Numan Bey’in handikapları
1736 Okunma, 10 Yorum
Ahmet Hakan - Hürriyet
Lütfi Hocaoğlu

10.07.2010

SAADET Partisi’nde hafta sonu kongre süreci başlıyor.

Barajın yüzde 7’ye çekilmesi doğrultusunda talebin yükseldiği şu günlerde bu kongre çok önemli...

Numan Kurtulmuş, şu ana kadar çok iyi bir liderlik sergiledi.

Dengeleri iyi gözetti.

Fakat bu kongrede radikal adımlar atması gerekebilir.

Bu yüzden “handikap” çok.

Merak ediyorum:

Mesela... Erbakan Hoca, Numan Bey’in eline bir liste tutuşturup “Bu isimlerle çalışacaksın” derse ne yapacak?

Mesela... “Ak saçlı” Milli Görüşçüler, Numan Bey’den desteği çekerlerse ne yapacak?

Mesela... Partiyi dışa açma konusunda ne vaat edecek?

Mesela... AK Parti’nin içe kapanma eğilimi gösterdiği, İsrail’e posta koyduğu, Batı desteğini hafiften yitirmeye başladığı bir dönemde Saadet Partisi, AK Parti’den nasıl farklılaşacak?

Bütün bu soruların yanıtını öğrenmek için kongreyi yakından takip edeceğim.

Yazının tamamı için tıklayınız.

 

Yorum:

Saadet Partisinde kazanlar kaynıyor

Milli Görüş partileri tarihinin en başarılı seçimi 1995 seçimidir, patlama yapmıştır. Sebebi ise çok açıktır: Adil Düzen projesi.

Bütün işleri Allah irade ve idare eder. İslam düzeninin gelmesi için de gereken her müdahaleyi yapar. Peki ne oldu da Saadet Partisinde bu değişim meydana geldi? Yani o yükselmenin ardından 1997’den sonra meydana gelen düşüş ve bugün Saadet Partisinin adeta Erbakan’ın avuçlarının içinde kayıp başkalarının eline geçebilecek duruma gelmesi.

Bütün bunların tek sebebi vardır: Allah’ın bu şekilde irade etmesi. Allah insanları gelecek İslam düzenine doğru hazırlıyor. Bunun içinde bazı gelişmeler meydana geliyor. Bunlardan ilki Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ve 1950’ye kadar geçen malum süreç, devamında Demokrat Partiye halkın meyletmesidir. İşte o zaman halk artık kendine yakın bulduğu kimselerin iktidar olabileceğini gördü. 1960’da ihtilal, her şeyin tekrar tersine döndüğü düşüncesi ve 1970’lerde başlayan Milli Görüş hareketi. Önceleri İslamî yaşamak isteyen insanlar için çok uzak görünen, bıyık altından gülümseten bu hareket 1990’ların başlarında güçlenerek Adil Düzen projesi ile öyle bir hale geldi ki iktidara geldi. Ancak işte o zaman imtihan kaybedildi. Adil Düzen projesi rafa kaldırıldı ve düşüş başladı. Bu düşüş de tamamen Allah’ın iradesi ve isteği ile olmuştur. Sonra Fazilet Partisi içinden çıkan Ak parti seçimlerde inanılmaz başarılar kazandı. Adil Düzeni ağzına bile almayan, başkanının da her zaman karşı olduğu bu parti merkez partisi görünümüyle seçimlerde yüksek oy alıyordu. Ancak bilinç altında insanlar yeni bir şeyi kabulleniyordu. Namaz kılan bu insanlar, eşleri başörtülü olan bu insanlar pekala bakan da başbakan da cumhurbaşkanı da olabiliyormuş. Onların bu kadar süre iktidarda kalmasının tek sebebi vardır. Allah’ın yeni doğacak İslam Düzeninin gelişme sürecinin tamamlanması için vakit sağlaması. Şu çok açık ki Ak Parti asla ve asla başarılı olamayacaktır.

Peki Saadet Partisinde olan ne. O da çok açık. Numan Kurtulmuş partiyi yavaş yavaş ele geçiriyor. Görünen o ki dananın kuyruğu kopacak. Ya Erbakan parti içinde etkinliğini kaybedecek ya da Kurtulmuş da Recai Kutan pozisyonuna girecek. Eğer Recai Kutan pozisyonuna girerse parti sapasağlam yerinde durur ve % 3’lerin altında oy oranları ile “küçük olsun, bizim olsun” mantığıyla devam eder. Eğer Kurtulmuş Erbakan’a dirsek gösterir ve parti içinde kontrolü tamamen kendi eline geçirirse partiyi merkeze doğru kaydıracaktır. Yani partiyi Ak Partiye benzetecek, kendisi de Erdoğan’a benzeyecektir. Ama parti kendi kuruluş ilkelerinden uzaklaşacaktır. Her iki durumda da sonucun önemi yok. Çünkü Saadet Partisinin Adil Düzenci olması ufukta görünmüyor.

Sonuçta Adil Düzenci olmayan Saadet Partisi olsa ne olur, olmasa ne olur. Adil Düzenci olmayan Ak Parti başarılı olsa ne olur, olmasa ne olur. Onlara tanınan süre ve akıbetleri Allah’ın elindedir. Adil Düzeni Allah getirecektir.

Sonuç olarak bu kongre sürecinin bize gösterdiği Saadet Partisinin bir daha Adil Düzenin yakınından bile geçmeyeceğidir. Allah ıslah etsin.

 

 

Lütfi Hocaoğlu


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
11.07.2010
15:35

BUGÜNKÜ KÖŞE YAZIM...

Daha fazlası ile ilgilenenlere; önceki yedi yazımı tavsiye ederim...

Vesselâm mea’d-duâ, duâ, duâ...

REŞAD

‘SAADET’ten ‘YENİ MEDENİYET’e…

‘SAADET’ derken, sekizinci yazıda kısa ve öz olarak ne dersin diye soranlara derim ki: ‘SAADET’ten ‘YENİ MEDENİYET’e doğru…

Ne demek istiyorum?

Demek istediğimin iyi anlaşılması için bundan önceki yedi yazıma daha dikkatlice bakılması gerekiyor. Bu zahmete katlanabilenler için mesele yok; onlar zahmet ederler, çalışırlar, bakarlar, görürler, ilm ederler, akl ederler, fehm ederler yani anlarlar ve anladıklarını amele dönüştürürler… İlim ve amelin, teori ile pratiğin at başı birlikte gittiği doğru yolda giderler; peygamberlerin ve onların yolunda binlerce yıldan beri yürüyenlerin yürüdüğü, dünya ve âhiret saadetinin elde edildiği zahmetli ve çileli yolda yürürler…

Ne demek istediğimin kısa bir özetini sunayım.

Bir, iki, üç; Saadet Partisi: Kongreden iktidara… Bir iki, üç; Yeni Anayasa’da ‘Yeni Devlet’ organizasyonu ya da Yeni Anayasa, ‘Yeni Devlet’ ve ekonomi/siyaset yazıları yazıldı… Bir tek kelimeyle, yedinci yazıda ‘ADALET’ dendi ve detayları anlatıldı…

Bugün de yeni medeniyete giden ‘SAADET’ anlatılıyor…

SAADET kapısı ya da evi anlamında ‘dersaadet’…

Saadete giden yol anlamında SAADET…

Ve de SAADET KONGRESİ…

Tevafuk 24-26 Haziran günlerinde başladı ve Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş ile Millî Gazete yazarları olarak 28 Haziran akşamı bir araya gelindi… Sonrasında bu vesileyle bu sekiz yazı yazılmaya başlandı… “Millî Görüş Hareketi”nin kırk yıllık özü ve özeti bu kelimelerde: Millî Nizam… Millî Selâmet… Refah… Fazilet… Ve SAADET… Bunların tamamı mukadderatın ve tevafukun eseri değil mi?..

