olmaktan çıkmalıdır. Türkiye böyle bir Nato’da yer alabilir.

 

- Çin günümüzün önemli askeri ve ekonomik güçlerinden biri haline geldi. Onun diğer ülkelerle bağlantısı var mı? ABD onu bir rakip olarak görüyor mu yoksa ekonomik ilişkileri nedeniyle birbirine muhtaçlar mı? Son zamanlarda ABD’nin Çin ile ticaretini azaltma çabasında olduğu, dış ticaret açığını kapatma çabasının en önemli unsurunun en çok açık verdiği Çin’den ithalatını kısmak olduğu gözleniyor. Çin ihracatını kısıp iç tüketimini mi artıracak yoksa yeni pazarlar mı arayacak? Bu pazarların neresi olması beklenir?

- Gelecekte belki yakın gelecekte devlet sadece genel güvenliği sağlayacak, altyapı hizmetleri yapacak ve hukuk düzeni koruyacak. Siyasî yöneticiler halkın çalışmalarına karışmayacaklar. Mesela parayı devlet değil halk çıkaracaktır. Ambarında malı olan senet çıkaracaktır. Bu senedi para ile satacaktır. Senedi satın alan bankaya gidip rehin olarak bırakacak karşılığında merkez bankasının yeni bastığı parayı alacaktır. Dolayısıyla parayı basan ambara malı koyup senedi çıkartan vatandaş olacaktır. İhracat ve ithalatı kontrol eden gümrükler ve vizeler değil  halkın ürettiği paralar olacaktır.

 

- Bu ve benzeri soruları cevaplandırmak için ABD-AB ilişkilerinin geleceğini kestirmek zorundayız. İran NATO’yu bir tehdit olarak görmediğini söylerken bazı Avrupa ülkelerinin ve Çin’in desteğini almış olabilir. Türkiye’nin kararsızlığı bu gücün ABD karşısında denge sağlayacak kadar güçlü olduğunu düşünmesinden kaynaklanıyor olabilir. Yani ABD artık tek güç değildir ve dünya tek kutuplu olmaktan çıkmış sayılmaktadır.

- Türkiye saldırma bakımından ancak Kıbrıs’ı alabilecek kadar güçlüdür. Ondan da geri çekilmek zorunda kalmıştır. Ama savunma bakımımdan Türkiye’yi değil süper de olsa bir devlet, hepsi birleşseler bile silah zoruyla yenemezler. Çünkü Türk ordusu inanarak savaşan bir ordudur. Türk halkı ordusuna sahiptir. Ayrıca Türkler sömürücü olmadığı için tüm komşularıyla dostluk içindedir. Türkiye gelecekte önder ülke olacaktır, ama bu savaş gücüyle değil ilahi şeriat gücüyle olacaktır.

 

- NATO zirvesi dünya ölçeğinde büyük bir dönüşümün başlangıcı sayılabilir. Geçmişte bir savunma örgütü maskesi altında ABD’nin Batı Avrupa üzerindeki egemenliğini sağlayan NATO bu rolünü kaybedecek ve yeni ittifakların yolunu açacaktır. Yeni dengede üç nirengi noktasından söz edilebilir. Bunların ABD, Rusya ve Çin olduğu söylenebilir. Bazı AB ülkelerinin Rusya’ya, Ortadoğu’da azalan ABD etkisinin yerini doldurmak isteyenlerin, Çin’e yaklaşacakları ve ABD’nin kalanlarla yetineceği anlaşılmaktadır.

- Dünyada bugün etkin güçler olarak ABD, AB, Rusya ve Çin vardır. Gelecekte Hindistan etkin güç olacaktır. Daha ileride Afrika etkin güç olacaktır. Daha ileride Güney Amerika da etkin güç olacaktır. Türkiye Adil Düzen’i ile siyasî güç olmadan etkin olacaktır. İsrâîl Amerika’daki hamilerinden kurtulup Türkiye’nin güvencesinde üçüncü bin yıl uygarlığına hizmet etmeye devam edecektir.

 

- Türkiye bu üç güç odağı için belirleyici rol oynayacaktır. Çin’in Ortadoğu ve Afrika’ya açılmasının yolunu açabilir, Rusya’nın yeni özelleştirme projesinde kapılarını açtığı Almanya ve Fransa ile birlikte bu kampta yer alabilir, ABD’nin bölgedeki rolünün devamını sağlamak için onun yanında yer alabilir.

Kilit ülke konumunda olmak tüm ihtimaller için yararlı olmak anlamına gelir. Türkiye yeni dengenin oluşmasında belirleyici konumdadır. Ancak bu rolü oynamanın temel şartı ülke içinde tam anlamıyla egemen olmak, bu güçlerden herhangi birinin yapacağı operasyonları etkisiz kılacak kadar güçlü olmaktır. Şu anda herkese mavi boncuk dağıtan konumundayız. Taraflardan biri gelişmeleri aleyhine yorumlarsa problemlerle karşılaşabiliriz. Çünkü dünya üzerindeki dengeler idealler yönünde değil hesaplar üzerinden kurulmaktadır. Bu süreci başarıyla atlatmak tarihimizin en büyüğü olmak demektir.

-       Türkiye neler yapmalıdır:

a)     Türkiye 12 bölgeye ayrılıp bu bölgelerin merkezinde birer ordu kurmalıdır. Samsun, Bursa, İzmir ve Adana’da deniz ordularını Diyarbakır, Van, Erzurum ve Tekirdağ’da kara ordularını Eskişehir, Konya, Kayseri ve Ankara’da hava ordularını kurmalıdır. Bunlar doğrudan devlet başkanına bağlı bağımsız ordular olmalıdır. Bütçeleri anayasada belirlenir siyasiler değiştiremeyecektir. Askerler başka bölgelerden gelmelidir. Siviller bunlara karışmamalı, bunlar da sivile karışmamalıdırlar. Her ordu kendi bölgesini savunacak şekilde eğitim ve hazırlık yapmalıdır.

b)    Yerinden yönetim ilkesi getirilmelidir. Onlu sistem içinde ocaklar, bucaklar, iller kurulmalıdır. Her kuruluş kendi içişlerinde tamamen bağımsız olmalıdır. İç düzenlemelere asla karışılmamalıdır. Her bucağın kendine özgü ceza ve hukuku olmalıdır. Her bucak kendi buğday parasını, her il kendi demir parasını ve ülkemiz parasını toprak parasına dönüştürmelidir. Devlet olarak yalnız altın ile altın sertifika çıkarmalıdır.

c)     İlmî, dinî, meslekî ve siyasî dayanışma ortaklıkları kurulmalıdır. Çoklu sistem getirilmelidir. İlimde bağımsız üniversiteler, dinde bağımsız tarikatlar, ekonomide bağımsız odalar çok sayıda ve siyasette her orduya asker toplayan siyasi partiler yer almalıdır.

Yani Adil Düzen gelmelidir. İşte ondan sonra Türkiye insanlığa hizmet ederek önder ülke olur.

 

• NATO Zirvesi 20 Kasım 2010 Cumartesi

İran Nato’yu tehdit gücü kabul etmiyor. Türkiye farklı yöne bakıyor. Nato amaçsız kalmıştır. Amerika Çin’den ithalatı azaltıyor. Çin ne yapacak. ABD Tek kutup değildir. Türkiye ona teslim etmek zorunda değildir. Olabilir. Türkiye Çin’in Afrika’da temsilcisi, Rusya ve AB’nin ekonomik yatırım alanı, ABD’nin Orta Doğu’da temsilcisi olabilir. Türkiye bu dengeleyici rolünü oynaması için kendi iç düzenlemesini yapmış olması gerekir. Yoksa ezilir gider.

Özet Yorum:

Allah Türkiye’ye Adil Düzen’i insanlığa sunma görevini vermiştir. Bunu yaparsa dünyada önder ülke olur. Yerine getirmezse yok olur, yenisi gelir. İşte bizim siyasetimizin temeli budur. Türkiye önder ülke olmalıdır. Muasır medeniyetin fevkına çıkmalıdır. Elinde tuttuğu meşale müspet ilim olmalıdır. Yoksa yok olur.

 

• Genel durum 14 Kasım 2010 Pazar Yazı Özeti

Reel ekonomi mâlî ekonomi kadar önemli. Dışa muhtaç ülkeyi savaşsız çökertirsiniz. ABD Çin’siz yaşayabilir, Çin’in ekonomisi çöker. Rusya da kendi kendine yeterli. Birleşip yeniden  dünyaya hakim mi olacaklar. Çatışma bu iki ülkeden başkaları zarar görür. Kendileri dışarıda kalırlar. Irak’ta Türkmenler kadar Kürtlere de sahip çıkmalıyız. Enerji sorunumuzu garantiye almalıyız. Sadece askerî güç savaşı kazanmaya yeterli değildir.

Özet Yorum:

Ekonomi tarım ürünlerine dayanır. Gıda tamamen tarıma dayanır. Giyimde de tarım hakimdir. Üretim insan emeği ile doğa enerjisiyle yapılmaktadır.  Bağımsızlık ülkenin kapalı ekonomideki yeterliliğine dayanır. Refah ise ekonomide dünyaya entegreye dayanır. Ülkemiz gerek hammadde gerekse enerji bakımından yeterli ülkedir. Petrol azdır, ama linyit var sular var, güneş var,  Ormanlar var, rüzgâr var, yeraltı sıcak sular var. Bunları değerlendirebiliriz. Barışta dış ticaret savaşta ise içe kapanarak varlığımızı sürdürebiliriz. Bunu ne devlet yapabilir ne de sermaye yapar. Bunu ancak adil düzen içinde halk yapar. Krediyi halka verip işvereni borçlandırırsanız sorunlar çözülmüş olur.

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
22.11.2010
03:32

Yusuf Kaplan

22 Kasım 2010 Pazartesi

İnsanlığın önündeki en büyük tehdit: NATO

NATO, münhasıran Atlantik ötesi bir gücün dünyaya nizamat vermesi için Soğuk Savaş şartlarında kurulmuş askerî ve stratejik bir örgüttür. Dünya, Atlantik’in ötesindeki bir güçten ibaret değildir; ama NATO kurulurken, art arda yaşanan iki büyük savaştan sonra oluşan vakum NATO’nun Atlantik ötesi bir güç tarafından de facto / fiîlî olarak kurulmasına fırsat vermiştir.

NATO’nun kuruluşu da, varoluşu ve varlığını sürdürüş gerekçeleri de, geleceği de sorunludur ve tartışmaya açıktır.

Yani NATO’nun esaslı bir meşrûiyet problemi vardır. Bugün tartışılması gereken asıl yakıcı sorun, NATO’nun varlığı ve meşrûiyeti olması gerekirken, NATO’nun dünyanın geleceğinin şekillendirilmesinde nasıl kilit rol oynayabileceği konuşulabilmektedir. Hele de Türkiye gibi özellikle de yakın dönemde ilkeli bir dış politika izleyen, uluslararası ilişkiler terminolojisine modern tarihte -belki de- ilk kez güvenilirlik, erdem, vicdan, ahlâk gibi kadîm metafizik kavramları girdiren bir ülkenin son Lizbon toplantısında takındığı tavırla, her bakımdan köklü, sorgulanması gereken bir kimlik krizi yaşayan ve meşrûiyeti tartışmaya açılması gereken NATO’nun meşrûlaşmasına yaptığı katkının hiç de küçümsenecek bir katkı olduğu sanılmasın.

