23.09.2010
Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com
Ne zamandan beri iç içe geçmiş olan PKK ve Kürt sorunlarında son derece kritik günler yaşıyoruz. Pazartesi günü PKK’nın “eylemsizlik” kararını uzatmasıyla birlikte yeniden yeşeren umutların sahici olup olmadığını anlamamız için, Abdullah Öcalan’ın, içlerinde Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı, eski milletvekili Aysel Tuğluk’un da bulunacağı avukatlarına neler söyleyeceğini bilmemiz gerekiyor. Normalde Çarşamba günü gerçekleşmesi gereken bu görüşme “kötü hava koşulları yüzünden”, yani sudan bir bahaneyle Pazartesi gününe ertelendi. Bu ertelemelerin aslında, Öcalan’ın dışardaki taraftarlarına vereceği talimatları hazırlayamamış, daha açık söylemek gerekirse, devlet adına kendisiyle görüşen kişilerle bu konuda tam bir mutabakata henüz varamamış olmasından kaynaklandığını ileri sürebiliriz.
Öcalan’ın gücü
Öcalan’la devlet adına kimler görüşüyor, bilmiyoruz. Görüşmelerin ana eksenini PKK’nın silah bırakması olduğunu tahmin edebiliyoruz fakat bunun nasıl gerçekleşebileceği konusunda da bilgi sahibi değiliz. Ancak şunu çok iyi biliyoruz: Bugün PKK’yı silah bırakmaya ikna edebilecek tek güç Öcalan’ın kendisidir. PKK’nın herhangi bir yöneticisi, ister Murat Karayılan, ister Cemil Bayık, ister Duran Kalkan veya bir başkası olsun, kendi başlarına böyle bir karar alamaz, alsalar bile hayata geçiremezler. Olmaz ya, Öcalan kendilerini serbest bıraktığını, hiçbir şeye karışmayacağını ilan etse bile, herhangi bir PKK liderinin bu yönde bir karar alması durumunda örgüt içinde bölünmeler yaşanır ve silahta ısrar edenler, çok daha acımasız ve daha vahimi “denetimsiz” bir şekilde terör eylemlerini tırmandırabilirler. Eğer birileri, “PKK’nın parçalanması Türkiye’nin hayrına olur” diye düşünüyor ve bu yolda bazı projeleri hayata geçirmeye çalışıyorlarsa, yaptıklarının ülkeye getireceği zararları ya hesaplayamıyorlar ya da bilerek bu yanlışı tezgahlıyorlar demektir.
Öcalan’ın sınırları
Kürt siyasi hareketinde tek otorite olarak Öcalan gözüküyor ancak onun gücünü de fazla abartıp mutlaklaştırmamak gerekiyor. Eninde sonunda 10 yılı aşkın bir süredir içerde olan Öcalan’ın, PKK’nın bu süreçte yaşadığı değişim ve dönüşümleri tüm boyutlarıyla kavrayabilmesi düşünülemez.
Avukatlarının, ailesinden ziyaretçilerinin ve devlet adına kendisiyle düzenli bir şekilde temas kuran kişilerin anlattıklarıyla konuya bir ölçüye kadar vakıf olabilir fakat Ortadoğu gibi alabildiğine karmaşık ve entraikalarla dolu bir coğrafyada PKK’nın nasıl varkalabildiğini tüm yönleriyle çözümleyebilmesi zor olacaktır. En önemlisi, kendi örgütünde kimin aslında kim olduğunu, kimlerin kimlerle ne tür açık, yarı-açık ve gizli ilişkiler geliştirdiğini tam anlamıyla bilmesi epey güçtür.
Devamı için TIKLAYINIZ.
Yorum:
BARIŞ SEVERLERE GÖNDERME
Ülkeyi bölmek için kendisine PKK kurdurulan adam bakalım 'barış' için neler yapacak?
Hıımm gerçekten Sayın Çakır'ın merak ettiği kadar var. Sen önce bir milletin arasına fesat tohumları ek, onları besle hem de kendi kanlarıyla. Bu da yetmiyormuş gibi azınlık haklarını koruyan, özgürlük mücadelesi veren bir kahraman ol, efsane olmaya yüz tut. Sonra tezgâhtaki çıkar oyunları gereği paketlenip adaya postalan, orada da rahat durma milimetrik hesaplarla gündem oluştur, mesajlar ver, direktiflerde bulun. Bunun verdiği cesaretle kendini adam say barış için anahtar rolü oynamaya kalk. Birçok kesimden desteğini de arkana al. Üstelik bunlar sokaktan geçen herhangi biri değil gayet bilgili, bilinçli görülen aydın! sınıfından olsunlar. Eee tabii bu kadar gazı kime versen çoktan uzay turunu tamamlayıp dönmüştü.
Yine de kabahat Öcalan gibi maşalarda, ona inanan saf insanlarda veya medyada değil. Kabahat bu topraklara ayak bastığı gün onu idam etmeyenlerde, hala edemeyenlerde, etmeyi gündemine bile almayanlarda. İdamın nesi insan haklarına aykırı? Hangi anayasanın amilleri Allah'tan daha merhametli, daha adaletli? Bundan şüphesi olanlar için yazıma ilahi kelamdan bir alıntı yapmak istiyorum.
كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْ وَعَسَى أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسَى أَنْ تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (Bakara-216)
Bu yüzden kuru kuruya silah bırakmak, bir süre ateşkes ilan edip arkasından şehit haberleri ile sarsılmak yine bu savaşı destekleyenlerin işine yarıyor, yine insanları geriyor, yine başa dönüyoruz, yine biz kaybediyoruz. Ben bu sebeple bu anlayıştaki ‘Barış’a karşıyım. Adil Düzen’e göre çözüm önerileri ortada bunlar denenebilir, gündemde tutulabilir. Adil Düzen çözümüne de hayır deniyorsa benim sloganım “Barış’a hayır, sonuna kadar SAVAŞ!” .