FARK VAR - SAADET VAR: Aslında bu fark kırk yıldan beri var; ERBAKAN’ın önderliğinde “Millî Görüş Hareketi” başladığından beri var; “Adil Düzen ve Adil Ekonomik Düzen” Türkiye ve bütün dünyaya “bir medeniyet projesi” olarak sunulduğundan beri var… Batı merkezli “kuvvete dayalı zalim uygarlık” insanlığın sorunlarını çözemedi, aksine Batı sürekli sorun üretti; üretmekle kalmayıp sorunları daha da çoğalttı ve günümüzde “SOSYAL TUFAN” seviyesine yükseltti. Batı merkezli bu uygarlık hep savaş, sömürü, kriz, zulüm ve adaletsizlik oluşturdu. Sadece ülkemiz değil, bütün beşeriyet ve dünyamız bu sorunlarla boğuşurken; tam da işte bu zamanda, böyle bir kritik vakitte, insanlık “yeni bir dünyaya, yeni bir medeniyete, Hakka ve adalete dayalı bir medeniyete” muhtaç. Ülkemizdeki bütün siyasi partilerin önemsediğim çok önemli bir sorunu var: Saadet dışındaki partiler bu “yeni medeniyet ihtiyacı”nın farkında değiller. İşte tam da bundan dolayı, “yeni medeniyet projesi”ni sunmasından dolayı, “Adil Düzen”i “bir medeniyet projesi” olarak takdim etmesinden dolayı: FARK VAR - SAADET VAR…

Tekrar hatırlayalım: Bize göre “dört temel sorunumuz” neydi? Bir: İŞSİZLİK yani aş, iş, eş/ev/evlilik/evlatlar, geçim ve yolsuzluk, yokluk, açlık… İki: BORÇLAR yani ülkenin faizli iç/dış borçları ile vatandaşların şahsi/kredi borçları… Üç: ADALETSİZLİK yani Anayasa, AYM, Yargıtay, Danıştay vs. vs. meseleleri… Dört: MEDYA yani millî olmayan dışa bağımlı her türlü yazılı ve görsel yayınlar… Ve: Bunların ÇARE VE ÇÖZÜMLERİ…

Son yazıda ‘ADALET!’ diye feryat ettik… ‘Adalet önemli, adalet her şeyin başı, adalet mülkün/yönetimin temeli’ dedik ve sorduk: ‘Peki, ülkemizde “adalet” ve “adil devlet” ya da “adil yönetim” var mı?’ Cevap: Ülkemizde adalet, adil yönetim, adil devlet düzeni yok, yok, yok! Soru: Düşünsenize; ülkeyi AKP mi idare ediyor, yoksa AYM mi?!.

İşte tam da bundan dolayı: “Yeni Anayasa’da ‘Yeni Devlet’ organizasyonu…”

İşte tam da bundan dolayı: ‘SAADET’ten ‘YENİ MEDENİYET’e…

SAADET KONGRESİ yeni medeniyete vesile olur inşaallah…

Selâm, sevgi, saadet ve nice duâ, duâ, duâ ile…

Reşat Nuri EROL

Süleyman Karagülle
12.07.2010
10:26

S A A D E T

SAADET PARTİSİ’NDE NELER OLUYOR?

ERBAKAN NELER YAPMALIDIR?

Süleyman KARAGÜLLE

Tekel sermaye Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamış, yeni kurulan Türkiye de 1997’de kurulacak İsrail imparatorluğuna yarayacak şekle sokulmak üzere dinsizleştirilmeye başlanmıştır. O günkü yöneticiler onlarla anlaşmış ve başlangıçta Türkiye’nin dinsizleşmesi uygulamasını yapmışlardır. 1933’e kadar dinsizleştirme tamamlanmıştır.

Dinsizleştirme siyasetine ilk darbe demokratikleşme hareketiyle vurulmuştur. İkinci darbe 1950’de seçimde vurulmuştur. 1960 ihtilâlinin ardından çok partili sistem gelmiş, İslâmlaşma faaliyetine geçilmiştir.

1960’larda Türk milleti İslâmlaşma azmiyle ortaya çıktı.

1997’de Akevler Kooperatifi kurulmuş; bu arada Akyazılı Vakfı faaliyete geçmiştir.

1969’da Necmettin Erbakan ve 14 arkadaşı bağımsız olarak milletvekilliğine aday olmuşlar ve Erbakan Konya’dan milletvekili olmuştur.

Kurulan Millî Selâmet Partisi 1973’te 48+3=53 parlamenterle Meclis’e girmiş ve CHP ile koalisyon yapmıştır. Kenan Evren’in 1980 müdahalesinden sonra beraat etmiş ve 1996 yılında Refah Partisi Genel Başkanı olarak seçimde birinci parti olduktan sonra Refahyol Hükümeti’ni kurmuş ve 54. Hükümet Başbakanı olmuştur. 28 Şubat askeri müdahalesi olmuş ve beş sene süreyle Türkiye eski karanlık dönemine dönmüştür.

2002 (3 Kasım) yılından itibaren AK Parti anaysa ekseriyeti ile Millî Görüş’ün ikinci versiyonu ve ordunun izin vermesi ile AK Parti iktidardadır; hattâ onu korumuştur.

Bu arda Erbakan’ın hataları sürüp gitmiştir.

1- Erbakan “Adil Düzen”i Akevler Ekibi ile hazırladığı halde, başbakan olunca “Adil Düzen Ekibi”nden ve “Adil Düzen”den uzak durmuştur.

2- İktidardan indirildikten sonra da partiyi Recai Kutan’a teslim ederek on sene uyutmuştur.

3- “Adil Düzen”i geliştireceklerine ve anlatacaklarına AK Parti’yi kötülemekle zamanını harcamıştır.

4- Kendisi parti yönetiminden ayrıldıktan sonra partinin serbestçe oluşmasına izin vermemiştir. Sonunda kerhen Numan Kurtulmuş’a devretmiştir. Numan Kurtulmuş Erbakan’a karşı desteklenmiş, bu sayede yüzde bir-iki oy artmıştır.

Numan Kurtulmuş seçime Erbakan’la anlaşarak girmiştir. Bu zoraki anlaşmanın Millî Görüş’e bir yararı olmayacaktır, Erbakan’a yararı olmayacaktır. Köprüyü geçinceye kadar yapılan anlaşma biraz sonra sona erecektir.

Numan Kurtulmuş’a gelinirse; onu da Tayyibi destekledikleri gibi Erbakan’a karşı desteklemektedirler. Bu anlaşma Numan Kurtulmuş’la muhalefeti anlaştıracak ve kışkırtma desteklemesi de ortadan kalkacaktır.

Erbakan’ı yaptığı hatalardan dolayı suçlamıyorum. İçtihadına göre hareket etmiştir. Hata etse de sevabını alacaktır. Ne var ki hatalar âhirete ma’fuvdur; dünyada ise sünnetullah değişmez. Sonuç olarak bu anlaşma partiyi biraz daha çökertmiştir.

ERBAKAN NELER YAPMALIDIR?

1- Erbakan partiden tamamen uzaklaşmalı, ilgisini tamamen kesmelidir. Böylece tekel sermaye Saadet Partisi’ni destekler. Bu sayede AK Parti çöktüğünde Saadet Partisi gelir. Yoksa “Adil Düzen”e karşı olan partiler ortaya çıkarlar.

2- Numan Kurtulmuş kendi siyasetini götürsün. Ne desteklemeliyiz ne de karşı olmalıyız. Her iki partimizi de serbest bırakmalıyız.