NATO’nun varlık nedeninin neden tartışmalı ve meşrûiyet sorunuyla malul olduğu meselesi hakkında -nedendir bilinmez- pek üzerinde durulmayan bir iki temel meseleye dikkat çekmek gerekiyor.

Öncelikli olarak, NATO’nun kurulmasında İngilizlerin pek bilinmeyen bir rolleri vardır: NATO’nun "beyni" ya da "gizli el"i, dün de İngilizlerdi; bugün de İngilizlerdir. NATO’nun giriştiği her operasyonun gerisinde Amerikalıları lojistik, diplomatik, stratejik ve tabiî askerî olarak destekleyen, kışkırtan aktör hep İngiltere olagelmiştir: Son çeyrek asırda, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’da (yani Osmanlı coğrafyasında) Amerika’nın NATO üzerinden gerçekleştirdiği operasyonların -çoğunlukla gerçek olmadığı daha sonra ortaya çıkan- gerekçelerinin üretilmesinde ve NATO operasyonlarının meşrûlaştırılmasında hep İngilizler belirleyici roller oynadılar ve nüfûz alanlarını -çaktırmadan- alabildiğine genişlettiler.

Unutmayalım: Amerikalılara NATO’yu kurdurtan ve ABD’yi Avrupa’ya müdahale etmeye kışkırtan kişi Churchill’dir. Churchill, Amerikalılara, "eğer Avrupa’ya müdahale etmezseniz, biz Avrupa’da birbirimizi yiyeceğiz, siz de dünya gücü olma fırsatını kaçırmış olacaksınız" diyerek NATO’nun kurulmasına ve ABD’nin Avrupa (gerçekte Osmanlı) coğrafyasına yerleşmesinde belirleyici rol oynadı.

Buradan da anlaşılabileceği gibi, NATO’nun kuruluşunun görünüşteki gerekçesi, iki paylaşım savaşıyla birlikte harab-u tûrâb olan Avrupa’nın -Anglo-Amerikan hegemonik çatısı altında- toparlanmasıdır. Ama asıl görünmeyen gerekçesi, Toynbee’nin "durduruldu" dediği Osmanlı medeniyetinin çocuklarının yeni bir medeniyet sıçraması gerçekleştirmesini nihâî olarak önlemektir.

Bunun için Türkiye, aslâ kendi hâline bırakılmamıştır; bugünden sonra da kendi hâline bırakılmak istenmiyor. O yüzden Türkiye, NATO’ya alınarak, enterne -dolayısıyla hadım- edilmeye çalışıldı.

Fakat evdeki hesabın çarşıdaki pazara -her zaman- uymadığı görülüyor: Öncelikli olarak, Türkiye’nin NATO’ya girmesi, Türkiye’nin tarihte tatil yapmasına yol açmışsa da, Türkiye’nin Batı’dan gelecek ölümcül, yok edici darbeyi savuşturmasına; bu arada zaman kazanmasına; en önemlisi de toparlanmasına ve şu geçtiğimiz süreçte gözlendiği gibi kendine gelerek, rotasını bularak dünyanın geleceğinin şekillendirilmesinde yeniden gözardı edilemeyecek bir güç, bir aktör konumuna yükselme sürecine girmesine de yol açmıştır.

O yüzden Türkiye, mevcudiyetiyle, NATO’nun tartışmalı varlığına meşrûiyet kazandıran bir rol oynuyor olsa da, aynı zamanda NATO’nun "serseri mayın"ı andıran gücünü ve stratejisini az biraz da olsa frenlemeye çalışıyor. Ancak bu arada Türkiye, kendi rolünün, yeniden tarihî bir yürüyüşe soyunma imkânlarının tehlikeye girme riskiyle karşı karşıya olduğunu da mutlaka göz önünde bulundurmalı.

Çünkü şu ân yeni bir dünya kuruluyor ve NATO, kurulmakta olan yeni dünyanın önündeki en büyük engeldir. Ve meşrûiyeti sadece kaba güce dayanmasından ötürü sorunlu olan ve bu nedenle istediği yeri, istediği gerekçeyle işgal eden bir "serseri mayın" gibi hareket eden NATO, dünyanın önündeki en büyük tehdittir.

Lizbon toplantısında NATO’nun Uzak Asya’yı tehdit olarak konumlandırması madalyonun görünen yüzüdür; madalyonun görünmeyen yüzünde, NATO’nun hedefinde, Türkiye’nin, enterne edilerek, yeni bir tarihî yürüyüşe soyunmasını önleme kaygısı gizlidir.

Reşat Nuri Erol
22.11.2010
05:31

Sn Necmettin ERBAKANA TEHLİKE İHBARI:

FÜZE Kalkanı kamuflesinde esas amaç, TCni hedef alan SİBER SALDIRI TEHDİTİnin kurulmasıdır...

Aşağıdaki yeni tespitimi, HEMEN devlet güvenlik ve istihbarat brimlerine ve ERBAKANın kendisine direkt elden iletiniz lütfen... Çünkü yüksek mühendis olduğundan Sn Erbakan bu yazıyı ve benim potansiyelimi tam değerlendirecek kapasiteye sahip en önemli kişidir

-NATOnun en güçlü ve enson teknoloji radarları, internet uydu bağlantılarını sömüren kapasite, dünyanın en yeni ve en güçlü bilgisayar sistemleri, siber saldırı teknolojileri, mega zihin yönlendirme cihazları, ve dünyanın en tehlikeli yüzlerce Internet korsanları NATO uzmanı kılığında Türkiyede konuşlandırılacaktır...

-Üstelik, RADARLARIndan faydalanmak bahane edilerek NATO SAVAŞ GEMİLERİ Anadolu ve Kıbrısın kıyılarında seyir edecektir. Karadeniz, Marmara, Boğazlar, Ege, Akdeniz, ve belki HAZAR GÖLÜ Radar Gemisi kılığında ECHALON GEMİLERİ ile kuşatılacaktır. Bu ECHALON GEMİLERİ güçlü bilgisayarla donanmış, uydu bağlantılarını sömüren, eski İnternet teröristi uzmanlardan (dahiane internet korsanları ile yüklü) gemiler olacaktır...

-Bütün bunlar TCnin, TSKnın, MİTin, ve ülke özel sektör ve eviçi sistemlerinin ele geçirilmesi için tehdittir... İşyerlerinden ve evlerden kullandığımız İnternet bağlantısı da çökertilecektir... Ordumuzun savaş gücü de negatif etkilenecektir (deniz, hava, kara kuvvettleri koordinasyonu zorlaşacaktır)... Savaş uçaklarının donanımları etkilenecek ve kalkamayacaktır...

-DAHA FAZLASI, bu Fransadaki CERN projesinin benzeri küçük çaplı platformları da içerebilir ve fayhatlarını harekete geçirip deprem ve orta çaplı tsunami riskleri taşıyabilir....

-İlerde Dünyaya yaklaşan meteorları bu güçlü sistemlerle TC atmosferi üzerinde imha etmek için kullanılabilir (oluşucak toz bulutu, sağlığı, iklimi, tarımı, savunma gücünü vs etkiler)...

-Hatta yüzer siber korsan gemileri içindeki internet korsanlarıyla dünyanın her yerine seyir edip, meteorları orada patlatıp o ülke ve insanlarını etkiler (Çin, Venezuella etc). Korsan gemileri sayesinde gittiği her yerde siber saldırılar yapar ve istediği her ülkenin İnternetini ve bilgisayarlarını çökertir...

-Bu internet korsanlarını taşıyan Siber Terör gemileri savaş gemisi de olmayabilir (özel bir yat, bir yük gemisi kılığında da olabilir). Türkiye sahil güvenliğe çok önem vermeli...

-İnönü keşke Lozan’da oniki adayı alsaydı. Biz koruyamayız diye bırakmasaydı... Yunanistana adaları hediye etmeseydi (gaflet ve delalet bu... ve hatta belki hıyanet)!!!!!!!!! Şimdi NATOnun İzmire kurmayı zorladığı radar belki burnumuzun dibine yunan 12 adalarına kurulacak... Kıta sahası nedeniyle ege kıyılarına yaklaşan korsan siber gemilerini kontrol edeyemeyeceğiz....

-Ne demek adaları koruyamam diye Lozanda pazarlık gücümüz varken almamak. O zaman Yunanistan niye aldı ve koruyamam demedi... Üstelik onların ana kara parçasına uzak olduğu için koruması daha zordu. Biz burnumuzun dibini korumamak gafletine delaletine niye kapıldık... Atatürkle İnönünün arasının açılmalarının çok önemli bir sebebi de budur.

VATAN ve İSLAMİYET TEHLİKEDE... Füze kalkanı bahanedir yani TRUVA ATIdır... TCne ve bölge coğrafyasına esas sokulmak istenen SİBER SALDIRI SİSTEMİDİR.... TC ve komşu ülkeler (Rusya dahil) tehdit altındadır...

FÜZE KALKANI ZORLAMASINDAN KURTULMAK İÇİN nato zirvesinde ilginç bir bir şah-mat hamlesi yapılabilir, mesela şöyle denilebilir “GELİN FÜZE SAVUNMA SİSTEMİ YERİNE nato ülkeleri öncelikli olmak üzere tüm Birleşmiş Milletler ülkelerinin SİBER SİSTEM GÜVENLİĞİNİ sağlayan çok kapsamlı SİBER KALKAN PROJESİNE YATIRIM YAPALIM”… Böyle bir ŞAH-MAT HAMLESİ ile TC olarak hem proje liderliğini hak edecek, hem salt NATO değil tüm BM ülkelerinin (Türk Coğrafyası ve İslam ülkeleri dahil) güvenliğini sağlayacağız... Hiç bir ülkeyi dışlamayacağız, karşımıza almayacağız... Zaten BM Güvenlik Konseyi üyesi olarak bizden beklenmesi gereken böylesine dahiane ve insani bir öneridir... İmkan verilirse bu BM Projesine katkılarımı hiç bir konuda esirgemeyeceğim... Başkanlığımda kimseyi oyuna getirmeyecek, kimsenin de oyununa gelmeyeceğiz... Tüm sistemler, teçhizat ve programlar TCde üretilmek şartıyla bu alternativ projeyi ülkemize kabul etmeliyiz!!!!! Böylelikle ülkemiz Bilgisayar, Software, İletişim ve askeriBilişim Teknolojileri Endüstrilerinde Dünya Lideri olacaktır... BU hamleyle TC gençlere iş, economiye can, siber teröre son ve Dünyaya karşılıklı güven verecektir... Barış seferberliği ilan ederek, Dünya Lideri ülke haline gelecek ve TC her konuda süper ve adil bir güç olacaktır!!!

