06.09.2010
Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com
AKP’nin dünkü İstanbul mitinginin Cuma günkü Diyarbakır mitingi kadar ilgi ve merak uyandırmadığı kesindi. Fakat dünkü mitingin Diyarbakır’dakine kıyasla hayli başarılı geçtiğini söyleyebilirim. Çünkü Başbakan Diyarbakır’da Türk ve Kürt milliyetçiliklerinin arasında kalmış ve siyasiden çok duygu yüklü mesajlar vermişti. Dünse kendisini böyle bir ipotek altında hissetmediği için olacak son derece rahattı. Zaman zaman yağan yağmura ve Ramazan olmasına rağmen hatırı sayılır bir kalabalığın Kazlıçeşme’de toplanmış olmasıyla morali de yerine gelince iyi bir performans gösterdi.
Erdoğan’ın dünkü konuşmasının ana temaları “herkes için özgürlük, demokrasi, hukuk ve adalet”ti. Altını ısrarla çizdiği bir diğer husus da, 12 Eylül’de partilerin değil Anayasa paketinin oylanacak olmasıydı. Birkaç kez “evet oyları AK Parti’ye değil demokrasiye verilmiş oylardır” dedi. Konuşmasının bir yerinde “ne evet diyenler, ne de hayır diyenler bu ülkeye ihanet içinde değillerdir” demesini özellikle not ettim. Çünkü kampanya boyunca birçok AKP önde gideni, hayır oyu kullanacakları “darbeci” olmakla, “düşük akıllı” olmakla suçlayıp vatan sevgilerini sorgulamışlardı. Erdpğan’ın, oylama günü yaklaştıkça belaltı suçlamalardan arınma çabasının dikkat çekici olduğunu düşünüyorum.
Bununla birlikte Erdoğan birçok yerde CHP, MHP ve BDP’ye karşı çok sert sözler etti. MHP’yi ve lideri Bahçeli’yi adlarını anmadan “kafatası milliyetçisi” olmakla suçladı; kendilerinin Öcalan’la görüştüğü iddialarını dile getirenleri bunu kanıtlamaya çağırdı, aksi takdirde “şerefsiz” olacaklarını ifade etti.
Cephede gedik açmak
Erdoğan evet cephesinde SP ve BBP’nin, bazı sivil toplum kuruluşlarının, Hak-İş’in, Memur-Sen’in ve ayrıca bazı “bağımsız ülkücüler” ile “bağımsız Kürt aydınları”nın bulunduğunu söyledi. (Kendini solda görüp de “yetmez ama evet” diyen bazı parti ve bazı şahsiyetleri anmayı herhalde unutmuş olsa gerek.) Bağımsız tavır alanlara vurgu yapmasının temelinde, özellikle MHP ve BDP tabanında gedikler açma niyetinin yattığı ortada. Başta da belirttiğimiz gibi referandumda partilerin oylanmayacağını söylemesi de aynı stratejinin ürünü. Peki bunda ne derece başarılı olur? Miting sırasında görüştüğüm bazı iktidar partisi kurmayları, CHP tabanının hayır konusunda çok kararlı olduğunu, ama MHP’de büyük kopuşlar beklediklerini söylediler. Bu öngörülerin ne derece isabetli olduğunu sandıklar açıldıktan sonra göreceğiz ancak AKP ve Erdoğan’ın doğrudan muhalefet partilerinin tabanlarına seslenmesinin akıllıca olduğu da açık.
Yaşam tarzlarına saygı
Erdoğan dünkü konuşmasının ilk bölümlerinde herkesin yaşam tarzlarına, siyasi tercihlerine saygılı olduklarını, ayrımsız herkese hizmet götürdüklerini söyledi ve İzmir, Diyarbakır, İstanbul’da Adalar’ı örnek olarak gösterdi. 27 Temmuz 2007 gecesi AKP Genel Merkezi’nin balkonunda yaptığı konuşmayı çağrıştıran bu sözler, AKP’nin “çoğunlukçu” demokrasi yerine “çoğulcu” demokrasiye doğru evrildiğinin kanıtı olarak görülebilir mi? En azından bu yönde bir niyet bildirimi olduğu için olumlu bir çıkış olduğu kesin.
Devamı için TIKLAYINIZ.
Yorum:
KENDİMİZİ KANDIRMAYALIM!
Siyasi parti liderleri istedikleri kadar meydanlara çıkıp 12 Eylül referandumunun bir parti yarışı, bir güven oylaması olmadığını iddia etsinler, atmosfer hiç de öyle demiyor. Kimsenin Anayasa'nın içeriğiyle ilgilenmediği bu günlerde, herkes inat yarışında ne kadar ileri gidebilirimin peşinde.
'Hayır' cephesinin tek gerekçesi taslağın AKP tarafından hazırlanmış olmasıyken, 'Evet' cephesinin tepkisi ise salt AKP karşıtlığı yapanlara inat olsun diye, AKP'ye destek çıkmak.
Aslında ikisinin de bir önemi yok çünkü 13 Eylül sabahı bir şey değişmeyecek. Bu kargaşa bize Türk toplumunun ne kadar bilgisiz ve bilinçsiz olduğunun, çok kolay uyutulduğunun, gündemin malum eller tarafından belirlendiğinin göstergesidir.
Şimdi ise bana göre iktidar partisinin işi çok daha zor. Referandum sonucu büyük bir ihtimalle 'Evet' çıkacak ama bir şey değişmeyecek. Vadedilen demokrasi vs. yalan olunca ne yapacaklar? Sırada ne var, yeni bir Anayasa mı? O zaman tutup da adama bu kaçıncı diye sormazlar mı?
Haklısınız, burası Türkiye olduğu için sormazlar.