3- Erbakan siyaseti bırakıp ilme dönmeli, ESAM’ın başına geçmelidir.

4- Recai Kutan on sene partiyi uyuttu, şimdi de ESAM’ı uyutuyor.

5- ERBAKAN “Akevler Ekibi” ile yeniden “Adil Düzen”in ikinci hamlesini yapmalıdır.

Erbakan hâlâ hatasında ısrar etmektedir. “Adil Düzen”e karşı olanlarla “Adil Düzen”i canlandırmaya çalışıyor. Beraber çalışıp hazırladığı “Adil Düzen”in ekibi ile artık görüşmüyor bile!

ERBAKAN çok büyük bir güçtür, dev bir güçtür. “Adil Düzen”i dünyaya götürmüş şahsiyettir. Onun uykuda olanlarla ömür geçirmesi yanız kendisine değil; tüm Türk milletine, İslâm âlemine ve insanlığa zarardır. Yanındakileri uyandırma ümidim yoktur. Çünkü denedim ve en küçük bir kıpırdama görmedim. Samimiyetlerinden şüphem yoktur. Ama uykudadırlar. Numan Bey uykuda gezer gibidir; uyanmış değildir.

Erbakan’ı bu uyuyanlardan kurtarmak için çok uğraştım ama başaramadım.

Elinden bir şeyler gelen her Adil Düzen Çalışanı Millî Görüşçüye rica ediyorum:

Gelin bir olalım, Erbakan’ı heder etmeyelim...

Reşat Nuri Erol
13.07.2010
12:49

Saadet Partisi’nin AK Parti’ye yararları

Yazar Osman Özsoy’a göre SP, birçok nedenle AK Parti açısından en yararlı parti durumunda. Sıralanan nedenler, el altından sözleşseler, AK Parti’ye ancak bu kadar fayda sağlayabilirlerdi dedirtiyor.

İşte o etkenler...

Saadet Partisi’nin AK Parti’ye yararları

Saadet Partisi’nin AK Parti’ye yararına yazının son bölümünde, partinin pazar günü yapılan kongresinde yaşanan Türk siyasi tarihi açısından bazı ilklere de ilerleyen satırlarda temas edeceğim.

Saadet Partisi kongresinde bir liste krizi yaşanacağını ilk Haber 7 duyurmuştu. Cuma günü yayınlanan "Erbakan’dan Kurtulmuş’a liste dayatması" başlıklı haberde, Erbakan kanadının Numan Kurtulmuş’a karşı ikinci bir liste çıkaracağı duyurulmuştu.

Üstelik Sayın Erbakan listeye olan desteğini göstermek için kongre salonuna kadar geldi. İlk iki turda genel başkanlık için yeterli oyu alamayan Kurtulmuş, ’salt çoğunluk’ şartı aranmayan üçüncü turda 310 oyla, Saadet Partisi Genel Başkanlığına yeniden seçildi.

Sayın Erbakan kongre salonuna kadar gelip konuşma yapmasına rağmen, delegelerin Sayın Kurtulmuş’un listesine destek vermesi, partide bundan sonra yaşanacak olası gelişmeler için bir işaret niteliğinde...

Milli Görüş çizgisinin devamı olan ve bugüne kadar biri kapandığında diğeri açılan partilerde kongrelerin nasıl gerçekleştiğini bilenler için, hiç kuşkusuz kongrede iki listenin çıkması sürpriz bir durumdu. Sayın Erbakan kongre salonuna kadar gelmemiş olsaydı ve perde gerisinde kalsaydı, parti üzerindeki ağırlığı ve belirleyici etkisi hiç kuşkusuz gücünü büyük ölçüde korurdu.

Fakat son dakika manevrası ile kongrede liste dayatılmaya kalkışılması, Erbakan’ın açık desteğine ve ’Hocaya sadakat şerefimizdir’ sloganlarına rağmen bundan sonuç alınamaması, ilerleyen yaşının bundan sonraki yıllarda sağlığı üzerinde oluşturacağı etki de göz önünde tutulduğunda ‘Erbakan’ isminin parti üzerinde tek belirleyici olma hüviyeti bundan sonra büyük ölçüde azalacaktır.

Erbakan’ı vitrin yapıp aslında parti üzerinde kendi hegemonyalarını sürdürmek isteyen isimler, Erbakan’ın azalan etkisine paralel olarak parti üzerindeki vesayetçi pozisyonlarını zamanla yitireceklerdir.

Konuşmalarında sıklıkla Türk siyasi hayatı üzerindeki genel vesayetten büyük ölçüde şikayetçi olan Sayın Kurtulmuş, lideri olduğu partide kurulmak istenen ‘aksakallılar vesayetini’ Pazar günkü kongrede büyük ölçüde aşmıştır. Kongrede yaşanan gelişmelerin parti içinde kısmen rahatsızlık oluşturma ihtimali varsa da, yaklaşan referandum Sayın Kurtulmuş için bir şans olarak görülmektedir.

‘Erbakansız Saadet’

Referandum sürecinin meydanlarda oluşturacağı patırtı gürültü arasında Saadet Partisi içinde yaşanması muhtemel gerginlikler farkındalık oluşturamayacak ve yeni hamlelerle parti içinde güç devşirmek isteyen aksakallılar zaman içinde etkilerini ve belirleyici olma özelliklerini yitireceklerdir. ‘Erbakansız Saadet’ gelecekte nasıl bir parti olur sorusunun cevabını ise, hiç kuşkusuz zaman gösterecektir.

Kongreye tek aday olarak giren Numan Kurtulmuş’un, 1250 delegeden 635’inin oy kullandığı 3. turda ve 310 oyla, yani toplam delege sayısının ancak dörtte birinin oyuyla genel başkan seçilmesi, Türk siyasi tarihi açısından da ilklerden sayılabilecek bir tablo ortaya çıkarmıştır. Hangi gerekçeye dayanırsa dayansın, seçime tek aday olarak giren bir ismin salt çoğunluk aranmayan üçüncü turda ancak seçilebilmesi, kongre ortamında delegeler arasında ciddi bir zihin karışıklığı yaşandığını göstermektedir.

Milli Görüş partileri içinde kongre sırasında ikinci bir çift liste olayı 2000 yılı Mayıs ayında yapılan Fazilet Partisi kongresinde yaşanmış ve genel başkan Recai Kutan’ın karşısına Sayın Abdullah Gül aday olarak çıkmıştı. Bu çift başlılık zaman içinde AK Parti’nin doğmasına giden süreci başlatmıştı.

Pazar günü yapılan Saadet Partisi kongresinde taktik bir hata ile etkilerini büyük ölçüde yitiren aksakallılar grubu yeni bir parti oluşturma çabasına girer mi bilinmez ama, Sayın Erbakan’ın ilerleyen yaşı, ‘Erbakan Markası’ üzerinden yeni oluşum başlatma çabalarının önünde en büyük engel olarak görülmektedir.

Saadet Partisi’nin AK Parti’ye yararı

Uzayan yazı nedeniyle daha ayrıntılı olarak başka bir yazıda ele almak üzere, Saadet Partisi’nin AK Parti’ye yararı konusununda ana hatları ile şu noktaların altını çizelim.

- Saadet Partisi’nin varlığı, AK Parti’nin kurulduğu günden bu yana daha merkezde algılanmasına neden olmaktadır.

- AK Parti’nin daha merkezde algılanması, merkezi doldurma iddiasıyla ortaya çıkan partilerin ve oluşumların bu çabalarından arzu ettiklerini sonucu alamamalarına neden olmaktadır.