Şimdi eğer daha önce bayram nedeniyle DİKKATLİ okuyamadıysanız, bu konudaki 16 Kasım tarihli mutlak okunması ve değerlendirilmesi gereken yazımı gönderiyorum:

>>>>> 16 KASIM tarihli yazım>>>>>>>>>>>

NATO Füze Kalkanı projesi TCye, Türk Coğrafyasına, İslamiyete ve İnsanlığa karşı bir SİBER SAVAŞ TEHLİKESİDİR.

Lütfen bu yazıyı acilen medya istihbarat şefinize de, editöre de, ilgili yazarlara da, ve yazı işleri müdürünüze iletiniz.... Mesaj uzun olduğu için ve NATO zirvesi 19 Kasımda başlayacağı için lütfen hemen okumadan iletiverniz... Hatta telefon edip mesajın zamana karşı yarış olduğunu söyleyiniz. Sonra mutlak siz de okuyunuz. Füze Kalkanı TCne karşı planlanan SİNSİ BİR SİBER HAREKATın gizli parçasıdır... Haydi hemen büyük bir yasal miting yapalım ve halk tarafından Devletin elini ABD ve NATOya karşı güçlendirecek bir kamuoyu oluşturalım...

Dikkat TC, SİBER TERÖR İHBARI, 19 Kasımda tetiğe basılacak... Siber Terör ve dış düşman saldırılarına maruz kalacağız... Türkiyede tüm İnternet ağı çökecek, uluslarası ve yurtiçi iletişim, tüm sabit ve mobil iletişim felce uğrayacaktır.

Bize zorla ve entrikalarla dayatılan NATO Füze Savunma Sistemi (FÜZE KALKANI) projesi, Türkiyeye sokulmak istenen bir elektronik TRUVA ATIDIR... bize karşı sinsi bir SİBER TERÖR HAREKATIDIR.... TC Güvenlik ve Savunma kurumlarını dikkatine sunulur!!!!!!!

Kara, Hava ve Deniz Kuvvetlerimiz koordineli savunma yeteneğini kaybedecek... Savaş uçaklarımız kalkamıyacaktır... Sınır karakollarında ve şehir içindeki asayiş MOBESA kameraları izlenemeyecektir... Ülkemiz terror, anarşi ve KAOSla başbaşa bırakılacak; bunları bahane ederek “sözde dostumuz NATO” başta Istanbul ve Boğaz olmak üzere Türkiyede DÜZENİ sağlamak için ülkemize çıkarma yapacaktır!!!!!!

Türkiye 19 Kasımda Lisbondan başlatılacak bir süreçle; kısa zaman içinde ülkemizin tüm bilgisayarlarıyla birlikte, internet iletişim sistemlerini hedef alacak büyük bir tehlikeler zinciri ile karşı karşıyadır. TCindeki tüm internet bazlı ve tüm bilgisayarlı otomatik sistemler yani “Milli Savunma, Milli Güvenlik, Emniyet, Trafik (deniz, demiryolu, metro ve karayolları), Hava Ulaşımı, Sağlık, Banka, Medya, TV+Radyo+Basın, Su, Elektrik, Doğal Gaz bilişim sistemleri felce uğrayacaktır”...

Büyük bir SİBER TERÖR ile karşı karşıyayız... SİBER SALDIRI, büyük bir kamufleli harekatla Lisbonda 19-20 Kasım NATO ZİRVESİNDE başlatılacaktır!!!!!!!! Sn Ahmet Davutoğlu lütfen imza atmayın ve tuzağa düşmeyin ve dolayısı ile ülkemizin tuzağa düşürülmesine müsade etmeyin!!!! SİBER TRUVA ATINA (Füze Kalkanı Projesine) GÖĞSÜMÜZÜ SİPER (KALKAN) EDERCESİNE HAYIR DEMELİYİZ...

Değerli okuyucu, lütfen ACİLEN bu mesajı TC Güvenlik Birimlerine ve iki gün sonra Portekize, Lisbon’da yapılacak NATO ZİRVESİ için, gidecek TC heyetine iletmek için VARINIZI YOĞUNUZU ORTAYA KOYUNUZ. Bayram olduğu için bu mesajı gönderdiğim devlet emailleri birkaç gün geç okunabilir... ÇOK GEÇ OLMADAN ve TCnin bekasını tehlikeye sokacak büyük bir hataya imza atılmadan, 19-20 Kasım Lizbon toplantısından önce mutlak İVEDİLİKLE değerlendirilmesini sağlayınız...

Birazdan gerekçeleriyle birlikte Lisbonda HAYIR demek için geçerli 3 tez sunacağım… Türkienin eli bağlıdır, geçerli ve inandırıcı bir tezi olmazsa NATO ve ABD evet demesini dayatmaktadır…

Detaylandıracağım tezlerimi aşağıdaki devlet yetkililerine iletmeme yardımcı olunuz: Sn Cumhurbaşkanına, Sn Başbakana, Sn Işık Koşanere, Sn Hakan Fidana, Sn Kemal Kılıçdaroğluna, Sn Devlet Bahçeliye, Sn Necmettin Erbakana, Sayın Numan Kurtulmuşa, Sn Selahattin Demirtaşa, Sn Deniz Baykala, ve Sn Ahmet Davutoğluna…

Hatta bu çok önemli mesaj şu dış ülkelere de iletilmeli: 1) Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı ve Başbakanına iletilmeli. Çünkü yazımda 18 Kasımda New Yorkta yapılacak BM Kıbrıs nihai toplantısına da yer veriyorum ve KKTC için önemli tespitimi yazımın ileri kısımlarında paylaşıyorum… 2) Yazım Rusya ve Azerbeycanla paylaşılmalı çünkü siber tehlike onlarla ilişkilerimizi de etkiliyor… 3) IRANla paylaşılmalı çünkü yazımın ilerideki bölümlerinde Iranın Türk nüfusunun yarıdan fazla bulunduğu tespitini de yapıyorum (Azerbeyjan neyse Iran da o dur bize aslında, Pakistandan da yakındır etnik olarak)… 4) Türk asıllı Kazakistanla paylaşılmalı çünkü 1-2 Aralıkta orada başkent Astana şehrinde OSCE zirvesi (Organization for Security and Cooperation in Europe) yapılacak. Toplantı teması Asya Avrupa diyaloğu….. Eğer biz Lizbonda imzalarsak, kötü örnek oluruz ve yıldız savaşlarının (hatta siber savaşların) önünü açmış oluruz… ABD bize NATOyu maşa olarak kullanarak dayatma yapmakta, Kazakistana da OSCEyi maşa olarak kullanıyor gibi… Kuzey Koreye karşı Kazakistanda da NATO Füze Kalkanı benzeri bir sistem kurma beklentisi yaratılabilir (OSCE Füze kalkanı:-)... yani bizi bekleyen tehlikeler Orta Asyadaki diğer Türk Cumhuriyetlerini de bekliyor olabilir… OSCE toplantısının altıncısı 11 sene önce Istanbulda yapıldı hemde Kasım ayının Lizbon zirvesiyle aynı tarihlerinde (18-19 Kasım) ve 11 yıl sonra Füze Kalkanı sistemi dayatılıyor. 10 yıla bile kalmaz Kazakistanda da bir sistem kurulup Çin ve Doğu Rusyaya siber savaş sataşması yapılabilir. Tabi o zaman Çin hem Kazakistandaki hem TCdeki mega sistemden etkilenecek ve bize bağlantı gücü sağlayan uyduları karadan-uzaya füzelerle vurma yolunu seçebilecek ve olan yine bize olacaktır. Internetsiz kalacaz, tüm ülke sistemleri duracak. Güney Rusya o uydulardan kendisi de faydalandığı için vurmaz ama Çin vurabilir. TC Yıldız savaşlarının ve siber savaşların ortasında kalıyor her halikarda…

NATO yıldız savaşlarına ve siber savaşa yönelmektedir… Lisbondaki toplantıda NATO kırmızı kitabı yeniden yazılacak, e-strateji konsepti (siber savunma ve savaşma konsepti) ve m-strateji (mobil iletişim) konsepti yeniden şekillenecektir. Bu da demektir ki Füze Kalkanı açıkça Siber Savaşla ilişkilidir. Yani TCne siber tehlike sokulmak istenmektedir. BU ÇOK HAİNCE BİR PLANDIR…. TC Yunanistan ve Fransanın geçmişte yaptığı gibi NATOdan geçici ve eğer dayatmlar kaldırılmazsa kesin ayrılmalıdır.

NATO Aklı Selime davet edilmelidir. Hem kendimiz hem Dünyamızı yıldız savaşlarından uzak tutmak için yapmalıyız bunu. NATO üyesi olsakta aynı zamanda iki yıllığına Birleşmiş Milletler Güvenlik Konyesi üyesiyiz. Hem kendimiz hem Dünyamız ve Insanlık için sorumluluklarımız var. Bunu belirterek sırf NATO gözlüğüyle, çıkarlarıyla bakamayız deriz (HAYIR demek için BMdeki rolümüz, önereceğim 3 Hayır tezimden biridir).

Dün gece (15 Kasım, 11 pm), HaberTurk TV kanalının Basın Klübü programında Dışişleri Bakanımız Sn Ahmet DAVUTOĞLUNU izliyordum ve KAHROLDUM çünkü bazı şeyler ne medya yorumcularının, ne devlet birimlerinin aklına geliyor... Üzülerek söylüyorum, NATO Füze kalkanı konusunda TCde GAFLET, DELALET ve hatta belki HIYANET VAR.... Devletimize büyük tehlikeyi haberdar etmek için, uyumadan erken saatlerden itibaren, Kurban Bayramının birinci günü bu yazıyı yazmaya koyuldum, sabaha kadar yazacağım (uykusuzluk ve yorgunluktan oluşabilecek imla ve ifade hataları ve tekrarlar için şimdiden özür dilerim)...

19-20 Kasımda Lizbondaki NATO zirvesinde Türk Dışişleri Bakanlığının NATO Füze Savunma Sistemine (NATO Füze Kalkanına) hayır diyebilmesi için gerekçeli nedenler sunacağım. Çünkü ABD ve NATO bugüne kadar sunduğumuz HAYIR nedenlerimizi nedense geçerli saymamaktadır. Bu nedenle TC isteksizce EVET demek zorunda bırakılmaktadır. AMA KURTULUŞUN ANAHTARI BU MESAJIMDA Bayram hediyesi olarak maddeler halinde (7 madde) sunulmaktadır...

Ne basın ne hükümet bu mesajımdaki fikirleri üretemiyor. Basında yazarlarda, medyada siyasi yorumcularda ve dışişleri sözcülerinde siber teknikleri dillendirecek kişiler ve uzmanlar yok. Ben bu konuda stratejik düşünce yeteneğim, siyasi yorum kabiliyetim, ve sibernetik ve bilişim konularındaki bilgi derinliğimle hem MGKya, hem Dışişlerine ve hem de Türkiyede medyaya büyük kazanç olabilirim. Devlete ve bakanlara eğitici ve bilgilendirici sunumlar yapabilirim. ABD Siber Savaş dairesi 30000 sivil ve asker uzmana sahip ve bize oyun kuruyor. Ben hepsinin oyununu tek başıma çözüyorum. Bir Türk yeri gelince Dünyaya bedel….