- AK Parti’nin Saadet’e göre daha merkezde algılanan görüntüsü, genelde merkezdeki değil sağ ve sol uçtaki partilerin mensuplarının marjinal eylemleri nedeniyle parti kapatılması geleneğinin olduğu ülkemizde, Saadet’in varlığı AK Parti açısından kısmi paratoner vazifesi görmektedir.

- Saadet Partisi’nin varlığı ve diri teşkilat yapısı, AK Parti’nin uzun dönemdir iktidarda olmasına rağmen muhafazakar kimliğinin tamamen aşınmasını engellemekte ve AK Parti açısından bir otokontrol ve kendilerine çekidüzen vermelerini sağlayacak bir ayna hüviyeti görmektedir.

- Saadet Partisi, AK Parti’nin muhafazakar seçmen kesimlerinden ve alt gelir gruplarından tamamen kopmamasını sağlayan ve dış politikada belli hassasiyetleri gözeten bir çizgi tutturmasında etkili olan siyasi partilerin başında gelmektedir.

- AK Parti Hükümeti Filistin davası konusunda Batı dünyasının algılamakta zorlandığı duruşuna rağmen bu tavrını aynı kararlılıkla sürdürüyorsa, bunda Saadet Partisi faktörünü gözardı etmek, Türk siyasi hayatının reflekslerini hiç bilmemek olur.

Konunun ayrıntılarına ve Saadet Partisi’nin Türkiye siyasi hayatına olan etkilerine bir başka yazıda devam edeceğim.

Saadet Partisi’ne yeniden genel başkan seçilen Sayın Numan Kurtulmuş’a görevinde başarılar diliyorum.

Prof. Dr. Osman Özsoy

Süleyman Karagülle
13.07.2010
20:40

HAKAN’IN RÜYASI;

ERBAKAN, NUMAN

VE SAADET PARTİSİ

Hakan 10 sene önce bir rüya görmüş ve yazmış. Geçen aylarda o rüyayı tartıştık.

O rüyada bir sinema salonunda kalabalık toplantı var. Sahnede askerler var, Adil Düzen çalışanları var, Mustafa Kemal ve Süleyman Karagülle var... Sonunda ışık seyircilerin arasına dönüyor ve Erbakan ile Baykal birbirlerine el vuruyorlar...

Bu rüya değişik şekilde yorumlanmıştı...

Ben yorumlayamıyordum.

Rüya bugün gerçekleşmiştir.

Tekel sermaye CHP’yi solun tek merkezi yapmak istiyor.

AK Partiyi de sağın tek merkezi yapmak istiyor.

Baykal ve Erbakan bu bütünleşmeye engel. Bunların devre dışı bırakılması gerekir. İki yıldan beri Numan buna hazırlandı. Kılıçdaroğlu da bunun için hazırlandı.

Sonunda rüya gerçekleşiyor.

Baykal ve Erbakan aynı tür oyunla devre dışı bırakıldı. Birbirinin ellerine vurma olayı daha gerçekleşmedi. Ya bunlar bir araya gelecekler ve ortak çıkış yapacaklar, ya da bunların el vurmaları onların sonu demektir. Bilemiyorum. Işığın onların üzerine dönmesi onların lehine bir olay olabilir, yahut onların teşhirleri şeklinde olabilir.

Sermaye Baykal’dan beklediği başarıyı elde edemedi.

Erbakan’ı devre dışı bırakamadı.

Numan Kurtulmuş 1200 delegenin tek aday olduğu halde yalnız 310 delege ile başkan seçildi. Numan’ın etkinliği sona erdi. İktidara yürüyen başkan dibe vurdu.

Erbakan taraftarları ise ne kadar beceriksiz, aciz ve siyaset bilmez kimselerdir ki, dörtte üç oy onların olduğu halde seçimi kaybettiler.

Bu parti bizim parti olmasa, Kur’an ‘onlar size gelecekler’ diye bilgi vermese idi, ben hiç ilgilenmedim. Ama parti bizim partimiz olduğu için bir şeyler söyleme yetkim vardır sanırım. Gerçi onlar beni hiçbir yetki sahibi gibi görmüyorlarsa da; ben yine de Allah’ın emri olarak birkaç söz söyleyeyim/yazayım.

1-Bugün elde edilen sonucun iyi bir şey olmadığını herkes bilmektedir. İki taraf da bunu bilmektedir. Bunun suçunu karşı tarafa değil, kendi tarafına atmalıdır. ‘Biz ne hata yaptık da Allah bizi bu duruma düşürdü’ diye düşünmelidirler. O zaman her iki taraf da kendisini düzeltir ve şer hayra döner.

2-Herkes kendi hatasını ortaya koyduktan sonra; hatasını itiraf edip istiğfar etmelidir. Kendi taraflarındaki hatalarını düzeltmelidirler. Bölünme olmasın diye Hak yoldan taviz vermek zulümdür. Allah ‘bölünmeyin diyor ama Hakta bölünmeyin diyor. Bölünmeyeceğiz diye Haktan taviz verilmez. İki liste hazırlanıyor ama başkan tek. Listedeki adaylar aynı. Tek fark Erbakan’ı devre dışı bırakıyoruz çabası! Bunu yapmak Hazreti Muhammed’e inanıp Hazreti İbrahim’i inkârdır. Numan bu saçma oyundan vazgeçmeli veya gitmelidir. Gitmezse arkadaşlar ayrılıp yeni parti kurmalıdır. Numan’ın listesinde olanlar ayrılıyorlar. Ama Erbakan’ın listesinde olanlardan ayrılan tek kişi yok. Bölünmeyelim de ne olursa olsun diyorlar. İkili oynama münafıklıktır. Hakkın yanında olmak gerek. O işte kim haklı ise onun yanında yer olmalıyız. Bu işte Numan haksızdır. Neden? Çünkü Fatih Erbakan’ı istememek demek Necmettin Erbakan’ı istememek demektir. O zaman Tayyip gibi erkeklik yapar, ayrılır, ayrı parti kurarsın. Burada işin ne? Evet, burası Erbakan’ın tapusundadır. Bu gerçeği göremez de Erbakan’a cephe alırsanız başarı şansınız hiç yoktur. Herkesin günahı da var sevabı da var. Onu Allah muhakeme eder. Biz zahiren yaptıklarına bakarız.

3-Üçüncü hatanız “Adil Düzen”i, hattâ “Millî Görüş”ü terk etmenizdir. Bu parti uzun mücadeleler geçirerek ve zulümler yaşayarak buraya kadar gelmiştir. Şahsen ben 1969 yılında bağımsız adaylığımı koydum diye devlet dairesinden atıldım. Ben kendime bir yol buldum. Çok kıymetli büyüğümüz Ömer Faruk Yeğin İstanbul bağımsız adayı idi, İzmir’deki Sanayi Bölge Müdürü görevinden emekliye ayrılmak zorunda kaldı. Kendisine bir meşgale bulamadığı için Allah’ın rahmetine kavuştu. Bu işlerin öyle kolay başarıldığını sananlar çok yanılıyorlar. Biz zulüm düzenine karşı çıktığımız için bugün anayasa ekseriyeti ile iktidardayız. Ne var ki bazı yönlerden ihanet içindeyiz. Şimdi onların zulmü ile eziliyoruz. “Adil Düzen”i terk eden Saadet Partisi şimdi AK Parti olmaya özeniyor. Hiçbir sahte gerçeğin yerine geçemez. AK Parti Saadet’in yerine geçemediği gibi Saadet de AK Parti olamaz. Boş hevesler bunlar. Görevimiz iktidar olmak değildir. Görevimiz “Adil Düzen”i tebliğdir.