Şimdi Sn Davutoğlunun dün TVde sunduğu tezlerine karşı tezler üretmek istiyorum: a) Siber tehlike konusundan hiç bahsetmediniz. Hep tarihi derinliklerden bahsediyorsunuz. Iyi güzel ama startejik derinlik kitabınızın startejiyle ilgisi az daha çok tarihi derinlikle var. Bu yaklaşımla geleceğin ve elektronik stratejilerin derinliklerinde düşünemezseniz TC yıkıma gider. Hıyanet demiyorum ama gaflet ve delalet var burada!!!!!!!!!!! b) Bazı sorulara cevap verirken üstün çıkmak istercesine Davudi sesle konuşmayı yeğleyip, size sorulan sorulara kaçamak cevap verdiniz. Süslü laflar ama TCyi tehlikeye atacak cinsten düşünceler. Lizbonda anlaşmaya imza atarsanız kendiniz batıdan NOBEL ödülü alabilir, hatta ileride NATOya veya BMye başkan olabilirsiniz ama TCni tehlikeye atarsınız. Hatta partiniz gelecek seçimleri kaybeder. Bence TC NATOdan çıksın bunun baş mimarı olunuz ve gönlümüzde taht kurunuz. Kendi kariyerinizi feda edin ama atacağınız imzayla bizi feda etmeyin… c) LÜTFEN ISTİFA EDİN LISBONA GİTMEYİN… İMZA SÖZÜ VERDİYSENİZ ancak böylece TC o sözden kurtulabilir. Bütün bu tezlerime rağmen imza atarsanız bu gaflet ve delaletin ötesine girer!!!!!!!!!!!!!!!!!!! d) Kesin ve net, her şey ortada…NATO füze kalkanı üstü kapatılmaya çalışılsa da Iranın gelecekteki sözde nükleer füzelerine karşı… ama gelin görün ki Iranın Nükleer enerji müzakerelerini Istanbulda yapma isteğine izin verilmiyor. İlla İsviçrede yapılsın diyor ABD ve NATO. Bu ne!!!!!???? O zaman ortada Iranın TCye nükleer füze tehlikesi yok hepsi sözde ithamlar yoksa konunun iki muhatabınca Istanbulda konuşulması gerekirdi… e) kararlarda biz de aktif oyuncuyuz, NATOnun akil adamlar kadrosunda 12 akil adamdan biri Türk dediniz, Ümit Pamir. CVsine baktım Sn Ümit Pamir siber tehlikeler için donanımlı ve yetkin biri değil. Orada yanlış kararlara evet diyorsa 12 adam arasında olmasak daha iyi. Çünkü önümüze bizim temsilcimizin de onayladığı bir proje geliyor nasıl HAYIR diyebilirsiniz, Dışişleri bakanı olarak (sizi anlıyorum)? Ümit Pamirin IRAN konusundaki düşüncesini okudum çok yanlış yaklaşım Irana karşı. Israil devleti seslendirse neyse ama TC olarak IRANa yakın olmalıyız. O da eğer imza sözü verdiyse hemen istifa etmeli, Lisbondaki toplantıda olmamalı onun sözünden de böyle kurtulabilir TC…. Aşağıdaki IRAN tezime rağmen, GAFLET ve DELALETten kurtulmayıp, gider orada imza atılırsa bu koltuk sevdasına girer…

İngilterede Chatham House töreninde Sn Cumhurbaşkanımıza Yılın Devlet adamı ödülü verilmesi, Sn Başbakanımıza Time dergisi editörlerince Dünyada Yılın Adamı payesi pası atılması hep ayak oyunlarıdır. Elbette Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız böyle oyuna gelmezler… Ama dış düşman her türlü sıcak havayı yaratıp Lisbon öncesi samimi, kadirşinaz ve değerbilir bir atmosfer yaratıyor. Psikolojik savaş teknikleri (positive etki bağlamında)….

Şimdi 7 maddeye geçiyorum:

MADDE 1)NATO Füze Savunma Sisteminin zararları nelerdir? (buradaki bilgiler HAYIR demek için üç tezden en önemlisini oluşturuyor: TCnin internet ve siber sistemi çökecek tehlikesi!!!!!)?:

a- Sistem büyük radarlardan, füze bataryalarından, bilgisayar sistemlerinden, kullanıcı ve eğitici personelden oluşmaktadır. Ülkemize sistemde yeri olmayan gizli teçhizat ve yabancı casusları eğitici kılığında sokulabilir. Her NATO ülkesi veya personeli ülkemize düşmanca düşünce ve hisler besliyor varsayımı yapmamakla beraber düşmanca düşünen ülke ve kişilerin araya sızacağı gerçeğinden hareket etmekteyim

b- Geçmişte Sovyetler birliğine karşı açılan üslerle ülkemize ABD ve NATO casusları sızmış ve devlet içinde halen zorlukla tasfiye edilmekte olan derin casusluk ilişkilerini kurmuşlardır. Şimdi onlar yaşlandığından yeni generasyon casuslara ihtiyaç duyulmaktadır, vede bu sefer sadece Rusyaya karşı değil TCnin kendisine casusluk yapacaklardır. Çünkü TC yakında Rusya kadar güçlü olacaktır… Israil, Yunanistan ve ABD için bu tehlikeli bir gelişmedir….

c- Türkiyeye NATO bütçesinden Füze kalkanı için harcama yapılacağından, diğer harcamalar kısılacak. Daha az silah, tank ve uçak verilecek veya satılacaktır. O zaman TC ordusunun güçlenmesi ve modernize edilmesi önlenecektir. Bizden çekinen Yunanistan ve Israilin arzusu da budur.

d- Sistem çok kapsamlı bir oluşumdur. Uzaydaki uydularla ve havada uçan bilgisayar uzay araç ve uçaklarıyla birleştirildiğinde çok büyük bir enerji akımı sağlayabilecektir. Manyetik alanlar yaratabilecek, enerji akımları oluşturabilecek, micro dalgalar kansere, özürlü doğumlara ve kısırlığa yol açabilecektir. Enerji akımları yer yer iklimi, tarımı, meteorolojiyi, deprem faylarını etkileyebilecektir. Max kullanımda Internet broadband ve hatta bigband kapasitesini yutabilecek. 3G (4G, gelecekte 5G) wireless iletişimi imkansızlaştırabilecektir. Dış düşmanca suni bir saldırı uyarısı verilip sistem maximum tayakkuza geçebilir ve TC sistemleri felç olur!!!!!!

e- Hackerler (İnternet korsanları) onlara sistemce sağlanabilecek gizli olanaklarla Füze Kalkanı Savunma Sistemi bilgisayarlarını kullanarak TC devleti, MIT ve TSK bilgisayar sistemlerine sızabilecektir. Hatırlayın Israil Iskandinavyadaki güçlü bilgisayarlarla işbirliği yaparak IRANa beklemediği yönden gelerek Iran Devleti Bigisayarlarını bir süre paralize etmişti.

f- Başta bahsettiğim gibi internet çökünce hertürlü Silahlı Kuvvetler aracı zarar görecektir. Polis MOBESA kameraları, sınır karalolları kameraları terörü engellemek için izlenemeyecektir

g- TC ve komşuları Big Brother House gibi uzaydan görsel izlenecek ve zihinler yönlendirilebilecektir… Rusya ve Iranın savunma sistemleri bile etkilenecek. Onlarda bizlerle kısmen aynı Internet uydularını kullandığından onların da Interneti çökebilecek ve sistemlerine hackerlar girebilecektir. Sistem çok güçlü olacaktır, normal çalışan her türlü sistemi etkileyebilecektir. Filmlere konu olan ECHALON bilgisayar sistemlerinin yeni ve çok daha güçlü versiyonu ANADOLUYA TRUVA ATI olarak sokulmaktadır. Rusya ve Iran başta olmak üzere tüm komşuların savunma sistemleri ve ordularının savaşma gücü olumsuz etkilenecektir.

h- ASELSANda zihin yönlendirmesiyle intahara sürüklenen 3 Türk dahi mühendisin başına gelenler daha geniş kitlelerin başına gelebilir. ASELSANda zihin yönlendirmesiyle şehit edilen 3 dahi mühendis. Bir savaş uçağından diğer savaş uçağının otomatik komutasını wireless internet yoluyla ele geçirme teknolojisini geliştirmişti. Dış düşman bu teknolojiyi bizden çalıp halihazırda geliştirmiş olabilir. Füze Kalkanı projesi sayesinde dış düşman bu teknoljiyi daha geniş kapsamalı kullanmak isteyebilir. Sadece savunma sistemleri değil her türlü internet ve electronik bazlı sistemi kendi komutasına alabilir

i- Sn Başbakan ülkemizdeki kalkanı kullanma komutasının bizde olması şartımız var diyor. Onlar pazarlık gücü olarak komutayı vermeyiz deyip sonra verirler, buna hazırdırlar… Komuta bizde olsada onlar istedikleri anda komutayı ele geçirecek teknolojiyi kendilerinde saklı tutuyo olabilirler. Gelecek malzemeler arasında belki o teknoloji de gizli olarak vardır. Hem biz komuta bizde sanarken zaten onların zihin yönlendirme cihazlarına mazur kalabiliriz.

j- Dev radarlarla, diğer internet uydu, internet baz istasyonları ve bilgisayar sistemleri ilişkilendirilip önüne geçemediğimiz frekanslar yayılabilir. Makine ve Teçhizat olduğu kadar (mesela mayın dedektörleri, uçuş ve vuruş sistemleri). İnsan bedenini ve beynini geçici felç edip askerin ve polisin mücadele gücünü geçici bertaraf edebilir. Hatta şua gücü kalıcı zihinsel ve bedensel hasarlara yol açabilir.

k- Baz istasyonu çevresindeki askeri personel ve yerleşim birimlerindeki sivil nüfusumuz aşırı doz radyasyona maruz kalabilir… Beyin tümör ve kanser hastalıkları artabilir. Hasarlı bebek doğumları artabilir.. Biyolojik savaş gibi bio-sibernetik savaş oyunları oynanabilir…

m - Savunma füzeleri nükleer füzeleri vurunca radyoaktif serpinti ülkemiz atmosferinde yayılacak ve yağmurla içme suyuna ve toprağa karışacaktır ve tarıma Çernobil etkisi yapacaktır

n- İran ve Rusya muhtemel füze savaşında dengeyi sağlamayı kaybedecek olmanın kaygısının yanısıra, kendi iletişim ve bilgisayar sistemlerine hacker tehlikesi yaratacağı için bu füze kalkanı sistemlerini yok etmek isteyecek ülkemize saldırı yapabilecektir. Yani ister istemez aramız bozulacaktır… Siber tehlikeyi yakınlarında istemeyeceklerdir… Siber tehlike ülkeler için atom bombasından daha büyük tehlikedir, çünkü kendilerinin atom füze sistemleri de etkilenecek ve kendileri kendilerine atom atılmaması için caydırıcılığı kaybedecektir…

o- Kendi bilgisayar sistemlerine muhtemel tehlikeyi önlemek için Rusya ve Iran uzmanları haklı olarak Turkiyedeki bilişim sistemine korsan atak yapar ve aramızda siber savaş başlar (bilgisayar savaşı). Bunu önlemek için Türkiye komşularıyla siber savunma işbirliği anlaşmaları ve think-tank’leri kurmalıdır. Aksi takdirde birbirimize sanal dünyada zarar vereceğiz

p-Türkiyeye Iranın dibindeki Amerikan ve Israil savaş gemilerinden ve nükleer denizaltılarından füze atılabilir. Bu Irandan geliyor sanılıp savaş çıkabilir. Hatta Pakistan ve Afganistan sınırı yakınlarından, dış düşman taşaronu teröristlere PEJAK, ALKAYDA vs uzun menzilli füzeler attırılıp ortalık yine karıştırılıp suç Iranın üzerine atılabilir.

r- Sisteme sanal görüntüler gerçekmiş gibi yansıltılıp, sanki İran füze atmış gibi görüntüler gerçek gibi gösterilebilir. Hatta sanal DVD oyunları gibi görüntüler gerçek radar görüntüleri gibi Radar sistemine yeni bir teknoloji ile transfer edilip teyakkuz durumuna geçilir. Her teyakkuz durumunda da ülkemizde, Batı İran ve Güney Rusyada internet uydu bağlantısı, ve bilgisayar sistemleri çöker.

s- TC kara savaşı tehlikesi anında Irak ve Suriye sınırına (ABD+Israil+PKK operasonuna karşı) yeniden mayın koysa da yeni mayınlar imalatta barcode taşıdığından uzaydan füze kalkanı sistemi yardımıyla sanki Migros kasiyeri gibi uydularla tespit edilip düşman tarafından patlatılabilecektir ve sınırlara dış askeri güç kolaylıkla yaklaşacaktır. Temizlenen eski mayınlarda barcode yoktu, füze kalkanı sistemi ile tespit edilemezdi!!!!! TCnin uzaydan tespit edilemeyecek malzemeden (mesela plastikten), barcodsuz, ve elektronic aksamsız mayın üretmesi zaruridir…

t- Türkiyenin Irak sınırının karşılıklı yeniden düzenlenmesi ve değişmesi lehimize gözükse de mayınlar kolaylıkla etkisiz kılınabileceğinden düzenli ordulara karşı düzdeki sınır karakolunu korumak dağdaki sınır karakolu savunmak kadar etkili olmayacaktır… Füze Kalkanını TCye yerleştirmek için Irak sınırının yeniden düzenlenmesi konusu zamanlama açısından bir rüşvet gibi gözükmektedir… Ustelik dış güçler daha sonra bizden Ermenistan sınırını da yeniden düzenlemek isteyebilirler. Misakı Milli bir kez delindi mi ayıkla pirincin taşını…

u- ABD savaş askeri Iraka İranı bahane ederek her an geri dönebilecektir bu nedenle ABD birlikleri ile aramızda düzlük sınır yerinde dağ sınırı daha uygundur

ü- NATO füze kalkanına hem sınırlarımız içinde hem yakınımızda (Yunanistan ve Israil) müsaade edilmemelidir. Hem siber tehlike yaratacak kapasite, hem savaş uçaklarımızı pasifize eden sistem yakınımızda olur.

v- Türkiye anlaşmaya imza atarsa isim belirtilmese de Iran tehdidi varmış gibi algılanılacak. O zaman Israil bak TC ve Avrupadaki NATO ülkeleri kendi emniyetlerini garantiye aldı ben de Irana karşı füze kalkanı emniyeti isterim der. Halbuki kendi Islam alemi+TC+Irana karşı teknolojik olarak üstün olmak isteyecektir. Israil daha çılgınca davranıp ben kalkan konusunu bekleyemem deyip Irana savaş da çıkarabilir… O zaman zaten Iranı adını anmadan tehdit gören NATO zihniyeti saldırıya destek vermek seçimi yapmak zorundadır… yani, Füze Kalkanı anlaşmasına imza atmak Israile saldırısı için açık çek vermek demektir. Bu nedenle Sn Davutoğlu imza atmamalidır… Ama bir yerde atmazsa da NATO kalkanı olmayacak diye NATO şimdiden İranı vurma yoluna gidebilir…

x- Şimdi tarafımızdan bilinmeyen yakında ortaya çıkacak bir teknoloji ilavesiyle bu radar&uydu sistemi başımıza felaketler açabilir. Mesela seçimler sırasında, referandum sırasında, savaş sırasında bizim kulağımızın algılayamayacağı ama beynimizin komuta merkezinin algılayacağı düşük veya

yüksek frekansta komutlar verilip karar vermemiz dış düşmanın arzusu yönünde etkilenebilir. Seçimler yakındır. İktidarı belirlemek için seçmenleri her şehirde etkileyebilir…

y- Telefon ve intenet konuşmaları ve yazışmaları kolaylıkla dinlenebilir ve hatta farkına varmadığımız frekanslarla beyine komutlar verilebilir, konuşmalarımız istedikleri konulara yönlendirilebilir. Biri bizi gözetliyor gerçek olur (hem görsel hem ses olarak). Uçaklar kalkış ve inişte elektronik aksam olarak etkilenir. Uçak kazaları artar. THYye yeni alınan uçaklar son teknolojilidir ve etkilenir. Savaş uçaklarındaki ve tanklardaki elektonic donanım parçaları barcodlu üretim nedeniyle sanki Migrostaki barkod kuyucular gibi tespit edilip etkisizleştirilebilirler. Askeri tatbikat ve eğitimlerde zaiyat artar. Doğru dürüst eğitim yapılamaz…. Konyadaki tatbikattan çıkarıldığı için Israil çok kızgındır!!!!!

z- Sn Başbakan füze kalkanı sistemimizi sadece doğu bölgemizde sanki İrana karşıymışız gibi değil bütün şehirlerde kurma şartımız var diyor. Dış düşman zaten bunu istiyor olabilir. Bütün ülkemizi manyetik ve radyoaktif enerji akımlarıyla kapsamak istiyor olabilir… Tehlike yaratılmak ve zarar vermek istendiğinde Uzaydaki meteorların bir şekilde Türkiyeye yönlendirilmesi ve düşmesi sağlanabilir. Füze savunma sistemi meteor savunma sistemi olarak ta kullanılır. Anadolu atmosferi üzerinde meteorlar parçalanabilir, her taraf toz duman olur. Güneşi önleyen uzun süreli toz bulutu Anadoluda iklim değişikliği yapar, insan sağlığını, morali, turizmi, depremi tetikler, savaş savunmasını zayıflatır…

zz-Sn Başbakanımız tüm TCyi kapsamasını istemekle kendi istemeden etkide kalmış olabilir. Dış düşman taşaronlarınca, maalesef sayın Başbakanımıza naturel ve elektronik zihin yönlendirmesi halihazırda uygulanmış ve hatta hala uygulanıyor olabilir ... ABD Başkanı Obama ile kısa görüşme sırasında, Seul G20 zirvesinde, kullanılmış olabilir. Sayın Başbakanımızın TVde izlediğim son konuşmalarında yüz mimikleri ve konuşma tarzı farklı, yavaş ve donuktu. Coşkusu yoktu… Inanın bu gözlemimi bütün samimiyetimle söylüyorum… Bir Başbakan olarak TCye dayatmalar ve muhtemel tehlikeler onu mutlak çok üzmektedir… Hatta bugün Istanbuldaki Süleymaniye Camiinde Bayram konuşması yaparken güneş gözlüklerini takıyordu. Göz kasları kılcal damarlardan oluştuğu için zihin yönlendirme cihazından etkilenmiş olabilir!? Koruma müdürleri, karar verme ve imza yetkisi olan devlet adamlarımızı sadece fiziksel ve gıdasal tehlikelere değil siber tehlikelere (zihin yönlendirme cihazlarına) karşı da korumaya hazırlıklı olmalıdır. Lizbonda NATO zirvesi toplantı salonu, konuşma kürsüsü, ve tartışma masasının Türkçe komutlar veren zihin yönlendirme cihazlarından arındırılmış olmasına dikkat edilmelidir. Toplantıya emniyetli bir yerden barkovizyonla katılınarak bu tehlikeler bertaraf edilinebilir. Tercüman hatalarını önlemek için birden fazla tercüman kullanılmalıdır… Lisbonda Sn Davutoğlu ve heyetimiz çevresinde siber kalkan oluşturulmalıdır…

zzz-daha fazlası var ama uzman olmayanları baymamak için şimdilik yazmıyorum

MADDE 2) Neden aceleyle Lizbonda imzaya zorlanmaktayız?

a-Mecliste detaylı tartışılmadan, komisyon kurulmadan, referandumda halka sorulmadan; seçimlerde iktidarı düşürecek bir plan Hükümete zorlanmıştır

b- TCde hala bir Siber Savunma Birimi yoktur... Milli Güvenlik Kurulu (MGK) son toplantısında TSK bünyesinde 3 Kuvvet Komutanlığı ve Jandarma Komutanlığına ilaveten bir Siber Savunma Komutanlığı kurma kararı almıştır. Bunu duyan TC düşmanları o komutanlık kurulmadan yani boşluktan faydalanıp Şeytanın Avukatı Kurnazlığıyla bu NATO Füze Kalkanı projesini (eletronik Truva Atı aldatmacasını) bize şimdiden imzalatıp emrivaki yapmaya çalışıyor olabilir!!!!!!! TC Hükümetinde TSKdaki askeri Siber dairesine ilave olarak bir “Siber Savunma ve Siber Savaş (Cyber Defence & Cyber War) Bakanlığı” kurulmalıdır. Hatırlayın son MGK toplantısında Siber Tehlike diğer terör tehlikeleri ile birlikte öne alınmıştır. TC düşmanları bu konuda bir akil adamlar heyeti kurulmadan planlarını uygulamak istemektedir… Ama dış düşmanın bilmediği bir dahi faktörü vardır:-) DAHİ LAMİ…

c-Ben ülkemi her konuda gözetebilecek bir donanıma sahip olup… BİR) zamanının bir numaralı fakültesi olan İTÜdeki efsane Gümüşsuyu Makine ve Elektronic Fakültelerinde mühendislik eğitimi gördüm (1976giriş)… İKİ) Avustralya üniversitelerinde Elektronik Ticaret ve Internet Pazarlaması dersleri verdim… ÜÇ) 1991 yılında Sydneyde master tezi olarak yapay zeka (artificial intelligence) kullanarak bir üretim planlama ve kontrol sistemi yarattım… DÖRT) Yarım bıraktığım doktora tezim sırasında (1992-1993) Sydneyde Fujitsu Bilgisayar Şirketi araştırma merkezinde stratejik araştırmalar yaptım ve burslu olarak Londrada (London School of Business)ve Bostonda (Harvard Üniversitesi ve MIT) gibi okulların stratejik bilgi sistemleri ve bilişim merkezlerine araştırma ziyaretleri yaptım…. BEŞ) Etki altında kalmadan, çıkar gözetmeden, olaylara tarafsız ve yüksek empatiyle yaklaşma kapasitesine ve güçlü önsezilere sahip bir vatansever ve insansever bireyim…