4-Her iki tarafın asıl günahı “Adil Düzen”in yanında olmamaları ve Akevler ekibine karşı olmalarıdır. Şimdi ikili oynamakta olan yakın sınıf arkadaşım Recai Kutan beni konuşturmamakta direnmiş ve o zihniyet olaylara sebep olmuştur. Siz böylesine kırk sene sizi destekleyenleri dışlarsanız siz de böyle dışlanırsınız. Tevbe edin. Akevler çalışanlarına dua edin. AK Parti aleyhinde de ağzınızı açmayın.

Cüneyt Özcan
14.07.2010
09:46

Yeri gelmişken kafamı kurcalayan bişey var bilenlerin cevaplamasını rica ediyorum; Şimdi Erbakan iktidar ortağı iken neden Süleyman Karagülle ile görüşme için neden geç randevu vermiştir? Sanırım 9 aydı. Neden dolayı bu kopukluk yaşandı, neden dolayı birlik olunamadı buna anlam veremiyorum.

Çünkü bakıyorum Erbakan adil düzeni özümsemiş ve çok güzel bir şekilde sistemi anlatıyor. Fizibilitesini kafasında tamamlamış. Böyle olmasına rağmen adil düzenden uzaklaştığına yada koptuğuna ihtimal vermiyorum. Çünkü adil düzeni kavrayan bir insan artık ondan kopamaz.

İçtihat farklılığı yaşanmış olabilir diye tahmin ediyorum. Ama sonuçta görüşmekten zarar çıkmaz neden ertelesin bu önemli görüşmeyi kavrayamıyorum. Nitekim Asya’nın/Türkiye’nin bahtının miftahı meşveret ve şûradır. Bundan kaçılmasını anlayamıyorum.

Bilen varsa lütfen bu hususta bana yardımcı olsun. Hakta neden yardımlaşılmamıştır o dönemde bana ve benim gibi anlayamayanlara açıklasın. Şimdiden Allah razı olsun.

Reşat Nuri Erol
14.07.2010
10:12

NUMAN KURTULMUŞ

Taraf gazetesi Nevzat Çiçek’ten bir Numan Kurtulmuş potresi

Çanakkale gazisi olan binbaşı dedesinin adını taşıyan Saadet Partisi lideri Numan Kurtulmuş, İstanbul İmam Hatip’ten münazara arkadaşı Başbakan Erdoğan’ın en çetin rakiplerinden biri oldu.

1959’da İstanbul’da doğan Numan Kurtulmuş, adını latin harfleriyle yazılmış ilk İslam ilmihali olan Amentü Şerhi’nin yazarı dedesi Binbaşı Numan Kurtulmuş’tan alıyor. Binbaşı Kurtulmuş, Balkan Harbi, Çanakkale, Erzurum, Batum ve Azerbaycan cephelerinde görev almış, Sakarya Meydan Savaşı’nda savaşırken de yaralanmış bir Kurtuluş Savaşı gazisi.

Dede Kurtulmuş’un görev yerleri nedeniyle Numan Kurtulmuş, hem Kastamonulular hem de Ordulular tarafından hemşehri olarak kabul ediyor. Kurtulmuş’un babası Dr. İsmail Niyazi Kurtulmuş ise Dolmabahçe Sarayı’nın eski doktorlarından ve Müslüman öğrencilere burs veren en eski kuruluşlardan İlim Yayma Cemiyeti’nin ilk kurucularından biri.

Numan Kurtulmuş, cemiyetin hayatlarındaki yerini “Biz beş kardeştik. İlim Yayma Cemiyeti altıncı kardeşimizdi” diyerek anlatıyor. Doktor baba Kurtulmuş, Fatih’te evinin bulunduğu apartmanın en alt dairesinde perşembe günü gelen hastaları ücretsiz muayene eden, yeni yeni kurulan İmam Hatip Okulları’na yardımlar yapan bir hayırsever olarak tanınıyor. Necmettin Erbakan’la da yakın dost olan baba Kurtulmuş’un bu itibarı Erbakan’ın Numan Kurtulmuş’a partisini emanet etmesinin de nedenlerinden biri olarak gösteriliyor.

İmam Hatipli

Numan Kurtulmuş halen Fatih’te doğduğu, babasının en alt katında hastaları kabul ettiği mütevazi aile apartmanında oturuyor. Apartmanın hemen yanındaki ünlü Sanki Yedim Camii de baba Kurtulmuş’un katkıları sayesinde yeniden yapılmış. 18. yüzyılda yapılan caminin adı aklına gelen yiyecekleri yemeyip parasını “sanki yedim” diyerek biriktirerek bu camiyi yaptıran Keçeci Hayrettin’in sözünden geliyor.

İstanbul İmam Hatip Lisesi’ne devam eden Kurtulmuş’un yolu ilk kez burada Başbakan Erdoğan ile kesişiyor. Her ikisi de İstanbul İmam Hatipli olmanın yanı sıra okulun münazara takımında birlikteydi.

Hem Erdoğan hem de Kurtulmuş’un münazaradaki başarıları okullarına sürekli birincilikler getirdi. Okulun ardından İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ne devam eden Kurtulmuş, 1982 yılında buradan mezun oldu. 1984 yılında, yine aynı Fakülte’de yüksek lisansını tamamladı. 1988-1989 öğretim yılında ABD’de Temple University School of Business- Management’te lisansüstü çalışmalarını sürdürdü. Kasım 1990 ile Haziran 1993 tarihleri arasında ABD’de Cornell University New York State School of Industrial - Labor Relations’da Misafir Öğretim Üyesi olarak bulundu. 1992 yılında İktisat Doktoru, 1994 yılında Çalışma Ekonomisi Anabilim Dalı’nda Doçentlik unvanını aldı.

Eşi 28 Şubat kurbanı

Numan Kurtulmuş, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de hocası olan Prof.Dr. Sebahattin Zaim’in asistanlığını yaptı. Kurtulmuş’un kendisi gibi öğretim görevlisi olan eşi Sevgi Kurtulmuş, 28 Şubat sürecinde başörtüsü nedeniyle dönemin İstanbul Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu tarafından üniversiteden uzaklaştırılan ilk öğretim görevlilerinden biri oldu. Doçent olan Sevgi Kurtulmuş bu olaydan sonra bir süre eşiyle birlikte Amerika’da bulundu ve çalışmalarına orada devam etti. Kurtulmuş çiftinin üç çocuğu var.

Erdoğan onu ikna edemedi

Numan Kurtulmuş ve Başbakan Erdoğan’ın siyasetteki yolları okulun ardında yıllar sonra Tayyip Erdoğan’ın Belediye Başkanlığı sırasında çakıştı. Numan Kurtulmuş Fazilet Partisi İstanbul il Başkanı olarak görev yaparken İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Erdoğan, kısa bir süre sonra Pınarhisar Cezaevi’ne girecek ve daha sonra AKP’yi kuracaktı. Erdoğan, cezaevinde görüştüğü Kurtulmuş’tan yeni kuracağı harekete katılmasını istemiş ancak Kurtulmuş, Erbakan’a ihanet etmemek için bunu kabul etmemişti. Erdoğan Kurtulmuş’u ikna edemeyince eşi Sevgi Kurtulmuş’u araya sokmuş ama Kurtulmuş, ona düşündüğü “Bağımsız siyasi hareketin” AKP olmayacağını söylemişti. Fazilet Partisi’nin Anayasa Mahkemesi’nce 22 Haziran 2001’de kapatılmasından sonra kurulan Saadet Partisi’nin genel başkan yardımcısı olan Kurtulmuş, 26 Ekim 2008 tarihinde yapılan Saadet Partisi üçüncü büyük kongresinde taban ve yönetimin isteğiyle Saadet Partisi Genel Başkanlığına seçildi. Emanetçi olacağı söylenen Kurtulmuş, kendisini yakından tanıyanları şaşırtmayarak emanetçi gibi davranmadı ve ama bunu yaparken kimseyi kırmamaya özen gösterdi.