MADDE 3) NATO, AB, ABD, ISRAEL gizli amaçları nelerdir?

a- NATO Israilin taşaronu olmuştur… Kuzey Atlantik Paktı, Anti İslam ve Anti Türk Paktı olma yolundadır

b-AB ne yaptığını bilememektedir (çok kısa sürede dinazorlaşmıştır)… ABDnin oyuncağı ve kuklası olmuştur

c- ABD-İsrail işbirliğiyle yaratılan finansal suni global kriz en çok kendilerini etkilemiştir. ABD en büyük ticaret ortağı Çinin büyüme hızını (Çin de ABDnin en büyük ticaret ortağı) kendi yarattığı krizle kesmek istemiştir ama Çin hala güçlüdür… Yahudi lobisi de TCnin büyümesini Israilin büyümesine rakip görmektedir. Global krizden en güçlü çıkan G20 ülkesi bence TC olmuştur. Bu nedenle TCye Seuldaki G20 yan oturumlarında veya gizli oturumlarında Füze Kalkanı zorlaması yapılmış olabilir... TC Devleti ve Hükümeti NATO bağlantısı nedeniyle zor durumda olabilir…. İzinli, yasal, anlamlı ve yüksek katılımlı toplantı, miting ve yürüyüşlerle Füze Kalkanına Hayır kamuoyu yaratıp, hükümet ve devletin elini Lisbonda HAYIR demek için güçlendirmeliyiz. Yoksa büyümemizden korkan Israil ve Yunanistan TCne NATO aracılığıyla çelme atmak isteyebilir.

MADDE 4) KIBRIS MÜZAKERELERİ ve NATO KALKANI BAĞLANTISI

a-Önümüzdeki Perşembe, 18 Kasım, New York BM Kıbrıs Müzakeresine evsahipliği yapacaktır. Muhtemelen KKTC yine Rum tarafından hakkaniyete dayalı bir sonuç alamayacağı için artık toplantılara devam etmeyecektir. İki devletli bir çözüm öne çıkabilecektir. Dünya Kiliseler Birliği ve taşaron örgütler bundan rahatsız olabilecektir.

b-Şimdi enteresan bir yorumumu sizle paylaşacağım: 1699 Karlofça antlaşmasından sonra Türkler Avrupada sürekli toprak kayıplarına uğramıştır. Taki KKTCnin kurulmasına kadar. Bu Hristiyanların gözünde Avrupaya Islamiyetin ve Türklerin yeniden dönüşünü simgeleyen bir kabustur. Üstelik Kıbrıs Avrupa birliğine kabul edildiği için Turkler resmen Avrupadan toprak almıştır, onların gözünde bu bir Jihad gibi algılanır. Elbette Kıbrıs zaten bizimdi ve oraya barış için çıktık.

c- Merhum Bülent Ecevit garantör ülke olarak TCni İngilteredeki olağanüstü toplantıda temsil ettiği için, Ordular ilk hedefiniz Kıbrıs demek 1974 Temmuzunda Sn Necmettin Erbakana nasip olmuştur. Bu nedenle saygıyla Mücahit Erbakan diye anılır ve Kıbrıs Fatihi diye söz edilir. Dünya Kiliseler Birliğe ise ondan çekinir. Erbakan soyadı Haçlı zihniyetindekiler için ürkütücüdür. Bu nedenle Erbakanın oğlu da ileriki yıllarda onları siyasette bayağı uğraştıracağa benzer.

d- CHP MYK üyesi Sn Hurşit Güneş’te KKTC için önemli bir soyadı taşır. İkinci Kıbrıs barış harekatı 1974 Ağustosunda o zaman TC Dışişleri bakanı olan babası merhum Turan Güneşin İngilteredeki garantörler toplantısından sonra telefonla Başbakan Ecevite Ayşe beni beklemesin tatile çıksın sözleriyle başlamıştır.

e-Şimdi dikkat edilmesi gereken konu NATO zirvesi ve Kıbrıs müzakerelerinin birbirine etkisini ele almaktır. NATO Kalkan projesini blöf olarak mı kullanmaktadır (KKTC ayrı devlet olarak Kosova gibi bağımsızlığını ilan etmesin diye)???? Yani KKTC bağımsızlığını resmen ilan etmezse ve müzakerelere devam ederse NATO TC kalkan projesinden vazgeçebilir!!!! Ya da KKTCyi BMde tanımaya söz verir, amaTCnin NATO kalkan projesi kabul etmesi karşılığında… ÇOK DİKKATLİ OLMALIYIZ… Zor kararlar bizi bekliyor olabilir!!!! Allah Devletimize, TC Hükümetimize, Dışişleri heyetine ve NATO temsilcilerimize yardımcı olsun…

MADDE 5) IRAN SOYDAŞ ÜLKEDİR TEZİM

a-Iran’ın yarıdan fazla nüfusu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının soydaşıdır (Türk soydaşlar, Kürt soydaşlar, Türkmen soydaşlar). Ve nüfüsun çoğunluğu dindaştır, Şii (Alevi mezhebine yakın) ve Sünni mezhebidir. Resmi nüfus kayıtlarına göre %38 Azeri Türkü, %8 İran Kürtü, %3 Türkmen Türküdür. Ancak, Şah zamanında SAVAK polisinden dolayı birçok kişi azınlık olmak istemediği için kendini Acem (yani Farsi/İranlı tanıtmış olabilir). Üstelik evlilikler dolayısı ile Acemlerle Türkler ve Acemlerle Kürtler kendini Farsi olarak görmüş durumdadır (Avustralya’da öğrencilik ve iş hayatım sırasında, bu durumda olan çok sayıda Iranlı arkadaşla tanıştım). Bu durumda Iran nüfusunun yarıdan fazlası TC soydaşı, geri kalan da TC dostu insanlardır.

b- 1639 Kasrı Şirin antlaşmasından beri Iranla ilişkilerimiz çok dostanedir. Bugünkü Bakü Başkentli Azerbeycan küçük azerbeycandır. Iran sınırları içinde Tebriz merkezli olan ise Büyük Azerbeycandır… Azeriler ve Kürtler Tahranda da büyük nüfusa sahiptir. Tahrana gittiğinizde Türk olduğunuzu söylediğinizde her yerde saygıyla karşılaştığınız söylenir ve bilinir. Türkler ve Kürtler de çok iyi anlaşırlar. Türkler Iranın dört bir yanına dağılmıştır. O zaman Irana yapılacak saldırı Türklere yapılan saldırıdan (mesela Azerbeycana ve KKTCye yapılan saldırıdan) başka bir şey değildir. Iranın önünde dış düşmanlarına karşı göğsümüzü kalkan etmeliyiz… zaten TCde yaşayan çok sayıda Acem kökenli TC vatandaşı vardır. Bu bağlamda Acemler de soydaşımız sayılır. Daha önemlisi ıranda yaşayan Ermeni ve Museviler de TC Ermeni ve Musevi vatandaşların soydaşıdır.

c-Iran Musevileri, Hazar Imparatorluğu Türkleridir. Yani ırk olarak Türk din olarak Musevidirler. Onlar 12 Yakupoğulları İsrail Kavimlerine ilaveten13. Kavim olan Eşkenazlardır. Hitlerin yok ettiği Doğu Avrupa Yahudileri de hep Türk Yahudilerdi. Muhtemeldir ki NATO akil heyeti başkanı Ms Albright da Prag’lı Eşkenaz yani Türk Musevi kökenlidir (eski Hazar İmparatorluğu uzantıları)???!!!… Azerbeycan Erovizyon şarkı yarışmasında Israilden hep yüksek puan alır, acaba neden Hazar bölgesinden göç eden Rus vatandaşı Türk Museviler (Eşkenazlar) olabilir mi???? Sonuçta Iran veya Israil fark etmez hepsi kardeşimizdir, insanoğludur. Aklı başında olanlar savaş istememektedirler.

d- ABD yıllar önce Iraklılarla İranlıları savaştırmıştı (Araplarla Türkleri savaştırmıştı bir anlamda)… IRAN TCye milyarlarca dolar sıcak para akıtarak küresel krizden güçlü çıkmasını sağlamış dost bir ülkedir. MGK son toplantıda irtica tehlikesini listeden çıkarmıştır. Bu demektir ki Irandan TCye irtica tehlikesi söylemi safsatadır. Hatta geçen ay başlarında CHPli eski kurmaylar bile Irandaki Turbanın TCdekinden daha az katı olduğunu söylemiş ve örnek alınmasını önermiştir!!!

e-Iran ABD ve Israil için ise kötü bir örnektir, çünkü MASON dernekleri faaliyet gösterememektedir. Ve Mossad’tan daha güçlü bir istihbarat ağı vardır.

f- Iran Türkçesi Azeri Türkçesinden daha yakındır bize. Türk dizileri izlenmekte ve bize benzer Türkçe konuşulmaktadır. Elbette Farsça ana dildir ama Türkçe ikinci dildir. Irandaki savaş Türkiyeye yeni göçleri başlatır. Bölgedeki dengeleri bozar. Ermenistanın ve Israilin yayılmacılığına çanak tutar. O zaman emekli büyükelçi ve aynı zamanda Sn Mustafa Sarıgülün Türkiye Değişim Hareketi başdanışmanı Sn Faruk Loğoğlunun NATO kalkanı yorumları milli çıkarlarımıza uygun değil (ABhaber.com)… Soydaş soydaşı vurmaz. Bu bağlamda 12 NATO akil adamından temsilcimiz emekli büyükelçi Sn Umit Pamirin negatif Iran değerlendirmesi de toplantıdaki grup karar verme psikolojisinden etkilenmiş gözüküyor.

g- Sn Umit Pamir düşünce ve yorumlarımı benim tezlerimden sonra tekrar sözlendirmeli ve NATO zirvesinde benim görüşümü ciddi ve inandırıcı bir tez olarak NATO Füze Kalkanı projesine HAYIR demek için kullanmalıdır (Iran Türktür bize ve insanlığa zara gelmez demek HAYIR demek için üç tezimizden biridir)

MADDE 6) KÜRT SOYDAŞ yaklaşımım

a-Bugüne dek hep Türk soydaşlardan bahseder Kürt soydaş demeyi unuturuz. Paradigma değişimine ihtiyaç vardır

b-Yeni paradigma Iraktaki, Suriyedeki, ve Irandaki Kürtlere de Soydaş Kürtler olarak yaklaşmak olmalıdır. Onlar da TC Vatandaşı Kürt kardeşlerimizin soydaşlarıdır çünkü

c-Bu paradigma değişikliğinden hareketle, NATO Füze Kalkanı projesinin Kuzey Iraktaki Türk ve Kürt soydaşlarımıza da negatif etkilerinin olacağını belirtmek istiyorum

MADDE 7) NATO KALKANI ve MASONLAR

a-NATO Füze Kalkanı projesi Dünya derin devleti İlluminatinin Yeni Dünya Düzeni öngörüsü için de gereklidir. İlluminati ABD Başkanı Reagan döneminde Yıldız Savaşları projesini hep desteklemiştir. Yıldız Savaşları projesi şimdi Siber Savaşlar projesine dönüşmüştür. Konu Siber Yöntemler olunca müttefik olmasına rağmen Türkiye de tehdit altındadır.

b-Türkiye’de her kimki yukardaki tezlerime rağmen Füze Kalkanı projesini ve Irana karşı savaşı desteklerse onun Türklüğünden, vatanseverliğinden ve MASONluk bağlarından şüphe etmek gerekir. MASONlar İlluminatinin alt kuruludur ve İlluminati medyada, siyasette onlar aracılığıyla propaganda araçlarını çok iyi kullanmaktadır… Masonlar terör örgütleri gibi hücreler (loncalar) halinde teşkil edilmiş gizli üyeliklerdir. Kim kimin mason olduğunu o hücrede değilse bilemez. Bir istihbarat örgütü gibidirler… Ve dış ilişkileri vardır…

c- Bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum.Taksimdeki terror olayında etkilenen kişi sayısı: 32 yaralı ve bir ölü (canlı bomba) vardır. Yani toplam 33 kişi... İlahi adalet bu rakamı ortaya çıkarmıştır... 33 neye işaret eder???? Masonların en üst mertebesine:-) .... 33 derece Masonlar neye işaret eder, İlluminatinin yeni dünya düzeninin önemine ve desteklenmesine…

d- ALKAYDA terör örgütü nasıl İslamı temsil edemezse, İlluminati derin terör örgütü de Museviliği temsil edemez.. Musevilerin çoğu devletinin şahin davranışlardan bıkmıştır. Hristiyan derin Haçlı devleti, Israili Islama karşı manipule etmektedir

e- Hristiyanlık dini tarih boyunca Islamla olduğu gibi Musevi dini ile de haksız savaşlar yapmıştır. Islam dini ile Musevi dini ise 1948 yılında İsrail devleti kurulana kadar yan yana huzurla yaşamıştır. Osmanlı tabası olarak ta mutlu ve imtiyazlıdırlar… Ancak, 1948den sonra Illimunati & Gül ve Haç örgütünün Israili ve Arapları yanlış yönlendirmesi ile Israil Orta Doğuda Islamla savaş haline girmiştir. İsrail şimdi de Türklere takmıştır. Türkiyeyi vurmayı gözü yemediği için nüfusunun yarıdan fazlası Türk olan İran devletini vurmak istemektedir…

d- İngiliz casusu Lawrence of Arabia, 100 yıl önce Arapları Türklere karşı örgülemişti, şimdi de NATO casusları Türkü Türke karşı, ve Türkü İslama karşı örgütlemeyi misyon edinmiştir!!!

e- NATO Füze Kalkanı gizli bir HAÇLI projesinin önemli parçasıdır… Misyonerler Anadoluyu Hristiyanlaştırmak için yüksek teknolojiyi kullanarak çok etkili zihin yönlendirme metodlarını işleme koyacaklardır… İnançları etkileyeceklerdir… Bu siber sistem Islama ve Türk Dünyasına karşı bir TRUVA atıdır.

f- NATOnun İslami değerlere saygısı yoktur. NATOnun başına İslamiyete ve Hz Muhammede yapılan hakaretleri destekleyen RASMUSSENi getirilmiştir. Hem de TCnin Danimarka Başbakanı Rasmussenin başkanlığına karşı koymasına rağmen. Rasmussen gelir gelmez ne yaptı? Hemen 12 akil adam (nitelikli uzman) kurulu kurdu başına da eski ABD Dışişleri bakanı Madeleine Albright hanımı getirdi. Bu hanfendi ABD-Irak savaşında yüzbinlerce Müslüman masum çocuğun katliama uğramasını desteklemiş ve Israilde soykırım mağdurları tarafından bile tepkiyle karşılanmıştır. Çünkü bu hanfendinin kendisi de NAZİ soykırımı mağdurudur ama buna rağmen katliamcıdır. Dede ve nenelerini soykırımda kaybetmiş ve küçük yaşlarda Musevi ailesi Hristiyanlığı seçerek soykırımdan kurtulmuş ABDye yerleşmiştir. Yıllar sonra Prag’ta doğan bir Musevi olduğunu öğrenmiş ve kendisini atalarının değerlerine adamıştır. Şimdi de NATOnun 12 akil uzmanının Başkanlığını yapmaktadır.

g-12 akil insan İsrailoğullarını temsil eder, Yakupoğullarını yani (Tevratta ve Zeburda, Hz Yakup’un 12 oğlu Israiloğullarını yani 12 kavmini temsil eder). NATO akil adamlar kurulu Israili temsil eden kararlar almaktadır.. Nerden bakarsan bak12 veya tersten 21 İsrailin görüşlerine uygun kararlar almaktadır (Masonların 33 rakamı buradan gelmektedir 12+21=33, 33 derecede MASONLARA Mason tanrısı gizlice tanıtılmaktadır. Bana sorarsanız, YEHOVAdır=masonlar Yehova şahitlerinin bir başka koludur)… Masonlar NATOyu da YEHOVA doğrultusunda etkilemektedir…

h-Akiller kurulunda istemediğimiz kararlar zorlanmaktadır… TC uzmanı Sn Ümit Pamirin o kuruldan istifası TCnin çıkarlarına daha uygundur. Sn Ahmet Davutoğlu da soyadı itibari ile Museviler tarafından kendi temsilcileri gibi zannediliyor olabilir ve dayatmalar bu yüzden olabilir... Bu nedenle Sn Davutoğlu da imza atmayarak onlara kim olduğunu ispat ederek bir ders vermelidir...

i-Aklıma bir soru geliyor: Sn Ümit Pamir ve Sn Ahmet Davutoğlu neden NATOyu İslama saygıya davet etmiyor??? NATO Hristiyanlığın Noel ve Paskalya döneminde tatile girer. Ama gelin bakın Lizbondaki zirve Kurban Bayramının 4. ve Kutsal Hac görevinin son günü başlamaktadır. Hem de 19 Kasım Cuma günü yani İslamiyette haftanın ana inanç günü. Konuşulan konuda Islama karşı NATO kalkanı:-)… Yine Birleşmiş Milletler Noel ve Paskalyada tatile girerken, Kıbrıs Müzakeresini önümüzdeki Perşembe yani Bayramın 3. günü yapmaktadır. Türk heyetinin Bayramını hiçe saymaktadır. Hele, Sosyalist Internasyonele bakın, onlarda konseyini Bayram boyunca topluyor. Sn Kılıçdaroğlu ve heyeti ailelerinden ayrı bir bayram geçirmek zorunda kalıyor. Halbuki bu örgütler dini örgütler olmadığına göre (BM, NATO, SI) laik davranmaları gerekmez mi? Tüm üye ülkelerin Milli ve Manevi değerlerine, günlerine eşit saygı göstermesi gerekmez mi?

Sayın okuyucu, bu bulgularım sadece vatansever seçkin kişi, medya ve devlet güvenlik kuruluşlarına emaille ulaştırılmaya çalışılmaktadır.

GAFLET, DELALET ve HIYANET içinde olmadığınızı kendinize ve devletinize ispat için bu yazıyı gerekli istihbarat makamınıza iletiniz ve NATO FÜZE KALKANInın TC sınırları içinde ve yakınında kurulmasına HAYIR diyerek siz ve ailenizin geleceğini, beni ve TCni bu konuda destekleyiniz…

Saygılarımla,

Lami Mesut Özkan

Reşat Nuri Erol
23.11.2010
03:04

İbrahim Karagül

ikaragul@yenisafak.com.tr

23 Kasım 2010 Salı

Neden Füze Kalkanı? Yüzyılın büyük yalanı..

ABD’nin önce doğrudan daha sonra NATO üzerinden kurmaya çalıştığı füze savunma sisteminin Avrupa’ya, ABD’ye ve İsrail’e yönelecek olası tehditleri, saldırıları savuşturma amacıyla geliştirildiği hiçbir zaman inandırıcı gelmedi.

Belki tuhaf gelecek ama bugünkü küresel konjonktür, geleceğe yönelik tehdit algılamaları, ABD ve Avrupa’nın gelecek perspektifleri ve Atlantik ittifakının 21. yüz yıl tasavvuru bunun böyle olduğuna işaret ediyor.

Olası saldırılara karşı "Batı medeniyeti"ni koruma dürtüsünden çok, küresel ölçekte çok sıkı bir denetim mekanizmasının planlandığına inanıyorum. Bu öyle bir denetim arayışı ki, "hayır" diyebilecek uluslara ya da bölgelere nefes alacak kadar bile boşluk bırakmayı kararlı bir şekilde reddediyor.

Günümüz dünyasında ABD-Avrupa ve müttefiklerini, askeri anlamda tehdit edecek bir meydan okuma söz konusu değil. Varolan tehditlerin varolan güvenlik önlemleriyle aşılması pekala mümkün. Hatta şu anki askeri hazırlıkla öngörülebilir tehditler arasında bile korkunç bir dengesizlik söz konusu.

Kimse, bütün bu hazırlıkların İran’dan gelecek bir tehdidi savuşturmaya yönelik olduğunu söylemesin. ABD, İsrail, Avrupa’nın bir çok ülkesi ve İran arasındaki güç değerlendirmesi bunu oldukça komik hale getiriyor. Peki İran hedefte mi? Elbette hedefte. Her ne kadar Lizbon Zirvesi’nde resmen ilan edilmese de, İran’ın hedef olduğunu herkes biliyor.. Ancak Füze Kalkanı, "İran tehdidi" için geliştirilmedi. Aynı şekilde Ortadoğu’dan yükselecek tehditleri savuşturmak için de...

Soğuk savaş’ın bitişinden bu yana, "savunma" adı altında askeri alanda bir yayılma izliyoruz. Son yirmi yılda Batı’nın "tehdit" algılamaları hep abartılı, paranoya ile destekli olmuş, bu çerçevede etkili bir zihinsel yönlendirme operasyonu yapılmış, kitleler bu farazi tehditlere ikna edilmiştir. İkna edilen kitleler, aslında bir istila, yayılma, askeri müdahaleler projesine de ikna edilmiş oldu. Yapay tehditlere karşı "savunma" adı altında yürütülen "operasyon" aslında dünyanın önemli bir bölümüne denetim altına alma programıydı... On yılın askeri hareketliliğine bakarsak dünyanın aslında nasıl bir saldırı tehdidi adlında hatta saldırı altında olduğunu göreceğiz.

İslam dünyasından yükselen muhalif dalganın Batı medeniyetini tehdit ettiği korkusuna dayandırılan küresel terörizm meselesi bile bize bütün gerçeği gösterecektir. Bu tehdit kullanılarak dünyanın yarısı Atlantik İttifakı’nın garnizonuna dönüştürüldü. Oysa işgallerin gerçek anlamda bu yapay tehditle hiç alakası yoktu. Hesap başkaydı ve malzeme ortadaydı. Zaaflar üzerine işgal/denetim senaryoları uygulanıyor, korku üzerine küresel hakimiyet tezi işleniyordu.