İttifaka sıcak bakıyor

Tek profesör genel başkan olan Kurtulmuş, İngilizce ve Arapça biliyor. Kurtulmuş muhalefet anlayışını “Olumlu yapılan şeyleri alkışlama, yanlışları ikaz etme” olarak özetliyor.

Kürt sorunu için “Gönüllü Birliktelik” projesini açıklayan Kurtulmuş hem ordu hem PKK çatışmaları durdursun çağrısı yapmıştı. 28 Şubat sürecinde kendi partisinin duruşunu eleştiren Kurtulmuş, Anayasa referandumuna da “evet” diyeceklerini açıklayan ilk parti lideri olmuştu. Kurtulmuş’un en büyük avantajı herkesin kabul ettiği ikna kabiliyeti. Kurtulmuş, kafasındaki partiyi hayata geçirmesi halinde önümüzdeki seçimde “Program birlikteliği” yoluyla partiler arası ittifaklar yaparak partisini Meclis’e taşımak istiyor.

TARAF - Nevzat Çiçek

Reşat Nuri Erol
15.07.2010
09:12

Erbakan’ın ‘tasfiye’sine sevinenler

İbrahim KİRAS ibrahimkiras@stargazete.com

Saadet Partisi’nin kongresinde Erbakan’ın “tasfiye” edildiği yolundaki haberler o kadar çok kişiyi memnun etti ki şaşırmamak elde değil.

SP Kongresi’nde “tabii lider” Erbakan adına Genel Başkan’a karşı sergilenen tutum gerçekten de rahatsız ediciydi. Erbakan’ın kadim dava arkadaşlarından bir kısmının genç kuşaklara karşı takınageldikleri tutum eskiden beri rahatsız edici oldu zaten. Kendilerini hareketin “mülk sahibi” görmeleri daha önce de kendileri bakımından istenmeyen sonuçlar doğurmuştu. Öyle görünüyor ki elde kalanı da kaybetmek üzereler!

Ne var ki bu tabloya bakıp Erbakan’ın “tasfiye”sinden söz edilmesi ne kadar doğru olur, düşünmek lazım. Erbakan “tasfiye” edilmiş olsa olaylı kongrenin sonunda Genel Başkan Kurtulmuş ile el ele partilileri selamlar mıydı?

O bakımdan “Erbakancılığın bir versiyonu öbür versiyonunu tasfiye etti” demek daha doğru olur. Bu bir.

İkincisi, Numan Kurtulmuş’un kongreden sonra yaptığı açıklamada söylediği gibi siyasette tasfiyeyi millet yapar. Bu bakımdan ille de bir tasfiyeden söz edilecekse, Erbakan’ın değil ama Erbakan’ın siyaset tarzının aslında bundan çok önce siyasi anlamda “tasfiye” edildiğini söylemek lazım.

***

Erbakan bugün mücbir sebepler dolayısıyla aktif siyasetin dışında zaten. Vaktiyle Erbakan’a destek veren kitleler de şimdilerde çoğunlukla AK Parti’ye destek veriyor. Ama AK Parti’nin meydana getirdiği yeni siyasi bünyede kendi hassasiyetlerine yeterince yer bulamadığını düşünen bir kesim de var. Ve bu kitle Saadet’in doğal tabanını teşkil ediyor. Dolayısıyla Saadet Partisi ve tabanı “siyaset mühendislerinin” ilgisinden de uzak kalmıyor.

Erbakan isminin burada vazgeçilmez bir sembolik değer ve anlam taşıdığı muhakkak. Ama burada bile Erbakan’ın fikirlerini benimseyen, siyasi geçmişini partinin referansı sayan ama ille de genel başkanlık koltuğunda onun oturması gerektiğini düşünmeyen kişilerin çoğunlukta olduğunu görmek lazım. Bu kitle Erbakan soyadını taşıyan birinin partiyi yönetmesi gerektiği görüşüne de bir hayli soğuk.

Bu bakımdan kongrede yaşananları anlamak zor değil. Kongrede “biz nerede hata yaptık” diye düşünerek geçmişten ders çıkaracakları ve mevcut tabanı elde tutmanın yollarını arayacakları yerde küçük iktidar hesaplarına gömülmüş olan bir grup tasfiye oldu.

***

Saadet’in kongresinde Erbakan’ın “tasfiye” edildiğini düşünüp sevinenlere gelince... En sonda söyleyeceğimi baştan haber vereyim: Erbakan’ın “tasfiye”sine sevinenler Numan Kurtulmuş’un da dostu olamazlar. Çünkü onlar Erbakan’a Numan Bey hesabına düşmanlık beslemiyorlar.

Dertleri politik üslup da değil, ülke sorunlarına önerilen çözümler de değil. Onlar Erbakan’ın temsil ettiği dünya görüşüne karşılar.

O yüzden Erbakan’a neden karşı çıkıyorlarsa aynı sebeple Tayyip Erdoğan’a da karşılar.

Menderes’e de, Demirel’e de, Özal’a da aynı sebeple karşı çıktılar.

Zaten Erbakan’ın “tasfiye”sine sevinenlerin çoğu Tayyip Erdoğan’ın da tasfiyesini arzu ediyorlar. Demek ki bunların Numan Kurtulmuş’un kara kaşına kara gözüne meftun olmaları ihtimal dâhilinde değil!

Onların derdi başka...

Numan Bey de bunun farkında olmalı ki ne “açılım” konusunda ne de “anayasa referandumu” konusunda, bugünlerde Erbakan’ın “tasfiye”sine sevinmekte olan güruhun kendisinden bekledikleri tavrı göstermedi. Kendi tabanının hassasiyetlerini esas almayı tercih etti. Doğrusunu yaptı.

İBRAHİM KİRAS

Reşat Nuri Erol
15.07.2010
20:51

MİLLİ GÖRÜŞ LİDERİ

PROF. DR. NECMETTİN ERBAKAN’IN

AÇIKLAMASI

“Milli Görüş Camiamızın çok aziz ve muhterem mensubu kardeşlerim! Hepinizi gözlerinizden öpüyor, hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum.

İktidara yürüyen Saadet Partimizin 11 Temmuz 2010 Pazar günü yapılan Olağanüstü Kongre sonrası kamuoyunda tereddütler meydana getirmek için gösterilen faaliyetler karşısında aşağıdaki gerçeklerin açıklanmasında yarar görülmüştür.

Milli Görüş Camiası 11 Temmuz günü mevsim itibariyle elverişli olmayan şartlara rağmen büyük bir coşku ve heyecanla canlı bir kongre yapmıştır. Ve fakat kongre önümüzdeki seçim çalışmaları döneminde birlik, beraberlik, kardeşlik, sevgi ve heyecanla çalışmayı temin bakımından istenen neticeyi vermemiştir.

Bunun sebebi iyi niyetle daha iyisini yapacağız zannıyla partimizi davasından, gaye ve temel esaslarından uzaklaştırmaya yönelik bir takım arzuların yürürlüğe konulmak istenmesidir.

40 Yıllık Milli Görüş davasının tek temsilcisi olan Saadet Partimizin ana hedef, gaye ve esaslarından uzaklaştırılmasını ve diğer partilere benzer bir parti haline getirilmesini camiamız mensubu hiçbir şuurlu kardeşimiz tasvip etmez.