Aynı süreç devam ediyor. Şimdi aynı korku, balistik füze tehditleri üzerinden pazarlanıyor, kitleler ve ülkeler hizaya sokuluyor. Yine zaaf yine paranoya, yine korku... Ve bütün bunların arkasında acımasız bir denetim, kontrol stratejisi..

ABD’nin 21. yüzyıl perspektifine bakın, güvenlik doktrinine bakın. NATO’nin genişleme perspektifine, Orta Asya ve Ortadoğu’ya doğru yayılma projelerine bakın. Pasifik kıyılarından Basra Körfezi’ne, Doğu Akdeniz’e, Kızıldeniz’e yığılan askeri güce bakın. Yeryüzünün kritik noktalarındaki yoğunlaşmaya bakın.

ABD’nin önleyici savaş doktrininin nasıl da NATO için kabullenildiğine bakın. İttifakın sadece askeri alanda değil, ekonomik alanda hatta internet denetiminde bile roller üslenmesine bakın. Asya NATO’su tartışmalarına bakın. Ortadoğu ve Orta Asya’da hiçbir gücün ortaya çıkmaması gerektiği tezine bakın. Yirmi yıldır, bu bölgelerde ve dünyada ABD ve NATO öncülüğündeki bütün hareketliliği dikkatle izleyin...

O zaman...

Ortada bir tehdit olduğu ve bu güçlerin söz konusu tehdide karşı kendilerini savunmak için hazırlık yaptığı iddialarının, bu yüz yılın en büyük yalanı olduğunu göreceksiniz. Tehdit, balon, şişirme, paranoya...

Ortada tek bir hesap var; 21. yüz yılda ortaya çıkabilecek muhalif sesleri şimdiden susturmak ve insanlığı seçeneksiz bırakmak, teslim almaktır. Yeni bir yüz yıl inşa etmektir. Tartışmasız hakimiyettir.

Tekrar soralım: Tehdit İran mı, Rusya mı, Çin mi, genel anlamda Müslüman coğrafya mı, yirmi yıldır bütün kötülükleri kamufle etmek için kullanılan küresel terörizm palavrası mı?

Görünüşte bunların hepsi tehdit. Ama aslında hiç biri tehdit değil. Ortada tehdide göre bir hazırlık yok. Her şeyi teslim almaya yönelik derin bir hesap var. Çok yakın gelecekte, Ortadoğu ve Orta Asya’da rejim değişikliklerini, bölgesel çatışmaları hatta küresel ölçekte çatışmaları göreceğiz. NATO böyle bir savaşa ayarlanıyor. Bir küresel ordu olmaya, jandarma olmaya hazırlanıyor.. Füze Kalkanı, büyük projenin sadece bir parçası...

Onlar insanlığı rehin almaya hazırlanıyorlar... Ama bu paranoya, bu ihtiras onları batırır... Bütün insanlığı batırabileceği gibi...

Reşat Nuri Erol
23.11.2010
03:06

Fehmi Koru

f.koru@yenisafak.com.tr

23 Kasım 2010 Salı

NATO Zirvesi’nde ne oldu?

NATO bir savunma örgütü, öyle kalmasında da yarar var. ’Füze Kalkanı’ NATO’nun görev alanını genişleten ve esneten bir proje. NATO üyelerine en başta düşünülmemiş yeni yükümlülükler getiriyor. Geçmişte 15 üyeli NATO’nun Hür Dünya adına cephe ülkesiydi Türkiye, şimdi de kendisine 28 üyeli NATO için benzer bir görev veriliyor.

Tek önemli fark: Soğuk Savaş döneminde ’düşman’ belliydi, bugün ise -geri planda ’İran’ adı zikredilse bile- çok ’muğlak’ bir düşman algısı söz konusu... İran ne zamandan beri Batı savunma bloku için ’düşman’ ilân edilecek çapta bir tehdit sayılıyor?

Zirve öncesinde Türkiye’nin tepkisini aşırıya vardırmasını önlemek için olağanüstü gayret sarf edildiği görüldü. Zaman zaman ipin kopma noktasına kadar vardığı da oldu. NATO’ya yön veren bazı ülkelerin, örgütü yeniden biçimlendirirken Türkiye’yi de biçimlendirmek istedikleri, hatta -fırsat bu fırsattır kurnazlığıyla- kuruluşundan beri içinde yer aldığı NATO’nun dışına itmeyi bile düşündükleri fark edildi.

Özellikle Fransa ve Almanya’nın... ’Düşman’ algısına muhatap ülke/ler/in isim isim belirtilmesi zorlamasının sebebi herhalde buydu. Komşularıyla ’sıfır sorun’ politikası izleyen, etrafını bir barış denizine çevirme derdi bulunan Türkiye’nin, ’füze kalkanı’ zırhına bürünmesiyle dünyayı sürekli bir ’savaş alanı’ gördüğünü resmen ilân eden bir anlayışa itirazı gayet doğal.

Aylardır bu itirazlarını diğer üyelerle müzakere konusu yaptı Türkiye; Merkel-Sarkozy ikilisinin inadını kırmada Barack Obama’dan kısmi yardım alarak... Zirve’den çıkan karar, hiç kuşkunuz olmasın, Türkiye’nin itirazlarının bir çoğu dikkate alınarak hazırlandı.

NATO’nun kendisini yeniden tanımladığı dönüşüm noktasında Türkiye’yi kaybetmek istemeyenler, vakti zamanında kendilerini korumak için üstün gayretler göstermiş cephe ülkesi ortaklarını gözden çıkaracağı görüntüsü veren diğer ülkeleri sonunda ikna edebildi.

Kırılmaya kadar gidebilecekken uzlaşmayla sonuçlanmış müzakerelerin bir zayıf noktası vardır: Sözler tutulmazsa kırılma sonradan kaçınılmaz hale gelebilir. Strasbourg’ta yapılmış bir önceki NATO Zirvesi’nde, Türkiye, genel sekreterliğin en güçlü adayına itirazından, aldığı sözler üzerine vazgeçmişti; NATO ve yeni sekreter o sözleri yerine getirdi. Türkiye için Lizbon’da verilen sözlerin tutulması daha da önemli.

Müzakere yapılan her zemin manipülasyona açıktır. Kendisini çizgilerine getirmek veya ittifak dışı bırakmak isteyenlerin son müzakereler öncesi kirli oyunlarına maruz kaldı Türkiye... Bir süreden beri içte ve dışta sürdürülen ’eksen kayması’ tartışmaları ne içindi sanıyorsunuz? Türkiye’yi geleneksel zeminini değiştirerek yeni yollara başvuran bir ülke olarak göstermeye, komşularıyla iyi ilişkilerini farklı arayışlarla irtibatlandırmaya yönelik yorumlar ve bu yoldaki yayınlar, hükümetin elini müzakerelerde güçsüzleştirmeyi amaçlıyordu.

İçeride başlatılan anlamsız tartışma, yurtdışı platformlarda Zirve’nin yapıldığı güne kadar sürdürüldü.

Bazıları Ak Parti hükümetinin ’medya’ konusunda neden fazlaca tepkili olduğunu merak ediyorlar; haklılar, daha önceki dönemlerde alıştığımız tepkilerden çok daha fazlasını veriyor Ak Parti yönetimi medyaya karşı. Bunun sebebi, Ak Parti’ye ideolojik karşıtlığın ülke çıkarlarını göz ardı etmeye kadar vardırılması olmasın? Bir global alt-üst oluş döneminde ülke çıkarlarını korumakla görevli siyasiler, bekledikleri asgari hassasiyeti bizlerden görmediklerini düşünüyor olabilir.

NATO ilk vartayı atlattı, kritik Zirve’den bölünmeden çıktı, ama bazı kararlarını erteleyerek bunu sağlayabildi. Müzakereler devam ediyor anlamına geliyor bu. Bizler de dikkatli olmaya devam etmeliyiz.

Reşat Nuri Erol
27.11.2010
01:21

İLK BÖLÜM

Bütün gazetelere gönderdiğim yazımın bir kısmı ilk defa Milli Gazete’de bu sabah saat 2de yayınlanmış (sağolsunlar)... Bugün birincisi, ikinci yazı dizisi yarın galiba. Edit edilmiş, ama biraz sırası bozulmuş. Yine de iyi adapte etmişler Kuzey ve Güney Kore sataşması ve Kazakhistan toplantısına. Keşke gazete benle bir irtibata geçseydi ki son düşüncelerimi de aktarsaydım. Bir de fotoğrafımı koyabilirdik:-)

http://www.milligazete.com.tr/makale/fuze-kalkani-degil-siber-savas-1-182986.htm

Füze kalkanı değil siber savaş 1

26 KASIM 2010

Yazımın ikinci bölümü ve takibinde birinci bölümü aşağıdadır. Milli Gazete’de bugün ve yarın da devam edecektir (belki sürekli bir köşem olur). Gazete bayinde de bulabilirsiniz, kağıt baskıda içerik daha geniş ele alınıyor (en az üç katı yazım var) ve fotoğraflarla. Dünkü gazete tam sayfa ayırmıştı (13. sayfa). Diğer gazetelerde de kısmen yazıma referans veriliyor ancak Milli Gazete tam sahip çıktı. Tarafsız bir araştırmacı yazar olarak tüm gazetelere, TVlere gönderdim ama tam sahip çıkan onlar oldu. TCnin Bağımsızlığına verdikleri önem nedeniyle HELAL OLSUN diyorum. Aşağıda linki ve yazımın internet kopyasını sunuyorum. Dünkü yazımı da okuyamayanlar için devamında tekrar gönderiyorum.

İKİNCİ BÖLÜM

http://www.milligazete.com.tr/makale/fuze-kalkani-degil-siber-savas-183064.htm

Füze kalkanı değil siber savaş 2

27 KASIM 2010

Lami Mesut Özkan





Sayı: 76 | Tarih: 21.11.2010
Ruşen Çakır
Kürt hareketi AKP’ye neden uzak, CHP’ye neden yakı
1295 Okunma
Tayibet Erzen
Mehmet Şevket Eygi
Diyanet'te Değişiklik
1231 Okunma
Emine Hocaoğlu
Mahir Kaynak
NATO Zirvesi
1227 Okunma
5 Yorum
Süleyman Karagülle
Fehmi Koru
İslamı sorgulamak
1204 Okunma
Ahmet Kirtekin
Ahmet Hakan
At martini Debreli Tarık
1184 Okunma
6 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ebubekir Sifil
Kirli Savaşın Tanıkları
1118 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas
Abdurrahman Dilipak
Affedelim ki, affedilelim!
1111 Okunma
3 Yorum
Abdülvahap Kösesoy
Zülfü Livaneli
Einstein İzafiyet Teorisi’ni bir Türk’ten çalmış!
1103 Okunma
Ali Bülent Dilek


© 2024 - Akevler