Bu durumda partimizi bütün diğer partilerden üstün kılan mevcut 60 partinin benzeri 61. bir parti olmaktan muhafaza etmek, temel esaslarımızdan uzaklaşılmaması için elden gelen her türlü gayreti göstermek, Milli Görüşe inanan her kardeşimizin inancının gereğidir.

Temel esasların muhafazası için ve seçime giderken birlik, beraberlik, sevgi ve kardeşlik örneğinin ortaya konulması ve bunların YENİ BİR KONGRE ile en kısa zamanda bütün milletimize gösterilmesi milli bir görevdir.

Çünkü, mevcut yönetimde yer alan milli görüşçü kardeşlerimizin her birinin kıymetli olduğunu biliyoruz. Ancak temel esasların muhafazası için tek tek şuurlu olmak yetmez, ekip olarak temel esasların muhafazasına özel itina gösteren bir yapıda olunması da zorunludur.

Yeni yapılacak Büyük Kongrenin takdiri ile bu ekibin teşkil edilerek hep beraber tek bir vücut halinde kardeşlik, sevgi ve heyecanla önümüzdeki atılımı gerçekleştirmek için camiamızın üzerine düşen görevi en büyük başarıyla yerine getireceğine inanıyorum.

Bu meyanda gerek temel esaslarımızda en mühim yeri işgal ettiği için, ne gerekse camiamızın her zaman şiarı olduğu için yapılacak bu kongrede bütün delegelerimizin ve mensuplarımızın hiçbir ayırım gözetmeden bir birlerini sevgi ve saygıyla kucaklayacaklarına yürekten inanıyorum.

Camiamızın mensuplarının her birini ayrım yapmaksızın gözlerinden öpüyor, bağrıma basıyorum”.

Tevfik Allah’tandır.

Zafer İnananlarındır ve Zafer Yakındır. 15.07.2010

Reşat Nuri Erol
16.07.2010
06:13

BANA GÖRE;

"ADİL DÜZEN, ADİL DÜNYA DÜZENİ"

aynı zamanda

"III. BİN YIL MEDENİYET PROJESİ"dir.

Nitekim,

"SAADET’ten YENİ MEDENİYET’e

başlıklı makalemde bunu anlatmaya çalıştım...

(MAKALEM bu yorumların en üstünde durutor; okuyabilirsiniz.)

Benim gibi düşünen tek bir yazar çıktı: YUSUF KAPLAN!

Yusuf Kaplan’ın bazı görüşlerine katılmasam da; özellikle "SAADET VE MEDENİYET" meselesine bakışına dikkatinizi çekerim.

Selam ve dua ile...

REŞAD

Post-Erbakan süreci: Volk İslâm’ından medeniyet fikrine...

Saadet Partisi (SP), hafta sonunda önemli ama sancılı bir kongre geçirdi; SP, bu kongreyle post-Erbakan sürecine fiilen girmiş oldu.

Kongre’de yaşanan ve "millî görüş" geleneğine yakışmayan tatsızlıklar, çıkar çatışmaları ve hesaplaşmalar, Numan Kurtulmuş’u ve SP’yi post-Erbakan sürecinde zorlu bir geleceğin beklediğini gösteriyor.

Medyanın kongrede yaşananları gereğinden fazla büyüterek ve manipüle ederek verdiğini söyleyebiliriz; ama öte yandan kongrede yaşananların, medyaya gereğinden fazla malzeme verdiğini de.

Numan Kurtulmuş’u yeniden genel başkan seçtiren listede, "kurucu babalar"a biraz haksızlık yapıldığı gibi bir izlenime sahibim: Bunun başlıca nedeni, "kurucu babalar"ın insaf ölçülerini aşacak ölçüde SP’yi neredeyse bir "kabile partisi"ne, davaya samimiyette sadakati, lidere sadakatte samimiyete dönüştürecek kadar "sevimsiz" bir karşı liste hazırlamış olmaları olabilir. Daha başka nedenler de olabilir... Ama post-Erbakan sürecine geçisin daha suhûletle, daha kardeşâne, daha yapıcı, Erbakan’ın ve arkadaşlarının miraslarını, emeklerini gözardı etmeyecek bir şekilde gerçekleşmesini sağlayacak bir yol, bir yöntem izlenebilir/di.

***

Böyle bir tablonun oluşmasında insaf, izan ve kardeşlik ölçülerini aşan, genç kuşakların önünü bir türlü açmaya yanaşmayan katı, bildiğini okuyan, opaque’leşmiş / donmuş yapının, kabile mantığının çok belirleyici rol oynadığını biliyoruz. Katılaşan bir şeyin bir gün zorunlu olarak buharlaşacağını bilmek gerekiyor/du.

"Küçük olsun bizim olsun" ve lidere sadakatte samimiyet ilkelliğinin yansıması olan bir kabile mantığının SP’yi esir aldığını, Fatih Erbakan’ın yeni bir olağanüstü kongre toplamaya kalkışması ve "Numan Kurtulmuş özür dilese bile aday olamaz" diyecek kadar densiz açıklaması çok iyi gösteriyor. Numan Kurtulmuş, Fatih Erbakan’ı aslâ muhatap almamalıdır. Fatih Erbakan ve onu gaza getirenler, millî görüşü, büsbütün bitirecek bir intiharın eşiğine sürüklediklerini görmeliler.

Benzer bir "katılaşma"nın "kurucu babalar"a karşı takınılan, kökleri biraz önce zikrettiğim yapıya tepki olarak patlak veren Numan Bey’in çevresinde de gözlendiği gibi bir izlenime sahibim. Numan Bey, partinin başına geçmeden önce, kuşatılmaya başlanmıştı: Bunun Numan Kurtulmuş gibi saygın, kişilikli, asil ve entelektüel donanımı bakımından bütün parti liderlerine fark atan bir liderin ufkunu, hareket alanını daraltacağını düşünüyor ve açıkçası üzülüyordum.

***

"Tasfiye" edildiği zehabıyla zil çalıp oynayan medyaya bakarak Erbakan’ı değerlendiremeyiz. Erbakan, Türkiye’nin yalnızca siyasî hayatına değil, sosyolojik ve kültürel hayatına da İslâm’ı vazgeçilmez bir şekilde girdirmiş öncü bir liderdir. -28 Şubat sürecinin patlak vermesindeki rolü bir tarafa bırakılacak olursa- başbakanlık dönemi, sonradan hasımlarının da açıkça itiraf etmekten çekinmedikleri gibi, Türkiye’nin ekonomi ve dış politika bakımından en iyi yönetildiği ve Türkiye’deki vesayet sisteminin aktörlerinin, adreslerinin ilk kez deşifre edildiği dönemlerden biridir.

Ayrıca Erbakan’ın geliştirdiği D-8 projesi, Cumhuriyet tarihinin en büyük projesidir: Dünyanın daha âdil, daha hakkaniyetli, daha barışçıl bir dünyaya dönüştürülebilmesinin kilometre taşlarını ve yol haritasını oluşturan geleceğin dünyasının projesidir D-8.

Ama son tahlilde, millî görüş hareketi, volk İslâm’ının ötesine geçememiş, Türkiye’deki entelektüel İslâmî birikimi harekete geçirmeyi başaramamış; üstüne üstlük de, bu birikimi su gibi harcadığını bile görememiştir. Mesela Yeni Devir, bu bağlamda Cumhuriyet tarihinde İslâmcıların entelektüel birikimlerini yansıttıkları, geliştirdikleri ve yaygınlaştırdıkları ilk özgün platform olmuştur ve Erbakan’ın bu projedeki rolü takdirle anılsa bile, Yeni Devir’i vücut buldurtan ortam Bediüzzamanların, Necip Fazılların, Sezai Karakoçların, Cemil Meriçlerin, Nurettin Topçuların temellerini attıkları İslâmî fikir, sanat ve edebiyat "aura"sıdır. İşte "millî görüş" bu "aura"nın kıymetini bilememiştir; o yüzden Yeni Devir’i, bugün bir ilan gazetesi olarak yayımlayarak "bitkisel hayat"a mahkûm etmiştir.

Numan Kurtulmuş, partiyi, kabile savaşlarından ve mantığından kurtarabilirse, millî görüş hareketini, volk İslâm’ından kurtarıp uzun vadeli bir medeniyet projesine inkılap ettirebilecek bir eşiğe taşıyabilir. Bunun yolu, kısa vadede, örgüte ve finans kaynaklarına hâkim olmaktan geçiyor. Uzun vadedeyse, Numan Kurtulmuş’un SP’sinin, hem bu entelektüel aura’yı kucaklayabilecek, hem de post-Erbakan sürecine geçişi daha âdilâne, daha vefakârâne ve daha kardeşâne bir şekilde gerçekleştirebilecek bir özgüven sergileyebilmesinden...

Yusuf Kaplan

ykaplan@yenisafak.com.tr16 Temmuz 2010 Cuma

Reşat Nuri Erol
17.07.2010
09:27

Saadet’te derin deprem

SP’nin geçen hafta gerçekleşen kongresi partide derin bir çatlak olduğunu göstermiş oldu. SP’nin önümüzdeki günlerde içine gireceği mecra, yakın vadedeki siyasi gelişmeleri derin bir biçimde etkileyecektir.

Milli Görüş partilerinin son halkası olan SP, bugün görünen küçük hacmine rağmen, iç toplumsal dinamizmin oluşmasında ve her defasında daha büyük ölçekli siyaseti derin bir biçimde etkilemekte birinci derecede rol oynamaktadır. Çoğu siyaset bilimci kabul etmek istemese de, Milli Görüş partileri ile merkezî siyaset arasında karşılıklı etkileşim söz konusudur. Bkz. Ali Bulaç, "Göçün ve Kentin Siyaseti /MNP’den SP’ye Milli Görüş Partileri" (Çıra Yayınları, 1. Bsm., İstanbul-2009, 605 shf.; "Göçün ve Kentin İktidarı -Milli Görüş’ten Muhafazakar Demokrasi’ye AK Parti"- (Çıra Yayınları, 1. Bsm., İstanbul-2010, 400 shf.)

Belirtmem gerekir ki yazacaklarım, benim kişisel görüşümden neş’et eden bir değer hükmünün ifadesi olmayacak, olup bitenlerin bir resmini çizmeye çalışmak olacaktır.

"Beyaz liste"ye karşı "yeşil bir liste"nin ortaya çıkması, genel başkanlığını Numan Kurtulmuş’un yapacağı bir partinin, geleneksel politik çizgisinde yoluna devam etmesi düşüncesinin ifadesiydi. Oysa bu, Kurtulmuş’un parti genel başkanlığına talip oluşunun sebeb-i hikmetine aykırıdır. Eski-geleneksel çizginin daha genç bir liderin diliyle devam ettirilmesinin makul bir tarafı yok. Burada geleneksel çizgiden, temel siyasi tercihlerden çok, dil, üslup ve retoriği anlamak gerekir. Çünkü siyasi tercihlerde temel bir değişiklik söz konusuysa, bu, genç-yaşlı çatışmasını aşan bir şeydir ki Erbakan’ı kaygılandıran ana nokta burada bKurtulmuş’un, büyük çoğunluğuyla anlaşabildiği isimlerle çalışmak istemesi doğaldır. Şu var ki, ortada bir sorun var: Beyaz listede yer alan isimler, kendi kaynaklarıyla siyasi hareketi finanse edebilecek imkân ve güce sahip değildirler. Bütçeden yardım alamayan bir parti, ya önceki birikimlerini kullanacak veya yeni bağış kaynaklarını bulup harekete geçirecektir. Bu konuda avantajın yeşil liste tarafında olduğu açıktır.

Fakat çok daha önemli olan 2011’de beklenen sarsıcı gelişmelerdir: Son zamanlarda ortalıkta dolaşan bir iddiaya -belki de ustalıkla üretilmiş bir söylentiye- göre yakın gelecekte siyaseti bekleyen sürpriz gelişmelerden biri "AK Parti-SP ittifakı", hatta "birleşmesi"dir. R.Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması durumunda kimin onun yerine geçeceğine ilişkin senaryoların yazımına çoktan başlanmış bulunmaktadır. Kuyumcu titizliğiyle hazırlanan bir senaryoya göre, birinci aday Ahmet Davutoğlu, ikincisi Ali Babacan, üçüncüsü Numan Kurtulmuş’tur. Gelişmeler öylesine çapraz seyreder ki, üçüncü isim bir anda ilk sıraya çıkabilir. Çünkü akla gelen isimler içinde Erdoğan’dan sonra AK Parti içinde geniş kitleleri mobilize edecek başka bir isim görünmemektedir. Böylelikle Kurtulmuş, işi Erdoğan’ın bıraktığı yerden alıp devam ettirecektir.

Bu iddiaya bakılırsa, Kurtulmuş’un son aylarda frene basıp gerektiği gibi AK Parti’ye karşı muhalefet yapmamasının bu söylentiyle ilgisi var. Şu anda SP’nin yüzde 3’lere düşüp 2,5 puanını AK Parti’ye kaptırması da bununla açıklanabilir. SP’nin içinde "kadınlara pozitif ayrımcılık" maddesi olan kısmi anayasa değişikliğine verdiği destek, önümüzdeki siyasetin işaretlerinden biri sayılır. Belki de hem Erdoğan’ın hem Kurtulmuş’un haberleri olmadığı bu iddiayı Erbakan ciddiye aldı ve biraz da çevresindekilerin etkisinde yeşil listeyle sürece müdahil oldu. Değerlendirme şöyledir: SP’nin lideri AK Parti’nin başına geçerse, AK Parti SP’leşmez, aksine SP AK Partileşir. Bu ise 28 Şubat’la başarılamayan projenin yumuşak güçle başarılması, yani Milli Görüş’ün sona ermesi anlamına gelir.

Bunların tümü spekülasyon olabilir. Ama zaten siyaseti çoğu zaman aslı esası olmayan algılar ve spekülasyonlar etkilemiyor mu? Burada SP’nin yoluna devam etmesi önemlidir, bu çizgiye kesin ihtiyaç vardır. Bu sorunu Erbakan Hoca’nın birleştirici yönde koyacağı inisiyatif çözebilir ancak.

ALİ BULAÇ, 17 Temmuz 2010, Cumartesi





Sayı: 57 | Tarih: 11.07.2010
Ahmet Hakan
Numan Bey’in handikapları
1736 Okunma
10 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ruşen Çakır
Ne vurarak, ne vererek
1084 Okunma
Tayibet Erzen
Mehmet Şevket Eygi
Cadı Kazanı Türkiye
1082 Okunma
Emine Hocaoğlu
Derya Sazak
Yüzde 7 barajı
1072 Okunma
Serdar Turan
Ahmet Altan
Devlet Sallanırken
1070 Okunma
Özer Ataç
Mahir Kaynak
Geçmişten Günümüze
1061 Okunma
3 Yorum
Süleyman Karagülle
Zülfü Livaneli
Bir hukukçu ile sohbet
1052 Okunma
Ali Bülent Dilek
Dücane Cündioğlu
TEK AYAKLI ÖZGÜRLÜK
1045 Okunma
1 Yorum
Abdülkadir Altınhan
Ebubekir Sifil
KUSAL SITMAMIZ
932 Okunma
Zafer Kafkas